25 Şubat 2009 Çarşamba

Hellsongs - Hymns In The Key Of 666


Hellsongs, iki erkek müzisyen, ve insanı suya götürüp susuz getirecek derece güzel bir sese sahip Harriet Ohlsson’dan oluşan İsveçli bir folk üçlüsü. 2004 yılında kurulan grup ilk konserini büyükçe bir ambarda veriyor. Demo-radyo-EP aşamalarını geçtikten sonra Hymns In The Key Of 666 adlı ilk albümleri 2008’de çıkıyor. Güzel bir folk albümünden beklenen sıcaklık, samimiyet, coşku, tutku, her şeye sahipler. Buraya kadar her şey normal. Lakin ilginçlik asıl şimdi başlıyor. Hellsongs bir cover grubu ve albümde yeniden yorumladıkları şarkıların listesi şu şekilde:

1. The Trooper (Iron Maiden)
2. Symphony Of Destruction (Megadeth)
3. Rock The Night (Kiss)
4. Seasons In The Abyss (Slayer)
5. We’re Not Gonna Take It (Twisted Sister)
6. Blackened (Metallica)
7. Thunderstruck (AC/DC)
8. Run To The Hills (Iron Maiden)
9. Paranoid (Black Sabbath)
10. Princess Of The Night (Saxon)

Ayrıca öncesinde 2006 tarihli Lounge EP’lerinde Seek & Destroy (Metallica), Breaking The Law (Judas Priest), Jump (Van Halen) gibi bu albümde bulunmayan parçalar da var. Orijinali cayır cayır bu şarkıların nasıl tekrardan yorumlandığını az çok tahmin edebilir insan. Daha evvel yapılmamış bir şey değil neticede. Ana melodiye sadık kalarak, bir iki oynamayla tatlı sert biçimde aynı akorlar basılır, vokal yapan kişi yörüngesini şaşırmamak için kasar durur. Ama Hellsongs, bu güftelerin altına sıfırdan öyle besteler yapmış ki, şu yukarıdaki listeyi görmeyen ve bu şarkıların İngilizcesini yalayıp yutmamış biri hayatta cover olduğunu anlamaz. Yolda görseniz tanıyamayacağınız bu şarkılar büyüleyici bir şekilde farklı bir öze dönüştürülmüş. Değil orijinallere hakaret, onları adeta onurlandırmakta, o zamanların kan ter içindeki ruh haline sevimli olduğu kadar son derece derin bir efkarla selam durmaktalar. Sanki Hellsongs kırsalda bu şarkıları söylerken James Hetfield, Dave Mustaine, Tom Araya, Ozzy Osbourne, Dee Snider, Paul Stanley elele tutuşup sağa sola sallanarak eşlik ediyorlar. Benim için şu 10 şarkıdan bir adım öne çıkan yok. Hepsi zaten önde, hepsi harika, hepsi akustik altyapının, nitelikli bir perküsyonun, nefis bir vokalin, aşk yüklü çellonun himayesinde başkalarının sözlerini kullanan, ama kendi müziğine sahip onurlu şarkılar.

21 Şubat 2009 Cumartesi

Faded Paper Figures - Dynamo


Faded Paper Figures, ruh sahibi yoğun bas dalgaları yayan, bu altyapı üzerine dingin vokaller ve yine aynı dinginliğe ritim açısından dinamiklik eklemiş Amerikalı bir üçlü. 2008 tarihli şu ana kadar ilk ve tek albümleri Dynamo, aynı zamanda elektronik duygu yoğunluğuna da sahip 12 şarkılık bir lezzet abidesi... Bu elektronikliğe kalite kokan pop tınılarını da ekleyebiliriz. R. John Williams ve Kael Alden adlı iki adamın tüm şarkıları yazıp bu harika altyapıya oturttukları müziklerine Heather Alden’in (soyadı benzerliği ihtimalini dışarıda bırakırsak muhtemelen Kael’in eşi, çünkü hiç kardeşe benzemiyorlar!) yine aynı karakterle geri vokallerde bulunuyor olması da ayrı bir güzellik. Tüm bu pozitif yorumlara bir de prodüksyon başarılarını ekleyelim olsun bitsin. Fakat bitmiyor.

Morrisey ve Radiohead hayranlıkları müziklerine fazla yansımış görünmüyor. Ama yine çok beğendikleri yenilerden Hot Chip ile uzak-yakın akrabalıklar kurdukları söylenebilir. Tabii Hot Chip’e göre daha toy bir duruşa, buna karşın içine daha kolay girilebilir basitlikte ve güzellikte bir müziğe sahip olduklarını da eklemek gerek. John’un albüm boyunca aynı tonu koruduğu ılık vokali bile müziklerinin kalitesini etkilemiyor. Sözler gayet anlaşılır, samimi ve müziğin seyrine uyumlu. Albümün genel havasına ısınmış bir dinleyici, zamanla şarkı ayırımı da yapmayacaktır. O dinleyicilerden ve bu ayırımı yapmayan biri olarak yine de benim için başta son zamanlarda duyduğum en iyi meditatif bas karakterli şarkılardan biri olan Logos olmak üzere, North By North, B Film, Metropolis, The Persuaded parçalarını bir başka seviyorum. Dynamo, “bu aralar canım şöyle yormayan alternatif pop arasına akustik-elektronik-platonik bir şeyler dinlemek istiyor” diyenlere gözü kapalı önereceğim üç beş albümden biri. Henüz böyle bir cümle kurana rastlamadım ama meramını dile getirmeyi beceren böyle bir albüm yapmış, önündeki güzel günlere bakan bir grup olduğunu düşündüğüm Faded Paper Figures’ü çok sevdim. Sakin anlarınızı güvenle onların ellerine teslim edebilirsiniz.

1. North by North
2. B Film
3. Logos
4. Polaroid Solution
5. Future Self
6. Metropolis
7. I Fell off My Name
8. Geneva's Gone
9. The Persuaded
10. Being There
11. Speeches
12. Red State

16 Şubat 2009 Pazartesi

The Pipettes - We Are The Pipettes


Üç güzel İngiliz’den kurulu The Pipettes’in evveliyatı 2003 yılına dayanıyor. The Cassettes adlı bir gruptan bozma grubun üç vokalistiyle yola çıkan, çeşitli eleman değişiklikleriyle şu anki halini alan The Pipettes, müziklerini henüz dinlememiş olanlar için dışarıya vermiş oldukları boş beleş “girl band” imajına kanılmaması gereken bir grup. En kısa yoldan, 2000’lerin ekipmanlarıyla 60’ların rock’n roll müziğini yapıyorlar desek yeridir. Fakat bunu, o yıllara takılıp kalmış yaşlı başlı dinleyicilerin nostaljik zayıflıklarından medet umarak değil, kendilerinden de birşeyler katıp şık bir rock’n pop tınısı yakalayarak yapıyorlar.

Sözler zaten aşk, ayrılık, çiçek, böcek dışında fazla açılmıyor. O noktada da problem yok. Ama müzik ve vokal uyumu The Pipettes’in en cazip özelliği bana kalırsa. Çünkü şarkılar 60’lı yılların The Shirelles, Diana Ross & The Supremes, Martha & The Vandellas, Gigi & The Charmaines, The Marvelettes gibi klasik grupların standartlarından pek sapmıyor. O şarkılar da zaten her dönem kulaklara ferahlık aşılayan pop, soul, rock güzelliklerinden örülmüştür. Enerjik, romantik, kolay, akıcı ve geçmişe bağlılığına rağmen taptaze bir grup olarak The Pipettes, 2006 yılında çıkardıkları şu ana kadarki tek albümleri We Are The Pipettes’in içindeki 14 şarkı ile hâlâ 60’lar klasikleriyle bağlarını koparmamış günümüz açık fikirliliğine sahip dinleyenlere Dirty Mind, Your Kisses Are Wasted On Me, Sex, ABC gibi parçalar armağan ediyorlar. Geri kalanları da kısacık sürede kabullenmek onlar için hem kolay, hem de zevkli olacaktır.

1. We Are the Pipettes
2. Pull Shapes
3. Why Did You Stay?
4. Dirty Mind
5. It Hurts to See You Dance So Well
6. Judy
7. Winter's Sky
8. Your Kisses Are Wasted on Me
9. Tell Me What You Want
10. Because It's Not Love (But It's Still a Feeling)
11. Sex
12. One Night Stand
13. ABC
14. I Love You

13 Şubat 2009 Cuma

Mates Of State - Re-Arrange Us


Tuşlu çalgılar, gitar ve vokallerde Keri Gardner, davul, gitar ve vokallerde de Jason Hammel’den oluşan Amerikan grup Mates Of State 1997’de ikili tarafından kurulmuş. Aslında daha grubu kurmadan önce de beraber çalıyorlarmış. 2000 yılında çıkardıkları ilk albümleri My Solo Project sonrası baktılar olmuyor, uzun süreli arkadaşlıklarını ve grup üyeliklerini evlilik ile perçinlemişler. Nikahlarında kendileri çalıp orkestra masrafından kurtulmaları bir yana, nikahta keramet vardır hesabı işleri açılmış. Gelsin turneler, gitsin konserler, çıksın albümler derken grup ardında dört albüm ve sayısız müzikal performans bırakmış bir olgunluk döneminde şu sıralar. Hani şu ilk duyduğumuzda “ne güzel, yeni mi bu arkadaşlar” diye yaklaşıp, sonradan hatırlı bir müzik geçmişleri olduğunu öğrenerek dumur duruma düştüğümüz gruplardan biri Mates Of State

Piyano, gitar ve davulun dansettiği, en bağımsızından pop-rock şarkıları yazıp çalıyorlar. Ayrı ve ortak vokallerinde “şekerim ben doğal gaz sırasına gireyim, sen çocukları okuldan al, sonra beraber market alışverişi yaparız” uyumu hemen seziliyor. Keri Gardner’ın vokal dominantlığı, kocasını da etkilemiş diyebiliriz bir anlamda. “Eşler aynı işte çalışmamalı” tezini çürütürcesine yol aldıkları müzik dünyasında “geç keşfettiklerimiz” camiasına ait güzellikte ve içtenlikteler. Eski albümlerine geri dönme hakkımı saklı tutarak Mayıs 2008’de çıkardıkları Re-Arrange Us albümleri sayesinde bir şekilde farkına vardığım grubun 10 şarkısını da ayrı sevdim. İlk duyan kulakların havada kapacağı Now ve Help Help gibi sıkı parçaların yardımıyla kendini sevdiren albümde You Are Free, Jigsaw ve bir karı kocanın beraber yapacağı en iyi slowlardan biri sayılabilecek Blue and Gold Print şarkıları dikkate değer. Tabi diğerleri de üvey evlat değil, Mates Of State duosunun özbeöz çocukları.

1. Get Better
2. Now
3. My Only Offer
4. Re-Arranger
5. Jigsaw
6. Blue and Gold Print
7. Help Help
8. You Are Free
9. Great Dane
10. Lullaby Haze

11 Şubat 2009 Çarşamba

Ai Otsuka - Love Letter


2008 yılına ait yeni çıkan albümlere bakarken rastladığım Ai Otsuka isminin son albümü Love Letter’a aslında hiç bulaşasım yoktu. Zaten daha ilk şarkı Pocket’ı dinlerken kendi kendime, “bu çekik gözlerin sadece simaları değil, sesleri de birbirine benziyor” şeklinde bir geyik yapmış bulundum. İkinci parça Rocket Sneaker ile ortam biraz canlandı sanki. Fakat devamında yine Japonca’nın ne kadar watashiwa bir dil olduğunu, kötü şarkının milleti, dili, dini, imanı olmadığını düşünüyor insan. 82 Osaka doğumlu Otsuka, albüm ortalarına kadar "bitse de gitsek" bir müzik icra ediyor. Kendi adını taşıyan albümü duymuştuk da, kendi adını taşıyan şarkıya pek rastlamıyorduk. Ai ismindeki bayık şarkıya bakınca “madem kendi adını koyuyorsun, otur Smells Like Teen Spirit gibi bir Japonca şarkı yaz” dedirtiyorlar adama zorla. Bir süre sonra gecenin bir yarısı kanepenin arkasından Şeker Kız Candy çıkıp odanın ortasında şarkı söyleyerek dönüp duracak sanıyor insan.

Ama albümün tam ortasında, 7. şarkı Creamy & Spicy ile işler biraz değişiyor. Albüm baya baya bir indie pop, indie rock, indie punk semalarında uçmaya başlıyor. Candy bir anda üzerine derileri çekip makyajını koyulaştırıyor sanki. Albüm böyle bitecek herhalde derken Shachihata adında düpedüz bir New Orleans standartını nefis bebop vokaliyle süslüyor kendisi. Kısaca ikinci yarısında girilecek bir film gibi diyebiliriz Love Letter albümü için. Ai Otsuka’nın bir sürü albüm ve single’dan oluşan külliyatının içine girmek de pek cazip gelmedi. Şarkılarını da kendisi yazan, piyanosunu da kendi çalan hanım kızımız, Japon listelerinin gediklisiymiş. Ülkesindeki Tokyo Friends dizisinde oynayan bir oyuncu olması yanında, bir dergide köşe yazarlığı ve grafikerlik de yapıyormuş. Boyuna bakıp da Karamürsel sepeti sanmayasınız diye vermiş olduğum bu bilgiler ışığında kendisinin son albümüne şans verir misiniz bilmem. Verecekseniz eğer, tam ortasından verseniz de olur.

1. Pocket
2. Rocket Sneaker
3. One×Time
4. Kurage, Nagare Boshi
5. Ai
6. Love Letter
7. Creamy & Spicy
8. Ningyo ****MISSING****
9. Kimi Fetch
10. Do☆Positive
11. Bye Bye
12. Shachihata
13. 360°

8 Şubat 2009 Pazar

The Indelicates - American Demo


The Pipettes isimli İngiliz grubun bölünmesi sonucu gitarist Simon Clayton ve piyanoda yer alan Julia Clark Lowes’in 2005’te kurduğu The Indelicates, diğer davul, gitar, bas enstrumanlarını başka dostlarına pay ederek ismi akıllara zarar mini albüm We Hate Kids ile müzik yolculuğuna çıkmıştı. (İki şarkı, iki remixden oluşan bu albüme EP denmesini istemiyorlarmış nedense). Halbuki eleştirel anlamda güçlü sözlerine rağmen sertliğinde bile sevgi dolu olan bu grubun değil çocuklardan nefret etmek, anaokullarında indie pop rock’a giriş müfredatı olarak okutulması bile uygundur kanımca. Tabii orada bizim aklımızın ermediği birtakım kelime oyunları, göndermeler, ironiler veya belli başlı bazı çocuklardan söz ediliyor olabilir.

13 şarkılık doğru dürüst ilk albümleri American Demo ise 2008’de çıkıyor. İlk şarkı New Art For The People (Theme) isimli yaylıların insanı sarıp sarmaladığı kısacık enstrumantal bir parça. Our Daughters Will Never Be Free, Sixteen, 11 Eylül’e kısa bir gönderme (ama ne gönderme!) yapan Julia We Don't Live In The 60's ve Stars çok şık parçalar. Bu şarkıyı seslendiren Simon’ın “Julia”dan kastı da grup arkadaşı olsa gerek ki, çok hoş bir düşünce. Yine aynı şıklıkta bir Amerika eleştirisi yapan America ve bence hem müzik, hem de lirik anlamda albümün zirvesi olan If Jeff Buckley Had Lived, ikilinin kalitesini ortaya koyan şarkılar. Jeff Buckley’yi boğan gölü şiirsel olarak kafalarda pek bi güzel canlandırmışlar. Peki onlara göre Jeff Buckley yaşıyor olsa ne olurmuş? Grubu dinlemeye ve sözlerini okumaya teşvik açısından orası da sürpriz olsun. Ama “eğer yaşasaydı çoğu kimse onu tanımazdı” tespitleri o kadar doğru ki! Grupta değil ama albümde beni rahatsız eden yegane unsur, Simon’ın bana zaman zaman şu İsveçli grup Roxette’in, isminin Google’dan Per Gessle olduğunu öğrendiğim erkek şarkıcısının uyuzun önde gideni vokal tarzını anımsatması oldu. Yoksa gerçekten dinlenesi olduğu kadar okunası çok iyi şarkılar yazan bir ikili The Indelicates

1. New Art For The People (Theme)
2. Last Significant Statement To Be Made In Rock 'n' Roll
3. Our Daughters Will Never Be Free
4. Better To Know
5. Sixteen
6. Julia, We Don't Live In The 60s
7. Stars
8. New Art For The People
9. If Jeff Buckley Had Lived
10. America
11. Heroin
12. We Hate The Kids
13. Secret Track

4 Şubat 2009 Çarşamba

Motörhead - Motörizer


Aces Of Spades’ten bu yana bir ordu Motörhead albümü çıktı. Motörizer ise en sonuncusu. Hani bu iki albümü arka arkaya dinletip Aces Of Spades’ten sonra Motörizer çıktı” deseler bilmeyen biri hiç fark etmez. Niye Aces Of Spades? 80’lerin ortalarında lise yıllarında bu albümle tanıdığım bir grup Motörhead… Hair Spray hard rock gruplarının “pop ulan bu!” şeklinde dışlanmaya başlayıp, daha sert arayışlara girilmeye başlandığı zamanlar. Siyasetteki tepki oyları gibi, kızların üstünü başını yırttığı bu barbie gruplara daha maskülen alternatifler bulmak durumunda kalan erkeklerin sahiplendiği sert adamlar topluluğundan biriydi Motörhead. Tabi ıkınarak beğenmek zorunda hissedilen bu gibi grupların içindeki cevher yavaş yavaş keşfedilmeye başlandı, tepki oyları destek oylarına dönüştü. İtiraf edeyim, Motörhead hiçbir zaman favori rock grubum olmadı. Aces Of Spades sonrasında dinlediğim Motörhead albümü de iki taneyi geçmez. İsimlerini bile hatırlamıyorum. En sevdiğim Motörhead şarkısı hangisi, ya da öyle bir şarkı var mı onu bile bilmiyorum. Ama şu uzun kariyere ve 2008 tarihli Motörizer’a bakınca anladım ki hakikaten büyük bir grup.

Sevgi kelebeği Lemmy’nin önderliğinde yıllarca müziğinden ödün vermeden rock müziğin markalarından biri olarak kalmak saygı duyulası bir durum. Bazen “müziğinden ödün vermemek” ifadesi, “yan yana getirecek akor bulamamak, iyi şarkı yazamamak, tembelliğe vurmak” bahanelerinin diğer adıdır. Sanki Motörhead’in o taraklarda bezi yok ve Motörizer kesinlikle kaya gibi bir rock albümü. Ilık sulardan kızgın kumlara atlamak gibi bir şey. O kadar kavga gürültü arasında bile kendini belli edebilen Lemmy’nin canhıraş vokallerindeki harbilik, manasızca bağıran bir sürü yeni yetmeden çok daha coşku verici. Runaround Man ile başlayıp The Thousand Names Of God ile biten 11 şarkının her biri tabiri caizse öküz gibi! Rock Out ve Time Is Right dinlerken dünyaya dolu Smirnoff şişesinin arkasından bakıyormuş gibi hissediyor insan. Ben de niye insanlar yaz kış Motörhead tişörtü giyiyorlar diyordum. Meğer mazeretleri varmış!

1. Runaround Man
2. Teach You How To Sing The Blues
3. When The Eagle Screams
4. Rock Out
5. One Short Life
6. Buried Alive
7. English Rose
8. Back On The Chain
9. Heroes
10. Time Is Right
11. The Thousand Names Of God

2 Şubat 2009 Pazartesi

Eileen Rose - At Our Tables


Eileen Rose bir country rock müziyeni ve At Our Tables da onun dördüncü albümü. Bu dört albümlük solo kariyere geçmeden önce çeşitli gruplarda çalıp söylemişliği var. Üstelik bu grupların hepsinde en önde olan kişi de kendisiymiş. İrlanda-İtalya kökenli Amerikalı olan bir aileden gelen Rose, yaptığı müzikle Amerika’yı yeniden keşfetmiyor belki ama country rock türünün elinin uzandığı çeşitli duraklara da şöyle bir uğruyor. Country kelimesini itici bulanlar için Eileen Rose’un alışıldık tarzda maço bir vokale, iç bunaltıcı gıy gıy country müzik standartlarına sığınmadığını söylemek gerek. Tabii beslenme noktalarından faydalanmadığını söylersek “o zaman country rock yaptığını nereden biliyorsunuz” şeklindeki bir soru karşısında sıkışıp kalma ihtimali de var. Grup geçmişi ve henüz kulak verme şansına sahip olamadığım önceki üç solosunun bu albüme yansıması gayet olgun, oturaklı, kişilikli bir vaziyette. Zaten o geçmiş, ismi belli bir tür ile anılan müzisyenlerin artık ustalaşıp özgürleşmelerinin kapılarını da aralıyor. Bazısı halinden memnun şekilde hep aynı şarkıyı söylüyor, bazısı da Eileen Rose gibi türünün hudutlarını fazla aşmadan kendini ifade edebiliyor. Çünkü Rose kendi yazdığı şarkıları söylüyor.

Vasat bir açılışın ardından arka arkaya sıralanan Old Time Recording, Doesn't Mean A Thing ve Failure To Thrive sözünü etmiş olduğum olgunluğun leziz meyveleri. Yaşama sevinci dolu Jeannie Steps Out ve dörtnala giden sevimli Blue Mood Words de yabana atılacak gibi değil. Yoğun blues etkileri taşıyan slow düet Will-O'-The-Wisp (kiminle düet yaptığını bulamadım yalnız) ve alelade bir country albümüne konmayacak kadar karanlık bir ruh hali olan 6 dakikalık The Day Before ile kapanış yapan albüm geriye pozitif duygular bırakmasını biliyor genel olarak. Buraya kadar hiç değinmedik ama Rose'un sesi de gayet güzel ki, bu tarz müziğin gereksiz yere “güçlü kadın”ını oynayıp sahteleşenlerden sayılmaz. Ses renginin size birilerini anımsatmasını boşverin. İnsanın insana benzediği gibi, insanın sesi de birbirine benzer. Taklit olmadığına inandım. Demek ki karşı tarafa bir şeyler iletebilecek denli karakterini bulmuş bir müzisyen diye düşündüm.

1. $20 Shoes
2. Old Time Reckoning
3. Doesn't Mean a Thing
4. Failure to Thrive
5. I'm the Only One
6. Bird of Youth
7. Jeannie Steps Out
8. Seven Winds
9. Blue Mood Words
10. Will-O'-The-Wisp
11. The Day Before