Rüya esnasında rüyada olduğunun farkında olmak çok ilginç bir duygu. Yatağında kendinden geçmişsin ama bir şekilde gördüklerinin aslında bir rüya olduğunu bilecek kadar da o rüya içinde uyanıksın. Bilinç tamamen kendini salıvermemiş, ayaklar yere basıyor. Ama yerçekimi işimize geldiği ölçüde etkisini gösterir durumda. İşte bazı şarkılar, hatta komple albümler insana bu hissi yaşatabiliyor. Bu hissin bendeki yansımaları haliyle dream pop, shoegaze, post punk, new wave türlerinde ve 90'lara ait bazı kilometre taşı albümlerde kendini gösterir. Yeni nesil müzisyenler, bazı istisnalar dışında bu duygudan ya bihaberdir ya da yanlış anlamıştır. Bu istisnalardan biri hiç ummadığım bir anda, hiç ummadığım bir coğrafyadan çıkarak beni sarıp sarmaladı.
The Spiracles, 2012'de Lima / Peru'da kurulmuş bir indie / dream pop grubu. Aynı zamanda benim dinlediğim ilk Perulu grup. Peru öyle her zaman karşımıza çıkan işler üreten bir ülke sayılmaz. Mesela bugüne kadar izlediğim ilk ve tek Peru filmi de 2007 tarihli
Madeinusa idi ve öyle de kaldı. Lafı fazla uzatmadan
The Spiracles'ın o büyülü atmosferine dalarsak karşımıza
Luis Rodríguez ismi çıkar. Kendisi Lima'nın yeraltı müzik aleminin saygın isimlerinden biri olup,
Resplandor adındaki shoegaze grubuyla ülkesi dışındaki indie mecralarda da az çok tanınmış bir gitarist. Üstelik
Resplandor'un 2008'deki ilk albümü
Pleamar'ın yapımcılığını dream pop türünün mucitlerinden
Cocteau Twins grubunun lideri
Robin Guthrie'nin üstlenmiş olması da az buz şey değildir. Lima'nın popüler kulüplerinde, kafelerinde müzik yaparak lokal bir şöhret edinen
Rodríguez, 2012'de
How Things Get Well When I Met With You adlı EP'si ve içindeki
Fireflies şarkısıyla işi canlı müzik ortamlarından kayıt stüdyolarına taşıdı. Tam oradan alıp yürüyecek derken vokalist
Aracelli'nin ayrılmasıyla başlayan sıkıntılı bir döneme girildi.
Neyse ki kısa sürede toparlanıp bazı eleman değişiklikleriyle
The Spiracles'ı tekrar faal hale getiren
Rodríguez, kadın vokal tercihini bu kez 2009'da The Voice Peru'da (evet, orada da var!) yarışmış
Verónica Grados'dan yana kullanarak müthiş bir hamle yapmış. Kafe ve kulüp konserleri tam gaz devam ederken ilk uzun metraj için materyaller de şekillenmiş. Kasım başında da debut
Last Night I Dreamt About You yüzünü göstermiş. İlk EP dönemindeki tarzından farklı biçimde daha içe dönük, fakat kesinlikle daha yoğun bir sound ile 10 kırık kalp hiti barındıran ilk albüm bana göre 2014'ün en dikkat çekici işlerinden biri olmuş. Ne var ki bu dikkati şimdilik pek çekmediği de aşikar. Belki yıllar geçtikçe demlenip değeri daha iyi anlaşılır. Bana herşeyi ile çoktan demlenmiş hissi veren
Last Night I Dreamt About You, o başta sözünü ettiğimiz rüya halinde yıllardır aradığımız kişiyi, ya da zaten bulduğumuz kişiyi görmek gibi bir albüm.
The Spiracles'ın damaklarda bıraktığı nostaljik tadın en belirgin özelliği, bu naif pop rock soundunu büyük oranda şekillendiren
Peter Buck'vari gitarlar olsa gerek. Zaten
Luis Rodríguez'in favori gruplarından birinin
R.E.M. olduğunu dikkatli bir dinleyicinin anlaması pek zor olmaz. Daha ilk şarkı
Tremble'ın o sonbahar yüklü temposunu beğendiyseniz albümü zaten beğenmişsiniz demektir. Ardından
Hot Day gelir ve anlarız ki, aynı iklim içinde birbirinden ufak detaylarla ayrılan, fakat bu detayların her birindeki melankoliyi alttan üsten güçlendiren şarkılarla muhatap olacağız.
Luis Rodríguez,
duygusal zekasını gitar ustalığıyla sadece "şarkı" yaratmak için birleştirmiş bir şekilde "güven" vericidir. Öyle ki,
Trust'ın nakarat bölümünü
Verónica Grados değil,
Rodríguez'in gitarı söyler. Zaten
Trust boyunca, hatta albüm boyunca
Grados'un sesiyle
Rodríguez'in gitarının düetini dinleriz sanki.
It Shines On You'nun coşkuyla karışık iç burkan nakaratındaki güzellik,
The Spiracles'ın o aynılık içinde farkındalık yaratan farklılığının bir başka görkemli yansımasıdır. Çok güzeldir!
So Far Away, iki küsür dakika boyunca içine doğru ağlayan şahane bir dream pop iken,
Rodríguez'in girişiyle mağrur biçimde, hüngür hüngür olmadan gözyaşını dışarı çıkarabilen bir diğer beste.
A Thousand Miles Away, söze gerek bırakmadan kucağına atlanılası enstrümantal bir güzellik olarak hem
Grados'un yokluğunu, hem de
Rodríguez'in varlığını hissettiren büyülü birkaç dakika sunuyor.
R.E.M. de 90'larda albümlerine ince ince enstrümantal şarkılar koymayı severdi hani.
Beneath A Sky Of Stars,
Rodríguez'in her şarkıya bir veya birkaç kez serpiştirdiği "killer" gitar rifflerinden biriyle yürüyen,
Verónica Grados'un bu kez koluna Amerikalı dream pop / shoegaze grubu
Drowner solisti
Anna Bouchard'ı taktığı beş dakikalık bir melankoli serüveni.
Who's To Blame?'in tempolu olduğuna bakmayın. O da aynı hüznün yolcusu.
Unkissed Girl desen, hiç de bir albümün sondan bir önceki şarkısı gibi durmuyor.
Grados "I'm not afraid" dizesinde bile samimiyetinden ödün vermiyor adeta. Ve böyle bir albümün kapanışına konma şerefini taşıyan
Waterfall, albümün genel rüya atmosferinin ayakları yere basan kısmına daha fazla vurgu yapan, yine
Luis Rodríguez'in o konuşan, kendi nakaratını söyleyen, düet yapan karakterine sahip bir şarkı.
Son şarkı
Waterfall'a bağlı olarak mono halde ilk şarkı
Tremble'ın ilk bir buçuk dakikasını duymaya başlıyoruz. Bu da bize albümün bittiğini ama yeniden başlayacağını, her sonun aslında bir başlangıç olduğunu, her ne kadar aynı şeyi dinleyecek, aynı şeyleri yaşayacak, aynı şeyleri hissedecek gibi görünsek de, bu başlangıçların da aslında kendi içinde "yeni" sayılabilecek ufak keşiflere gebe olabileceğini anlatıyor. Sadece şeytan değil, herşey ayrıntılarda gizli.
Last Night I Dreamt About You, kendi süresine bu ayrıntılardan bir dolu sığdırmış epik bir iklim.
Luis Rodríguez ve
Verónica Grados bu iklimin yağmuru, karı, bulutu, bulutun arasından sızmaya çabalayan güneşi, esmek için nazlanan rüzgarı. Ve evet: Rüya esnasında rüyada olduğunun farkında olmak çok ilginç bir duygu.
1. Tremble
2. Hot Day
3. Trust
4. It Shines on You
5. So Far Away
6. A Thousand Miles Away
7. Beneath a Sky of Stars (feat.
Anna Bouchard)
8. Who's to Blame?
9. Unkissed Girl
10. Waterfall