1967'den beri Golan Tepeleri İsrail sınırlarına içinde. Ama içinde yaşayanlar İsrail vatandaşı değil. Hatta vatandaşlıkları ve pasaportları bile yok. Onlar "Laissez Passer" belgesine sahip, yani "bırakınız geçsinler" kabilinden bir aidiyetsizlikten muzdarip insanlar. İsrailli olmayan ama İsrail topraklarının kalıcı sakinleri olan bu ortada kalmışlık, onlara seyahat özgürlüğü vermiyor, sadece laissez passer belgeleriyle hareket edebiliyorlar. Bu pozisyon onlara bir vatan, bir uyruk, bir bayrak, bir kimlik sağlamıyor. Resmi belgelerde isimlendirilemeyip "undefined" damgası yiyorlar. Golan'daki
Majdal Shams köyünde klasik arap müziğiyle büyüyen bir grup genç de bu ait olmama halini bir özgürlüğe çevirip kendilerini müzikal yönden geliştirerek
TootArd adıyla bir grup kuruyorlar. Ayrıca batı müziğiyle, özellikle reggae ile çok vakit geçiriyorlar.
Bob Marley coverları sayesinde groove yapmayı öğrendiklerini iddia ediyorlar. Bunların üzerine bir de aşık oldukları Tuareg müziği etkilenimlerini koyunca grubun müziği şekilleniyor.
Bu açıklamaları
TootArd'ın solisti ve gitaristi
Hasan Nakhleh yapıyor. 2010'dan sonra bütün Golan'da, sonra Kudüs ve Filistin'de ve o bölgedeki pekçok yerde çalıyorlar. "
Çok fazla konser verdik. Ama 2014'te bir döngünün içinde sıkıştığımızı, hayatımızda değişiklikler yapmak istediğimizi fark ettik. Avrupa'ya taşınıp Berlin'de, Bern'de yaşadım. Diğer arkadaşlarım da başka yerlere gitti. Ne zaman ki köyümüze dönüp müzik yapmaya başladık, birlikte çalma ışığını kaybetmeye başladığımız ortaya çıktı. Dizginleri ele almamız gerekti. Farklı olduğunu düşündüğümüz yeni materyallerimiz vardı. Herkes farklı tecrübelerini yanında getirmişti. Hazırlıkları yaptık, kenetlendik ve dört ayda albümü kaydettik" diyor
Hasan. İşte o albümün adını
Laissez Passer koyup 9 Kasım 2017'de adeta Golan Tepelerinden doğan bir güneş gibi yüzeye çıkarıyorlar. Birbirinden rol çalan, birbirini kollayan, fark yaratmak istediği kadar, ortak bir ruhla hareket etmek istediklerini belli etmeye çalışan 10 harika şarkıyla bu dünyaya harika bir giriş yapıyorlar.
Albümü açan
Laissez Passer, pekala bir hard rock, blues rock, funk rock bestesi de olabilecek iken, hepsi ve aynı zamanda hiçbiri olmayı başarmış zımba gibi bir giriş. Kısaca funk güdümlü bir blues rock diyebiliriz kendisine. Zaten albümün genel eğilimi bu yönde. Ama
Hasan'ın davulcu kardeşi
Rami'nin tıkır tıkır çalışan profesyonel davulunun, blues ve funk tekniklerini Ortadoğu perküsyon stiliyle okuyan ustalığı bu şarkılara çok şey katıyor.
Musiqa ritmi düşürse bile o omurganın üstüne hep başka şeyler oturtabilen tarzları bu defa
Hasan'ın kıvrak gitarına uyum sağlayan nakarat vokalleriyle göz dolduruyor. Dinlemelere doyamadığım
Sahra, kısa gitar taksiminin ardından bizi zaman tüneline koyup 70'lerde ki bir düğün salonuna sokuyor, ne kadar kurt, böcek varsa döktürüyor. Hani şu saksafonlu düğün salonlarında çalınanlardan. Bazen bu düğün salonu havaları küçük düşürme amaçlı kullanılabiliyor. Oysa
Sahra o kadar mükemmel bir parça ki, üç buçuk dakika sonrasında bir anda rotasını başka bir riff ile başka bir oyun havasına çevirebiliyor, yeni bir dans sayfası açabiliyor. Üstelik rotasını değiştirmesine rağmen eksenini kaydırmadan. Yine kıvrak, zeki ve su gibi akan lirikleriyle
A'sfur sayesinde saksafondaki
Amr Mdah'ın farkına biraz daha varıyoruz.
Nasma Jabalyia ile tempoyu düşüren
TootArd, aslında bu tempoda da harikulade şarkılar yazabileceğini kanıtlarcasına muhteşem bir gece manzarası yaratıyor. Ortadoğu'ya ait bir dil kullanmalarına rağmen, kendi kimliksizlikleri gibi herhangi bir coğrafyaya ait olduğunu iddia etmeyen genişlikte bir atmosfere sahipler. Şarkının özellikle nakarat kısmında değişen akorlarla birlikte bu genişlemeyi hissetmemek çok zor. Nakarat demişken,
Nasma Jabalyia'nın o huzur dolu havasının hemen peşinden gelen
Oya Marhaba'nın "Oya Marhaba" ile başlayan cümlelerinin hepsinin aslında birer nakarat olmasına, dile sakız gibi yapışan "Oya Marhaba"dan sonraki cümleleri kafadan atarak mırıldansak bile şarkıyı eksiksiz söyleyebilmişiz duygusu yaratmasına ne demeli? Reggae ve ska adlı sevgililerin Golan Tepelerinde dünyaya getirdikleri bu sevimli çocuğu, albümün "Blues" ile biten iki enstrümantal şarkısından biri olan
Bayati Blues izliyor. Aslında isteseler bunu da pekala şık nakaratlı liriklere bezeyebilirlerdi.
Amr kardeşimiz birçok şarkıda olduğu gibi saksafonuyla koymuş gerçi. Fakat belli bir kalıp üzerinden fazla sapmadan emprovize dokunuşlar yapabilmek için kendilerine boş alanlar yaratıp onları en iyi şekilde doldurmuşlar.
İlk sözleri "ehlen ve sehlen" olan
Roots Rock Jabali, albümün 8. şarkısı olmanın klişesinden eser taşımayan bir başka güzellik. Nedir bu klişe? Bazı iyi albümlerin bile 8. şarkıya kadar nefesi yetmeyebiliyor veya yüksek çıtalarının altında kalmış bazı şarkılar finalden önceki son düzlüğe konabiliyor. Ama
Roots Rock Jabali, ortalama bir grubun flaş şarkılarından biri olarak açılışa dahi konabilecek kadar diri ve özenli. Tıpkı albümün tamamı gibi. Hatta onu izleyen
Circles için, şu düğün dağılmadan önce son bir kez tarafların piste davet edildiği şen şakrak oyun havalarının mantığını akla getirircesine, albüm bitmeden son defa kalan kurtları dökme veya dörtlünün enstrüman hakimiyetlerini tempolu bir şarkıda son bir defa sergileme seansı da denebilir. Zira kapanışı yapan ikinci enstrümantal
Syrian Blues, adındaki "blues"un hakkını veren, yine emprovize dokunuşlara kapı açan, yine o aidiyet hissinin yoksunluğunu üzerinde taşıyan ruh haline atıfta bulunan, böyle şahane bir albüme yakışan kapanışı yapıyor.
2017 en iyiler seçkisi yaparken habersiz olduğum
Laissez Passer albümünü 2018'in ilk aylarında dinledikten sonra 2017'de dinlediğim en iyi ilk beş arasına rahatlıkla koyabileceğimi fark ettim. Yani bu vatansız, kimliksiz adamları öyle ters bir zamanda keşfettim ki benim naçizane listeme bile giremediler. Ama onlar yine de
Hasan'ın sözcülüğünde hükümetlerin koyduğu yasal sınırların sadece haritalarda olduğunu savunuyor, CD'ler, dijital ortamlar, etkinlikler, konserler sayesinde geniş kitlelere erişebilme özgürlüklerini kullanıyorlar. Yaptıkları müzikle hiç arada ya da havada asılı kalmış bir durumda değiller. Tam tersi, o kadar güçlü ve evrensel bir müzikal kimlikleri var ki, dillerini bilmeyen insanlara da ulaşabiliyor, şarkılarının onları götürdükleri yerlere göre lirikler şekilleniyor, Arapça olmaktan çıkıp dünyevi umutlara tercüman oluyorlar. Onların umutları savaşların bitmesi, zoraki göçlerin durması, herkesin istediği coğrafyada insanca yaşamaları üstüne. Bu kadar haklı ve güzel umutları dile getiren müzikleri de haklı ve güzel.
1. Laissez Passer
2. Musiqa
3. Sahra
4. A'sfur
5. Nasma Jabalyia
6. Oya Marhaba
7. Bayati Blues
8. Roots Rock Jabali
9. Circles
10. Syrian Blues