Tam 30 yıl önce bugün piyasaya sürülen Achtung Baby, İrlandalı rock grubu U2'nun ikinci defa dünyaya gelişi olarak kabul edilir. Gerçekten de albüm için yapılan bu benzetme o kadar yerindedir ki, bilmeyenlere anlatmak için sadece bu benzetmeyi kullanmak bile yeter bence. Hemen neden bu "yeniden doğuş" ifadesi kullanıldığını kendi açımdan açıklayıp aradan çıkarayım. U2 ile tanışmam 1987 tarihli şaheser The Joshua Tree gerçekleşmiştir. Benim için U2'nun ilk doğuşu bu albümdür. Dünyada U2 adının duyulmasının onun sayesinde gerçekleşmesi, sadece benim için öyle olmadığının da bir göstergesi olabilir. Ancak The Joshua Tree ile U2'nun öncesinde dört albüm sahibi bir grup olduğu benim ve benim gibi milyonlar tarafından öğrenilmiştir (diye düşünüyorum.) Bu dört albümü, hatta Sunday Bloody Sunday şarkısını bile sevmedim, sevemedim. Ama The Joshua Tree inanılmaz bir albüm. U2'nun hala en iyisi ve tüm zamanların en iyi folk rock, pop rock ve bu türlerin karması bir alt tür olarak heartland rock başyapıtı. Asıl adı Paul David Hewson olan ama tüm dünyanın Bono olarak bildiği 27 yaşındaki bu hırpani ve yakışıklı adamın içli İrlanda vokaliyle söylediği tutku dolu rock şarkılarının 80'lerde bağırlara basılmaması neredeyse imkansızdı. Yazdığı liriklerle aynı zamanda çok iyi bir şair olduğunu da kanıtlayan Bono, diğer grup üyeleri The Edge (gitar), Adam Clayton (bas) ve Larry Mullen Jr. (davul) ile birlikte yazdığı zamansız şarkılarla bir ikon olma yolunda ancak beşinci albümle ilk adımını atmıştı.
The Joshua Tree dünya çapında öyle bir patladı ki, daha şarkıların ateş sönmemişken (zira kolay kolay da sönmezdi) hemen bir yıl sonra coverlardan, bazı konser kayıtlarından ve yine kendi bestelerinden oluşan Rattle and Hum albümünü çıkardılar. B.B. King (When Love Comes To Town), Bob Dylan (Love Rescue Me) gibi ağır misafirlerin olduğu, Desire gibi şaheserin yer aldığı bu albüm iyi olmasına iyiydi ama uzunluğu, bazı şarkıların fazla ve gereksiz gibi hissettirmeleri nedeniyle "The Joshua Tree'den sonra gelen albüm" talihsizliğinden fazlası oldu sanki. İşte tam bu noktada, yani peş peşe gelen biri pahada, diğeri yükte ağır iki albümün ardından bir üçüncüsü için bir tükenmişlik hasıl oldu. Bu hem onlarda, hem de dinleyicilerinde oldu. Rattle and Hum'ın ardından gelecek yeni U2 albümünde artık nasıl şarkılar olacağı neredeyse kestirilebilir bir pozisyona girdi, işin heyecanı, tadı kaçtı adeta. Biraz ara verme, en önemlisi de yeni bir şeylerle dönme ihtiyacı belirdi. Düşünsene bitmek bilmeyen konserlerde her gece sürekli With or Without You, I Still Haven't Found What I'm Looking For, Desire falan çalıyorsun. Şarkıları özlemeye bile fırsatın olmuyor. Evet Rattle and Hum iyi bir ticari başarı kazanmıştı, belli bir kalite çıtası vardı ama eleştirmenler albümü çok ağır, kendini beğenmiş, Amerikan olmaya çabalayan, üstelik buna acemice çabalayan bir albüm kimliği biçmişlerdi. Bir sonraki albüm kesinlikle farklı olmalıydı. İyi de nasıl olmalıydı?
Değişimin ilk göstergeleri 1990'da yaptıkları iki kayıttı. İlki, elektronik dans ritimlerini ve hip hop unsurlarını ilk kez kullandıkları Red Hot + Blue toplama albümü için Night and Day coverıydı. Diğeri ise Bono ve The Edge'in A Clockwork Orange'ın sahne uyarlamasının orijinal müziğine yaptığı katkılardı. Deneysel ve pek ses getirmeyen işler olsa da, Achtung Baby'nin zemini yavaş yavaş oluşuyordu. Bono ve The Edge, yazdıkları materyalleri diğer grup üyeleriyle paylaştılar ve son rötuşlardan sonra albümde yer bulması kesinleşen birkaç şarkı ortaya çıktı. Ama yine tatmin olmadılar. Önceden birlikte çalıştıkları yapımcılar Daniel Lanois ve Brian Eno ile anlaştılar. Her ikisi de birer ses mühendisi ve elektronik müzik sihirbazı olan bu adamlar, özellikle de Eno, değişimin eski U2'ya dair her şeyi silmek olduğu fikrini ortaya koydular. Müziğinden taviz verirdin, vermezdin, benim fikrimi kabul edersin, etmezsin türü çeşitli tartışmalar, fikir münasebetleri, beyin fırtınaları derken, Berlin ve Dublin olmak üzere iki ayakta yedinci U2 albümü Achtung Baby son şeklini aldı. Hemen peşinden de devasa bir multimedya etkinliğine, büyük bir şova dönüştürdükleri Zoo TV Tour start aldı. Tepeden tırnağa imaj değiştirdiler. Kimileri komik ve eğreti buldu. Ama şarkılar o kadar güçlü, Zoo TV organizasyonu o kadar görkemliydi ki, eski U2 hayranları bir yere gitmediği gibi, üzerlerine yenileri eklendi.
Önceki albümlere göre karanlık, içe dönük, geçmişin mirasını umursamayan, beklentileri alt üst eden, kısacası tam da grubun ihtiyacı olan değişimin gerçekleştiği Achtung Baby büyük bir ticari başarı, ödüller, övgüler kazandı. Eleştirmenler tarafından tüm zamanların en iyi albümleri listelerine alındı. The Fly, Mysterious Ways, One, Even Better Than The Real Thing, Who's Gonna Ride Your Wild Horses teklileri listelerin altını üstüne getirdi. Bono'nun şarkı sözleri aşk, cinsellik, maneviyat, inanç ve ihanet üzerine çok dinamik, karanlık, seksi ve korkusuzdu. Yazım sürecinde üç çocuğunun annesinden boşanmasının da etkisiyle sogulayıcı, arızalı, yorucu ilişkileri konu alan sözlere ağırlık verdi. Albümün tüm şarkıları (belki olmasa da olurdu dediğim Acrobat haricinde) artık kalbimin "Achtung Baby" adlı klasöründe yerini koruyor. Ama kıvraklığı ve modern tasarımıyla harikulade Mysterious Ways, Bono'nun İsa ve Judas arasındaki kurgusal bir konuşma yazdığı, Alman yönetmen Wim Wenders'in çok sevdiği ve 1991 tarihli aynı adlı filminde kullandığı Until The End Of The World, kırılganlıkla yaşama sevincini aynı bünyede taşıyan Tryin' To Throw Your Arms Around The World ve albümün ilk teklisi olarak cümle alemi şok eden arızalı sounduyla The Fly'ın yeri bende ayrıdır. Hepsi de çok acayip, havalı, seksi, başka dünyadan şarkılardır. Asla eskimezler.
Bunun yanında dev bir single olarak One, geliri AIDS araştırmalarına bağışlanacak bir güzellik olarak başta LGBT camiasının sahiplendiği, bunun yanında insan haklarını veya sosyal adalet davalarını desteklemek için kullanılan sembol bir şarkıya dönüştü. Hatta Bono, kurduğu hayır kurumuna ONE Campaign adını verdi. Even Better Than The Real Thing, So Cruel, Ultra Violet (Light My Way) yine özellikle Lanois ve Eno dokunuşlarıyla fark yaratmış klas besteler. Love Is Blindness albüm geneline hakim arızalı aşklardan biri ve kapanışa çok yakışıyor. Yine ne kadar övsek az gelecek ikonik albümlerden biri Achtung Baby... Tabii ondan sonra da U2 hikayesi devam ediyor ama ona da başka zaman değiniriz. The Joshua Tree zamanlarında isyankar, materyalist dünyaya karşı öfkeli Bono'nun para babası bir materyaliste, samimiyetini yitimiş bir iyi niyet elçisine, George W. Bush'un huzuruna çıkabilecek kadar genişlemesine, en önemlisi de U2 müziğinin artık yerlerde sürünüyor oluşuna dair de söyleyeceklerimiz vardır elbette. Fakat hiçbiri bu özel güne, 19 Kasım 2021'e gölge düşürmesin. Çünkü 30 sene önce bugün Achtung Baby doğdu.
1. Zoo Station
2. Even Better Than the Real Thing
3. One
4. Until the End of the World
5. Who's Gonna Ride Your Wild Horses
6. So Cruel
7. The Fly
8. Mysterious Ways
9. Tryin' to Throw Your Arms Around the World
10. Ultra Violet (Light My Way)
11. Acrobat
12. Love Is Blindness