Yeni gruplar için müzik dünyası artık bir kurtlar sofrası olmaktan çıktı. Artık internet var ve tüm müzikal tutkularıyla bir araya gelmiş üç beş genç, yazdıkları şarkıları bazen istem dışı, bazen kendi rızalarıyla kitlelere ulaştırma şansına sahipler. Yapımcı nazı çekmeden, tanıtım amaçlı bir sürü gereksiz taviz vermek zorunda kalmadan müzik marketler için CD yapmak onlar için kabus olmaktan çıktı. Üstelik bu durum, kalantor yapımcı zihniyetinin, daha özgür ve vizyon sahibi yapımcı tipiyle yer değiştirmesine kadar gitmesine sebep oldu. Zincirleme şekilde şarkı yazım biçimleri, müzik zevkleri, enstruman özgürlükleri evrilmeye başladı. “Çok satma” olgusunun yarattığı stres olmaksızın üretilen albümlerin tadı bir başkaydı.
Elbette o özgürlüğün ve vizyonun her kulağa hitap edemeyebileceği de aşikar. Genç ve yeni bir sürü grup, fırından yeni çıkardığı albümlerini bir şekilde edinenlerin hepsini birden memnun edemiyor. Öyle vasat, öyle kötü albümler yapıyor ki bazıları, keşke kalantor bir yapımcının çemberinden geçselermiş bile diyebiliyoruz. Müzik yapmayı, hele de seslendiği underground kitleye yönelik indie müzik yapmayı, gitar-bas-davul üçgenini fabrikasyon tekdüzelikler üretme amaçlı sanan tutkusuz gençler de çok fazla. Deneyselliğe, kişiselliğe ardına kadar açmış olduğu kapılarla indie müzik, aslında her grubun müzik olgusunu ne derece ciddiye aldığını, bu işe ruhlarını ne ölçüde koyduklarını da gösterme açısından hatırı sayılır bir ifşa sağlamakta. Öyle ki dinlediğiniz bazı albümler için “acaba bu müziği nereleriyle hissediyorlar da notalara dökme gereksizliği gösteriyorlar” şeklinde düşünebiliyorsunuz. Bu düşünceyi kendinize saklamalısınız. Çünkü her insanın müzik yapmaya hakkı olmalı. Duygu yerine ses üretmeyi amaçlayan, bundan inanılmaz sonuçlar elde eden insanlar da mevcut. Benim derdim, duygu üretemediği gibi ses de üretemeyen, enstrumantal bile olsa fikir beyan edemeyen müzisyen (!) zihniyetler. Hatta bakıyorsunuz, bunlar aynı grup içinde tam dört kişi, beş kişi! Aralarından biri de çıkıp “bir dakika arkadaşlar, biz ne yapıyoruz” demiyor. Bu uyuma da saygı göstermek lazım.
Müzik, “business” olmaktan çıktığı vakit bile bir kumar haline gelebiliyor. Kime, nasıl, ne ile hitap edeceğiniz artık günümüz şartlarında o kadar kolay kestirilemiyor. Indie müziğin en güzel tarafı da bu: Akışına bırakmak! Çünkü yaptığınız işin mutlaka bir seveni çıkıyor. U2 gibi dünyayı değiştirme hedefleriniz yoksa, içinizden damıttığınız notaları, sesleri, sözleri mütevazi bir ihtirasla yoğurarak sunduğunuz müzik su gibi yolunu buluyor. Son zamanlarda 30’dan fazla böyle grup dinledim ki, değil müzik yapmaları, bir araya gelip kahve içmeleri bile saçma olan bu insanların dünyanın herhangi bir yerinde birilerinin beğenisini kazanmaması beklenmemeli. Indie müzik, bu hoşgörüyü de oturtmasını bir biçimde başarıyor. Benim onları gereksiz, saçma bulmam, onların ne olduğunu değiştirmiyor. Onların ne olduğunu kimse bilmiyor ki zaten!
Mesela Winter Gloves! Kanadalı dört genç. İlk albümleri About A Girl. Indie pop yapıyorlar ki, inde rock’tan farkı çok ince olmak suretiyle yanlış anlamadıysam, gitarın kendini hiç unutturmadığı alternatif pop müzik olarak kendini ifade etmekte. Tüm bu düşünceleri beynime üşüştürmesini, dinlediğim onca vasat grubun arasından bir şekilde kendini hayran olunası bir saflıkla ifade ediyor olmasına bağlıyorum. Kelime oyunu yapmak için söylemiyorum ama tam da adı gibi bir grup Winter Gloves. Zaten yapsaydım da nasıl bir oyun olacağı tahmin edilebilir. Gruptan birinin babasından kalma olduğunu düşündüğüm eski model bir orgun baştan sona bütün şarkılara harika bir enerji verdiği yumuşak, eğlenceli, ciddi, özgür ve benim içmekten zevk aldığım tattaki suyun yolunu bulan bir albüm. Bunu daha ilk şarkı Factories’den anladım diyeceğim ama yalan olacak. İnsan o kadar indie müzik dinledikten sonra ilk şarkı tuzaklarına karşı temkinli davranıyor. Ne var ki Let Me Drive, hele de son zamanlarda duyduğum en iyi indie pop şarkılardan biri olarak tereddütsüz kefil olduğum Invisible’dan sonra öyle bir tuzağın olmadığından daha üçüncü şarkıda emin oldum.
Glass Paperweight diye bir şarkının böyle kıyı köşe bir albümde yer alıyor olmasına inanamıyor insan. Bir yandan da seviniyor, şanslı azınlıktayım diye. About A Girl, Party People, Piano 4 Hands, dinledikçe kışın giyilen eldivenlerin sıcaklığını / güvenini daha bir güçlendiriyor. 2008 tarihli About A Girl, içinde bulunduğumuz yılın keşiflerine dalma eğilimlerimize, arkamızda bıraktığımız güzellikleri de arayıp bulma eğilimlerinin faydalarıyla cevap verir gibi cıvıl cıvıl bir yaşam belirtisi!
1. Factories
2. Let Me Drive
3. Invisible
4. I Can't Tell You
5. Glass Paperweight
6. Hillside
7. About A Girl
8. Party People
9. The Way To Celebrate
10. Piano 4 Hands
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder