Sofia Coppola'nın yazıp yönettiği, Bill Murray ve Scarlett Johansson'un başrolleri çok güzel paylaştıkları Lost In Translation, romantik yapımlar arasında her zaman gönlümde bir yere sahip filmlerdendir. Onu izlemek için özel ve izole bir ortam yaratılmalıdır ki, sade ama yoğun dünyasına daha bir adapte olabilelim. Film hakkında zaten söylenecek şeylerimi sözlediğimi zannederken, geçenlerde bir kez daha izledikten sonra aslında başka şeyleri de unuttuğumu ya da yeniden ifade etmek istediğim şeyler olduğunu anladım. Ama Lost In Translation, hakkında uzun uzadıya konuşulacak değil, içerdiği özgün romantizme teslim olunacak ve gerekirse birden fazla izlenecek bir film. Tabiî bunun yanında izlerken dinlenecek bir film aynı zamanda. Ama izlenmediği zaman da dinlenebilmesi için bir soundtrack albümü de var. Çünkü Lost In Translation'ı görmek demek aynı zamanda onu dinlemek demek ki, görmeden dinleyen ile gördükten sonra dinleyen arasında bariz farklar yaratacağı da garanti. Zaten bir sürü iyi soundtrack için de durum böyle değil mi?
Filmin genel müzik direktörlüğünü üstlenen Kevin Shields aynı zamanda yolda gördüğünüz her iki shoegaze, noise pop, dream dop, post-punk türü müzik yapan gruptan her ikisini de etkilemiş olan My Bloody Valentine ve dinleyenlerine yıllarca tam bir tür panayırı yaşatan Primal Scream gruplarının önemli bir üyesi. Hâl böyleyken, onun el atacağı soundtrack albümden de farklı bir atmosfer de beklemek doğru olmaz. Nitekim filmin kendi atmosferi de bu ruh birliğine uygun olunca ortaya çıkan durum, hani neredeyse Lost In Translation film dünyasında ne ise, albüm de soundtrack dünyasında aynen o...
Albümde ikisi normal uzunlukta, ikisi normal kısalıkta dört Kevin Shields şarkısı yanında bir adet de My Bloody Valentine şarkısı bulunmakta. Ama bu bir ego albümü değil. Death In Vegas, Sébastien Tellier, Air ve Jesus & Mary Chain parçaları her ne kadar Shields karakterine çok uyumlu da olsalar, esas uyumlu oldukları şey filmin o kafası hüzün ve huzurla bulanmış, üstelik bundan dolayı doğal biçimde bir mutlu olma efkârı sahiplenmiş olağanüstü dokusu. Charlotte'un bir Tokyo gökdeleninden kalabalık yalnızlığına baktığı sırada çalan Squarepusher'ın 1:20 dakikalık Tommib'i bile tek kelime etmeden çok şey anlatıyor. Bu şarkılar dünyanın uzak bir köşesinden bize yakınlaşan filmin o hüzün dalgalarını tsunami misali üzerimize süren naiflikte. Hayran olunası bir minimalizmin tuhaf bir dostluk/aşk muğlaklığına sığınışı. Öyle ki, bu tanımlara uymayacağı düşünülebilecek cıvıl cıvıl Phoenix şarkısı Too Young dahi bu muğlaklığa ters düşmüyor.
Albümün sonunda Bill Murray'in karaoke barda Roxy Music şarkısı More Than This'i yorumlamasına da yer verilmiş ama sanki filmde yorumladığı gibi değil. Olsun, zaten filmde Bill Murray yerine Bob Harris vardı ve albümde de o varmış gibi duydum ben. O zamanlar şarkıcılığa olan hevesi fazla olmadığından mıdır, bir Scarlett Johansson şarkısı yoktu. Olsa fena olmazdı. Lâkin Sofia Coppola'nın asıl iletmek istediği ve fazlasını ilettiği Bob Harris ile Charlotte arasında yaşanan imkansızlıklarla çevrilmiş belirsizliği yansıtacak en doğru şarkılardan bir demetin sergilendiği mutsuz bir albüme ekstradan dahil edilebilecek şarkıları konuşmak çok anlamsız. Tıpkı iki benzemezin hayatlarının en güzel gecesini, sonra da en acı ayrılıklarını yaşadıkları bir garip (ama delicesine bastırılmış arzulu) ilişkinin üzerine "keşke..."ler kurmanın anlamsızlığı gibi.
1. Intro/Tokyo
2. Kevin Shields - City Girl
3. Sébastien Tellier - Fantino
4. Squarepusher - Tommib
5. Death in Vegas - Girls
6. Kevin Shields - Goodbye
7. Phoenix - Too Young
8. Happy End - Kaze Wo Atsumete
9. Roger Joseph Manning Jr. & Brian Reitzell - On the Subway
10. Kevin Shields - Ikebana
11. My Bloody Valentine - Sometimes
12. Air - Alone in Kyoto
13. Roger Joseph Manning Jr. & Brian Reitzell - Shibuya
14. Kevin Shields - Are You Awake?
15. The Jesus & Mary Chain - Just Like Honey
16. Bill Murray - More Than This
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder