31 Mayıs 2015 Pazar

Issız Ada Radyosu Arşivi (Mayıs 2015)

Whitesnake - The Purple Album
Yıl: 2015 İngiltere
Tür: Hard Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Lady Double Dealer"
Penguin Prison - Lost in New York
Yıl: 2015 ABD
Tür: Synthpop, Electropop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Show Me the Way"
The London Souls - Here Come the Girls
Yıl: 2015 ABD
Tür: Indie Rock, Soul
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Steady"
The Atomic Bitchwax - The Atomic Bitchwax
Yıl: 1999 ABD
Tür: Stoner Rock, Heavy Psych
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Crazed Fandango"
Goodfellas OST
Yıl: 1990 ABD
Tür: Rock, Blues, R&B, Vocal Jazz
"F" Rate: 10/10
I.A.R. tavsiyesi: Muddy Waters - "Mannish Boy"
 
Reda - Ingyen élet
Yıl: 2015 Macaristan
Tür: Stoner Rock, Hard Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Single Lady"
 
Zella Day - Kicker
Yıl:  ABD
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Jerome"
 
Korn - Life ıs Peachy
Yıl: 1996 ABD
Tür: Alternative Metal, Nu Metal
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "A.D.I.D.A.S."
 
Marvin Gaye - What's Going On
Yıl: 1971 ABD
Tür: Soul
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "What's Going On"
Thee Tsunamis - Saturday Night Sweetheart
Yıl: 2015 ABD
Tür: Garage Rock, Surf Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Shakee Jack"
 
 
 
 
Doomsday Outlaw - Black River
Yıl: 2015 İngiltere
Tür: Stoner Metal, Hard Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Judgement Day"
 
Alice Smith - She
Yıl: 2013 ABD
Tür: Neo-Soul
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Shot"
The Darkness - Last of Our Kind
Yıl: 2015 İngiltere
Tür: Hard Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Barbarian"
 
a-ha - Hunting High and Low
Yıl: 1985 Norveç
Tür: Synthpop, New Wave
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Take on Me"
The Vaccines - English Graffiti
Yıl: 2015 İngiltere
Tür: Indie Rock, Power Pop
"F" Rate: 4/10
I.A.R. tavsiyesi: "Want You So Bad"
 
Souad Massi - El Mutakallimûn
Yıl: 2015 Cezayir / Fransa
Tür: Singer / Songwriter, Folk, Arabic
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "El Houriya"
Martin J. Andersen - Six String Renegade
Yıl: 2015 Danimarka
 Tür: Blues Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Trooper"
 
Kung Fury OST
Yıl: 2015 ABD / İsveç
Tür: Synthwave, Spacesynth
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Mitch Murder - "Kung Fury"
 
Ben Granfelt Band - Handmade
Yıl: 2014 Finlandiya
Tür: Blues Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Baker Street"
B.B. King - One Kind Favor
Yıl: 2008 ABD
Tür: Blues
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "See That My Grave is Kept Clean"
 

26 Mayıs 2015 Salı

Best Coast - California Nights


Gitar ve vokalde Bethany Cosentino ile, "multi-instrumentalist" dediğimiz geri kalan herşeyle ilgilenen Bobb Bruno'nun 2009'da California'da kurdukları Best Coast, 2015 itibariyle albümleri üçlemiş bulunuyorlar. 2010 tarihli Crazy For You'dan beri kendilerini takip eden bir dinleyici olarak geçirdikleri değişimi ve dönüştükleri şeyi yeni albüm California Nights vesilesiyle yorumlamak isterim. Çocuk oyuncu olarak başlayan, ergenliğinde şarkı yazmaya başlayıp müzikle ilgilenmeye karar veren, başarısız sayılabilecek bir grup ve üniversite deneyimi yaşayan Cosentino, kaydettiği lo-fi demolar sayesinde Los Angeles indie camiasının becerikli isimlerinden Bobb Bruno ile tanışmış. Her türlü enstrümanın ciğerini bilen Bruno, ilk kez Cosentino'nun karşısına süpervizör ve yapımcı olarak çıktığında ikili birlikte çalışmak için gerekli şartların oluştuğuna karar vermişler. Albüm, EP, single, konser, tur derken yıllar geçmiş. O geçen yılları günümüze getirmeden evvel kısaca irdelersek, geçirdikleri değişimi de anlamaya çalışabiliriz.

Sound olarak grubun kademeli değişimine tanık oluyoruz. İlk albüm Crazy For You'da lo-fi, indie pop, surf rock türü gereği lafı dolandırmayan, kısa ve etkili şarkılar duyduk. 2012'de çıkan The Only Place, grubun lo-fi takılmaktan sıkıldığı, şarkı sürelerini birazcık uzattığı, ama bence ilk albümdeki "basit ve etkili" formülden uzaklaşıp vasatın da altında şarkılarla muhatap olduğumuz bir albümdü. California Nights ise 3 dakikanın üzerinde, sound olarak daha olgun ve bir miktar sertleşmiş şarkılardan oluşuyor. Bu olgunlaşma ve mainstream değişim, ilk ve ikinci albümlerine bakarsak Dum Dum Girls ve The Vaccines'te de görülmüştü. Lo-fi ve surf rock ile kefeni yırtıp, hani düşünmek istemem ama yapımcıların da gazıyla daha ticari manevralarda bulundukları yönünde yorumlar mevcut. Fakat Best Coast dahil, adı geçen diğer isimlerin bu dönüşümlerinden kendi adıma gayet memnunum. Ticari micari anlamam, bana ne verdiğine bakarım diyorsanız (ki bunu deyin) keyif alırsınız.


Hemen açılışta Dum Dum Girls dinliyormuş duygusu veren ilk single Feeling OK, "I know it's hard to understand" dizelerinin hiç bu kadar eğlenceli olmadığı Fine Without You, zımba gibi ikinci single Heaven Sent, aynı karakterde olup o karakterin düzgünlüğü sebebiyle albümün gücüne güç katan So Unaware, Jealousy, Run Through My Head, kapanış slowu Wasted Time benimsenmesi fazla süre almayacak şarkılar. Albümle ilgili tek eleştirim, şarkı sürelerinin bazen 1, bazen 1,5, hatta bazen 2 dakika fazlalıkları olması. Bunların fazlalık olarak görünmesinin sebebi ise, ilk albümden kalma lo-fi surf rock alışkanlığının getirdiği, "şarkının derdini anlatma süresi" neticesinde bir süre sonra ortaya çıkabilecek monotonlaşma tehlikesi. Artık ortada lo-fi bir durum olmadığından, sound'daki modernleşme sonucu birbiri ardına sıralanan I'll Be There For You tadındaki şarkılarda ince nüanslar arayışına giriliyor.

Ama ilginçtir, bana göre albümün en iyi şarkılarından biri de 5 dakikalık California Nights ki, süre fazlalıkları bu şarkıda sanki atmosfer yaratma yolunda gerekliymiş gibi geliyor. İlk albümden hemen sonra direk bu şarkıyı dinletseler ikisinin de Best Coast'a ait olduğunu anlayamazdım şahsen. Shoegaze / dream pop atmosferinin yoğunluğu ile mainstream pop rock'ın buluşması diye niteleyebileceğim California Nights şarkısı, grubun bu değişim politikasını gelecek albümlerde de sürdürüp sürdürmeyeceği yönünde kafaları karıştırıyor. Aslında neyi sürdürdüğü çok da önemli değil. Crazy For You ve California Nights'ı (albüm değil, şarkı olanları) yanyana koyduğumda farklı oluşlarının önünde benim için her ikisinin de çok iyi şarkılar olması gelir ki, onları bir grubun müzikal değişimini belgelemek için değil, sadece tadını çıkarmak için parmakla gösteririm. Tıpkı Crazy For You ve California Nights'ı (şarkı değil, albüm olanları) yanyana koyduğumda olduğu gibi...

1. Feeling OK
2. Fine Without You
3. Heaven Sent
4. In My Eyes
5. So Unaware
6. When Will I Change
7. Jealousy
8. California Nights
9. Fading Fast
10. Run Through My Head
11. Sleep Won’t Ever Come
12. Wasted Time

17 Mayıs 2015 Pazar

Ascendia - The Lion and The Jester


Ascendia, Toronto'dan çıkmış yepyeni bir metal grubu. Tabii metal denince artık önüne daha belirleyici bir kelime (veya kelimeler) koymak gerekiyor. Ascendia'nın kelimeleri ise progressive ve symphonic şeklinde etiketleniyor. Debut albüm The Lion and The Jester sayesinde tanıdığımız grup Nick Sakal (vokal), John Lov (gitar, vokal), Billy Lov (davul), John Abanador (bas) ve Maestro (keyboard) beşlisinden oluşmakta. Ergenliklerinden beri birlikte müzik yapan Lov kardeşlerin müzikal tercihleri, Ascendia'nın şimdiki halinin oluşumunda çok etkili. Önce Black Sabbath, Dio, Rainbow ile başlayıp daha sonra Nightwish, Kamelot, In Flames gibi daha senfonik sulara heves eden biraderler, birgün tesadüfen vokalini duydukları eski arkadaşları Nick Sakal'dan çok etkilenmeleriyle grup fikrini ciddi ciddi masaya koymuşlar. Ascendia'nın temelleri atılınca ve başka katılımlar da gerçekleşince o konser senin, bu etkinlik benim katılmaya, kendilerini geliştirmeye başlamışlar.

Metal coverları, hatta arada Careless Whisper'ın bulunduğu pop coverları bile çalarak, müziklerinin sığmadığı daracık mekanlara ve yetenek şovlarına çıkarak daha ne kadar gidecek böyle diye düşünürken kendi şarkılarını yazmayı kafaya koymuşlar. 2013 Rockstar Mayhem Festival organizasyonunun Toronto ayağında Mastodon, Amon Amarth, Children Of Bodom gibi grupların azgın hayranlarını kıvama getirmek için açılış yapmalarıyla hayran kitlelerini katlayan grup, onların albüm beklentilerini de ancak 2015'te karşılayabildi. The Lion and The Jester çıkar çıkmaz da şimdiden haklı olarak yılın en iyi metal albümleri arasında gösterilmekte. Metal ve senfoni öğelerini biraraya getirirken yaşanan "birine daha fazla yüklenme" ya da "ikisinin de hakkını verememe" gibi sıkıntılar yaşamadığını düşündüğüm grup, tam tersi albüm öncesi geçirdikleri kendini geliştirme evresinde çok iyi piştiklerini, bu albümle de meyveleri toplamaya hazır olduklarını kanıtlıyorlar.


At The End Of It All ile şahane bir açılış yapan grup, peşpeşe Remember Me, Moonchild ve Demon Eyes sayesinde bu türün fanatiklerinin ve sempatizanlarının kulaklarında kir pas bırakmıyor. Şarkılardaki kimi aleni, kimi gizli riffler, nefis keyboard melodileriyle bütünleştikçe köpüren bu ilk dört parça, sertliğin kanatları altında epik manzaralar canlandırma konusunda gerçekten iyi iş çıkaran tasarımlar. No More Tales To Tell ve Faded Away için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Müzik ne kadar usta işiyse, grubun tek sakallısı Nick Sakal'ın bu epik anlara Cinderella'nın kayıp pabucu gibi uyan senfonik vokali de aynı ustalıkta. Bu güçlü bloğun hemen ardından aynı karakterde bir başka şarkı daha mı gelecek derken (ve artık gelmesin derken) Last Forever baladı ile sular duruluyor, ortalığı huzur kaplıyor. Huzursuzluk durumu yok elbette ama uzun müddet aynı karakterde şarkıların sıralanmasıyla oluşabilecek monotonluğun önüne geçilmesi faydalı oluyor.

Ama balad demişken, Nick Sakal'ın ismini bulamadığım bir kadın vokalle düet yaptığı, gitarların ve davulun dinlendirilip, keyboard ve yaylıların kontrolü ele aldıkları The Song That You Deserved, o durgun suların fonuna bir günbatımı hüznü yerleştirerek sözünü ettiğim huzur şekline güçlü bir romans da ekliyor. Albüme adını veren The Lion and The Jester ise ilk iki dakikasında sağlam bir atmosfer kursa da süresinin de biraz uzun olmasının etkisiyle sanki devamını pek getiremiyor. Belki de yine aynı karakterde şarkılar kervanının monotonlaştırmasından nasibini alıyor. Özellikle Kamelot grubuna benzetmeyenin kalmadığı Ascendia, benzetmek istedikten sonra 30 saniye içinde onlarca gruba benzetilebilecek bir grup. (Hatta sırf tiplerine bakarak şu gereksiz apaçi post-hardcore gruplara bile benzetilebilirler.) Fakat Kamelot dahil, tüm o benzetilenler arasında birgün kendi yerini edinecektir.

1. At the End of It All
2. Remember Me
3. Moonchild
4. Demon Eyes
5. Last Forever
6. No More Tales to Tell
7. Why Angels Cry
8. Faded Away
9. My Last Song
10. The Song That You Deserved
11. The Lion and the Jester
12. Starlit Eyes    

12 Mayıs 2015 Salı

Odessa - Odessa


ABD'nin kimbilir neresinden Odessa adıyla sessiz sakin bir çıkış yapan, indie pop / folk çeşnisine sahip bu yeni şarkıcı için piyasada henüz detaylı bilgi yok. Kendisi ve kendi adını taşıyan albümüyle ilgili araştırma yapmaya kalktığınızda karşınıza 80'lerden bir Alman grup (ki bunların da ilk ve tek albümü kendi adlarını taşıyor), hardcore takılan yeni bir İngiliz grup, bir Fransız klezmer (Yahudi caz müziği) orkestrası, bir İtalyan progressive rock grubu şeklinde uzayıp giden onlarca isme rastlıyorsunuz. Bir insan veya grup kendine bu ismi seçerken havalı durmasını baz almıştır büyük ihtimalle. Ama onca Odessa'ya rağmen hala bu ismi kullanan yeni biri, havalı durduğu kadar kalabalıkta fark edilmeyi kafaya pek takmıyordur sanki. En azından müziğindeki hüzün, bu yalnız kalma arzusuna ve kalabalıkta fark edilmeme memnuniyetine yönelik bir algı yaratıyor.

Şarkıları dinlemeye başladığınızda hemen samimiyet kurmayıp önce dinleyicisini tartan Odessa, bu samimiyeti sağladığında tüm şarkılarını içtenlikle ve kendi türünde bir duygusal zekayla kabul ettiriyor bana göre. Kalitesiz çocuk şarkılarına benzeyen yavan bir indie pop veya şiddetli can sıkıntısına yol açan bir indie folk önyargılarını birer birer yıkıyor. Bunu yapması zaman alabilir de, almayabilir de. Henüz ikinci dinlememde kendisiyle hemen samimi oldum. Hüzün yüklü bir samimiyet olsa da tanıştığımıza çok memnun oldum. Bu hüzün ambiyansına sadık biçimde tekdüze olmayan, her bir şarkıda irili ufaklı farklılıkların görülebileceği ve bu farklılıkların kalite grafiğini yükselttiği albüm, benim için kesinlikle 2015'in en iyilerinden.

I Will Be There, For Granted, Grow gibi modern indie folk bestelerinin güven veren havası, My Match, Gather Around ve Love Alone'un kırda güneşli bir Pazar gününe ait country hüznü, Hummed Low'un yer yer etnik (daha çok Afrika) çağrışımlar yapan vokal zekası, Black Butterfly'ın çakırkeyif olmuş bluesy bar salınışları, insana sadece birşeyler dinlerken bile kaliteli zaman geçirebileceğini hissettiriyor. Büyük ihtimalle bunlardan biri benim için yılın en iyi şarkıları arasında yer alacak. Ama kapanıştaki enstrümantal Western'in sanki bir filmin end credits müziğiymiş duygusu, bu filmi daha çok izleyeceğimi, finalde de o aradığım şarkıyı birgün bulacağımı söylüyor adeta. Gerçi filmin tamamı bu kadar iyi olduktan sonra oyunculardan birini seçmek pek zor birşey değil. Önemli de değil.

1. I Will Be There
2. My Match
3. Hummed Low
4. Gather Round
5. Black Butterfly
6. Love Alone
7. For Granted
8. Grow
9. Picture of a Woman
10. Shallow Heart
11. Western

6 Mayıs 2015 Çarşamba

The London Souls - The London Souls


Tash Neal (vokal, gitar) ve Chris St. Hilaire (davul, geri vokal) ikilisinin 2008'de New York'ta kurdukları The London Souls, 2015 Nisan ayında çıkan ikinci albümleri Here Come The Girls ile tanıdığım bir grup. Aslında Ocak'ta çıkması gerekirken Tash Neal'in geçirdiği kaza yüzünden albüm Nisan'a sarkmış. "Genre" kısmında blues rock ve soul kelimelerini görünce balıklama atladığım her albüm gibi buna da atladım. Gerçekten çok iyi 2-3 şarkıya, Tash Neal'in rock ile sıkı fıkı olan soul sesine, hayranlık duydukları Led Zeppelin ve Cream gibi İngiliz bandıralı devlerden ilham almış müziklerine rağmen genel olarak albümü beğendim desem yalan olur. Ama 2011 yılına ait kendi adlarını taşıyan ilk albümlerini daha iyi bulduğumu söylersem de yalan olmaz. En azından bu güzel sound ile Tash Neal sesinin buluşmasının hakkı bu albümle daha rahat verilmiş. Chris St. Hilaire'in 70'ler genleri taşıyan kıvrak davul pratiği de yabana atılırsa, o yabanın yabanileri adamı yer.

She's So Mad ve She's In Control kesinlikle albümün lokomatifleri. Deli meli, iyi ki bu "she" kişisi varmış da arkadaşlara böyle ilham vermiş dedirtiyor. The London Souls nasıl bir grup diye soran olursa kendilerine yekten bu iki şarkıyı dinletseniz yeridir. Enerjilerinin, enstrüman cambazlıklarının, ön / geri vokal hakimiyetlerinin tümüyle yansıdığı bu iki şarkı yanında, rock - reggae - rock ekseninde ilerleyen cıva gibi bir Someday, istikrarı bozmayan Stand Up, I Think I Like It, Under Control, Future Life geri dörtlüsü de iyi iş çıkaran şarkılar. Kapanışta yer alan The Sound ise grubun psychedelic yüzünün altını biraz daha belirgin şekilde çizen ağır bir final. Old Country Road veya Six Feet gibi şarkılar, hatta yeni albümdeki buna benzeyen şarkılar sayesinde karar verdim ki, potansiyel bir lezzet içermesine rağmen The London Souls'un country'ye çalan akustik slowları, bazen folk soul görünme gayretleri bana hiç çekici gelmiyor.

Tabii sahip olunan potansiyelin farklı damaklarda aynı tadı bırakması beklenemez. The London Souls, soul çığlıklarla, fişten çekilmeyen asi gitarlarla, özgür ruhunu bağlı olduğu şarkının ruhuna hizmet etmesi için kullanan fırlama davullarla kendini bulan bir grup bence. Onları canlı dinlemek, özellikle de Hilaire'i davulu başında izlemek isterdim. Keşke dingin country folk besteleriyle de iz bırakabilselerdi. O akustik sound ve tabii ki Tash Neal vokali buna çok müsait. Mesele iz bırakan şarkı yazmak ise bunu farklı ruh hallerine adapte edebilen grupların tadına doyulmuyor. Hele bunu 70'lerin farklı disiplinleri ile şimdiki zamana taşıyabilen The London Souls gibi insanlar varsa.

1. Intro
2. She's So Mad
3. Someday
4. She's in Control
5. Future Life
6. Old Country Road
7. Six Feet
8. Stand Up
9. Easier Said Than Done
10. I Think I Like It
11. Dizzy
12. Under Control
13. The Sound