1990 Sydney/Avustralya doğumlu
Eleisha Caripis ya da kendisine layık gördüğü müzisyen ismiyle
Hazel English, 2016 ve 17'de çıkardığı iki EP sonrası önemli miktarda beğeni kazanmış, hatta
Lord Huron ve
Death Cab For Cutie gibi indie camianın önemli isimleriyle birlikte tura bile çıkmış bir indie pop/ dream pop müzisyeni. Tabii bir yandan kendi konserlerini de vererek ortama iyice ısınmış. Öyle ki, iki EP sonrası yine 2017'de beş şarkılık mini bir konser albümü bile çıkarmış. Artık kendisinden uzun metraj bekleyen hayranlarıyla kavuşması ise 2020 Nisan sonunu bulmuş. Bu ön bilgilerden bihaber olarak hoş albüm kapağı neticesinde düştüğüm debut
Wake UP!, korona günlerinin evde geçirilen sıkıntılarını bir nebze hafifleten, renklendiren uğraşlardan biri oldu. Albüme gelene kadarki ev yapımı "bedroom pop" tipi sound ile ufaktan vedalaşıp, stüdyo müzisyenleriyle canlı kayıtlar yapan
English, çok isabetli bir karar verdiğini kanıtlıyor. Bu kayıtların yarısını Los Angeles'ta yapımcı
Justin Raisen ile (
Sky Ferreira,
Charli XCX,
Angel Olsen), yarısını da Atlanta'da yapımcı
Ben H. Allen (
Deerhunter,
M.I.A,
Animal Collective) ile yapmış olmasının payı da büyüktür. Zira parantez içindeki isimlerle çalışmış bu iki yapımcının iş ehli oldukları su götürmez.
Sound olarak bazı kaynaklarda
The Mamas & The Papas,
The Zombies,
Jefferson Airplane gibi dev isimlere yakın olarak gösterilmesi aldatmasın. Bu isimlere düzinelercesini de ekleyerek günümüzde onlara yakın müzik yapan yine düzinelerce grup/şarkıcı ekleyebiliriz. Yani bu sound benzerliği
Hazel English'e özgü bir durum değil. Geçmiş hep ilham verir. Ama onun da kendine özgü tarafları yok değil. Öncelikle lirik olarak çok güçlü. Konsept ve vizyon olarak albüm isminden de anlaşılacağı üzere genel bir uyanış felsefesine sıkı sıkı sarılmış durumda. Çeşitli kaynaklara demeç vermeyi seven, verdiği demeçlerle ne kadar zeki ve olgun bir müzisyen kafasına sahip olduğunu gösteren
English, Melbourne'da yaratıcı yazarlık okumuş ve bir dönem kendini şiir yazımına vermiş. Laf olsun, kafiye uysun diye söz yazmıyor. Kişisel mantrasını, herkes için farklı anlamlara gelmeye müsait "uyanış" kavramı çerçevesinde kelimelere döküyor. Romantik, ruhani, öznel olabildiği kadar, gerçekçi ve nesnel de olabiliyor. Özellikle 60'lar dengeleri ile günümüz sosyal medya çılgınlığı arasında paralellikler kurarak sanki harika bir hayat yaşıyormuşuz yanılgısına kapılmamızı eleştiriyor. Güç dinamiklerinin dengesizliğinin romantik ya da ekonomik olsun, hayatımızı ne kadar değiştirdiğinin, en önemlisi de bu değişime izin verişimizin muhasebesini yapıyor.
Tabii işin müzikal kısmına vurulduktan sonra bu lirik zenginliğini keşfetmek daha da hoş oldu. O kısım da 60'lardan beslendiğini belli eden, ama ruh olarak günümüz indie pop/dream pop standartlarının üstüne çıkan nitelikte. Açılıştaki
Born Like o leziz pop tadını hemen damağımıza yerleştiriyor. Albümün yıldızı sayılan
Shaking, böyle sayılmasını haklı çıkaracak çok güçlü bir indie pop hissiyatına sahip. Ama ne yazık ki "çok güzel şarkıların çok kötü klipleri olur" önermesine bir tuğla daha koyan saçma videosu önünüze düşerse hemen kapatın ki şarkının temizliği lekelenmesin. Bunu en son
Blaue Blume'un benzersiz
Vanilla şarkısının berbat klibinde yaşamıştım.
Shaking de görerek değil, dinleyerek tadına varılacak şarkılardan.
Born Like ve
Shaking ile birlikte 10 şarkılık albümün bana göre A sınıfı diğer şarkıları, geçmiş ve şimdi arasında tutkulu bir köprü kurmuş
Like A Drug, nakaratına binip uçulası
Off My Mind, tatlı bir gün batımı hüznü sırtlanmış
Combat, yine kalp kıran 60'lar soslu, efkar saçan nakaratlı kapanış güzelliği
Work It Out şeklinde.
Wake Up!,
Five and Dime,
Waiting ve
Milk and Honey şarkıları da albümün genel bir kimlik edinmesine katkı sağlayan, o 60'lar ve günümüz arasındaki köprünün inşasında önemli rolleri olan şarkılar.
Sürekli pop kelimesi kullanıldığı yanıltmasın. Gitar destekli, bu sayede tene daha bir işleyen pop parçaları bunlar. Herhangi birinin arkasına birkaç soul vokalist ablamızı koysak, onlardan "doo wop, doo wop, ye, ye" istesek hiç sırıtmaz. Eski filmlere ve vintage kıyafetlere takıntılı olan
English'in bunu müziğine de yansıtması kaçınılmaz. Ama bu kaçınılmazı o kadar cazip hale getiriyor ki, o şarkılardan da kaçılamıyor. 15 yaşından beri ilgi duyduğu sürrealizm, dadaizm,
Philip K. Dick romanları vs. için artık kendi süzgecinden geçirerek şarkı formatına sokma zamanının geldiğini hissetmesi ortaya
Wake UP! gibi şahane bir albüm çıkarmış. Yine de bunların hiçbirini bilmeden bile sevilebilecek, indie/alternative pop seven güzel insanları mest edebilecek 10 şarkı keşfedilmeyi bekliyor. "
Umarım kendi iç gerçekliklerini arama, kendi iç güçlerini bulma konusunda başkalarına ilham verebilirim" şeklinde bildik demeçler veren
Hazel English, klişe de olsa kulağa güzel gelen sözlerine "
gerçekten dinamik bir şey yaratmak istedim, biraz da vahşi" diye son vererek, az da olsa kafasındaki o tatlı vahşiliğin tanımını yine şarkılarına saklıyor.
1. Born Like
2. Shaking
3. Wake Up!
4. Off My Mind
5. Combat
6. Five and Dime
7. Like a Drug
8. Waiting
9. Milk and Honey
10. Work It Out
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder