Su küçüğün, söz büyüğün! O kadar The Cult ismi geçmişken rock tarihinin en sıkı albümlerinden biri olan Sonic Temple'dan bahsetmemek camiaya ihanettir. 1983 yılında Londra'da kurulmuş olan The Cult, zaten ne verdiyse 80'lerde verdi gitti. Dreamtime, Love ve Electric gibi üç güzel albümden sonra çıkardıkları Sonic Temple, benim için inanılmaz, birçok müzik dergisi ve rock otoritesine göre olağanüstü, lisede olduğum yıllarda birgün dinlerken kulak misafiri olan babaanneme göre ise "şeytan işi" bir albümdü. O yıllarda "yeni keşfettiklerim" olarak Bon Jovi'ye, Aerosmith'e, Guns'n Roses'a laf söyletmeyen ben, Sonic Temple bittiği anda manda boku gibi olduğum yere yığılıp kalmıştım adeta. Led Zeppelin bana rock müziğin tanrılardan çalınan bir ateş olduğunu çoktan söylemişti de, o ateşin 2000 küsürlü yıllarda bile sönmeyeceğini Sonic Temple şimdi bile söylüyor.
90 ve ya 91 yazıydı şimdi tam hatırlamıyorum, ne zaman dinlesem, bana şu an pek de hoş olmayan biçimde tanımladığım üzere süper bir rock yazı albümü gibi gelir Sonic Temple... Halbuki mevsimsiz ve sevimsizdir aynı zamanda. Sevimli olursa arızaları vardır mutlaka. Çok sevdiğiniz bir kötü adam gibidir deyip işin içinden çıka(ma)yım iyisi. Adını saydığım ilk üç albümde de hemen hemen aynı formüller mevcuttur ama bir efsanenin her zaman kolladığı doğru bir an vardır. The Cult 90'ların başını kolluyormuş demek ki. Maço lirikler, aynı akorlar, tanıdık çığlıklar yerli yerindedir de, Sonic Temple o zamanlardaki rock mantığıma henüz yerine oturmamış o kadar çok şey sunmuştur ki, şimdi ezberimde olanların yerinde bir zamanlar onun bozdukları vardı. Konu sadece akor, lirik, çığlıktan ibaret değil. Soyut bir somutlama vardı Sonic Temple şarkılarında. Öyle bir ruhâni altyapı vardı ki, sözlerinde sabah yumurta kırdığından bahsetse, ülke fethetmiş gibi algılayabilirdiniz Ian Astbury ve arkadaşlarını.
Eskilerden miras kriterleri en sadık ve en güncel zemine oturtmuş birkaç albümden biri olarak Sonic Temple'ın birbirinden özel 11 şarkısının her biri için paragraflar düzebilirim. Zamanında onlar beni az düzmediler. İntikamımı alma fırsatını, gençken bu kaçınılmazdan zevk almış bir ortayaş zihniyetiyle bile reddediyorum. Ben bu arızalı ilişkiyi seviyorum çünkü. O yüzden paragraflar dolusu övgüler düzmüyorum hiçbirine. Burada ortak bir ruh var. Hepsi efsanevi bir albümü oluşturmak için aklın bilimum noktalarından çağrılmış akorlardan, liriklerden, çığlıklardan ibaret. Biraraya gelmeleri bir Led Zeppelin, bir Pink Floyd derinliği taşımıyor belki. Fakat neredeyse kendi klişelerini yaratan bir The Cult albümü çıkarıyor ortaya. Fire Woman ile çırılçıplak dans etmek, Edie (Ciao Baby) ile ayrılık acısı tatmak, American Horse'a binip günbatımına doğru dörtnala gitmek, Wake Up Time For Freedom diyerek binlerce kişilik bir stadyumda sonradan özür dilmeksizin büyükbaşı yuhalayan kitleye avazı çıktığı kadar eşlik etmek geliyor insanın içinden. Kafanıza göre takılın. Zira bu bir yaz albümü ve siz bir Sun King'siniz.
Saymaya başlasam pembe diziye dönecek eleman değişim rüzgârları, bir tek vokalist Ian Astbury ve gitarist Billy Duffy'yi etkilemedi. Sonic Temple'dan iki yıl sonra gelen Ceremony de benim için Wild Hearted Son, White, Ceremony, Heart Of Soul, Indian, Wonderland şarkıları ile ayrı bir efsanedir. Ama ondan sonrası bir şekilde silinip gitmiş nedense. Sonic Temple'ın yeri çok başka. Adını andığım parçalar dışında Sweet Soul Sister, Automatic Blues, Soul Asylum, Medicine Train ve kulaklıkla dinlediğimde ortalarda bir yerde sağ kulağımdan girip sol kulağımdan çıkan davudi Iggy Pop sürpriziyle unutulmazlar arasına giren New York City her dinleyişimde aklımı uçurur. Sonra da yere indirmek için adam gibi bir düzlük bulamaz. Astbury'nin "yeiy-youv" çığlıkları, Duffy'nin hakiki guitar hero'lardan biri olduğunu ta 80'lerde ispatlamış asi disiplini ile yan yana gelince açığa çıkan enerji inanılmaz. Evet, su küçüğün, söz büyüğün! Bu adamların sözü de Sonic Temple! Bu adamlar da birilerinin küçüğü elbet. Ama bunlar dokunulmazlık camını kırdıktan sonra kaçmayan, gereksiz yere özür dilemeyen tipler.
1. Sun King
2. Fire Woman
3. American Horse
4. Edie (Ciao Baby)
5. Sweet Soul Sister
6. Soul Asylum
7. New York City
8. Automatic Blues
9. Soldier Blue
10. Wake Up Time for Freedom
11. Medicine Train
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder