80'ler bittiği sıralarda walkmenimden düşürmediğim albümlerden biriydi The Front... Daha bir ay önce bir internet sitesinde gördüğüm albüm kapağı beni bir anda dürtüverdi. Aradan o kadar zaman geçmiş ki, "yahu ben bu grubu biliyorum, hatta bu albümü hiç walkmenimden düşürmezdim" dedim. Ama huylar değişti. Yıllar önce dinlemekten içini dışına çıkardığınız kasetler yerine, nostalji artık bir tık uzağınızda. Huylarla beraber arşiv teknikleri de değiştiği için The Front albümünü bir de dijital formatta depolamak gerekti. Michael Anthony Franano (vokal, gitar) ve Bobby Franano (keyboard) kardeşlerin önayak olduğu, solo gitar, bas ve davul mevkilerine aldıkları üç müzisyenin de arka ayakları oluşturdukları The Front, nedense tek albümlük bir proje olarak kaldı. Bu albüm sonrasında kardeş Bobby haricinde grubun hepsi Bakers Pink adlı yine tek albümlük bir grup kurup tekrar olaysız biçimde dağılmışlar. Dağılmayı seviyorlar anlaşılan. Michael Anthony Franano'nun yükseklerde uçan egosunun da bunda payı olduğu dedikoduları dolaşıyormuş. Zamanında kendisini Jim Morrison'a, sesini de Ian Astbury'ye (The Cult) benzettiklerinin farkına varmış olmak o egoyu yükseltmez de ne yapar?
Franano'nun Jim Morrison gibi hayatı tripten ibaret bir şişirme olup olmadığını bilemem ama sesinin Ian Astbury'ye benzediği kısım çok doğru. Lâkin bu benzerlik, bir Astbury sever olarak bana hiç rahatsızlık vermedi. Kendisini taklitle suçlayacak kadar ne kötü bir ses, ne de kötü bir müzik var ortada. 1989'a göre çok iyi olması bir tarafa, 2000 küsürlerde bile tür hânesinde "alternative" veya "modern rock" yazan grupların çoğuna rahmet okutabilir. Mesela Sunshine Girl, pop rock yerine biraz punk oynasa, sözlerini de klişe hatun güzellemesi yerine daha ergen hissiyatları üzerine odaklasa, üstüne bir de ellerinden tutan bir yapımcısı olsa Smells Like Teen Spirit'ten 1-2 sene önce Smells Like Teen Spirit olması işten bile değildi. Fire ve Sister Moon da aynı şekilde elinden tutulmayı bekleyen potansiyel hitlerdi. Belki de The Cult gibi hazırda bir büyüğü varken taklit sanıldı, yanlış anlaşıldı. Sıkıcı blues ve hard rock numaraları da yok değildi. Ama Violent World, Sin ve Ritual benzeri şarkılar, öyle basit bir The Cult taklidi sanılabilecek veya yanlış anlaşılacak şarkılar değildi.
The Front'un rock temelleri gayet sağlamdı. Üstelik kardeş Bobby gibi çok iyi bir keyboard gücüne sahiptiler. 80'ler artığı çapsız hard rock gruplarının uyduruk keyboard kompozisyonlarından farklıydı. Şarkıların özüne zarar vermeyen, bazılarının da direk özünü kendisinin belirlediği bir klavye ustalığı vardı Bobby'de. The Front'u ilk duyduğum sıralarda uzun soluklu olacaklarını düşünmüştüm. Kim olsa öyle düşünürdü. Özellikle adı geçen şarkılarıyla zamanını aşan bir albümdü. Olan oldu, önlerindeki maçları bile göremeden dağıldılar. Tek albümlü bir efsane olmadılar belki ama az sayıda rock dinleyeninin gözünde saygı kazandılar. Üzerinde son kullanma tarihi yazmayan şarkılar yazmak her rock yiğidinin harcı değil. Hele The Front diye adı sanı duyulmamış, eskiden duyulmuş olsa bile yıllar sonra karşılaşıldığında adı sanı unutulmuş bir grubun bunu yapmış olması dikkate değer. Şu albüme rastlamasam The Front'un hakkını teslim edip, geçmişteki hizmetleri için teşekkür etme fırsatı bulamayacaktım.
1. Fire
2. Sunshine Girl
3. Pain
4. Sweet Addiction
5. Ritual
6. Le Motion
7. Sister Moon
8. In The Garden
9. Violent World
10. Sin
Bu album o zamanların en mukemmel albumlerinden biridir. o zaman bu album hangi firmadan cıktı hatırlamıyorum ama(album bende var,kaset,saklıyorum) o firmada bir pyscho vardı ve Turkiye için o zaman cok fazla olan albumleri cıkarıyordu.....Bu album mukemmel,kesinlikle tavsiye ediyorum..
YanıtlaSilsolist tamamen kendi tarzını olusturabilecek bir yapıya sahip, gitarlar ozellikle klavye kullanımı harika.
ozellikle violent world dumanlı tarzıyla basyapıt olabilecek bir potansiyele sahip..
AH sadece birazcık daha uzerinde calısma,birazcık daha ozen bu albumu hem unutulmaz hem de cok bilinen yapabilirdi..
Olsun ben biraz kendimi dusunen bir insanım.herkse bilmesin bu albumu, az olsun oz olsun...
Bir de Mind funk vardır onlar da harikadır..vaktim olursa onu da ben yazmak isterim.
saygılar