30 Nisan 2012 Pazartesi

Issız Ada Radyosu Arşivi (Nisan 2012)

Norah Jones - ...Little Broken Hearts
Yıl: 2012 ABD
Tür: Singer/Songwriter, Indie Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Say Goodbye"
Baby Woodrose - Third Eye Surgery
Yıl: 2012 Danimarka
Tür: Garage Rock Revival, Psychedelic Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Dandelion"

Black Country Communion - Black Country
Yıl: 2010 ABD
Tür: Hard Rock, Blues Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "One Last Soul"



 


Jack White -Blunderbuss
Yıl: 2012 ABD
Tür: Blues Rock, Folk Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sixteen Saltines"





Amandine Bourgeois - Sans amour mon amour
Yıl: 2012 Fransa
Tür: French Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Le temps est à la pluie"
bvdub - Serenity
Yıl: 2012 ABD
Tür: Ambient, Dub Techno
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Energy"


Santigold - Master of My Make-Believe
Yıl: 2012 ABD
Tür: Electropop, Indie Pop, Alternative Dance
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Big Mouth"

Liquid Soul - One-Two Punch
Yıl: 2006 ABD
Tür: Funk, Soul
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Kong"


Jet Set Swe - From Sweden with Love
Yıl: 2008 İsveç
Tür: Lounge, Bossa Nova, Electronic
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "UFO"

SuperHeavy - SuperHeavy
Yıl: 2011 ABD
Tür: Reggae, Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Energy"

Neon Trees - Picture Show
Yıl: 2012 ABD
Tür: Pop/Rock, Alternative Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Mad Love"


Amadou & Mariam - Folila
Yıl: 2012 Mali
Tür: African Popular Music
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "C'est pas facile pour les aigles" (feat. Ebony Bones)


Oasis - Standing on the Shoulder of Giants
Yıl: 2000 İngiltere
Tür: Britpop, Pop/Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Fuckin' in the Bushes"


Tora Tora - Wild America
Yıl: 1992 ABD
Tür: Hard Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Shattered"



Marina and The Diamonds - Electra Heart
Yıl: 2012 İngiltere
Tür: Pop, Electropop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Bubblegum Bitch"

Genesis - Invisible Touch
Yıl: 1986 İngiltere
Tür: Pop/Rock, Progressive Rock, New Wave
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Invisible Touch"



Dirty Ghosts - Metal Moon
Yıl: 2012 ABD
Tür: Indie Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Pretty Face"
Jason Bonham - In the Name of My Father - Zepset
Yıl: 1997 İngiltere
Tür: Hard Rock, Progressive Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Whole Lotta Love" (Live)


zircon - Unearthed
Yıl: 2012 ABD
Tür: Vocal Trance, Dubstep, Breakbeat
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Firewall"

Traveling Wilburys -Traveling Wilburys, Vol. 1
Yıl: 1988 ABD
Tür: Pop/Rock, Folk Rock, Rock & Roll, Rockabilly, Country Rock
"F" Rate: 10/10
I.A.R. tavsiyesi: "Handle With Care"

21 Nisan 2012 Cumartesi

Neon NiteClub - Beauty & The Beats


Neon NiteClub, Nick Sarasty adlı bir 80'ler aşığının pop dance projesi. Haliyle ilk albüm Beauty & The Beats, 80'lerde ne duyduysa almış, synthesizerın gözüne vurmuş pop bestelerinden oluşan bir nostalji esintisi. Hani albümü alıp bir 80'ler Oldies but Goldies partisinde çalsanız kimse 2012 yapımı olduğunu çakmaz. Hatta aynı elden çıkma olduğu bile anlaşılmayıp o yıllara ait bir mixtape bile sanılabilir. Peki böyle bir kamyon dolusu albüm varken neden Neon NiteClub? Belli bir sebebi yok. Olsa olsa gece gece küçük küçük retro dokunuşlarda bulunduğu 80'ler görmüş bir bünyeye birçok nostaljik geyiği hatırlatmasının verdiği sevimlilik hâlidir. Breakdance'e ya da robot dansına son derece elverişli parçalar, auto tune olmadan şurdan şuraya adım atmayan vokaller, belki geçmişin geçmişte kalışının da etkisiyle kulağa hüzünlü gelen bazı nakaratlar, dinlerken kafalarda yanıp sönen rengârenk neon ışıkları eşliğinde birbirine karışıyor.

10 parçalık albümde Another Galaxy, Hard 2 Find, Beauty & The Beats, Neon Heart, Take Ur Hand, Love 2Nite, Go All Nite daha ilk dinleyişte beni alıp bir zaman makinesine koydu. Aklıma gelenleri sıralasam herhalde başka bir galaksiye yol olurdu. Ama en fazla sahil kenarında geçen gece maceralarını anımsattı bana. Tertemiz bir prodüksyonla geçmişe kısayol oluşturmayı başaran albümlerden biri olarak Beauty & The Beats (buradaki kelime oyununa da ayrıca bayıldım), sadece 80'lerde ergen olan şimdinin ana babalarını değil, onların şimdi ergen olan bebelerini de kolayca avucunun içine alabilecek kapasiteye sahip bir albüm. Baştan sona aynı telden çaldığı halde, ufak da olsa aralarındaki farkları hissettiren bu şarkılar, muhtemelen hedef kitlesini hiç sıkmayacaktır. Şu sıralar tatile çıkmayı plânlayan, 80'ler ve 2012'ler arasında hayatta kalmış popsever tiplerin modern çağın nimeti MP3 yürüteçlerinin bir köşesine bu albümü yerleştirmelerini tavsiye edebilirim. Sadece tekrar belirtmekten üşenmeyeceğim Another Galaxy, Hard 2 Find, Beauty & The Beats, Neon Heart, Take Ur Hand, Love 2Nite, Go All Nite şarkılarını yerleştirmeleri bile yeter. İşte benim de içinde bulunduğum bu kitlenin bağrına basması olası güzel bir oluşum Neon NiteClub... İsmiyle müsemma!

1. Another Galaxy
2. Last 2 Know
3. Hard 2 Find
4. UFO
5. Beauty & The Beats
6. Neon Heart
7. Party Princess
8. Take Ur Hand
9. Love 2Nite
10. Go All Night

16 Nisan 2012 Pazartesi

Black Country Communion - 2


"Supergroup" kelimesiyle henüz karşılaşmadan evvel Led Zeppelin, R.E.M., Depeche Mode vs. benim için zaten süper gruplardı. Ama bu tâbirin aslı öyle değilmiş. Geçmişte kendi kariyerleri, grupları, işleri, güçleri olan ünlü müzisyenlerin biraraya gelerek başka bir grup adı altında geçici yahut kalıcı, yan veya tam zamanlı çalıştıkları projelere verilen isimmiş. 80'lerde Traveling Wilburys'in kimlerden oluştuğunu duyunca "vay be ne süper grup" demiştim. Bu tip yapılanmalara gerçekten de "supergroup" dendiğini ilk defa o zaman öğrendim. Aslında ortalık bunlardan geçilmiyor. Eskilerden Cream, Blind Faith, Journey, The Firm, Asia, The Highwaymen gibi pekçok grup zamanla yan proje olmaktan çıkıp bağımsızlıklarını ilân ederek yollarına devam etmişlerdi. 90'lardan günümüze ise kimi tek atımlık, kimi kalıcı Them Crooked Vultures, SuperHeavy, Chickenfoot gibi elemanları dudak uçuklatan "yeni" gruplarımız var. (Temple Of The Dog efsanesini unutmayı ya da ıskalamayı hakaret sayarım bu arada).

Ocak 2010'da öyle bir grup daha kuruldu ki, kalp rahatsızlığı bulunan rockseverlere doktor nezaretinde grup elemanlarını alıştıra alıştıra söylemek gerekebilir. Bas ve vokalde dönem dönem Black Sabbath ve Deep Purple'ın sesi olmuş yaşayan efsanelerden Glenn Hughes, gitar ve vokallerde 2000'lerin en önemli gitaristlerinden biri olan ve bir sürü solo albüm sahibi Joe Bonamassa, keyboardlarda 1994-99 yılları arasında Dream Theater'da da çalışmış Derek Sherinian ve davulda ise dünyanın en iyi davulcusu John Bonham'ın oğlu tecrübeli müzisyen Jason Bonham, Black Country Communion adı verilen bu müthiş grubun köşelerini oluşturmaktalar. Eylül 2010'da çıkan klas ilk albüm Black Country'den sonra bu kadro bir daha kimbilir ne zaman biraraya gelir derken, Haziran 2011'de 2 adlı albümleriyle fazla bekletmeden geri dönerek sevap işlediler.


Herşey 2009'da Glenn Hughes'ün Bonamassa ile bir yılı aşkın süredir Los Angeles'da gerçekleşen Guitar Center: King Of The Blues etkinliğinde çalışmalarıyla başladı. İkili, yakaladıkları uyumu bir şekilde kalıcı kılmak için yapımcı Kevin Shirley'nin de gazıyla bir grup fikrine sımsıcak bakar oldular. Shirley onlara yakışacak en baba ismin, içinde Bonham kelimesi geçen Jason Bonham olduğunu önermesiyle temeller atılmaya başlandı. Junior Bonham da daha evvel yolunun kesiştiği Bonamassa ve babasının arkadaşı Hughes'ü aynı oluşum içinde görünce meseleye tramplenden balıklama atlamış. Ama Bonamassa "arkadaş iyi güzel de, biz Green Day miyiz, Three Tenors müyüz niye öyle üçlü takılıyoruz" demiş(tir diye düşünüyorum, ben olsam derim!) ve yine Shirley'nin önerisi, grup elemanlarının da ortak kabulü sonucu Derek Sherinian gruba dahil edilmiş. Grup ismi olarak da Hughes ve Bonham'ın yetiştiği İngiliz sanayi bölgesi Black Country uygun görülmüş. Ama aynı isimde başka bir grup olmasından dolayı telif ıvır zıvırlarıyla uğraşmamak için Black Country Communion isminde karar kılmışlar.

İlk albüm Black Country'de zaten kimyalarını sergileyen grup, arayı soğutmadan çıkardıkları ikinci albümde yine gelene geçene enstrüman dersi vermeyi sürdürüyor. Şimdi bu adamların yaptığı ilk albüm şöyleydi, ikincisi böyle demenin pek bir mânası yok. The Outsider ile ipini koparıp adamın üstüne üstüne giden bir şarkıyla açılış yapınca her şeye hazırlıklı olmak gerekiyor. Etikete hard rock falan dedik ama vaziyet öyle bildiğiniz gibi değil. Progressive yönü grup elemanlarının şecereleriyle alâkalı bir yığın jam, groove, stoner, atar, gider albümün kalıbını ortaya koyuyor. Şarkılar da çok iyi olunca "böyle gruba şarkıların iyi olması da mühim değil" kolaycılığına pabuç bırakılmıyor. Ona bakarsan Joe Satriani, Sammy Hagar ve Chad Smith'in yanyana gelmesi de büyük olay. Fakat asıl büyüklük, yanyana geldiğin amacın hakkını vermek. Black Country Communion, supergroup olmanın karşılığını "üstü kalsın" mest oluşuyla ödüyor.

Albümdeki The Battle For Hadrian's Wall, Save Me ve An Ordinary Son ile progressivcede "ağır abi"yi oynayan parçaların akademik rock dersleri tadındaki nitelikleri yanında, Man In The Middle ve I Can See Your Spirit gibi, işinin ehli bir striptizcinin meme uçlarını nükleer başlıklı füzeye çevirecek rock şarkılarının birlikteliği fazla söze mahal bırakmıyor. Hele o klibi bile çekilenn Man In The Middle... Sen nasıl birşeysin ki uzun zamandır bir klâsik rock şarkısının böylesine içimi titretmediği bir ortamda tüy dökücü kremlerin hükmünü geçersiz kılarsın? Smokestack Woman, birtakım alavere dalaverelerle Led Zeppelin ve Van Halen'ı harmanlayan, Little Secret ise saf blues örgüsüyle alaturkadan bozma alafranga bünyeleri gece gece bara pavyona düşürmeye teşvik eden niteliklere sahip. Şubat sonunda Live Over Europe adlı 18 şarkılık konser albümüyle damar damar üstüne yapan grup, 2012 sonlarına yetişmesi plânlanan yeni albümleri üzerinde de çalışmaktaymış. Birbirlerini bulmuşken bırakmak istememeleri, onları bulmuşken bırakmak istemememizle aynı frakansı kullanıyor anlaşılan.

1. The Outsider
2. Man in the Middle
3. The Battle For Hadrian's Wall
4. Save Me
5. Smokestack Woman
6. Faithless
7. An Ordinary Son
8. I Can See Your Spirit
9. Little Secret
10. Crossfire
11. Cold

14 Nisan 2012 Cumartesi

Stevie Nicks - The Other Side Of The Mirror


Kenarda köşede kalmış eski bir albüm hakkında yazı okumak, (o yazıyla aynı dalga boyunu yakalamasa da) sırf o eski albümün kendi kıyısı köşesinde hakkını veren günlük konuşmalar duymak gibisi yoktur. Kimisi de bu yazılar, bu konuşmalar sayesinde geç keşifler yapıp, kendine has nostaljik çıkarımlar yapar. Ne halt yaparsa yapsın o zamanın ruhunu tam manasıyla yakalayamayacaktır. Çünkü herşey ilk tadına varıldığı anda eşsiz ya da rezildir. 1967 kurulumlu Fleetwood Mac efsanesinin kendi çapındaki efsanelerinden biri olan Stevie Nicks, bu efsaneye 1975'te iştirak etmiş bir ses. O zamana dek Fleetwood Mac bir sürü albüm yapmış. Ama grubu grup yapan esas albümleri olan Fleetwood Mac (1975), Rumours (1977) ve Tusk (1979), gerçek takım ruhunun oluşmasında önemli pay sahiplerinden biri olarak Stevie Nicks adını da bu efsanenin bir parçası olarak tarihe geçmiş.

Onun sesini ilk duyuşum, birçok sesi ilk duyuşumun merkezi konumundaki TRT FM sayesinde olmuştu. O sesi duyduğum şarkı ise 1985 yapımı üçüncü solo albümü Rock A Little'ın ilk single'ı I Can't Wait'tir. Hiç de feminen bir ses değildir bu. Sert altyapıların altından girip üstünden çıkabilecek kapasiteye sahiptir. Öte yandan güzel bir soul tonu da vardır ve bu siyah ton, onun 80'ler pop rock bestelerine gayet güzel gitmektedir. Benim sayabildiğim 8 kadar solo albümü, sayamadığım bir sürü single'ı ve o tarifi hem kolay, hem zor ses rengi ile en başta saygı duyulası bir solisttir kendisi. 1948 doğumlu olup, nasıl oluyor da bunca yıldır hep aynı sesle şarkı söyleyebiliyor diye düşündüren bir sihirbazdır aynı zamanda. 1989 tarihli The Other Side Of The Mirror adlı dördüncü albüm ise onu baştan ayağa dinlediğim ve kesinlikle kariyerindeki en iyi solosu olduğunu düşündüğüm yegâne albümüdür.


Bir kadını o kadar albümü arasından tek biriyle sevmenin ne demek olduğunu şimdi oturup tarif edemem. Devreye giren hislerimin kısa devre yapmasına müsaade etmeden bu albümü tanımlamanın en kestirme yolunu "tutku" kelimesiyle buluyorum. Bu durum, 80'lere veda etmenin eşiğinde çıkan bir albümün salgıladığı nostaljinin UB40 veya Bon Jovi keskinliğinden ırak bir kişisellik içermesiyle alâkalı. The Other Side Of The Mirror benim için çok özel bir albüm. Hâlâ her dinlediğimde beni büyüleyebilmesine hayret ediyorum. Rooms On Fire, Ghosts, Long Way To Go onları benimsediğim ilk gün tazeliklerini korumaktalar. Bluesy bir karizmanın çakırkeyif bar salıntısını anlamlandıran Whole Lotta Trouble da öyle, zaten özünde bulunan yaşama sevincine finali olan bir slide gitar coşkusu ekleyen Fire Burning de öyle. Rahmetli Laura Branigan'a ait olan Cry Wolf coverı, hiç dinleme zahmetine girmediğim orijinalinden ne kadar kötü olabilir ki? Asla! Yine 80'leri yaşayanlara yabancı gelmeyecek güzel insan Bruce Hornsby ile yapılan düete ıslak ıslak Kenny G sosu katılmış bir Two Kinds Of Love, hayatımda dinlediğim en güzel baladlar listesinden çıkmaya hiç yeltenmedi. Aynanın diğer tarafı hep gizemlidir. Gizem sürdüğü sürece merakımız ölümsüzdür. Stevie Nicks'in tüm albümleri aynadan yansıyanlardan ibaret. The Other Side Of The Mirror hariç!

1. Rooms on Fire
2. Long Way to Go
3. Two Kinds of Love (feat. Bruce Hornsby & Kenny G)
4. Ooh My Love
5. Ghosts
6. Whole Lotta Trouble
7. Fire Burning
8. Cry Wolf
9. Alice
10. Juliet
11. Doing the Best I Can (Escape from Berlin)
12. I Still Miss Someone (Blue Eyes)

8 Nisan 2012 Pazar

I Am Giant - The Horrifying Truth


Yeni Zelanda kökenli rock dörtlüsü I Am Giant, müzik tarihinde Yeni Zelanda'dan çıkan tek ve en başarılı rock grubu olarak gözüken, bana göre vasat nu metal grubu Blindspott davulcusu Shelton Woolright ile eski Tadpole basçısı Paul Matthews'ün önayak olduğu adeta hediye gibi yeni bir grup. Arka ayakları ise İngiliz Volume adlı bir grubun solistliğini yapmış Ed Martin ve özgeçmişinde birşey bulamadığım gitarist Aja Timu oluşturuyor. Aynı zamanda yapımcı ve ses teknisyeni olan Paul Matthews, benim o beğenmediğim Blindspott albümleri ve top 10 single'ları ile altın, platin ne varsa götürmüş. Buradan tanışıklığı olan Matthews - Woolright ikilisi, yanlarına aldıkları iki arkadaşlarıyla I Am Giant'ı kurmuş, başta Yeni Zelanda ve Avustralya olmak üzere Amerika ve Avrupa'da katıldıkları çeşitli alternatif festivallerde gişelerin kapısına kilit vurmayı başarmışlar.

Alternative rock'ın melodik ve bilindik komutları üzerinden progressive derinlik sağlamış bir müzik yapmaları onlara zirilyon tane alternative rock grubunun arasından sıyrılma ayrıcalığı yaratıyor bence. Şu bir türlü sevemediğim Blindspott'ın ruhsuz nu metal abanışlarından (zira nu metal'in de bir ruhu var) çok farklı bir türde klasını konuşturuyor dörtlümüz. Hani altın plak silmiş, platin plak süpürmüş, "Yeni Zelanda'dan çıkan tek ve en başarılı rock grubu" olarak I Am Giant'ı söyleseler hiç yadırgamam. İleride o da olursa hiç şaşırmam. İlk albümleri The Horrifying Truth, daha ilk şarkı Purple Heart ile ne kadar sıkı bir albüm olduğunun ipuçlarını değil, kafadan yumağın kendisini veriyor. İlk single City Limits, biraz bu coşkuyu düşürüyor görünse de, ilerleyen dakikalardaki seçkilerimden Let It Go ve Night Vision, tıpkı Purple Heart gibi harikulade bir rock tutkusuyla yoğrulmuş şarkılar olarak duruma kısa sürede el koyuyorlar.


I Am Giant'ın olayı bu kadarla sınırlı değil. Albümde benim "6 Dakikalıklar Kulübü" dediğim Electric Throne, Black Hole Of My Heart, Drag My Name Through The Mud ve After The War dörtlüsü, grubun hem şarkı yaratma, hem de o şarkıyı progressive haritalarda başka diyarlara sürüklemede ne kadar usta olduğunu gösteriyor. Bu kulübün üyeleri başladıkları gibi bitmiyor, bittikleri gibi başlamıyorlar. Şiirsel kalitedeki liriklerine aynı şiirselliğe haiz müziklerini meydana getiren enstrüman becerilerini de ekleyerek, hatta çoğu zaman bunu şımarmadan, kalıbını bilen biçimde şova dönüştürerek çalıyorlar. Adeta canlı bir konser ortamı yaratıyorlar. Üstelik daracık, ter kokulu, dumanaltı sahnelere değil, devasa stadyumlara yakışacak türden konserlere. İlk albümden böyle bir ustalık ayda yılda bir gerçekleşen bir durum. Bu müzikle haftada bir albüm yapsalar bayıla bayıla dinlerim. Sadece biraz imaj problemleri var sanırım. Kıl pop punk gruplarının kapaklarına benzeyen albüm kapağı ve biraz andaval nu metal gruplarını andıran tipleri kimseyi yanıltmasın. Rock dünyası çok sağlam bir grup kazanmış o kadar söylüyorum. Kendilerini benim kadar sevmiş kişiler bundan böyle I Am Giant'ın yeni albümlerini iki gözleri, iki kulaklarıyla bekliyorlar.

1. Purple Heart
2. City Limits
3. Let It Go
4. The Escape Artist
5. Electric Throne (feat. Kim Benzie)
6. And We'll Defy
7. Bodies in the River Nile
8. Neon Sunrise
9. Black Hole of My Heart
10. Night Vision
11. Drag My Name Through the Mud
12. The Haunting of Elinor Shaw
13. Living the Crash
14. After the War

4 Nisan 2012 Çarşamba

Macy Gray - Covered


Dürüst olursak Macy Gray'i pek sevmem. Kişisel değil, genel anlamda şu günümüz contemporary R&B hadisesini sevmiyorum. Çok beylik olacak ama eskinin o güzel buğulu, gizemli, tutkulu R&B/soul bestelerinin yanından bile geçmeyen bir tembellik, bir uyuşukluk, bir ruhsuzluk var şimdikilerde. Fabrikasyon besteler, zilyon kere duyduğumuz vokaller, "canım cicim, gülüm, bırakıp gitme yoksa ölürüm" biçiminde iç şişiren lirikler vs. Hani utanmasam ben bile bunlardan çok daha iyisini yazarım diye bir tarafları kalkıyor insanın. Marvin Gaye'lerin, Aretha Franklin'lerin, Barry White'ların, Al Green'lerin, Diana Ross'ların, Bobby Womack'lerin altın çağını yaşattıkları bu müziği alçaltmaya kimsenin gücü yetmez. Sesi güzel olan herkesi pohpohlayıp Mariah Carey'e bağlamanın âlemi yok. Zaten bu güruhun yaptığı müziğe de soul falan değil, düpedüz çapsız pop dense yeridir. Peki 1967 Ohio doğumlu Natalie Renee McIntyre, yani kısaca Macy Gray bu paragrafın tam olarak neresinde duruyor?

Dürüst olursak Macy Gray'i pek sevmem dedim fakat o müthiş ses rengini, sevmediğim diğer tüm özelliklerinin dışında tutarım. Tam da soul mantığında olması gereken kirli bir tutku hali, çatallı bir hüzün saklıdır sesinde. Ne var ki, nadir istisnalar dışında bir türlü sempati duyamadığım şarkıların esiri olmuştur bu ses. Covered kendisinin 6. albümü ve adından anlaşılacağı üzere 10 adet Macy Gray'e ait olmayan şarkı barındırıyor. Bu da hem cover meraklılarının, hem de o enfes sesin iç edildiğini düşünenlerin önüne sunulmuş bir fırsat sayılabilir. Aralara serpiştirilmiş 6 adet de skit (parça aralarında geçen kısa konuşmalar, gülüşmeler, gereksizlikler) bulunmakta ki, bunların yerine 6 adet daha cover konsa ne güzel olurmuş. Yine de albümde Here Comes The Rain Again, Creep, Nothing Else Matters gibi nostaljisi kuvvetli parçaların etkileyici Macy Gray yorumlarını dinlemek gayet keyif verici, kafa açıcı.


Albümün bana göre kutup yıldızı Nothing Else Matters. Orijinali ile zamanında bu kadar vakit geçirmemiş olsam, hatta asosyal bir köstebek olup şarkıyı ilk defa burada duymuş olsam yani gerçekte kendisi bir soul şarkısıymış meğer diyeceğim. Şayet duyduysa özellikle Kirk Hammett'in kulakları da benimkiler gibi tavana vurmuştur. (Neden özellikle Hammett olduğu ise uzun hikâye!) Önce hammond, sonlara doğru da kimin çılgın attığını bilmediğim dehşet gitar sololarıyla son derece klas bir cover. Yeni yetme bir singer/songwriter olan Colbie Caillat'nın 2007 single'ı Bubbly'nin yeniden yorumunda ise Gray'e karizmatik İngiliz aktör Idris Elba eşlik etmekte. Hani Idris var diye söylemiyorum, bu şarkı da albümün lezzetlerinden biri olmuş. Tek hayalkırıklığım Lovelockdown gibi şahane bir şarkının ne idüğü belirsiz bir kabare oyuncağına dönüştürülmesi oldu. Bunların yanında Smoke Two Joints, Sail, Wake Up gibi orijinalerini hiç duymadığım, ama coverlarını beğendiğim şarkılar da mevcut. Orijinallerini duysaydım ya da Macy Gray dışında başka birinin coverı olarak dinleseydim o kadar sever miydim bilemedim. Bilemediğim ama kendimce hissettiğim bir başka şey ise nihayet bir Macy Gray albümünün (cover da olsa) gerçek anlamda Macy Gray'in hakkını verdiği.

1. Here Comes The Rain Again (Eurythmics)
2. Creep (Radiohead)
3. Smoke Two Joints (The Toyes 1983-Sublime 1992)
4. Teenagers (My Chemical Romance)
5. Nothing Else Matters (Metallica)
6. Sail (Awolnation)
7. Maps (Yeah Yeah Yeahs)
8. Lovelockdown-Buck (Kanye West 2008-Nina Simone 1967)
9. Bubbly (feat. Idris Elba) (Colbie Caillat)
10. Wake Up (Arcade Fire)