Kariyerinde
IR8,
Punky Brüster,
Strapping Young Lad,
The Wildhearts gibi gruplara girip çıkmışlığı olan, söz yazarı, besteci, vokalist, gitarist ve yapımcı
Devin Garret Townsend, şimdiye kadar bir sürü albüm çıkarmış Kanadalı bir insan. Aslında insan olduğuna dair ciddi şüphelerim var. Zira bu albümlerin önemli bir bölümünü dinlemiş biri olarak kendisinin
Alien gibi dünyaya sızmış, birinin rahmini parçalayarak dünyaya geldikten sonra bir şekilde rock müzikle tanışması sonucu içindeki sevgi ve şiddet eğilimlerini insan suretinde bu müziğe dökmeye karar veren bir yaratık olduğunu sanıyorum. Lise yıllarında çeşitli heavy metal gruplarında çalarken 1993 yılında bir plak şirketinin kendisini keşfedip önermesi sonucu
Steve Vai'nin
Sex & Religion (ki kanımca beş para etmez!) albümüne vokalist olarak atanan
Townsend,
Vai ile yaptığı bu kayıttan ve çıktığı turdan sonra müzik piyasasından umduğunu bulamayıp 97'den itibaren hem
Strapping Young Lad grubuyla, hem de 2002'de kurduğu
The Devin Townsend Band ile beraber müzik çalışmalarını götürdü.
2007 yılında ise elinde grup namına ne varsa dağıtıp kendini ailesine adayan kahramanımız, iki yıllık bu uzun aradan sonra sağlam dönüp müthiş bir konsept üzerine çalışmaya başladı:
Devin Townsend Project adı altında, her biri farklı türlerde yazılmış tam dört albümlük bir seri...
Ki (2009),
Addicted (2009),
Deconstruction (2011) ve
Ghost (2011) adındaki bu dört albüm avant-garde metal'den new age'e uzanan geniş bir yelpazenin halkalarıydılar. Bu dörtlüden en çok tuttuğum
Ki'nin progressive rock ile ambient arası gidip gelen kafası,
Townsend'in yaldır yaldır geçen geçmişi düşünüldüğünde müthiş bir deneyim olarak kabul edilebilir. Hele de son halka
Ghost, tamamı bildiğin ambient ve new age denemelerle dolu bir albümdü. Olayı böylesine
Kitaro'ya veya
Yanni'ye bağlaması holigan metalcileri pek memnun etmese de benim gözümde her zaman milyonlarca hayranına ağız tadıyla headbang yapma fırsatını tepmiş bir idiot yerine yaptığı plana sadık kalmış bir dahi olmuştır
Devin Townsend.
Bu misyonu gururla tamamladıktan sonra
Townsend 2011'de bir unplugged, 2012 Temmuz'unda da
By A Thread adlı dev bir toplama çıkardı.
By A Thread, Kasım 2011'de
Townsend'in sadece
Ki,
Addicted,
Deconstruction,
Ghost dörtlüsündeki parçaları ve bazı ekstraları içeren ve sadece Londra'daki konserlerden derlenmiş olağanüstü bir konser albümü / DVD'siydi. Bu destansı finalin ardından adam çıkıp "
ben bu işi zirvede bırakıyorum" dese, muhtemelen birçok kişi ayağa kalkıp alkışlardı. Ama toplamda 20 stüdyo, üç de konser albümü yapmış birinin kolay vazgeçmesi beklenmemeli. Hele
Townsend veya
Bonamassa gibi bir soyadı varsa hiç vazgeçmemeli. O da öyle yaptı ve arayı fazla soğutmadan Eylül 2012'de
Epicloud'u çıkardı. Herkes dört albüm sonrası başka bir konsepte mi girecek, yoksa bu sefer country müziğe mi soyunacak, sırada ne var falan derken
Townsend bana göre gelmiş geçmiş en güzel albümünü yaparak (şimdilik!) kendi zirvesine ulaştı.
Epicloud detansı bir albüm. İçinde bulunduğumuz şu yıllarda 90'lardaki gibi iz bırakan albümler niye gelmiyor sorusuna "işte bazen geliyor" diye cevap verebildiği için inanılmaz. Kabaca rock der geçersiniz. Ancak kabalaşmaya gerek yok ve kazın ayağı öyle değil. Bugüne kadar metal adına progressive, avant-garde, death, heavy, power, alternative, industrial ne varsa müziğine bir şef edasıyla katık eden bu büyük usta, bu defa devasa bir opera sahnesinden ses veren epik bir "senfonik progressive power metal" konseptine mührünü vuruyor.
Effervescent! adındaki 43 saniyelik koronun
True North'a bağlanışı olağanüstü. O
True North ki,
Anneke van Giersbergen'in adeta kabustan kendini kurtarmış bir rüyadan
"I love you, I need you, I've always been around you" seslenişleriyle açılıyor. Bu sinematik giriş, öyle kolay kolay her filmin belli bir sahnesine yakıştırabileceğiniz türden değil. Belki de ancak
Fight Club'ın o meşhur son sahnesi gibi anlara diyeyim, anlayın. Şarkının ilk 1 dakika 20 saniyesine ait bu masalsı
"I love you, I need you" sekansı, kalan dakikalarda naifliğini power metal'in güçlü kollarına bırakınca daha girişten ne tür bir albümle karşılaşacağımızın heyecanı kaplıyor içimizi.
Bizzat
Townsend tarafından dansı da icat edilmiş
Lucky Animals gibi cevval bir boogie metal bile bu rüya + kaos bitimine o kadar güzel monte ediliyor ki, sürmekte olan epik atmosferin
Liberation ile önce power punk,
Where We Belong ile de progressive rock buluşması daha albümün yarısında birilerini çoktan fethediyor.
Save Our Now sanki
Def Leppard'ın efsane
Hysteria albümünün ruhuna günümüzden göz kırpan bir
Devin Townsend bestesi gibi.
Kingdom ise yine
Townsend genleriyle oynamadan bu kez bir başka efsane olan
Ministry albümü
ΚΕΦΑΛΗΞΘ (Psalm 69) yörüngesine benzer bir göz kırpmada bulunuyor. Kaşı gözü fazla oynuyor demesinler diye de
Divine adlı enfes akustik besteyle ortamı bir anda duru ve berrak bir suya çeviriyor.
Grace ile macera devam ediyor. 1994-2007 arasında saygın metal gruplarından
The Gathering'in
vokallerini üstlenmiş Hollandalı
Anneke van Giersbergen'in meleksi sesi
Townsend'in vazgeçemediği unsurlardan biri.
Grace'in girişine, daha sonra da sonlarına doğru akustikleşen bölümüne tıpkı
True North ve
Save Our Now'daki gibi sihirli dokunuşlarla gerçeğe ulaşan bu ses, artık bu operanın "epic finale" yaptığı
Angel'da son bir kez daha devreye giriyor. Böylece
Epicloud kendi içinde büyüyen, genişleyen, yeri geldiğinde daralan, atına atlayıp savaşan, yatağına girip sevişen, hep bulutlu bir gökyüzü altında yaşayan bir canlıya dönüşüyor. Bazen benim karşılamam, bazen senin vedan, bazen benim korkum, bazen de senin coşkun oluyor. Ama her dinlediğim an eşsiz bir bütünlüğe sahip çıkıyor. Her ne anlatıyorsa insana iliklerine kadar hissettirerek...
1. Effervescent!
2. True North
3. Lucky Animals
4. Liberation
5. Where We Belong
6. Save Our Now
7. Kingdom
8. Divine
9. Grace
10. More!
11. Lessons
12. Hold On
13. Angel