31 Temmuz 2014 Perşembe

Issız Ada Radyosu Arşivi (Temmuz 2014)

The Vacant Lots - Departure
Yıl: 2014 ABD
Tür: Neo-Psychedelia, Indie Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Before The Evening's Thru"



La Roux - Trouble in Paradise
Yıl: 2014 İngiltere
Tür: Synth Pop, Electropop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Uptight Downtown"
 
 
City of Industry OST
Yıl: 1997 ABD / İngiltere
Tür: Electronic, Trip Hop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Bomb The Bass "Bug Powder Dust" (feat. Justin Warfield)
 
Brownout - Oozy
Yıl: 2012 ABD
Tür: Funk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Rub a Dub"
 
Gemma Ray - Milk for Your Motors
Yıl: 2014 İngiltere
Tür: Art Pop, Indie Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Right Thing Did Me Wrong"
Dire Straits - Brothers in Arms
Yıl: 1985 İngiltere
Tür: Blues Rock, Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "So Far Away"
 
7 - Seven
Yıl: 2014 İngiltere
Tür: AOR, Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Inside Love"
 
 
İrem Candar - Erik Ağacı
Yıl: 2013 Türkiye
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Yoldan Geçen Adam"
 
Fallujah - The Flesh Prevails
Yıl: 2014 ABD
Tür: Technical Death Metal, Progressive Metal
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Starlit Path"
 
Sinéad O'Connor - I'm Not Bossy, I'm the Boss
Yıl: 2014 İrlanda
Tür: Pop Rock, Singer/Songwriter, Pop
"F" Rate: 4/10
I.A.R. tavsiyesi: "James Brown (with Seun Kuti)
 
Toumast - Ishumar
Yıl: 2006 Nijerya / Fransa
Tür: Blues Rock, Tishoumaren
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Innulamane"
 
 
Stone Temple Pilots - Shangri-LA DEE DA
Yıl: 2001 ABD
Tür: Alternative Rock, Hard Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Coma"
 
Alanis Morisette - Jagged Little Pill
Yıl: 1995 Kanada
Tür: Pop Rock, Singer/Songwriter, Alternative Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "You Oughta Know"
 
Imarhan Timbuktu - Akal Waled
Yıl: 2014 Mali
Tür: Blues Rock, Tishoumaren
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Aicha Talamomt"
 
 
Slow Motion Rider - Slow Motion Rider
Yıl: 2014 ABD
Tür: Stoner Rock, Psych Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Love Will Find a Way"
 
Elle Bandita - Elle Bandita
Yıl: 2014 Hollanda
Tür: Alternative Rock, Indie Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Paganize"
 
Jeremy Blake - Psychic Realty
Yıl: 2014 ABD
Tür: Alternative, Indie Pop
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Holdon"
Lover Lover - There is a Place
Yıl: 2013 İngiltere
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "All Through the Night"
Sweet November OST
Yıl: 2001 ABD
Tür: Pop Rock, Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Enya - "Only Time"
 
 
Riot Horse - This Is Who We Are
Yıl: 2014 İsveç
Tür: Southern Rock, Hard Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "My Mountain"

27 Temmuz 2014 Pazar

Dire Straits - On Every Street


1977'de kurulup 1995'te dağılan İngiliz blues rock efsanesi Dire Straits, bu 18 seneye 6 stüdyo albümü sığdırmış, singlelar, videolar, konserler, yan projeler derken, hep rock tarihinin en saygın gruplarından biri olarak anılmışlardır. Bu efsaneye 80'lerin ikinci yarısında, Brothers In Arms ile yetişmiş biri olarak önceki albümleriyle pek bütünleşemeden, ama saygıda kusur etmeksizin beğendiğim Dire Straits, duayen insan Mark Knopfler önderliğinde blues, rock'n roll, country, folk ve pop rock karışımından oluşan müzikleriyle uzun süre Amerikalı sandığım bir oluşumdu. Ne zaman ki dönemin müzik dergilerinin birinde İngiliz olduklarını okudum, bakışım bir parça değişti. Çünkü o dönemdeki önyargılarıma binaen Amerikalının müziğini zenginleştirmesi İngiliz'e göre daha sınırlıyken, Dire Straits gibi bir İngiliz'in hem Amerikalı, hem de İngiliz gibi çalıp söyleyebilmesine hayran kalmıştım.

Tüm bu hayranlığıma rağmen Brothers In Arms hiçbir zaman favori albümlerimden biri olmadı. Hatta albüme başladığım her an, So Far Away, Money For Nothing, Walk Of Life üçlüsünden sonra albümü bitirmek benim için sıkıntılıydı. Sonraları bu üçlüye sadece Your Latest Trick'i ekleyebilmiştim. Geri kalanı önceki albümlerin gidişatından pek farklı değildi. MTV'nin gazına ihtiyaç duymadan sevdiğim bu şarkılar, Brothers In Arms'ı albüm olarak yukarı taşımamış, Dire Straits'i ise bu birkaç şarkıyı (ki aralarına Sultans Of Swing harikasını da ekleyeyim) konser atmosferinde çalmış duygusuyla kotarmış usta bir grup olarak benimsetmişti bana. Fakat Dire Straits, Brothers In Arms'tan altı yıl sonra benim onlar hakkında sığ kalmış bu görüşlerimi değiştirecek olan On Every Street albümünü çıkaracak, böylece saygı duyduğum bir grubun nihayet komple dinleyebileceğim bir albümü olacaktı.

On Every Street grubun altıncı ve son albümü. Bana göre de gelmiş geçmiş en iyi veda albümlerinden biri. Gerçi büyük konuşmamak lazım. Zira Pink Floyd bile 20 yıl aradan sonra The Endless River ile dönmeye hazırlanırken Dire Straits cephesinde yaşanacak bir hareketlilik kimseyi şaşırtmaz. Mark Knopfler müzikten hiç kopmuş değil. Fakat bu vedalar sonrası geri dönüşlerin, hızla değişen müzikal dinamikler ve kimsenin artık aynı yaşta olmaması nedeniyle sıkıntılı olduklarını düşünürsek belki de en iyisi On Every Street'in bir veda olarak kalması. Çoğu otoriteye göre albüm, önceki Dire Straits albümlerine göre fazla ticari bulunup eleştirilmiş. Sanırım ben biraz ticari seviyorum, çünkü On Every Street gibi bilmem kaç albüm var ki, hayranları ya da otoriteler sevmediği halde ben bayılmışım. Böyle albümler, bizi yakaladıkları dönemin her türlü duygusuna tercümanlık edebildikleri sürece, eleştiriler, puanlar, ratingler anlamını yitiriyor.


Daha albüm ortada yokken radyoların çalmaya başladığı Calling Elvis, bugün bile onu ilk duyduğum an kadar karizmatik. İlk zamanlar şarkının ilk yarısının yeterli olduğunu düşünürken, zamanla hipnotize etmeye meyilli diğer yarısının Calling Elvis'i bir single olmaktan çok öteye, psychedelic bulutlara taşıdığını hissettim. Albümle aynı adı taşıyan On Every Street de de ilk yarı - ikinci yarı şeklinde iki farklı rock karakteri hakim. Her iki bestede de ikinci yarıların jam yapmaya müsait enstrümantal dokuları, Dire Straits'in üstün performansını sadece konser sahnelerinde değil, stüdyo kayıtlarında da gösterdiğini yineliyor. The Bug ve Heavy Fuel (ki Randy Quaid'in bir roadie'yi canlandırdığı klibi çok matraktır) albümün lokomotif rock şarkıları. Onlar olmasa belki You and Your Friend, Iron Hand, Fade To Black gibi yoğun İngiliz hüznüyle kavrulmuş enfes şarkılar albümü tek bir duyguya hapsedebilirdi.

Albüm genelinin tepemize koyduğu o yağdı yağacak kara bulutların zemininde yemyeşil çimenlerin olduğunu kafamızda canlandıran Ticket To Heaven, How Long, When It Comes To You ise Knopfler'ın blues ve folk geleneklerini pastoral kıvama sokan şarkılar. Planet Of New Orleans ve My Parties onların yanında biraz şehirli kalsalar da, ilettikleri ortak duyguya ya da saptıkları farklı mecralara istinaden On Every Street bütünlüğünü bozmuyorlar. Bu bütünlük sadece klasik bas, gitar, davul ambiyansını anlamlandıran tok ve ketum Mark Knopfler vokalinden mürekkep değil tabii. Piyanonun, saksafonun ve Knopfler'ın country tutkusundan gelme bazı yerel enstrümanların tamamlayıcı eşlikleri de bu bütünün parçaları. Dire Straits eşi benzeri olmayan bir müzik yapmıyordu elbette. Ama dağılana kadar müzik tarihinin unutulmazları arasında yerini alacak albümler ve şarkılar üretmeyi hiç bırakmadılar. Bana göre son albüm On Every Street, tepeden tırnağa, ilk notadan son notaya, 1. şarkıdan 12. şarkıya tek bir vasat şarkısı bile olmayan tek Dire Straits albümüdür.

1. Calling Elvis
2. On Every Street
3. When It Comes to You
4. Fade to Black
5. The Bug
6. You and Your Friend
7. Heavy Fuel
8. Iron Hand
9. Ticket to Heaven
10. My Parties
11. Planet of New Orleans
12. How Long

22 Temmuz 2014 Salı

Toumast - Amachal


Toumast'ın hikayesi, öncülü olan Tinariwen'e benziyor. Tuareg mensubu Moussa Ag Keyna, 90'ların başlarındaki isyan hareketine katılmış, sonrasında Nijerya ve Mali hükümetlerinin Tuareg topraklarını tanıması için mücadele veren Tuareg Kurtuluş Cephesi'nin kampanyalarında aktif rol üstlenmiş. Ortalık sakinleşince Fransa'ya dönen Moussa, orada tanıştığı şarkıcı / gitarist Aminatou Goumar ile Toumast'ı kurmuş. Fransız multi-enstrümantalist Dan Levy'nin de yardımlarıyla Tinariwen'in havaya uçurduğu doğu - batı sentezi rock kapılarından içeri gururla giren Toumast, 2006'da Ishumar, 2010'da da Amachal adında iki güzel " Tishoumaren" albümü dünyaya getirmiş bir ikili. Grup özellikle Fransa'da çok sevilmiş. Hatta Dominique Margot adında bir yönetmen 88 dakikalık "Toumast: Guitars and Kalashnikovs" belgeselinde grubun müzikal yolculuğunu filme almış.

Toumast, bu kişilikli müzik türünü icra eden diğer grupların benimsettiği blues, folk, rock köklerine funk unsurlar da ekleyerek biraz daha dinamik bir atmosfer elde etmiş bir grup. Ama bu demek değil ki o hüzünlü elektro gitar, el çırpmalar, zılgıtlar ve yeni nesile geçmişte verilmiş mücadeleleri, geleceğe umutlu bakışı yansıtan lirikler unutulmuş. Tam tersi, bu dinamiklik tüm tishoumaren unsurları daha da renklendirmiş denebilir. Mesela açılıştaki Ibliss, Timhrithin, Nimanghran, Aïtma adlı parçalar Toumast'ın Malili çağdaşlarına nazaran funk rock ruhu daha yoğun bir etkileşim içinde olduklarının kanıtları sayılabilir. (Bu saydığım şarkıları bir kulaklıkla Red Hot Chili Peppers basçısı Flea'ye dinletip yüzündeki ifadeyi görmek isterdim.) Üstelik Toumast'ın bu yüzünü biraz daha batıya dönmüş tavrı bu kadarla sınırlı kalmıyor.

Grup özellikle Aïr-Tombouctou ve Arawen şarkılarının dozu çok iyi ayarlanmış, nakaratlarla güçlendirilmiş, etnik bağlılıkları es geçilmemiş sertliğiyle beni kendine hayran bıraktı. Zira Tinariwen, Tamikrest, Terakaft veya Abdallah Oumbadougou gibi Tuareg lezzetlerini tattıktan sonra böyle bir hamle beklemiyordum doğrusu. Beat Assailant'nın İngilizce rap vokaliyle renklendirdiği funk rock Timhrithin, Jehro adlı şarkıcının yine İngilizce vokaliyle konuk olduğu reggae rock Baba gibi başka hamleleri de var grubun. Bu müziği dinledikçe bağlanırken hiç aklımın ucuna bile gelmediği üzere bir de cover çalmışlar ki, yeme de yanında yat. Jimi Hendrix'in You Got Me Floatin' zımbasını mükemmel biçimde yeniden yorumlayan Toumast ikilisini dinlerken sanki akrabalarım sahnede çalıyormuşçasına duygulanıp gururlandım nedense. Sonra 2010 yılında çıkan bu albümü çok fena ıskaladığımı, en kötüsü de acaba buna benzer başka ne tür güzellikleri ıskalamış olabileceğimi düşündüm. En sonunda bombaların masum insanları ıskalamadıkları bir dünyada yaşadığım gerçeği yanında bu hayıflanmaların bir hiç olduğunu, vakit varken sahip olduklarımızla en mümkün olanı, en verimli biçimde yaşamamızın önemini bir kez daha anladım.

1. Ibliss
2. Aïr-Tombouctou
3. Azaman
4. Timahirithin (feat. Beat Assailant)
5. Awala Ounhou
6. Nimanghran
7. Baba (feat. Jehro)
8. Akal Daalin
9. Arawen
10. Ami
11. Aïtma
12. You Got Me Floatin'
13. Tezartékma

10 Temmuz 2014 Perşembe

Good Morning, Vietnam (OST)


Bir zamanlar Robin Williams vardı. Geçmiş zaman kullanmak üzücü ama komedyenler yaşlandıkça artık komik olmaktan uzaklaşıyor ve onları en komik oldukları zamanlarda izleyen bizler için artık bir nostalji olarak kalıyorlar. 1978 - 1982 arasında yayınlanan Mork & Mindy ile tanıdığımız Williams, sinemaya adım attıktan sonra hatırlanmaya değer birçok sevimli komediyle unutulmazlar arasına girdi. Bu komedilere hüzünlü bir dramatik tat da katan aktör, en formda olduğu zamanlarda aykırı öğretmen (Dead Poets Society), aykırı doktor (Patch Adams), aykırı baba (Mrs. Doubtfire) rollerinin aranılan ismi haline geldi. Aykırı olmadığı zamanlarda ise Awakenings, Good Will Hunting, The Birdcage gibi yapımlarla bir aykırının dengeleyici yancısı konumundaydı. Yaşlandıkça çok kötü komedilerde, vasat dramlarda, hatta gerilimlerde rol aldı. Ama Robin Williams denince akla ilk, bilemedin ikinci olarak gelen performans çoğu zaman 1987 Barry Levinson filmi Good Morning, Vietnam'dır.

Bir radyo DJ'i olan Adrian Cronauer'in Vietnam Savaşı sırasında askere yollanıp Saygon'daki Amerikan radyosunu kendine özgü yayınlarıyla şenlendirmesini konu alan Good Morning, Vietnam, dünya tarihinin kara lekelerinden biri olan bu savaşın farklı bir yüzünü yansıtan şahane bir filmdi. Williams'ın bu defa aykırı radyocu konumu, askerler tarafından çok sevilen Cronauer'in çaldığı savaş karşıtı süper şarkılarla, eğlenceli fıkralarla, taklitlerle, araya sıkıştırılan mesajlarla muhalif bir ton yakalamasıyla yerine oturuyordu. Tabii üst makamlar da bu durumdan memnun olmayacaklar ve her aykırı tiplemesinin başına geldiği üzere iz bırakan, sevilen bu karakterin ipini çekmeye çalışacaklardı. Aslında bu formülün Williams'ın olağanüstü performansıyla bütünleşmesi sonucu gerisi geldi. Yani Good Morning, Vietnam, Robin Williams'ın kariyerine ivme kazandıran ve onun bünyesinde aykırı kişiliklerin farklı versiyonlarını izlememizi sağlayan bir filmdi.


Good Morning, Vietnam, haliyle müziğin hiç susmadığı bir film. Cronauer'in tezgahından geçen şarkılar da 60'lı yılların hitlerinden oluşunca susmasını hiç istemiyoruz. I Get Around, I Got You (I Feel Good), Nowhere To Run, Five O'Clock World ve dünyanın en güzel şarkılarından biri olan, hatta bir şarkıdan öte bir şey olan What A Wonderful World'ü aynı saflarda gördüğümüz soundtrack ise ayrı bir güzellik. Şarkı aralarında filmden alınan Robin Williams anonsları da arşiv kıymetini arttırıyor. Bu eskimeyen klasiklerin dışında filmde çalınan ama albüme konmayan bazı şarkılar da şu şekilde:

Lawrence Welk - Around The World
The Grassroots - Ballad Of A Thin Man
Frankie Avalon & Annette Funicello - Beach Blanket Bingo
Sounds Orchestral - Cast Your Fate To The Wind
The Beach Boys - Don't Worry Baby
Perry Como - Dream On Little Dreamer
Lawrence Welk & Myron Floren - Hot Time In The Old Town Tonight
Lawrence Welk & Myron Floren - Kit Kat Polka
Lawrence Welk - I'll Never Smile Again
Wilson Pickett - In The Midnight Hour
Adam Faith - It's Alright
Herb Alpert & The Tijuana Brass - Acapulco
Jack Jones - Lollipops & Roses
Ray Conniff - Smoke Gets In Your Eyes
Georgie Fame and The Blue Flames - Yeah Yeah

12 şarkılık soundtrack için seçilenler tam bir best of niteliğinde olmuş. Ama o 12 arasında In The Midnight Hour'u, Ballad Of A Thin Man'i, Don't Worry Baby'yi de görmek isterdim. Zaten onları da buna benzer başka soundtrack albümlerde görüyoruz. İşte arşiv böyle bir şey. Yoksa açarsın bir klasör, adlandırırsın "Sweet 60's" diye, sonra doldurursun içini What A Wonderful World, I Get Around, Fortunate Son, California Dreamin', Respect, San Francisco, Everybody's Talkin' artık ne bulursan. Al sana kendi öz hakiki 60'lar derlemen. Ama benim gibi bu işin resmi yanına amatör de olsa arşivci şekilde takıntılıysanız, şarkıların seçimi kadar albüm içinde dizilimine bile önem veriyorsanız, Good Morning, Vietnam, Forrest Gump, Goodfellas, Casino, American Graffiti, Stand By Me gibi harikulade soundtrackleri biriktiriyor, ara sıra o saflığa ve temizliğe ihtiyaç duyuyorsanız öz hakiki derlemelerle hafızanızı şişirmezsiniz.

Üstelik bu şarkıların kullanıldığı ilgili filmlerle olan duygusal bağlarını / bağlarınızı da sağlamlaştırmış olursunuz. Mesela What A Wonderful World'ün kullanıldığı hiçbir reklam, jingle, cover, fon müziği, öteki, beriki, Good Morning, Vietnam'da dramatik yoğunluklu biçimde kullanıldığı sahnesindeki kadar dokunaklı gelmemiştir bana. Çünkü bu benzersiz şarkıyı ilk defa bu filmde duymuştum. Belki filmi izlememiş olsam başka bir yerde mutlaka karşıma çıkardı. Fakat Good Morning, Vietnam'ı izlemekle hem aradan geçen yirmi küsür yıla rağmen unutamadığım bir film ve What A Wonderful World'ü kazanarak bir taşla iki kuş vurmuştum. Belki de o kuşlardan biri bendim.

1. Martha Reeves & The Vandellas - Nowhere to Run
2. The Beach Boys - I Get Around
3. Wayne Fontana & The Mindbenders - Game of Love
4. The Searchers - Sugar and Spice
5. The Castaways - Liar, Liar
6. The Beach Boys - The Warmth of the Sun
7. James Brown - I Got You (I Feel Good)
8. Them - Baby Please Don't Go
9. The Marvelettes - Danger Heartbreak Dead Ahead
10. The Vogues - Five O'Clock World
11. The Rivieras - California Sun
12. Louis Armstrong - What a Wonderful World

4 Temmuz 2014 Cuma

Brownout - Brownout Presents Brown Sabbath


Günün sonunda hediye gibi albümlerle karşılaştığımız anlar vardır. Kişiye özel bu albümler, sanki liste çıkarıp sipariş vermişsiniz gibi önünüze gelmiştir. İşte Austin / Teksas kökenli 8-9 kişiden oluşan latin funk grubu Brownout da 4. albümlerinde kolay kolay kimsenin vermeyi akıl edemeyeceği bir siparişle 2014'ü şereflendiriyor. Bu kıllı, dövmeli, piercingli latin abiler, elbirliğiyle külüstür arabanızı modifiye eder gibi oturmuş mükemmel bir karışıma o iri kıyım kalıplarını basmışlar. Olay şu: Yedi adet Black Sabbath şarkısı coverlanacak! Şimdi Black Sabbath'a külüstür araba diyerek yanlış anlaşılmak suretiyle çarpılmak istemem. Brownout, kendi müziğinden taviz vermeden, hatta üzerine süper bir psychedelic rock lezzeti koyarak yorumladığı yedi adet Black Sabbath klasiğiyle içmeden sarhoş, uçmadan kuş, güreşmeden tuş ediyor.

"Funk", "Cover", "Black Sabbath" kombosuyla daha dinlemeden tav olduğum Brown Sabbath adlı albüm, neresinden tutmaya çalışsam elimden yılan gibi kayıp her seferinde yeni ayrıntılar keşfettiğim favori albümlerimden biri oldu kısa sürede. 2012 tarihli Oozy albümleri benim için sanki daha yeni çıkmış gibi tazeyken birden bu albümü kapımda bulmak çok baba bir sürprizdi. (İşin "baba" kısmının yarısı Brownout müziğine, yarısı da şarkıları yorumlanan Black Sabbath efsanesine gitsin.) Latin güdümlü perküsyonların ve nefeslilerin, klas bir gitar-bas-davul üçlüsüyle yaşadığı sevişgenliğe Iron Man, Into The Void, N.I.B.Hand Of Doom ezgileriyle tanıklık etmek benim için çok özeldi. Zaten funk, cover ve Black Sabbath üçlüsünü ayrı ayrı sevip de bu albümde kaynaştırılış şeklini beğenmeyecek birinin ciddi anlamda müzik algısını sorgulaması gerektiği kanaatindeyim.


Şarkıları tek tek inceleyesim, bana hissettirdiklerini paylaşasım vardı. Ama içinden çıkamadım. Şahane The Wizard'ın şahane trompet solosunu mu, N.I.B.'nin kendi içinde bambaşka şeylere dönüşen evrimini mi,  Black Sabbath'ın jazzy karanlığını mı, The Black Angels grubundan Alex Maas'ın vokal yaptığı Hand Of Doom'un 70'lerden fırlamış karizmasını mı, bir blaxploitation filminin jeneriğine koysan tüyleri diken diken edecek Iron Man'in zıpırlığını mı, erken Santana ruhu taşıyan Planet Caravan'ın ölümcül bir soloyla biten latin rock tutkusunu mu anlatsam bilemedim. Hele de bundan böyle şimdiye dek duyduğum en iyi coverlardan biri olarak bahsedeceğim Into The Void'in, bir big band ile bir doom metal grubunu aynı stüdyoya (oraya sığmazlarsa aynı sahneye) koyup "hadi çalın" dendiği, onların da çalmanın ötesine geçip bu türlerin disiplinleri dahilinde boyut değiştirdikleri efsanevi atmosferine hiç girmiyorum dikkat edilirse.

Black Sabbath (1970), Paranoid (1970) ve Master Of Reality'den (1971) derlenen şarkılar arasında neden Paranoid, Children Of The Grave, Evil Woman ya da Sabbath Bloody Sabbath yok diye hayıflandırmayacak kadar güçlü bir albüm var karşımızda. Öyle ki sadece yedi cover oluşu bile gözüme batmadı. Onlar olduğu kadarını yapmışlar, ben de olduğu kadarıyla fazlasıyla mutlu oldum. Belki o latin kafalarında bir Volume 2 düşüncesi vardır. Hatta düşüncesi bile güzel olmak üzere bir "Brown Zeppelin" ya da bir "Deep Brown" projelerinin fantezisini kurdurabilirler. Yine de yersiz gaza gelmek yerine elimizdekinin kıymetini bilelim. Eskilerden sadece Black Sabbath'a sempati duyuyor da olabilirler. Kafası bi milyon Ozzy'yi bilmem de, güzel insan Tony Iommi bu albümü dinlediyse sevinçten gözleri dolmuştur. Tabii bunlar hep varsayım. Tek gerçek, Brown Sabbath kimyasının mükemmelliği!

1. The Wizard (feat. Alex Marrero)
2. Iron Man
3. N.I.B. (feat. Alex Marrero)
4. Black Sabbath
5. Hand of Doom (feat. Alex Maas)
6. Into the Void
7. Planet Caravan