1977'de kurulup 1995'te dağılan İngiliz blues rock efsanesi
Dire Straits, bu 18 seneye 6 stüdyo albümü sığdırmış, singlelar, videolar, konserler, yan projeler derken, hep rock tarihinin en saygın gruplarından biri olarak anılmışlardır. Bu efsaneye 80'lerin ikinci yarısında,
Brothers In Arms ile yetişmiş biri olarak önceki albümleriyle pek bütünleşemeden, ama saygıda kusur etmeksizin beğendiğim
Dire Straits, duayen insan
Mark Knopfler önderliğinde blues, rock'n roll, country, folk ve pop rock karışımından oluşan müzikleriyle uzun süre Amerikalı sandığım bir oluşumdu. Ne zaman ki dönemin müzik dergilerinin birinde İngiliz olduklarını okudum, bakışım bir parça değişti. Çünkü o dönemdeki önyargılarıma binaen Amerikalının müziğini zenginleştirmesi İngiliz'e göre daha sınırlıyken,
Dire Straits gibi bir İngiliz'in hem Amerikalı, hem de İngiliz gibi çalıp söyleyebilmesine hayran kalmıştım.
Tüm bu hayranlığıma rağmen
Brothers In Arms hiçbir zaman favori albümlerimden biri olmadı. Hatta albüme başladığım her an,
So Far Away,
Money For Nothing,
Walk Of Life üçlüsünden sonra albümü bitirmek benim için sıkıntılıydı. Sonraları bu üçlüye sadece
Your Latest Trick'i ekleyebilmiştim. Geri kalanı önceki albümlerin gidişatından pek farklı değildi. MTV'nin gazına ihtiyaç duymadan sevdiğim bu şarkılar,
Brothers In Arms'ı albüm olarak yukarı taşımamış,
Dire Straits'i ise bu birkaç şarkıyı (ki aralarına
Sultans Of Swing harikasını da ekleyeyim) konser atmosferinde çalmış duygusuyla kotarmış usta bir grup olarak benimsetmişti bana. Fakat
Dire Straits,
Brothers In Arms'tan altı yıl sonra benim onlar hakkında sığ kalmış bu görüşlerimi değiştirecek olan
On Every Street albümünü çıkaracak, böylece saygı duyduğum bir grubun nihayet komple dinleyebileceğim bir albümü olacaktı.
On Every Street grubun altıncı ve son albümü. Bana göre de gelmiş geçmiş en iyi veda albümlerinden biri. Gerçi büyük konuşmamak lazım. Zira
Pink Floyd bile 20 yıl aradan sonra
The Endless River ile dönmeye hazırlanırken
Dire Straits cephesinde yaşanacak bir hareketlilik kimseyi şaşırtmaz.
Mark Knopfler müzikten hiç kopmuş değil. Fakat bu vedalar sonrası geri dönüşlerin, hızla değişen müzikal dinamikler ve kimsenin artık aynı yaşta olmaması nedeniyle sıkıntılı olduklarını düşünürsek belki de en iyisi
On Every Street'in bir veda olarak kalması. Çoğu otoriteye göre albüm, önceki
Dire Straits albümlerine göre fazla ticari bulunup eleştirilmiş. Sanırım ben biraz ticari seviyorum, çünkü
On Every Street gibi bilmem kaç albüm var ki, hayranları ya da otoriteler sevmediği halde ben bayılmışım. Böyle albümler, bizi yakaladıkları dönemin her türlü duygusuna tercümanlık edebildikleri sürece, eleştiriler, puanlar, ratingler anlamını yitiriyor.
Daha albüm ortada yokken radyoların çalmaya başladığı
Calling Elvis, bugün bile onu ilk duyduğum an kadar karizmatik. İlk zamanlar şarkının ilk yarısının yeterli olduğunu düşünürken, zamanla hipnotize etmeye meyilli diğer yarısının
Calling Elvis'i bir single olmaktan çok öteye, psychedelic bulutlara taşıdığını hissettim. Albümle aynı adı taşıyan
On Every Street de de ilk yarı - ikinci yarı şeklinde iki farklı rock karakteri hakim. Her iki bestede de ikinci yarıların jam yapmaya müsait enstrümantal dokuları,
Dire Straits'in üstün performansını sadece konser sahnelerinde değil, stüdyo kayıtlarında da gösterdiğini yineliyor.
The Bug ve
Heavy Fuel (ki
Randy Quaid'in bir roadie'yi canlandırdığı klibi çok matraktır) albümün lokomotif rock şarkıları. Onlar olmasa belki
You and Your Friend,
Iron Hand,
Fade To Black gibi yoğun İngiliz hüznüyle kavrulmuş enfes şarkılar albümü tek bir duyguya hapsedebilirdi.
Albüm genelinin tepemize koyduğu o yağdı yağacak kara bulutların zemininde yemyeşil çimenlerin olduğunu kafamızda canlandıran
Ticket To Heaven,
How Long,
When It Comes To You ise
Knopfler'ın blues ve folk geleneklerini pastoral kıvama sokan şarkılar.
Planet Of New Orleans ve
My Parties onların yanında biraz şehirli kalsalar da, ilettikleri ortak duyguya ya da saptıkları farklı mecralara istinaden
On Every Street bütünlüğünü bozmuyorlar. Bu bütünlük sadece klasik bas, gitar, davul ambiyansını anlamlandıran tok ve ketum
Mark Knopfler vokalinden mürekkep değil tabii. Piyanonun, saksafonun ve
Knopfler'ın country tutkusundan gelme bazı yerel enstrümanların tamamlayıcı eşlikleri de bu bütünün parçaları.
Dire Straits eşi benzeri olmayan bir müzik yapmıyordu elbette. Ama dağılana kadar müzik tarihinin unutulmazları arasında yerini alacak albümler ve şarkılar üretmeyi hiç bırakmadılar. Bana göre son albüm
On Every Street, tepeden tırnağa, ilk notadan son notaya, 1. şarkıdan 12. şarkıya tek bir vasat şarkısı bile olmayan tek
Dire Straits albümüdür.
1. Calling Elvis
2. On Every Street
3. When It Comes to You
4. Fade to Black
5. The Bug
6. You and Your Friend
7. Heavy Fuel
8. Iron Hand
9. Ticket to Heaven
10. My Parties
11. Planet of New Orleans
12. How Long
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder