Fate Of Nations'dan sonra solo albümlerine uzun bir ara veren
Robert Plant, bu ara zarfında beklenmedik bir şey yaparak kadim dostu Jimmy Page ile tekrar çalışmaya başladı.
Fate Of Nations'ın çıktığı 93 yılında
Page de efsane
Whitesnake solisti
David Coverdale ile
Coverdale & Page adlı gümbür gümbür bir rock albümü yapmıştı. İkili 90 dakikalık bir MTV projesi olan, birkaç stüdyo kaydı haricinde Fas ve Mısırlı müzisyenlerle,
Londra Petropolitan Orkestrası'nın da katkılarıyla canlı kaydettikleri
No Quarter: Jimmy Page and Robert Plant Unledded albümünü çıkardı. Bu şahane albümdeki bazı
Led Zeppelin klasiklerini Orta Doğu enstrümanlarıyla tekrar duymak olağanüstüydü. 19982de ikili bu kez ful stüdyo albümleri
Walking Into Clarksdale ile kendini gösterdi.
No Quarter kadar olmasa da üzerinde
Plant ve
Page isimlerinin yazdığı bu albüm "biz daha ölmedik" diyordu. Keşke bu birlikteliğin bir belgeseli olsaydı da izleseydik diye hala düşünürüm.
Walking Into Clarksdale sonrası müzikal birlikteliklerini noktalayan
Plant ve
Page abilerimiz kendi yollarına gittiler. Takvimler Temmuz 2002'yi gösterdiğinde ise 7.
Robert Plant stüdyo albümü
Dreamland müjdelendi.
Dreamland,
Plant solo kariyerinde ilklerin albümüydü. 10 şarkıdan 6 tanesi cover, 2 tanesi eski şarkılardan bazı unsurların alınıp yeniden yorumlanması (ki buna tam cover denmiyor), 2 tane de sıfır kilometre
Plant şarkısıydı. Eski grubundan sadece basçı
Charlie Jones'u yanına alan
Plant, bu albümde gitarlarda
Justin Adams ve eski
The Cure gitaristi
Porl Thompson, keyboardda
John Baggott, davulda ise
Radiohead,
Portishead,
Jeff Beck,
Roni Size gibi farklı isimlerle stüdyoda buluşmuş olan
Clive Deamer ile çalışmış. Bu grubun adı da
Strange Sensation olarak kayıtlara geçmiş. Önce yeni
Plant şarkılarına göz atarsak, her ikisi de grubun ortak bestesi olan iki şarkıdan
Last Time I Saw Her için psychedelic öğelerle bezeli kozmik bir blues rock tanımlaması uygun olacaktır. Aynı tanıma uygun fakat
Last Time I Saw Her kadar karizmatik bulmadığım
Red Dress'te sonlara doğru ritm gitarın arka plandan vurduğu tanıdık oyun havası ezgisinden başka dikkatimi çeken bir şey olmadı. Cover olmayan, ama delta blues sanatçısı
Bukka White'ın
Fixin' To Die Blues şarkısı temel alınarak yazılmış açılış şarkısı
Funny In My Mind (I Believe I'm Fixin' To Die), her
Plant albümü gibi sıkı açılışlar kervanına dahil, folk öğeleriyle zenginleştirilmiş enfes bir psychedelic blues rock şarkısı. Yine cover olmayan, ama aralarında
John Lee Hooker'ın
That's Alright Mama şarkısının da bulunduğu dört eski blues bestesinden elementler taşıyan
Win My Train Fare Home (If I Ever Get Lucky), "kozmik blues" tanımının dibine vuran bir başka lezzet.
Geldik 6 adet cover şarkıya.
Fate Of Nations'daki tek cover olan
If I Were A Carpenter'dan sonra keşke tamamı coverlardan oluşan bir albüm yapsa diye aklımdan geçmemişti doğrusu. İlk başta
Dreamland'in tamamının coverlardan oluşacağı yanlış bilgisini edinince bu fikrin ne kadar harika olduğunu düşündüm. Bu 6 şarkıyı yıllar içinde didik didik ettim. Hala da içlerinde yeni şeyler bulabiliyorum.
Robert Plant kesinlikle bir cover ustası. Tabii grubundan da destek alıyor ama kimsenin ona şu şarkıyı seç, burayı şu şekilde söyle dediğini sanmıyorum, zira bunu söyleyen çarpılır. Öncelikle
Skip's Song ve ilk gördüğümde
Jimi Hendrix coverı sanıp sevindiğim
Hey Joe şarkıları yerine keşke başka şarkılar seçseymiş düşüncemi hala muhafaza ettiğimi belirteyim. Ağır, yoğun, adeta bitmeyen, bittiğinde de ardında bana kayda değer bir şeyler bırakmayan bu iki şarkı, her şeye rağmen albüm akışında atlamadan dinlediğim yeniden yorumlar. Amerikalı psychedelic rock grubu
The Youngbloods'ın 1968 tarihli şarkısı
Darkness Darkness ve Kanadalı folk müzisyeni
Bonnie Dobson'ın,
Plant'in ellerinde olağanüsü bir deneyime dönüşen 1976 yılına ait
Morning Dew şarkıları ise pozitif manada yoğun ve güçlü coverlar olarak albüme değer katan nitelikteler. Albümün bazı ülkelerdeki basımında bonus olarak yine "kozmik rock'n roll" demeyi uygun gördüğüm kapanış şarkısı
Dirt In A Hole'u da dinlemek mümkün.
Dreamland'in iki eşsiz incisi var ki, albüme neden
Dreamland dendiğini sırf bu iki coverdan anlamak mümkün. İlki,
Jeff Buckley'nin vefasız babası olarak da bilinen folk şarkıcısı
Tim Buckley'nin 1970 tarihli
Starsailor albümünden
Song To The Siren. Orijinali yaklaşık üç buçuk dakika olan şarkıyı
Plant'in altı dakikaya çıkarması hiç sorun değil. Zira o kadar harikulade bir yeniden yorumdur ki, her dinleyişimde hiç bitsin istemem. Hassas bir anınızda dinlediğiniz vakit hiç acımayacaktır. Kendi halinde akan akustik gitarlara bir anda eşlik etmeye başlayan muhteşem yaylıların kattığı destansı atmosfer,
Plant'in en hassas yorumlarından biriyle bütünleşince kendimi bir filmin içinde bulurum, ayaklarım yerden kesilir. Bir diğer inci ise albümün tarihi anlarından biri.
Bob Dylan'ın 1975 yazında Greenwich Village'daki The Other End isimli gece kulübünün bir köşesinde yazdığı,
The White Stripes'tan
Sertab Erener'e birçok müzisyen tarafından coverlanan muhteşem
One More Cup of Coffee… Tabii şarkıyı her yorumlayanın hakkını verdiği söylenemez. Ama bana göre
Robert Plant yorumu zirvededir. Bir efsanenin, başka bir efsanenin şarkısını yeniden söylemesi ancak bu kadar mükemmel sonuç verebilir. Sanki yıllar yıllar sonra
Plant o kulübe tekrar gitmiş, aynı masaya oturmuş, içkisini yudumlarken şarkıyı kafasında tekrar elden geçirmiş gibi bir saygı duruşudur.
Psychedelic rock, blues, folk ve modern rock öğelerini güven veren bir bilgelikle bir araya getiren
Dreamland, bu sayede
Plant kariyerinde bambaşka bir öneme sahiptir. Hala aktif biçimde kaliteli albümler yapmaya devam eden, 2005-2017 arasına dört albüm daha sığdıran
Robert Plant, müzik tarihinin en önemli değerlerinden biri olarak yolculuğuna devam ediyor. Bu son dört albüm, öncesindeki dört albüm kadar sık ziyaret ettiğim albümler değil. Sebebi belki de
Plant'i daha içe dönük, geleneksel, deneysel, biraz da yorgun bulmamdan kaynaklı olabilir. Lakin müzikal bilgeliğinde en ufak bir eksilme yok ve en iyi yaptığı şeye hala tutkuyla bağlı bir adam. Sesi hala
Now and Zen'deki gibi çıkıyor. Bir daha 1988-2002 yılları arasındaki gibi albümler yapar mı, benim pek ümidim yok açıkçası. Keşke en azından müziğe ve hayata veda etmeden evvel
Dreamland gibi bir cover konsepti daha yapsa da, önce
Led Zeppelin ile, sonra da solo albümleriyle bizi gezdirdiği o rüyalar aleminde biraz daha vakit geçirebilsek, sesindeki o türlü renklerle kafamızda kendi rüyalar alemimizi çizsek.
1. Funny in My Mind (I Believe I'm Fixin' to Die)
2. Morning Dew (Bonnie Dobson)
3. One More Cup of Coffee (Bob Dylan)
4. Last Time I Saw Her
5. Song to the Siren (Tim Buckley)
6. Win My Train Fare Home (If I Ever Get Lucky)
7. Darkness Darkness (The Youngbloods)
8. Red Dress
9. Hey Joe (Billy Roberts)
10. Skip's Song (Moby Grape)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder