İsveçli grupların geçmişe bakışı başka kimselere benzemiyor. 60'lar, 70'ler psychedelic rock ve pop arenasını çok iyi etüd etmiş bu müzisyenlerin günümüze ve kendilerine uyarlayışlarındaki zenginlik hayranlık verici. Aslında olayı İsveç ile sınırlamayıp çerçeveyi biraz genişletirsek İskandinav gruplarının zenginliklerini yemek yutmak lazım. Zaten kendi köklerinde ve genlerinde olan bu zenginlik, ebeveynlerinin plaklarından fışkırıp çocukluklarını, ergenliklerini, yetişkinliklerini şekillendirerek müzikal kimliklerinin oluşmasına zahmetsizce katkıda bulunmuş. Zahmetsizce diyorum, çünkü yapılan müzik o kadar rahat, soğukkanlı ve dinç ki, bu ancak o müziklerin içselleştirilmesiyle mümkün olabilecek bir şey. Lafı fazla uzatmadan meseleyi
Hollow Ship adlı Göteborglu beşliye bağlayalım da kulağımızın pası silinsin. Onları tarif ederken "İngiliz psych müziğin erken dönemleri, progressive afro-rock, 60'lar analog geleneğinin modernize edilmiş hali" gibi acayip etiketler kullanılmış. Hepsine katılmakla beraber, neo-psychedelia tabanlı psychedelic pop ve rock karışımı şahane bir müzik yaptıklarını, hiçbir şeyi sadece pop ve sadece rock olarak tek başına bırakmayıp sürekli arayış içinde olduklarını söylemek gerek.
Future Remains adını verdikleri debut albümleriyle müzik yolculuğuna başlayan
Hollow Ship, hiç de öyle çıtır bir grup izlenimi vermeyen, sözünü ettiğimiz çetrefilli türleri olağanüstü bir beceriyle çalıp söyleyen insanlardan kurulu. Gitar ve vokaldeki
Thomas E. Frank liderliğindeki grup, her bir elemanıyla, her bir enstrümanıyla 2020'nin en heyecan verici işlerinden birine imza atmış. Albümü psychedelic rock beklentisiyle dinlemeye başlayıp daha ilk şarkı
Take Off'u duyunca bir anda antenlerim canlandı. Neo-psychedeliası tadından yenmeyen süper bir rock/pop/funk şarkı olan
Take Off'a o kadar yükseldim ki, neredeyse ilk şarkıda yılın en iyi albümlerinden biriyle karşı karşıya olduğumu düşündüm.
We Came Too Late,
Chasing Shadows,
In The End zamanla keşfedilecek, daha da sevilecek şarkılar olarak görünürlerken, albümün asıl bombaları üç adet enstrümantal şarkı bana göre. Bunlardan
Agent, ritmiyle dans ettirebilen, ama bunun yanında gitar, bas, davul üçlüsünün zekice paslaşmalarıyla müthiş bir dinleme zevki yaşatan tarzda.
Magic Mountain neresinden baksam mükemmel bir parça. İyi ki vokalsiz tasarlanmış. Şu güzelliğe bir vokal eklense belki bendeki etkisi bu kadar yoğun olmayacaktı. Anadolu rock titreşimleri, sinematik tınısı, retro coşkusu, her şeyi ayrı güzel, yoğun, olgun ve canlı.
Son olarak kapanışta yer alan ve
Hollow Ship'in pek söz etmediğimiz afro-rock gelenekleriyle olan ilişkisini yansıtan bir diğer enstrümantal şarkı olan
We Were Kings'in renklerine bakalım. Bana ucundan kenarından bazı erken
Santana dönemi şarkılarını anımsattı.
Hollow Ship zaten o anımsattığı "erken dönem" lezzetleriyle büyüyen bir grup. Tabii geçmiş ve şimdi arasında kurduğu o "psychedelia" köprünün otantik büyüsü düşünülünce yine 2020'nin parlak albümlerinden
Tame Impala'nın
The Slow Rush'ını,
King Gizzard & The Lizard Wizard'ın benim için şimdiden bir efsaneye dönüşmüş Flying Microtonal Banana'sını, yine İsveçli Dungen'in 2008 tarihli en sevdiğim albümü 4'ü yad ettirdiği için bile çok önemli bir iş Future Remains… Zaten albümün prodüksyonunu grupla birlikte Dungen yapımcısı Mattias Glavå yapmış. İsveç tayfasından Second Sun, Dungen, Spiders, The Solution, The Hellacopters gibi sevdiğim isimlerin yanına koyabileceğim Hollow Ship diye bir grup var artık. Daha ne diyeyim, nasıl öveyim bilemiyorum. Sözler sussun, Hollow Ship konuşsun, ortalık Take Off ve Magic Mountain gibi şarkılarla dolsun.
1. Take Off
2. We Came Too Late
3. Agent
4. Chasing Shadows
5. Magic Mountain
6. In the End
7. Built to Last
8. Stay Sane
9. We Were Kings
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder