31 Mart 2023 Cuma

Issız Ada Radyosu Arşivi (Mart 2023)

LANNDS - Music for the Future
Yıl: 2023 ABD
Tür: Indietronica, Psychedelic Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Fortune"
Depeche Mode - Memento mori
Yıl: 2023 İngiltere
Tür: Synthpop, Darkwave
"F" Rate: 3/10
I.A.R. tavsiyesi: "Ghost Again"

Tanukichan - Gizmo
Yıl: 2023 ABD
Tür: Indie Rock, Noise Pop, Shoegaze
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Like You"
Stein - The Lost Horse
Yıl: 2023 İsrail
Tür: Surf Rock, Spaghetti Western
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Quicksilver"
3Phaz - Ends Meet
Yıl: 2023 Mısır
Tür: UK Bass, Hard Drum
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Labash"
Altın Gün - Aşk
Yıl: 2023 Hollanda/Türkiye
Tür: World, Funk, Psychedelic
"F" Rate: 4/10
I.A.R. tavsiyesi: "Su Sızıyor"
Furious Monkey House - Oneiric
Yıl: 2023 İspanya
Tür: Alternative Pop, Indie Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Mesmerism"
Madonna - True Blue
Yıl: 1986 ABD
Tür: Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Open Your Heart"
Modu - Odyssey
Yıl: 2023 İngiltere
Tür: Drum & Bass, Jungle
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Airwalker"
Fly by Midnight - Fictional Illustrations
Yıl: 2023 ABD
Tür: Synthpop, Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Why My Love (Ain't Enough)"
Iron Maiden - Piece of Mind
Yıl: 1983 İngiltere
Tür: NWOBHM
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Trooper"
Bruce Dickinson - Accident of Birth
Yıl: 1997 İngiltere
Tür: Heavy Metal
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Accident of Birth"
Hot Action Cop - Hot Action Cop
Yıl: 2003 ABD
Tür: Alternative Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Goin' Down on It"
The Soul Motivators - Do It Together
Yıl: 2023 Kanada
Tür: Funk, Soul
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Jim Nasty"
Pollo Del Mar - Speed of Dark
Yıl: 2023 ABD
Tür: Surf Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Speed of Dark"
Metallica - Past Magnetic
Yıl: 2008 ABD
Tür: Trash Metal, Compilation
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Enter Sandman"
Kolektif İstanbul - Kısmet
Yıl: 2021 Almanya
Tür: World, Folk, Funk, Jazz
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Pirinsko Köçek"

Daikaiju - Phase 3
Yıl: 2023 ABD
Tür: Surf Rock, Surf Punk
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Magic Wanda"
The New Division - Modern Life
Yıl: 2023 ABD
Tür: Synthpop, New Wave, Electronic
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Nosedive"

Pink Floyd - The Dark Side of the Moon
Yıl: 1973 İngiltere
Tür: Progressive Rock, Psychedelic Rock, Art Rock
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Time"

27 Mart 2023 Pazartesi

Zålomon Grass - Space Opera

 
İspanyol üç müzisyenden kurulu Zålomon Grass, Space Opera adını verdikleri ilk albümleriyle kulağımızın pasını silmeye talip bir grup. Zira o kulakları paslandıran bir sürü içi çürümüş grup ve albüm kaynıyor ortalık. Zålomon Grass gibi cool bir ismi, hele de nefis albüm kapağını görünce kayıtsız kalamayıp dinlediğimde o kuru kalabalık içinde ışıl ışıl parladığını görmek hiç zor gelmedi. Space Opera için "en yoğun insan duygularının merkezine ulaşmak için yakın galaksiler boyunca yapacağınız bir yolculukta denizcilik alegorilerinin size eşlik edeceği zamansız bir estetik ve ses bütünü" gibi afili cümleler gördüm. Tahmin edileceği gibi Space Opera bir konsept albüm. Alevler içindeki gemiler, gök gürültülü fırtınalar, otoritenin kötüye kullanılması, isyanın eşliğindeki mürettebat vs. kulağa sıkı bir hikaye gibi geliyor. Hikayesini tam olarak anlamadım ama zaten orada değilim. Albümün müzikal konsepti bundan çok daha fazlasını vaat ediyor. Blues ve psychedelic rock ekseninde, vintage ve cosmic blues'un kanatları altında hacimli bir hard/stoner rock'tan söz ediyoruz ki bu şahane bir karışımdır. Yine de iyi şarkılar yazmazsanız bu karışımın da, yapılan jam'lerin de bir kıymeti kalmaz. İşte Zålomon Grass'in iyi şarkılar yazdığını, gitar, bas, davul üçgeninde güçlü bir özgürlükle, olgun bir disiplinle jam yaptıklarını söyleyeceğimiz yer tam da burası. Dinlerken bize pek çok ismi hatırlatıyorlar. Onların çoğu da 70'lerin şimdiye olan ustalıklı izdüşümleri. Kısacası lirik olarak ortaya koydukları konsept kadar, müzik olarak da klasikten progresife genişleyen belli bir konsepte sahipler.

8 şarkılık albümde ilk etapta en çok dikkatimi çekenler, kütür kütür blues rock duruşlarıyla Cosmic Relief, The Drill ve All Hands On Deck oldu ki, bunlar zaten albümün ilk üç şarkısı. İkinci etapta da hiç vakit kaybetmeden Heard It On The News, Groove To Prove, Harder To Rise, Don't Let Me Go Down (Space Opera) ve Too Late Now bunlara katıldı ki, bunlar da albümün tamamı eder. Detaya girersek, Cosmic Relief'in liderlik vasıflarından, The Drill'in karizması ve yakışıklılığından, Heard It On The News'ün özellikle Led Zeppelin'e duyduğu saygıdan, Harder To Rise'ın 80'ler ve 90'lar hard rock baladlarına duyduğu sevgiden, Too Late Now'ın Bo Diddley'e uzanan geleneksel blues olgunluğundan bahsedebiliriz. Grubun gitar ve vokallerinden sorumlu Gabriel McKenzie, öyle ayrıksı bir sesi olmasa da gitarıyla çok acayip işler çıkarıyor. Basçı David Ross istisnasız her şarkıya fark edilir imzalar atıyor. Davulcu Mauro Comesaña'ya sanki anafikri verseniz tüm şarkıyı tek seferde çıkaracakmış gibi bir olgunluk hakim. Comesaña demişken, kendisi yine Galiçyalı bir blues rock grubu olan The Soul Jacket'ın da davulcusu olarak görünüyor. Bu grubun da çok iyi puanlar almış 6 albümü var. Bunlardan sadece 2021 yılına ait Let Me Stand'i dinlemiş, 6/10 vermişim. Hiç de hatırlamıyorum. Şayet Zålomon Grass'in genleri veya Galiçya'nın havası suyu onlarda da mevcutsa 2012-2022 arasındaki 10 yıllık süre içinde çıkmış bu albümleri de elden geçirmek gerekecek. Neticede grubun üç üyesi de gitar, bas, davul klasik üçgeninde o kadar yetkinler ki, tadına doyum olmayacak bir Zålomon Grass kariyerini izlemek çok keyif verecek gibi duruyor.

1. Cosmic Relief
2. The Drill
3. All Hands on Deck
4. Harder to Rise
5. Heard It on the News
6. Too Late Now
7. Groove to Prove
8. Don't Let Me Go Down (Space Opera)

20 Mart 2023 Pazartesi

Metallica - Metallica

 
Metallica markasıyla ilk karşılaşmam, aynı yıl kaset olarak piyasaya çıkan 1987 yılına ait The $5.98 E.P.: Garage Days Re-Revisited adlı EP sayesindeydi. Yani sadece bir EP bana Metallica'yı ve trash metal'i sevdirmişti. Hard rock, heavy metal, glam gibi dönemin popüler rock formlarından çok başka bir tınısı olan trash metal, sert ve çiğ bir matematikle metal müziğin ne denli eksantrik olabileceği yönünde sıkı bir uyanıştı benim için. İşi daha tam özümsemeden, başka kimler bu müzikte neler yapmış anlayamadan 1988'de ...And Justice For All efsanesi piyasaya sürüldü. Yani trash metal'in ne olduğunu ben ve benim gibi pek çok insan ilk defa Metallica'dan gördü. Çok acayip bir deneyimdi. Böyle bir albümü, hele de yılların eskitemediği One gibi bir trash metal klasiğini tam zamanında deneyimlemiş olmak bir parça şanslı da hissettiriyor. Tabii ondan sonra tersine bir dönüş başladı ve Kill 'Em All (1983), Ride The Lightning (1984), Master Of Puppets (1986) gibi otoritelerin hala en iyi Metallica albümleri saydığı karanlık dönemlere gittik. Bu albümler bize metalin uç noktalarına, death, black, progressive sularına girme cesareti verdi. Evet, 80'lere damgasını vurmuş bu ilk dört albüm Metallica'nın altın çağıydı kesinlikle. Yine bazı otoritelerce o yıllar sadece Metallica'nın değil, trash metal'in kuruluş ve gelişme dönemiydi. 70'lerin efsanelerinden sonra 80'lerde rock müziğin "hard" kalmış versiyonundan trash versiyonuna geçişteki ilk tampon bölgenin adıydı Metallica... Şimdi pek de sert gelmeyen bu müzik, o yıllarda kulakların kirini pasını almaya birebirdi.

90'lar Metallica için farklı başladı. Zaten asıl konumuz da bu başlangıç. 12 Ağustos 1991'de piyasaya sürülen 5. stüdyo albümü Metallica (halk arasındaki adıyla The Black Album), birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Bir kere grup en baştan albümün yapımcılığını Bob Rock'a emanet etti. Mötley Crüe'nün 89 tarihli Dr. Feelgood albümündeki yapımcılığından etkilenen grup, Mötley Crüe, Bon Jovi, Aerosmith, The Cult, Bryan Adams, The Offspring, David Lee Roth ve daha nicelerinin yapımcılığını üstlenmiş Bob Rock'ı işe alınca, trash metale alışmış Metallica fanatiklerinin tepkisini çekti. Zira bu isimlere bakarak grubun yumuşayacağından endişe duyuluyordu. Nitekim öyle de oldu. Bu camiada sertlik ve hız, çok şey demekti. Metallica'yı saç sprey hard rock ve glam yapan gruplarla bir tutamazdınız. Ama The Black Album, acayip istatistikler elde etti. Dünya çapında en çok satan albümlerden biri oldu. Sadece Amerika'da 16 milyon kopya sattı. Billboard 200 listesinde Dark Side Of The Moon gibi efsanelerin ardından en uzun süre kalma başarısı gösterdi. Halen Rolling Stone dergisinin "The 500 Greatest Albums Of All Time" listesinin 235. sırasında vs... The Black Album, Bob Rock tercihi ve onun getirdiği bazı tavizler sebebiyle ilk beş albümden hem farklı, hem de ortak yanlara sahip bir albümdü. ...And Justice For All sonrası şöhretine şöhret, hayranlarına hayran katan grup, almış olduğu bu değişim kararıyla bir yandan kemikleşmiş fanlarını öfkelendirdi ama öte yandan yeni hayran kitleleri kazandı. Bu yeni kitlenin bir ferdi olarak The Black Album'ü gururla en sevdiğim Metallica albümleri arasında saydım her zaman.


The Black Album'ün çıktığı yıl yarattığı infial unutulmaz. Özellikle peşpeşe hayatımıza giren Garage Days EP ve ...And Justice For All sayesinde Slayer, Sepultura, Testament gibi keşiflerde bulunup bu müziğe uzun mesailer harcadık. Yeni Metallica albümünün neler getireceği, o dönem dünyanın en önemli meselesiydi. Şahsen blues rock kökenli hard rock ile olan seviyeli birlikteliğim sebebiyle her iki kanada olan yakınlığım bende bir metal yobazlığı yaratmamıştı. Aynı heyecanla olmasa da yeni Bob Dylan veya Madonna albümlerini de bekliyordum. Enter Sandman inanılmazdı. Hala da öyle. Adeta The Black Album'ün özeti gibiydi. Bir yandan eski trash geleneklerini sürdürüyor, bir yandan daha hard rock tipte bir "killer riff", nakarat, gitar solo bileşimini bu sert gelenekselliğe ustaca entegre ediyordu. Enter Sandman radyolarda çalındı, videosu MTV'de dönüp durdu, milyonlarca kopya sattı, Metallica'nın dünya çapında tanınmasında büyük etkisi oldu. Aslında bu bir Bob Rock başarısı da sayılabilir. İşin teknik, mühendislik, mutfak kısmından anladığı gibi, pazarlama ve reklam kısmını da çok iyi biliyordu. Piyasada hard rock'a olan yoğun talebi, biraz da risk alıp trash ile buluşturarak iki tarafın ortak paydada buluşabileceği bir zemine taşımak istiyordu. Bunda başarılı da oldu. Tabii bu ortak paydayı en başta Metallica'nın kendisi talep etti. Mötley Crüe'nün Dr. Feelgood albümlerini çok beğenen grup, Bob Rock ile çalışarak olacakları görmek istiyordu. Böylece The Black Album dinleyiciyi ikiye, hatta üçe böldü.

Koyu trash metalciler albümü topa tuttu. O dönem popülerliğin zirvesini yaşayan hard rock pastasından pay almak istedikleri iddia edildi. Öte yandan rock türleri arasındaki bu kaynaşmadan memnun olan ve sertliği melodik hamlelerle dengeleyen çağdaş bir dinleyici kitlesi albümü çok sevdi. The Unforgiven ve Nothing Else Matters gibi hard rockçıların çoğunun bile başaramadığı iki dev balad yapmaları, Sad But True gibi daha o dönem ortada olmayan alternative metal'in ilk örneklerinden biriyle dillere marş olmaları, ...And Justice For All ile gruba dahil olan başçı Jason Newsted'in iyice ortama alışması gibi daha pek çok sebepten dolayı kalitesini ortaya koyan albüm, ticari olmanın bazı grupları vasatlaştırıcı etkilerinden sıyrılmış görünüyordu. ...And Justice For All ile trash ve heavy metal kitlesini zaten genişletmişti. The Black Album ile daha popüler mecralara girip Bon Jovi, Cinderella, Aerosmith hayranlarından da alabildiği kadar aldı. Fakat bazı yapısal değişimlere, melodik yönelimlere rağmen geçmişini ve aslında özü olan trash sertliğini asla bırakmadı bu albümde. Şimdiye dek adını andığımız şarkılarla birlikte single olarak çıkan Wherever I May Roam, bu yeni ve "ticari" Metallica'nın markalaşmış şarkıları arasına girdiler. Ama albümdeki Holier Than Thou ve Through The Never gibi iki lokomotif şarkının hakkı bunlar kadar verilmemiştir diye düşünmüşümdür hep. Onun haricinde, Don't Tread On Me'ye ve kısmen de The Struggle Within'e nedense diğerleri kadar demli çay muamelesi yapamadım ama olsun. Onlarla veya onlarsız The Black Album'ün kalitesi yıllar geçse de hiç değişmedi.

Kingdom Come (Kingdom Come), Sonic Temple (The Cult) gibi hala elimden düşürmediğim mükemmel albümlerin yapımcısı Bob Rock, bu albümde de yapacağını yapmış, birkaç unutulmaz hit ve türlü mühendislik hamleleriyle trash metal gibi bir türe ticari ve vizyon ayarı çekmeyi, bunu yaparken de kaliteyi korumayı başarmıştı. Tabii Metallica izin vermese bunların hiçbiri olmazdı. Albümün 30. yılı şerefine 2021'de çıkarılan, 4 disk, 53 yorumdan oluşan The Metallica Blacklist adlı cover albümde The Black Album'ün 12 şarkısını indie, punk, pop, elektronik, hip-hop, world, country gibi farklı formatlarda duyuyoruz ki, o vizyonun farkına varmış milyonlarca müzisyen ve dinleyici için 91 ruhunun tadı hep bir başka olmuştur. Hem bu cover albüm, hem de Metallica'nın Load, Reload, St. Angel diye yavaş yavaş albüm disiplininden uzaklaşıp hit çıkarmaya heveslenen, sonra da onu bile beceremeyen kariyeri hakkında uzun uzun yazmak isterdim. Ama The Black Album'e ayrılmış bir kulvara başka şeyleri sokmanın bir alemi yok. Metallica'nın çok büyük, çok donanımlı bir hayranı değilim. Hatta şu meşhur Napster olayından itibaren özellikle Lars Ulrich'ten nefret bile ediyorum. James Hetfield'in efsane vokallerini az taklit etmedik. Jason Newsted ayrıldıktan sonra işleri pek yolunda gitmedi. Kirk Hammett adamdır vs. Albümün 10. yılı olan 2001'de çıkan 50 dakikalık Making Of The Black Album belgeselinde albüm sürecine dair ilginç detaylara da ulaşabilirsiniz. Sonuç olarak Metallica külliyatının en klas albümlerinden biri olan The Black Album, belki de grup üyelerinin söylediği gibi kendi Dark Side Of The Moon'larıdır. Ama ben onu "uyandırılmış" bir canavara benzetmişimdir hep.

1. Enter Sandman
2. Sad but True
3. Holier Than Thou
4. The Unforgiven
5. Wherever I May Roam
6. Don't Tread on Me
7. Through the Never
8. Nothing Else Matters
9. Of Wolf and Man
10. The God That Failed
11. My Friend of Misery
12. The Struggle Within

9 Mart 2023 Perşembe

Insomnium - Anno 1696

 
Death metalin en sevdiğim gruplarından Finlandiyalı Insomnium hiç kötü albüm yapmıyor. En son 2011'de çıkan One For Sorrow adlı 5. albümlerine çok yükselmiş, ondan sonra yaptıkları üç albümün de bende kemikleşmiş Insomnium sevgisini pekiştirdiğini bir kez daha anlamıştım. Anno 1696 grubun dört yıl aranın ardından çıkardığı 9. albümü. O da yanıltmadı ve yine neresinden tutsak mest eden epik bir konsept etrafında sevenlerini topladı. "Melodic Death Metal" başlığı altında toplanan ve progressive, doom, black, folk, symphonic metal flörtlerinden oluşan müzikleri hala formunda. 1997'de kurulup albüm kariyerine 2002'de başlayan grubun başarısı sadece bu karışımı gerçekleştirmiş olmasından değil, bu karışımı özenle yazılıp tasarlanmış şarkılarla buluşturmasından kaynaklanıyor. Dindar veya faşist olmadıklarından emin olduğum grupların liriklerine pek dikkat etmiyorum. (Zaten dindar ve faşist grupları kimse dinlemesin.) Aslen müziğin uçurucu gücü daha önem kazanıyor benim için. O yüzden, konsept albümler yapmayı seven Insomnium'u konsept albüm moduyla dinlemiyorum. (Konsept albüm modu nedir onu da bilmiyorum.) Zira şarkılar birbirine bağlıymış duygusu yanında, bağımsız oldukları duygusu daha ağır basıyor. Anno 1696 da vokalist basçı Niilo Sevänen'in kısa hikayesinden uyarlanmış bir albüm. Yani bütün lirikler Sevänen'e ait. İskandinavya için çok zorlu bir dönem olan MS 1670'den 1700'e kadarki yıllarda kıtlık, nüfusun büyük bir bölümünü perişan etmişti. Öye yandan dini coşku sebebiyle çok sayıda kadın cadı avlarıyla korkunç şekillerde idam ediliyordu. İşte Anno 1696 bu karanlık dönemi hikayesine kaynak almış bir albüm.

Herhangi bir Insomnium albümünde ne ile karşılaşacağımı bildiğim halde her seferinde yeni materyallerle karşılaşacak olmanın konforunu kolay kolay her gruptan alamıyorum. Mesela beklediğim bir çok yeni albümden hiç memnun kalmadığımı da bilirim. Yeni Insomnium albümü çıkacak dendiğinde çok iyi olacağı biliniyor ama yine de o heyecana engel olunamıyor. Sertliği ve melodikliği kıvamında bir sound, güçlü vokaller, kaliteli albümler hep bu istikrarı besleyen unsurlar. Müzmin depresifliğini koruyup, onu istediği zaman öfkeye, hüzüne, korkuya, coşkuya dönüştürebilen, o depresyon ve karanlıktan bilgelik yaratan adamlar bunlar. Albümleri bittiğinde yine bu duygularla yoğrulmuş doyurucu bir epik film izleme haleti ruhiyesine bürünüyorsunuz. Artık belli türlerin üzerine yeni şeyler koymak zorlaştığında, güçlü müziğinizi ancak istikrarlı biçimde yeni albümlerle taçlandırdığınız ölçüde dinç kalabiliyorsunuz. Mesela 2023'te Anno 1696 değil de One For Sorrow (2011) veya Heart Like A Grave (2019) çıksaydı, başka bir benzetmeyle Anno 1696, şu anki haliyle Winter's Gate (2016) yerine piyasaya sürülseydi aradaki farkı anlamamız pek mümkün olmazdı. İşte bi, buna halk arasında kendini tekrar değil, "istikrar" diyoruz. Akustik girişli açılış parçası 1696, bu istikrarın, 50 dakika sürecek bu epik yolculuğun tüm bileşenlerini taşıyan, sinematik, sert ve bu sertliği kendi anlam bütünlüğü içinde ehlileştirmiş şahane bir temsilcisi. Dinleyicinin kendini bu yolculuğa hazırlaması için çok fazla çaba sarfetmesini gerektirmeyen bir tecrübe abidesi.


Albümün teklilerinden biri olan White Christ, içinde din eleştirisi olan hiçbir şeyi kaçırmayan Rotting Christ kurucusu Sakis Tolis'in brutal vokaliyle konuk olduğu şahane bir parça. Dediğim gibi, sözlere bakma gereği duymuyorum ama Tolis işin içinde olunca insan merak ediyor. Niilo Sevänen ve Sakis Tolis'in vokalleriyle adeta iki ekstra gitar katkısı verdikleri White Christ, metal camiasının 2023'teki en mühim birlikteliklerinden biri olarak göz kamaştırıyor. Hemen peşinden gelen Godforsaken'da yine bir konuk ağırlamış grup. Tam 7 albüm sahibi Fin şarkıcı Johanna Kurkela, folk ve pop karışımı müziğinden de anlaşılacağı üzere o billur sesiyle şarkının folk metal atmosferine renk, grubun karanlık sounduna az biraz ışık hüzmesi olmuş. 2015'ten beri Finlandiya metalinin bir başka devi Nightwish'in keyboard sorumlusu Tuomas Holopainen ile evli olan Kurkela, bu vesileyle de özel bir konuk. Albümün orta yerine konmuş bir bomba gibi patlayan Lilian ile vites yükselten Insomnium, dinamik, karizmatik, bir üzgün, bir kızgın, ama daha çok kızgın ruh halindeki albümün en klas şarkılarından The Witch Hunter'ı gururla sunuyor. Bir Insomnium best of albümü yapılsa (yapılmasın, isteyen albüm albüm dinlesin) bu parçanın yeri garanti sanki.

The Witch Hunter'ın enerjisinin ardından sanki bir parça yorgun düşmüş kulaklara şifa niyetine, bir Insomnium geleneği olarak akustik The Unrest'i görüyoruz. Bu geleneği genellikle enstrümantal ve biraz daha kısa olarak yapmasının aksine bu defa death metal vokalinin o akustiğe uyumlu fısıltılı haliyle seslendiren Niilo Sevänen, gitaristler Ville Friman ve Jani Liimatainen'in "clean" vokalleriyle üç buçuk dakikalık bir dinginlikle albümün kapsamını genişletiyorlar. Yedi dakikanın üzerindeki iki şarkı Starless Paths ve kapanıştaki The Rapids, grubun death metal tabanlı progressive ve senfonik ustalığını tüm yönleriyle sergilerken, bir Insomnium albümünün daha sonuna geliyoruz. Her Insomnium albümü melodic death metal türünün dersi niteliğinde olgunluklarla dolu görünüyor bana. Her dinleyişte başka detayların keşfi, aradan geçen süre sonrasında tekrar dönüşlerde unutulmuş olanların yeniden hatırlanması ve bunun verdiği coşku, tutku, kaygı ve epik karanlıklar. Dokuz güne dokuz Insomnium albümü dinlemek, bunu yaparken başka hiçbir işle uğraşmayıp tamamen dikkatimi onlara vermek gibi bir planım var. Bir yandan da örüntüye bakarsak en az üç yıl sonra gelecek 10. albümlerinin hayalini kurmak.

1. 1696
2. White Christ (feat. Sakis Tolis)
3. Godforsaken (feat. Johanna Kurkela)
4. Lilian
5. Starless Paths
6. The Witch Hunter
7. The Unrest
8. The Rapids