31 Mayıs 2023 Çarşamba

Issız Ada Radyosu Arşivi (Mayıs 2023)

Jain - The Fool
Yıl: 2023 Fransa
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Save the World"
VA - Middle Eastern Grooves
Yıl: 2023 İngiltere
Tür: Funk, World
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Yossi Fine - "Peres"
Whatitdo Archive Group - Palace of a Thousand Sounds
Yıl: 2023 İtalya
Tür: Funk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Beyond the Crimson Veil"

Graham Day and The Gaolers - Reflections in the Glass
Yıl: 2023 İngiltere
Tür: Garage Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Different Rules"
Duskwood - The Last Voyage
Yıl: 2023 İngiltere
Tür: Stoner Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Iliad"
Tinariwen - Amattsou
Yıl: 2023 Mali
Tür: Tishoumaren, World
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Anemouhagh (feat. Fats Kaplin)"
Def Leppard & Royal Philharmonic Orchestra - Drastic Symphonies
Yıl: 2023 İngiltere
Tür: Symphonic Rock, Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Gods of War"
The Courettes - Boom! Dynamite
Yıl: 2023 Danimarka
Tür: Garage Rock, Punk
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Night Time (The Boy of Mine)"
Tom Meighan - The Reckoning
Yıl: 2023 İngiltere
Tür: Alternative Rock, Alternative Dance
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Rise"
Calibro 35 - Nouvelles Adventures
Yıl: 2023 İtalya
Tür: Funk, Neo-Psychedelia
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Gun Powder"

The Bomboras - Songs From Beyond!
Yıl: 2023 ABD
Tür: Surf Rock, Surf Punk
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Frenzied"

Boom Pam - Royal
Yıl: 2023 İsrail
Tür: Surf Rock, World
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Juda"
Joseph - The Sun
Yıl: 2023 ABD
Tür: Indie Folk, Pop Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Sun"
Ane Brun - Songs 2013-2023
Yıl: 2023 Norveç
Tür: Folk Rock, Singer/Songwriter, Compilation
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Directions"

Astral Hand - Lords of Data
Yıl: 2023 ABD
Tür: Stoner Rock, Heavy Psych, Psychedelic Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Navigator"
Apex Ten - Aashray
Yıl: 2023 Belçika
Tür: Psychedelic Rock, Stoner Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Brahma"
Bloodgutter - Death Mountain
Yıl: 2023 Danimarka
Tür: Death Metal
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Katabatic Death Wind"
Tokyo - Seven
Yıl: 2023 Almanya
Tür: Hard Rock, AOR
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Stop the Rain"
Main Street Revival - Fortune and Fame
Yıl: 2023 Norveç
Tür: Hard Rock, Blues Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "First Time"
Tina Turner - Simply the Best
Yıl: 1991 ABD
Tür: Pop Rock, Pop Soul
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "We Don't Need Another Hero (Thunderdome)"



25 Mayıs 2023 Perşembe

Uhrisavu - Syd​ä​nyö

 
Finlandiya'nın sanayi merkezi olan, kerestecilik, bilişim ve havacılık gibi sanayi dalları yanında tiyatroları ve arenalarıyla sanat ve turizm alanlarında da ülkenin önemli şehirlerinden biri olan Tampere'den çıktığını öğrendiğim Uhrisavu hakkında bunun dışında hiçbir bilgim yok. Yine Bandcamp devriyelerim esnasında "post-punk" etiketi altında gezinirken rastladığım gotik albüm kapağına tıkladığımda tanıdım kendilerini. Tıkladığım sayfada 8 şarkılık Sydänyö adlı bir albüm vardı. Kaç kişidir, isimleri nedir, tipleri nasıldır, başka albümleri var mıdır, hiçbir şey yoktu. Bu kadar bakınmamın sebebi, albümü sevmiş olmam tabii ki. Yarım saati bulmayan, ilk dinlemede (hatta iki ve üç dinlemede bile) bir şarkıyı diğerinden ayırmanın zor olduğu standart post-punk/darkwave/coldwave/synthwave şarkılardan oluşan Sydänyö (Kalbin Gecesi), türlü türlü soundlara sahip post-punk'ın sevdiğim soundlarından biriyle işlenmiş bir albüm. Muhteviyat şöyle: Gitar tonu post-punk, power pop kırması gotik bir atmosferden gelecek. Ekolu vokal öyle olur olmaz yükselip alçalmayacak. Şarkılar da aynı minvalde, yani new wave geleneğinin donuk, soğuk, macera aramayan, ruhunu içten içe hissettirecek, dinleyeni loş mekanlara ışınlayacak. Buna benzer daha nice tarif verebilirim. Lakin sipariş üzerine post-punk soundu temin edemeyeceğimize göre, karşımıza çıkanlardan kendimize ait olanları ayıklayacağız. Uhrisavu bu şartları %100 karşılayan bir grup değil. Ama en azından Seaford Mods gibi post-punk adı altında müzik yapanlardan çok daha işin doğasına hakim bana göre.

Fince isim ve liriklere sahip Uhrisavu şarkıları, tek kelimesini bile anlamadığımız, anlamamıza da hacet olmayan, kulağa adeta müziğin ruhuna uygun bir enstrüman gibi gelen vokallerin yer aldığı ışık hüzmeleri sanki. Ama bu hüzmeler, karanlığın ve loşluğun ahengini bozmayacak şekilde kolektif bir dinginlik taşıyor. Yalnızlık, gece, minik ürpertiler, temkinli bir huzur, birkaç kadeh içkinin, birkaç dal sigaranın bir kol uzaklığında yer aldığı minimal bir çevre düzeni. Tüm bunlar Uhrisavu şarkılarına yakışan şeyler. Açılıştaki Kuollut maa'yı duyar duymaz kanım ısındı. Şarkıların biri bitip öbürü başlayınca aslında birbirlerinden keskin çizgilerle ayrılmadıklarını, tek bir iyi şarkının epizotlara bölünmüş halinden albüm yaptıklarını düşünüyorsunuz. Kulağa nerede başlayıp nerede bittiğini anlamadığınız ambient şarkılar veya tekdüze bir gidişat gibi geliyor. Fakat şarkıların derinlemesine nüfuz edecek kadar zamanınız ve isteğiniz olursa ufak detaylarda saklı hoşluklar da duyabilirsiniz. Hoşluklar ve loşluklar. Adını ilk kez duyduğum Tampere şehrinin tenha otogarında veya bir apartmanının küçük balkonunda sigara içerken geceyarısını kucaklamanın verdiği nostaljik huzurun son derece mütevazi fon müzikleri. Sizden başka kimsenin seveceğini düşünmediğiniz, nelerden bahsettiği hakkında en ufak bir fikrinizin olmadığı izole gece şarkıları. Günlük sıkıntıları, geçim derdini, aşkları, ayrılıkları unutup sadece kendimize ayırdığımız kısacık zamanın küçücük çiğ taneleri... diye uzar gider bu. Sydänyö insanı bu kadar şiirselleştirecek bir albüm de değil. İşte bazen her şey doğru yer ve zamandan ibaret.

1. Kuollut ma
2. Kahdestaan
3. Kaupunki
4. Uudestaan
5. Murhæ
6. Sydänyö
7. Astumme yhdessä pimeään
8. Eilinen

20 Mayıs 2023 Cumartesi

Ane Brun - Portrayals

 
1976 Norveç doğumlu Ane Brun'un müzikal künyesinde singer / songwriter, art pop, folk pop, chamber pop, contemporary folk, folk rock gibi bir anda delice üstüne atlamadığımız, hatta bazılarımızın vebadan kaçar gibi kaçtığı müzik türlerini görüyoruz. İlk albümünü çıkardığı 2003'ü baz alırsak 20 yıllık albüm kariyerine 11 adet stüdyo, 5 adet konser albümü, 5 adet EP ve sayısını saymaya üşendiğim single üretmiş bu insandan yeni haberim olmasını 2023 tarihli Portrayals'a borçluyum. Tesadüfen şarkı listesine rastlayıp orada Big In Japan, How To Disappear Completely, Into My Arms isimlerini görmesem, belki de Ane Brun'ün varlığından haberim olmayacaktı. Tanıdık gelen başka şarkı isimlerinden de anlaşıldı ki bu bir cover albüm. Severiz! Nitekim bunca albüm yaptığı için tecrübesine güvendiğimiz bir kadının tatsız coverlar yapmayacağına güvenerek albüme başladım. Bir yandan da bu Ane Brun kimdir, neler yapmıştır diye araştırırken Portrayals'ın sadece bir cover albümü değil, aynı zamanda bir best of albümü olduğunu öğrendim. Kendisi cover çalmayı çok sevdiğinden, son 20 yıl içinde çeşitli hikayelere sahip bu yeniden yorumları derleyip toparlama ihtiyacı duymuş, böylece biz cover severleri de ziyadesiyle memnun etmiş bulunuyor. "Orijinaliyle aynı olan bir cover yapma fikri benim için ilginç değil. Başka birinin şarkısının bir versiyonunu kaydetmek hala yaratıcı bir süreç" diyerek aslında coverları sevme sebeplerimizden birinin de kısa bir özetini dile getiriyor kendisi.

Yine cover çalmayı seven bir başka müzisyen olan Cat Power'dan ve ikonik Nina Simone'dan ilham aldığını söyleyen Brun, yıllar içinde Normal People ve Peaky Blinders gibi mühim TV dizileri, filmler, reklamlar ve bazı etkinlikler için seslendirdiği coverları toplarken bu iki ilham kaynağının müzikal çizgilerinden sapmıyor. Sadece Spotify'da yaklaşık 65 milyon dinlemeyle en çok dinlenen cover ünvanına sahip olduğu söylenen Beyoncé parçası Halo'nun Brun yorumunun yıllarca bir sabit diskte öylece durması bile bu toplama albüm mantığının önemine işaret ediyor. İsveçli şarkıcı Linnea Olsson ile sadece biraz eğlenmek için yaptıkları bu cover, 2013'te Brun'ün Rarities adlı toplama albümünde gün yüzüne çıkarak unutulmaktan kurtulmuş. Bugün ise Portrayals ile yeniden hatırlatılmış. Brun'ün 2008 tarihli Change Of The Seasons albümünde bonus parçalar olarak yayınlanan 80'ler hitleri True Colors ve Big In Japan de arşivden çıkarılıp bu toplama albüme konmuş. Özellikle bir İsveç realite TV programı için kaydedilen Big In Japan, uzun yıllar Brun'ın imza coverı oldu. Brun, orijinalinden çok farklı semalarda süzülen şarkının neden Kazakistan'da 1 numara olduğunu da hala merak ediyor. Zaten böyle bir şeyi merak etmemek de zor. Göteborg'da düzenlenen Emmylou Harris anma gösterisi için bir test kaydı olarak yaptığı All My Tears, menajerinin doğum günü için Blue Moon, 2017'de Stockholm'de terör saldırısında hayatını kaybeden beş kişiden birinin cenazesinde dul eşinin ricası üzerine By Your Side ve How To Disappear Completely derken, Portrayals'ın neden hikayelerle dolu bir toplama albüm olduğu daha iyi anlaşılıyor.


Öte yandan Brun, Feeling Good ve From Me To You gibi coverları da evinde kanepesinde öylece otururken sırf eğlencesine yapmış. Buradan hafif bir mana veya ciddiyetsizlik çıkmasın. Ne amaçla yaparsa yapsın hepsi, en azından bu albümdeki hepsi tutku yüklü bir dinginlik, zekice bir basitlik ve belki de en dikkat çekici olarak güçlü bir sahiplenişlik taşıyor. Yani Brun öylesine cover yapmıyor. Başkalarının farklı duygular ve zamanlar içinde yazdığı şarkıları anaç bir bilgelikle bir yerlerinden yakalayıp kendine ait kıldığı anlar yaratıyor. Örneğin All My Tears'ın Emmylou Harris kökenlerini bilerek, ona ekstradan Dolly Parton ruhu katarak Ane Brun dokunuşu yapıyor. En önemli enstrümanı olan sesiyle, gitarı ve piyanosuyla zaman yolculuğuna çıkıyor. I Want To Know What Love Is de albüme ve Brun'ün kadife sesine yakışan bir cover. Bilenler için bu şarkının orijinali tıpkı Big In Japan veya True Colours gibi direkt 80'lere ışınlayan etkiye sahiptir. Aynı ışınlanma etkisi How To Disappear Completely ve Into My Arms ile bu defa 90'lar sonuna götürüyor bizi. Milyonlarca dinlemeye karşın benim için Halo'dan daha kıymetli olan bu şarkıların varlığı bile yetiyorken, Make You Feel My Love, By Your Side, From Me To You gibi oijinallerini çok uzaklardan bildiğim şarkıları yanıma bırakıp yolculuğuna kaldığı yerden devam ediyor.

Elvis Presley'nin en iyi şarkılarından biri olduğunu düşündüğüm Always On My Mind'ı bugüne dek kimler kimler seslendirmedi. Benim favorilerim Willie Nelson, B.B. King ve Pet Shop Boys yorumlarıdır. Artık bunlara Ane Brun'ü de ekliyorum. Zaten o kadar güzel bir şarkı ki, söyleyen onu değil, o söyleyeni coverlıyor adeta. Bu cümleyi şu albümde yer alan şarkıların yarısı için kullanabiliriz. Bir karaoke barına gitmem halinde her daim yanıma alacağım, kötü söylerim de ona ihanet ederim diye düşünmeyeceğim, acaba beni nasıl coverlayacak diye merak edip sadece söylemek isteyeceğim Into My Arms, Brun'ün ses tellerinin bu teslimiyeti nasıl yaşadığını çok iyi gösteriyor. Yine de orijinalleri gelmiş geçmiş en iyi iki kadın sesine ait olan Feeling Good ve kapanışı kutsayan Blue Moon, bu teslimiyetin doruklarında. Caz ve blues kulüplerindeki Nina Simone ve Billie Holiday'in, kırlarda bayırlardaki Emmylou Harris'in, sonrasında Cindy Lauper ve Sade'nin seslerinde yaşayan binbir duygunun farkındalığına sığınıyor Brun. Dışarıdan gördüğüm bu ve daha da uzatmak istemem. Zaten en basit ve güzel şekilde kendisi de özetliyor: “Sanatçı olmanın ne anlama geldiğine dair eski fikirlerime o kadar takılıp kalmadım. İnsanlar coverlarımı sevdiğinde mutlu oluyorum. Çünkü bu şarkılarda benden hala çok şey olduğunu hissediyorum ve bu kutlayabileceğim bir şey."

1. Halo (feat. Linnea Olsson) (Beyoncé)
2. All My Tears (Emmylou Harris)
3. True Colors (Cindy Lauper)
4. Make You Feel My Love (Bob Dylan)
5. Big in Japan (Alphaville)
6. By Your Side (Sade)
7. I Want to Know What Love Is (Foreigner)
8. Always on My Mind (Elvis Presley)
9. How to Disappear Completely (Radiohead)
10. From Me to You (The Beatles)
11. Feeling Good (Nina Simone)
12. Into My Arms (Nick Cave & The Bad Seeds)
13. Blue Moon (Billie Holiday)

13 Mayıs 2023 Cumartesi

FM - Metropolis


1984’te Londra’da kurulan hard rock grubu FM, ikinci gitar ve keyboard mevkilerinde türlü eleman değişimleri geçirmiş olarak o günlerden günümüze kadar gelmiş bulunuyor. 2010 Mart sonunda çıkan Metropolis ise, grubun 10. albümü olmakta. Hard rock olarak kayıtlara geçmesine karşın, Journey, Toto, Boston, Kansas gibi destansı müzik icra eden AOR (Adult Oriented Rock) türüne mensup güzel insanlar topluluğuna da –satır aralarında olsa da- dahil edilen FM, bu albümle o güzel insanlar topluluğunun icralarına çok da uzak olmayan şarkılar yaratmış. Önceki 9 albüm hakkında en ufak bir fikrim olmamasına rağmen, Metropolis’in enerjisinin, duygusallığının ve AOR görünümlü hard rock ruhunun hiç de yaban ellere atılır cinsten olmadığını söyleyebilirim. Hatta kahve falımda geniş bir zamanda FM geçmişine bir seyahat görünüyor. Bu arada dinleyen kontenjanından müzik hayatıma farklı bir anlam katan Journey, Toto, Boston, Kansas isimlerini anınca gece gece fena halde canım çekti bu vicdansız insanların damardan dalan müziklerini. Vokal ve gitardaki Steve Overland’in, adı geçen grupların benim için çoktan birer yaşayan efsaneye dönüşmüş vokal cazibelerinin yanında çömez olarak kaldığı bir gerçek. Ama onların çömezi olmak bile bir şeydir.

Steve Overland’in güzel sesi yanında, diğer grup üyelerinin yalayıp yutmuş tecrübelerine ve türün gerektirdiği ustalıkta yazmış oldukları şarkılara evsahipliği yapan Metropolis albümü, içinde Bring Back Yesterday, Unbreakable, Hollow, Days Gone By, I Ain't The One gibi dinler dinlemez beni gelecekte nerelere götüreceğini tahmin ettiğim, dinledikçe hastası olduğum, uğruna hasta hasta birkaç gün sırf bunları dinleyerek yorgan döşek yatmayı bile göze alacağım şarkılar bulunduruyor. Halbuki açılış şarkısı Wildside’ı duyduğumda, 10. albümünü yapmış ve hakkında AOR rütbesi zikredilmiş bir gruptan beklemediğim bir sıradanlıkla karşılaştığımı düşündüm. Bunun gibi başka sıradanlıkların albüm içine serpiştirilmiş olması da grup hakkında tam karar vermenizi engelleyebilecek hareketler aslında. Yine de özellikle Bring Back Yesterday, Unbreakable, Hollow üçlüsünü yazmış ve hakkıyla çalmış bir gruba “sıradan” demek ayıptır, günahtır. O yüzden grubun gitar, bas, davul ve keyboardlarıyla, Overland’in hep ustalarından bir şeyler çağrıştıran kaliteli vokaliyle, sık sık atağa kalkan gitar sololarıyla yaratılmış AOR (Arıtılmış Olgun Rahatlama) duyarlılığı, özellikle tür heveslilerinin kısa da olsa bir bakışını mutlaka hak ediyor.

1. Wildside
2. Hollow
3. Unbreakable
4. Flamingo Road
5. Metropolis
6. Over You
7. Days Gone By
8. Bring Back Yesterday
9. I Ain't the One
10. Don't Need Nothing
11. The Extra Mile
12. Who'll Stop the Rain
13. Still the Flight Goes On

9 Mayıs 2023 Salı

Page & Plant - No Quarter: Jimmy Page & Robert Plant Unledded

 
90'ların kendine has müzikal iklimi, yaptığı işi son derece ciddiye alan müzisyenleri, bir daha asla öylesini göremeyecegimiz albümleri hakkında defalarca konuştuk. Ne kadar konuşsak da bitmez. Pek listelere alınmaz ama 1994 tarihli No Quarter: Jimmy Page and Robert Plant Unledded albümü de belki bu altın değerindeki 10 yılın en kıymetli albümlerinden birisi. Zaten adından da anlaşılıyor. Dönemlere sığmayan Led Zeppelin'in yaşayan efsaneleri Jimmy Page ve Robert Plant'in yapımcılığını üstlenip 14 Ekim 1994'te piyasaya sürdükleri albüm, merakla beklenen bir geri dönüş albümüydü. MTV'deki 90 dakikalık UnLedded projesinin ilham verdiği, kayıtları Fas, Galler ve Londra'da gerçekleşen No Quarter, Plant'in solo albüm kadrosunun ağırlıklı olduğu rock müzisyenleri yanında, 4 kişilik Marakeşli, kalabalık olmak üzere Mısırlı müzisyenler, daha da kalabalık olmak üzere Londra Metropolitan Orkestrası yaylılarının katkılarıyla kaydedildi. Evet, bu bir geri dönüş albümüydü ama o dönem medyanın gazlamaya çalıştığı üzere Led Zeppelin'in geri dönüşü değildi. Eylül 1980'de hayata gözlerini yuman davulcular şahı John Bonham olmadan böyle bir şey olamayacağını Plant ve Page de söylediler. Öte yandan bir diğer yaşayan Led Zeppelin üyesi olan basçı John Paul Jones, bu projeye dahil olmadığı için gönül koymuş. Üstelik Plant ve Page'in bu projeye isim olarak verdikleri Houses Of The Holy (1973) albümündeki No Quarter parçasında en çok emeği geçen kişi olduğu halde.

14 parçalık albümün 10'u muhtelif Led Zeppelin albümlerinden seçilmiş, bazıları Fas ve Mısırlı müzisyenlerle birlikte yeniden tasarlanıp baharatlandırılarak egzotik diyarlara götürülmüş şarkılardan oluşuyor. Özellikle Robert Plant'in solo kariyerinde azar azar albümlerine serpiştirdiği doğu ezgilerinin burada başrole çıktığını görüyoruz. Önce 4 adet yeni şarkıdan söz etmek gerekirse, City Don't Cry ve Wah Wah gerçekten şahaneler. Onları ilk duyduğumda keşke albümün tamamı sıfır şarkılardan oluşsa diye içimden geçirdiğimi hatırlıyorum. Tabii eski Zeppelin şarkılarını yine kendi sahiplerinden farklı şekillerde duymaktan da hiç şikayetçi değildim. Ama bu dört şarkının "yeni" oluşundan ve 1994 itibariyle Page/Plant efsanesinin sıfır şarkılarına yetişmiş olmaktan mutluydum. Yallah, yine Plant'in sololarında kimi zaman rastladığımız endüstriyel tınıları garaj gitar tonuyla buluşturan karizma bestelerden biri. Son yeni parça Wonderful One ise diğer üçünün yanında biraz sönük kalsa da asla kötü denemez. Babaların doğu kültürüyle harmanlamaktansa doğal halleriyle tekrar yorumlamayı tercih ettikleri Since I've Been Loving You, tutku dolu blues ambiyansı ve Jimmy Page'in alıp götüren solosuyla albümde kendine itiş kakış bir yer bulmuş sanki. No Quarter'ın karanlık saykodelyasının içine bir türlü giremiyorum. Buradaki yeniden yorumu da hiç yardımcı olmuyor. O kadar ufuk açıcı, remake için türlü fikirler havalandıran Zeppelin şarkıları dururken No Quarter'ın, Thank You'nun, Gallows Pole'un seçilmesi ve onlara diğerleri gibi world music tarifesi uygulanmamsı albümü bir miktar ağırlaştırmış diye düşünmüştüm ve bu zamana kadar çarpılmadım.


Gelelim takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş, otantik kıyafetler giymiş eski dostlara. Açılışa konan Nobody's Fault But Mine, 76 albümü Presence'deki gaza getiren orijinal halinden çok uzak ama aynı liriklerle bambaşka birer şarkıya dönüşebilecek güçlü vizyonun örneklerinden. İçli ney solosuyla başlayan Friends, ikinci yarısında yaylıların devreye girişiyle zımba gibi bir oryantal dönüşen Four Sticks ve tabii kapanışta yer bulan Kashmir... 1971 tarihli efsanevi Led Zeppelin IV albümünün efsanevi şarkılarından Kashmir, böyle bir etnik tasarım için olmazsa olmaz bir dev. Led Zeppelin'in ve sonrasında Robert Plant'in yarattığı çok yönlülük, hoşgörü, cesaret, duyarlılık, dünya müziğine bakış, grubun blues ve hard rock köklerinin yobazlıktan arınmasını sağladı. Bazı grupların hiç kalkışmadıkları ve nedense kendilerine yakıştırmadıkları değişimleri korkusuzca uygulayabildiler. Böylece içinden dansözler geçen bir Kashmir'e kimsenin itirazı olmadığı gibi, tüyleri diken diken eden bu orijinalliğin zemininin de çok önceden atıldığı bir kez daha anlaşıldı. Doğu - Batı buluşmasına dair bir referans, bir ders niteliğindeki Kashmir gibi sentezler o kadar ufuk açıcı ki, olaya Fas veya Mısır coğrafyasında geziniyormuşçasına turistik gözle bakmanın ötesinde, ister yeni, ister yeniden yorum olsun, belli bir duygusal zekanın, kıvrak bir matematiğin, tutkulu bir karışımın varoluşu iliklere kadar hissediliyor. Bir başka Zeppelin IV efsanesi The Battle Of Evermore'un sentezlenmeyip yeniden yorumlanması bile sentezlenenlerin arasında bu tutkuyu koruyabiliyor. Kashmir'in dokunulabilirliği ile, The Battle Of Evermore'un dokunulmazlığı aynı potada eriyebiliyor.

Page ve Plant, No Quarter'dan dört yıl sonra Nisan 1998'de tamamı stüdyoda yapılmış Walking Into Clarksdale adında bir albüm daha çıkardı. Üstelik albüm The Beatles ile anılan meşhur Abbey Road stüdyolarında kaydedildi. (Söz açılmışken, Paul McCartney'in kızı Mary McCartney'in çektiği, Abbey Road stüdyolarının tarihini, hissiyatını yolu oradan geçmiş ünlü müzisyenlerden dinlediğimiz If These Walls Could Sing belgeselini tavsiye edelim. Jimmy Page'in de kısa bir bölümle katkıda bulunduğunu ekleyelim.) Adını blues müziğin doğduğu Mississippi Deltasında bulunan Clarksdale adlı yerleşim yerinden alan albüm, coğrafyasına uygun biçimde old school folk rock bestelerinden oluşuyordu. Aradan yıllar geçti. En son ne zaman dinlediğimi hatırlamıyorum. Zaten bu albüme dair aklımda sadece Most High duruyor. No Quarter'ın devamının, yani Walking Into Clarksdale'in geleceğini duyduğumda acaba bu kez hangi Zeppelin şarkılarını Fas, Tunus, Mısır baharatlarıyla sunacaklar diye heyecan yapmıştım. Oysa sıfır şarkılar görünce, bu şarkıların da City Don't Cry veya Wah Wah gibi kalıcı olmayacaklarını anlayıcınca biraz kalbim burkulmuştu. Yoksa kötü sayılmaz. Zaten bu adamların yaptığı herhangi bir şarkıya kötü demek, çarpılmak suretiyle ağzın gözün yamulma sebebidir. Müzikal olarak Page'den daha aktif durumdaki Plant'in çok iyi solo albümlerle şahane bir yan yol açabilmiş olması, doğu müziğiyle olan temasları, genç müzisyenlerle takılmayı sevmesini seviyoruz. Keşke Page de müziğe bu kadar yakın kalabilseydi, onun eşsiz gitar ustalığından daha yeni şeyler duyabilseydik. Yine de arkalarında bıraktıkları muhteşem geçmişte o keşkelere yer yok.

1. Nobody's Fault but Mine
2. Thank You
3. No Quarter
4. Friends
5. Yallah
6. City Don't Cry
7. Since I've Been Loving You
8. The Battle of Evermore
9. Wonderful One
10. That's the Way
11. Gallows Pole
12. Four Sticks
13. Kashmir

30 Nisan 2023 Pazar

Issız Ada Radyosu Arşivi (Nisan 2023)

Jessie Ware - That! Feels Good!
Yıl: 2023 İngiltere
Tür: Dance-Pop, Disco
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Freak Me Now"
VA - Naya Beat Volume 1: South Asian Dance and Electronic Music 1983-1992
Yıl: 2021 ABD
Tür: Funk, Synthpop, Disco, Electronic
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Asha Puthli - "Chipko Chipko"
Metallica - 72 Seasons
Yıl: 2023 ABD
Tür: Heavy Metal, Trash Metal
"F" Rate: 2/10
I.A.R. tavsiyesi: "Lux æterna"
Yumi Zouma - (What's the Story) Morning Glory?
Yıl: 2017 Yeni Zelanda
Tür: Indie Pop, Dream Pop, Cover
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Hey Now!"
The Ringo Jets - Radio Ringo
Yıl: 2023 Türkiye
Tür: Alternative Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Şehir"
ABBA - Gold: Greatest Hits
Yıl: 1992 İsveç
Tür: Pop
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Dancing Queen"
Queen - Greatest Hits
Yıl: 1981 İngiltere
Tür: Pop Rock, Glam Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Bohemian Rhapsody"
Adele - 21
Yıl: 2011 İngiltere
Tür: Pop, Soul
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Rolling in the Deep"
Rodrigo y Gabriela - In Between Thoughts... A New World
Yıl: 2023 Meksika
Tür: Progressive Folk, Flamenco nuevo
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Egoland"
AIR: A Story of Greatness OST
Yıl: 2023 ABD
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Bruce Springsteen - "Born in the U.S.A."
Overkill - Scorched
Yıl: 2023 ABD
Tür: Trash Metal, Groove Metal
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Won't Be Comin' Back"


Ryan Adams - Nebraska
Yıl: 2022 ABD
Tür: Folk Rock, Alt. Country, Cover
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Atlantic City"
Ryan Adams - Blood on the Tracks
Yıl: 2022 ABD
Tür: Folk Rock, Alt. Country, Cover
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "You're Gonna Make Me Lonesome"

Oasis - Definitely Maybe
Yıl: 1994 İngiltere
Tür: Britpop, Alternative Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Up in the Sky"
VA - '90s Rock
Yıl: 2023 ABD/İngiltere
Tür: Alternative Rock, Grunge, Pop Rock
"F" Rate: 10/10
I.A.R. tavsiyesi: "Crash Test Dummies - "Mmm Mmm Mmm Mmm"

Yossi Sassi & The Oriental Rock Orchestra - Prediluvian
Yıl: 2023 İsrail
Tür: Progressive Rock, Folk Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Vision of Water"
The Damned - Darkadelic
Yıl: 2023 İngiltere
Tür: Post-Punk, Punk Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Motorcycle Man"

The New Mastersounds - Made for Pleasure
Yıl: 2015 İngiltere
Tür: Funk, Soul, Jazz
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Enough Is Enough (feat. Charly Lowry)



Nude - Plastic Planet
Yıl: 2013 İtalya
Tür: Gothic Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Plastic Planet"

Simply Red - 25: The Greatest Hits
Yıl: 2008 İngiltere
Tür: Soul, Pop
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Holding Back the Years"



25 Nisan 2023 Salı

Fly By Midnight - Fictional Illustrations

 
New Yorklu iki müzisyen ve sıkı dost olan Justin Bryte ile Slavo'dan oluşan Fly By Midnight, 2018'de başladıkları albüm kariyerlerinin dördüncü durağı olan Fictional Illustrations'da pop ve synthpop seven gönülleri hoş ediyor. O kadar hoş ediyor ki, 2018 tarihli ilk albüm Rerunning'i henüz dinlememiş olmakla birlikte hemen ondan sonraki Happy About Everything Else (2019) ve Silver Crane (2021) albümlerine yumuluyorum. Ne var ki bu albümlerden çeşitli şarkıların hit statüsüne ulaşmış olduklarını, bilmem ne kadar sattıklarını okumama rağmen ikisini de hiç beğenmiyorum. Şayet bu vasat pop ve pop rock şarkılarını Fictional Illustrations'dan önce duymuş olsaydım bu güzel albümü teğet geçebilirdim. Fictional Illustrations'da diğer albümlerde olmayan ya da çok az olan 80'ler pop ve pop rock ruhu daha fazla hissediliyor. Tabii iyi yazılmış şarkılarla bu ruh kendini daha güçlü hissettiriyor. Onlardan da albümde tatmin edecek kadar var. Zaten henüz açılıştaki In The Night'ın yaktığı neon ışıkları o denli diri ki, ergenliğim, kasetlerim, mahallede takıldığımız VHS dükkanı, cringe video klipler, Blue Jean dergisi ve nice ayrıntı zihnimde geçit töreni yaptı. Aynı duyguları Different Lives için de taşıyorum. Bu iki güzel şarkıdaki yoğun 80'ler esintisi dışında diğer şarkılarda biraz daha seyreltilmiş, üstelik 90'larla paslaşılmış başka güzellikler mevcut. Hatta bu paslaşmanın albümün geneline hakimiyet kurduğunu bile söylemek mümkün.

Dance, Nothing New, Clear, Infinitely Falling gibi şarkılar 80'lerden ziyade, yine oradan feyz almış 90'lar bestelerini andırıyor. Mesela albümün kuytularına saklanmış Clear, bu zamanda kuytulara konacak kadar normal görünse de, 90'larda çok rahat bir radyo hiti olabilirdi. (Zaten şarkı da albümün 5 teklisinden biri.) Tabii o dönemleri bilen bizler için bu ayrımı yapmak kolay. Yine mesela What If I Wasn't Done Loving You? şarkısını o yılların boyband baladlarına benzetmek de öyle. Sometimes ve Why My Love (Ain't Enough) ise bu konsepte daha modern dokunuşlar yapan kaliteli pop şarkıları olarak göz dolduruyor. Justin Bryte ve Slavo, yani Fly By Midnight ikilisi 80'ler, 90'lar ve onlara getirilen modern dokunuşlar fark etmeksizin hepsine tutkuyla yaklaşmışlar. Bütün şarkıları birlikte yazmış, yapımcılığı üstlenmiş, her ikisi de multi-enstrumantalist kişiler olduğu için beraber tasarlamışlar. Aslında önceki albümlerinde de bunları yapmışlar. Ama nedendir bilinmez, Fictional Illustrations çok başka bir şey olmuş çıkmış. Synthpop, electropop, dance-pop, düz pop, pop rock, yani içinden pop geçen hemen her şeyi albümün orasına burasına güneş panelleri gibi döşemişler. Belki de klişe Amerikan pop yavanlıklarından sıkılıp peşpeşe gelen o onar yıllık dönemlerin nostaljisine teslim olmak istemişlerdir. Bence dördüncü albümle kendilerini bulmuşlar, bu yoldan devam etsinler. Çünkü artık pop yapan hemen herkes korkunç bir vasatlığa düşmüş vaziyette. Her şey birbirine benziyor. Fakat bu şekilde ustaca geçmişe benzemek ise insanın içini ısıtıyor. "Neye benzediğini dikkat et" diye düşünmüş olduklarını umuyorum.

1. In the Night
2. Dance
3. Nothing New
4. What If I Wasn't Done Loving You?
5. Different Lives
6. Sometimes
7. Why My Love (Ain't Enough)
8. Clear
9. Lightning in a Bottle
10. Infinitely Falling

18 Nisan 2023 Salı

Ryan Adams - Morning Glory

 
Ryan Adams 2015 yılında Taylor Swift'in 1989 adlı albümünün tamamını coverlamış, nasıl bir cover sever olduğunu ve elini attığı şarkıları nasıl başkalaştırabildiğini göstermişti. Kendisine 2022'de ne olduysa tam 6 albüm çıkardı. Bunlardan dördü pek bir şeye benzemezken, önce 7 Aralık'ta Nebraska, 24 Aralık'ta ise Blood On The Tracks albümlerini çıkardı. Her ikisi de yabancı gelmeyen bu isimlere baktığımda yine cover albümler olduğunu anladım. Adams bu defa Bruce Springsteen'in Nebraska (1982) ve Bob Dylan'ın Blood On The Tracks (1975) albümlerine el atmıştı. Her iki albüme saygım var. Ama gönül bağım yok. O olmayınca, Adams'ın yeniden yorumlarıyla da pek bağ kurduğum söylenemez. Yine de kaliteleri gayet anlaşılır vaziyette. Keşke Springsteen'in Born In The U.S.A. veya Tunnel Of Love'ını, Dylan'ın da Time Out Of Mind'ını coverlasaymış diye içimden geçirdim. 2022 yılı üretkenliği bittikten sonra bu kez 2023 Nisan başında üzerinde Ryan Adams - Morning Glory yazan bir albüm daha çıktı. Görür görmez anladım. "Adams"ımız şimdi de Oasis'in 1995 şahanesi (What's The Story) Morning Glory?'yi gözüne kestirmişti.

Orijinal albümün şarkı sırasını karıştıran, remastered edition'dan Talk Tonight, Headshrinker, Acquiesce ve Rocking Chair şarkılarını ekleyen Adams, açılışa dokunmayıp bir 90'lar Tom Petty şarkısını andıran tutkuyla bezediği Hello ile başlıyor coverlamaya. Ardından genç ve detone bir Neil Young'ın sesiyle, yumuşacık ve hüzünlü bir Some Might Say dinliyoruz kendisinden. Albüm böyle çırılçıplak soyulmuş akustik folk rock Oasis rotasında seyredecek diye beklerken, şahane bir Hey Now yorumu peydah oluyor. Yine akustik folk rock fakat mid-tempo drum machine eşliğinde, yaylıların (veya yaylı rolü yapan keyboardun artık her neyse) desteğinde, pes bir shoegaze vokalinin ketumluğunda kayboluyoruz. Bu kez yukarıdaki denklemde drum machine olmadan, vokalin de daha güney takıldığı Cast No Shadow sıcaklığı yaşıyoruz. Gönül çelen, yürek yakan, aşık üzen bir akustik yorumla Don't Look Back In Anger duymak ne kadar güzel. İlerleyen dakikalarda genç Neil Young tekrar ortaya çıkarak bu kez Morning Glory'yi seslendiriyor. Nakarata eşlik eden gitar bölümü öteden beri R.E.M.'in The One I Love'ını andıran Morning Glory, bu haliyle gün yüzü görmemiş bir R.E.M. şarkısını anımsatıyor. Tabii sonlara doğru yaşanan gitar kaosu da korunarak.

En merak ettiğim Roll With It ise bir parça hayal kırıklığı. Pek bir özelliği olmadığı gibi, şarkının en vurucu yanı olan nakaratı da biraz değişime uğramış. Benzer bir değiştirme fikri Wonderwall'da da kendini göstermekte. Bu biraz anlaşılabilir. Wonderwall gibi dünyanın en popüler hitlerinden birini orijinaline yakın çalmak sıkıcı olabilir. O yüzden Adams, şarkıyı akustik, davulsuz (ya da drum machine'siz) ve hit olmaktan uzak bir kişiselliğe sokmuş. Belki albümün en iyi coverı sayılmaz ama en azından bu tavır için takdir edilebilir. Sonradan eklenenlerden Talk Tonight ve Acquiesce gayet başarılı uyarlamalar. Açılış Hello ise kapanış da tabii ki Champagne Supernova... Şarkı o kadar sağlam ki, coverlamak bile onu bozamıyor. Zaten aynı şeyi WonderwallDon't Look Back In Anger, Roll With It veya Morning Glory'nin herhangi bir şarkısı için de söyleyebiliriz. Tesadüfen Yumi Zouma adlı Yeni Zelandalı bir synthpop grubunun da 2017'de Morning Glory şarkılarını coverladığı bir albüme rastladım. Adams kadar iyi değillerdi belki ama yine de farklı bir tecrübeydi. Müzisyenlerin bu şarkıları neden yeniden söylemek istediklerini anlıyoruz. Karaoke barlarda, duşta, kırda, bayırda biz de söylemek istiyoruz onları. Çünkü söylensin diye yaratılmışlar. O kadar "geniş zaman" ürünü şarkılar ki, her ortama, her duyguya denk versiyonlarını da duymak istiyoruz.

1. Hello
2. Some Might Say
3. Hey Now
4.  Cast No Shadow
5. She's Electric
6. Talk Tonight
7. Don't Look Back in Anger
8. Headshrinker
9. Morning Glory
10. Roll With It
11. Acquiesce
12. Rocking Chair
13. Wonderwall (2023 Version)
14. Champagne Supernova

11 Nisan 2023 Salı

Oasis - (What's The Story) Morning Glory?

 
Huzurlarınızda gelmiş geçmiş en iyi Britpop, gelmiş geçmiş en iyi 90'lar, gelmiş geçmiş en iyi Tüm Zamanlar albümlerinden biri olan 1995 tarihli (What's The Story) Morning Glory?... Sahibi Oasis de çeşitli otoritelerce gelmiş geçmiş en iyi İngiliz gruplarından biri olarak gösterilmekte. Öyle ki Oasis'in Blur gibi kıytırık bir gruptan, The Beatles gibi bir efsaneye kadar çeşitli gruplarla mukayese edilmeye başlanmasının müsebbibi de bu albümdür. Tabii 90'ların ortasındaki internetsiz, sosyal medyasız ortamda tabloid gazetelerin gazlamaları kamuoyunun üzerinde çok etkiliydi. Noel ve Liam Gallagher kardeşlerin çılgınlıkları ve kavgaları da ilgiyle izleniyordu. 1991'de Manchester'da kurulan, 1994'teki ilk albümleri Definitely Maybe ile patlama yapmak denen şeyi yaşayan Oasis, ikinci albüm (What's The Story) Morning Glory? ile dünya çapında ticari başarıya ve şöhrete kavuştu. Hatta ticari başarıyı temel almayan bazı eleştirmenler tarafından bile beğenildi. Definitely Maybe'nin hakkını teslim etmekle birlikte, en iyi albümlerinin Morning Glory olduğunu söyleyenlerin (biri de benim) sayısı da hiç az değil. Morning Glory hariç, Oasis benim için tek tük şarkılardan ibaret bir grup oldu her zaman. Onu bir albüm olarak bağrıma basmakla kalmadım, pek çoklarının yaptığı gibi kendi kendime 90'ların en iyilerinden biri ilan ettim. Kaseti yıllar boyunca elimden düşmedi. Eskittiğimi düşündüm, bir daha aldım. CD çıkınca onu da aldım. Şimdi ise dijital ortamlarda birkaç tıkla erişebileceğim yakınlıkta. Hiç eskimedi, hiç yaşlanmadı.

Morning Glory, Gallagher biraderlerin taptığı The Beatles'ın basit ve catchy şarkı yazma formüllerinin izinden giden şarkılarla dolu bir albüm. Aslında Oasis müziğinin genel formülü böyle. Hatta yanlış hatırlamıyorsam Noel sık sık bazı araklama suçlamalarıyla karşılaşıyordu. Tabii The Beatles ve Oasis müziğini yan yana koyanlar ilk bakışta ne denmek istendiğini anlamayabilirler. Grubun şarkılarını yazan büyük kardeş Noel, özellikle İngiliz retro, punk, mod, merseybeat (beat müziğin daha melodik versiyonu) kalıplarını modern alternatif rock ajandasına uyarladığında bu eski usül soundun hem belli kalıplarda kalmasını, hem de modernleşmesini sağladı. Britpop denilen şeyin varlığı da böyle özetlenebilir. Ama Oasis, muadillerine nazaran daha sert, bluesy, garage, bazen noise rock, hard rock bölgelerinde fink atan bir grup oldu. Britpop'un sert ve cool yüzüydü. Var olan türlerden derleme bir kendine özgülük sağlayabildi. En azından Morning Glory döneminde. Orta tempoda, cayır cayır gitarlar hakimiyetinde, akılda kalıcı nakaratlarla rotalarını oluşturdular. Lirikler çok da önemli sayılmazdı. Önemli olan Liam'ın onları nasıl söylediğiydi. O da sanatsal kaygılardan uzak, detone kalmaktan korkmadan bıçkın delikanlı edalarıyla söylüyordu. 2016 tarihli Oasis: Supersonic belgeselinde Gallagher kardeşlerin Oasis serüvenine daha yakından bakmak isteyebilirsiniz. Belki de istemeyebilirsiniz. Zira ilk dönemlerde çok iticiler. Noel nispeten daha olgun ama yetenek özürlü Liam hala itici bana kalırsa.


Albümün ilk teklisi Some Might Say olmasına rağmen Oasis adını ilk kez Roll With It ile duydum ve hastası oldum. Uzun süre onu grubun ilk şarkısı, Morning Glory'yi de ilk albümü sandım. Definitely Maybe bende yoktu. Aslında hala yok. Dinledim ama hatırlamıyorum, sıfır! Çok da dert etmiyorum çünkü Oasis, başka albümlerdeki birkaç şarkıyı da kulübe dahil edersek benim için (What's The Story) Morning Glory? demek. Roll With It gibi harikulade bir hitin tek seferlik olduğunu sanırken Wonderwall çıkageldi ve Oasis'e daha bir dikkat eder olduk. Wonderwall öyle zamansız bir hit, öyle kendiliğinden bir duruş, öyle güzel bir müzik parçası ki, britpop marşları arasında gösteriliyor olmasından çok daha fazlasına sahip. Kaseti için verilecek parayı sonuna kadar hak etmesini sağlayan bu iki şarkı sonrasında kaseti aldığınızda albüme adını veren, inanılmaz bir Morning Glory'ye rastlıyordunuz. 90'larda sizi duvardan duvara vuran çok fazla iyi şarkı vardı. Bunlardan biri olan Morning Glory de duyar duymaz "işte albümün lideri bu şarkı" diyebileceğiniz türde hırçın, enerjik, karizmatik, kafalardaki "rock yapan iki gerzek kardeş" imajını yerle yeksan eden kocaman bir şarkıydı. Üzerinden geçen 28 yıla rağmen hala öyle. Kasetin A yüzünü bitiren Hey Now! ve B yüzünü açan Some Might Say tıpkı diğer favorilerim gibi ilk dinlediğimde kaç yaşındaysalar o yaştalar. Ya da çok iyi yaşlanıyorlar. Fazla İngiliz bulduğum Don't Look Back In Anger ve her seferinde daha kısa olmalıydı dediğim Paul Weller katkılı Champagne Supernova bile yıllar içinde sözlerini mırıldandığım, tempo tuttuğum olgun şarkılara dönüştüler.

(What's The Story) Morning Glory? dünya çapında 22 milyon kopya satmış. Satmaya da devam ediyor. Ben plağını alacağım mesela. Bir sürü "best-selling albums of all time" listesinin olduğu kadar "best albums of all time" listesinin de gediklisi. Hatta şaşırdığım güncel bir istatistiğe göre sırasıyla Greatest Hits (Queen), Gold: Greatest Hits (ABBA), Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band (The Beatles), 21 (Adele) albümlerinin ardından İngiltere’nin en çok satan 5. albümü Morning Glory olmuş. Beşten sonra Thriller, Dark Side Of The Moon, Brothers In Arms falan geliyor. Hani çok satmak marifetlerin en büyüğü müdür, değil. Ama üzerinden on yıllar geçtikten sonra bile çok satmak büyük marifettir. She's Electric'te With A Little Help From My Friends (The Beatles), Don't Look Back In Anger'da Imagine (John Lennon) Morning Glory'de The One I Love (R.E.M.) şarkılarından alınan ilhamın birer Oasis şarkısına dönüştürülme becerisinde Noel Gallagher'ın ustalığı su götürmez. Gerçi benzer ilhamları başka şarkılar için de almışlığı var. Ama Morning Glory 1995 yılına göre çok yeniydi ve haliyle sonradan gelenlerle iş giderek monotonlaşmaya başladı. Liam'ın sorumsuzlukları, Noel'in alttan almayışı, mahkemelik olmalar, konser iptalleri derken 2009 yılında Oasis nihayet dağıldı. Liam, Oasis'ten sağ kalanlarla Bready Eye diye dandik bir grup kurup iki albüm sonra sıkıcı solo kariyerine başladı. Noel ise Noel Gallagher's High Flying Birds adlı grubuyla daha kaliteli işler yapıyor. Hayat kardeşler için devam ediyor. 28. yılına merdiven dayamış (What's The Story) Morning Glory?'nin şanı da öyle.

1. Hello
2. Roll With It
3. Wonderwall
4. Don't Look Back in Anger
5. Hey Now!
6. [untitled] (Swamp Song Excerpt #1)
7. Some Might Say
8. Cast No Shadow
9. She's Electric
10. Morning Glory
11. [untitled] (Swamp Song Excerpt #2)
12. Champagne Supernova (with Paul Weller)