Okul arkadaşı olan vokalist Orlando Weeks ve davulcu Robert Dylan Thomas’ın 2003 civarında Londra’da kurduğu The Maccabees, Orlando’nun yatak odasında şarkılar yazmaya başlıyor. Ardından gitarist Hugo White ile tanışıyorlar. Hugo arkadaşlarına “benim birader Felix de iyi gitar çalar, sesi de güzeldir, geri vokal yapar” diyerek kardeşini de getiriyor. Rupert Jarvis adındaki elemana da bası veriyorlar ve böylelikle İngiliz malı Voltron, müzik yapmaya hazır hale geliyor. Orlando’nun sanat okumak üzere Brighton’a gitmesi, ünlü olma hayallerini bir süre askıya almalarını sağlasa da, çocuk okula sadece bir sene dayanabiliyor ve “benim sanatım The Maccabees’dir arkadaş” deyip tas tarak ne varsa toplayıp dönüyor. Bu aşkla harekete geçen grup önce 2005 Kasım’ında ilk single X-Ray’i çıkarıyor. Bir müddet sonra kendilerini Arctic Monkeys’in turunda açılış grubu olarak buluyorlar. 2006’da ikinci single Latchmere, bir yıl sonra da ilk albümleri Colour It In çıkıyor. Bu arada 2008 yılında kuruculardan kabiliyetli davulcu Robert niyeyse yerini Sam Doyle’a bırakıyor.
Colour It In, tüm iyi niyetine ve gruptan ayrılan davulcu Robert’in acayip performansına rağmen tekdüzelikten kurtulamayan vasat ötesi bir albüm bana göre. Yukarıda sözü edilen single’ların da ömür boyu single kalmaktan kurtulamayacak kadar zayıf besteler olduğunu düşünüyorum. Normalde böyle bir albüm sonrası yapımcı olsam ve bu gençler “bize albüm yap” diye gelseler yüzlerine bile bakmazdım. Lakin iki yıl aradan sonra çıkan Wall Of Arms hiç de öyle demiyor. Dikkat sündürücü kapağı olmasa bu albümü de dinlemeye niyetim yoktu. Sanki araya 3-4 albüm daha sığdırılmış gibi bir olgunluk, bir hassaslık, bir güzellik gelmiş çocuklara. İki albüm arasında geçen o iki yılda artık ne olduysa grup artık gerçekten “şarkı” yazmaya ve onu “enstruman şovu yapacam” şeklinde şımarmadan yorumlamaya karar vermiş kanımca. Orlando’nun sesi ayrı bir güzel çıkıyor. Halef davulcu Sam Doyle bile selefini aratmıyor.
Demek ki neymiş? Peşin hüküm, delikanlı indieseverleri bozabilirmiş. Aynı ses ve enstruman tellerinden çıkan iki farklı albümü birbirinden ayıran en mühim unsur, o albümleri oluşturan şarkı kıvamıymış. İkinci şansın gücüne inanmak gerekiyormuş. Orlando Weeks iyi ki okumamış. Wall Of Arms, barındırdığı 11 şarkıyla bunları söylüyor. Daha ilk şarkısı ile The Maccabees, bu yılın en güzel aşk şarkılarından birini sunar! Love You Better! Tekrar üstüne tekrar yaptığı nakaratının sevinç / hüzün kaplı dokusu, “catchy” tâbir edilen pop duyarlılığını uzunca bir süre zihinlere kazıyor adeta. “Love You Better” ne güzel bir sözdür! Tek başına bile çok şey anlatıp, başka liriğe gerek bırakmaz. Böyle bir söze de ancak böyle bir beste yakışır. No Kind Words’ün karizması geçtiği yere iz bırakır, Dinosaurs’un ışıltısı bu albüme olan inancı iyice körükler, One Hand Holding’in yaşama sevinci paylaşılmayı bekler, Bag Of Bones’un rüyâmsı atmosferi güzel bir kapanış yapar. Belki albümün tamamı bir başyapıt sayılmaz. Fakat içinde yer alan o özel anlar, içinde bulunduğunuz kimi anlara damgasını vurmaya güçlü bir şekilde adaylıklarını koyarlar.
1. Love You Better
2. One Hand Holding
3. Can You Give It
4. Young Lions
5. Wall of Arms
6. No Kind Words
7. Dinosaurs
8. Kiss and Resolve
9. William Powers
10. Seventeen Hands
11. Bag of Bones
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder