Dünya küçük. Avustralyalı piyanist / şarkıcı
Nick McRoberts ve Cezayirli gitarist
Idriss Halfaoui 2008'de Paris'te buluşup bir grup kurmaya karar verirler. 2010'da ilk albüm
Intimate Circles, 2013'te de ikincisi
Exile çıkar. Piyano temelli melankolik pop rock unsurlarından beklenen ne ise müziklerinde faslasıyla bulmak mümkün. Sanki hikaye burada bitmiş gibi oldu. Oysa yazıya şöyle girsem daha iyiydi:
"İşte benim için 2013'ün en iyi 5 albümünden biri!" Ama albümün hücrelerime işlediği duygu bu tip bir coşkudan ziyade, şık bir hüznün aynı şıklıkla bastırmaya çalıştığı bir coşku oldu. (Bu cümle de tuhaf oldu!) Yani
A.S., hüznünü yerlerde sürünen pejmürde bir çaresizlikle değil, karizmatik bir teslimiyetle, gerçekten efkarlı olduğunu hissettiren bir bilgelikle söze notaya döken bir grup. Bu cümle bir bakıma
Tindersticks tanımlarından biri sayılır. Ancak
Tindersticks hüznü bana hep mesafeli ve o mesafeyi koruma içgüdüsüne sahip gibi gelmiştir.
A.S. hüznü ise adeta o mesafeyi kaldırmak için kendisiyle sessiz biçimde mücadele ediyormuş izlenimi uyandırıyor çoğu kez.
Nick McRoberts aslında klasik müzik eğitimi almış, çeşitli orkestralarda, opera ve balelerde şeflik yapmış bir besteci ve aranjör. Zaten yaklaşık 10 yıl önce Paris'e gelmesinin sebebi de orkestra şefliği eğitimi almak içinmiş. Ama kariyeri bu şekilde gelişirken film ve belgesel müzikleri de işin içine girmeye başlayınca
McRoberts'ın gönlünde biryerlerde saklı olan pop ve rock telleri titremeye başlamış. Artık bir çizgiden sonra da kendi kendine bir meydan okuma halini almış. Belli bir alanda ustalaşmış kişinin, kendisine yakın başka bir alanda neler yapabileceğine dair normal olduğu kadar cezp edici bir gizemin ardından gitmeye karar vermiş.
Idriss Halfaoui ile olan dostluğunu farklı bir müzikal perspektifle tecrübe etmek, tüm bu klasik müzik, film temaları ve rock birikimlerini paylaşmak amacıyla
A.S.'in temellerini atmış.
Exile'ın kapısını açan
Do What You Want, daha ilk piyano dokunuşlarıyla müthiş bir dramatik atmosfer yaratan, söyleyeceği herşeyi bu atmosfere yediren yaklaşık üç dakikalık bir gizem. Bir ara
Kid A öncesi
Radiohead dinliyormuş duygusu hasıl oluyor. İkinci şarkı
Exile, bu kez başka bir atmosfer yaratarak aynı yönetmenin aynı türde başka bir usta filmi gibi ortaya çıkıyor.
Halfaoui gitarının rötuşladığı, yaylıların karanlık kapı aralığından gözetlediği,
Relay grubundan
Juwenn'in geri vokal yaptığı,
McRoberts'ın
"sadece geçici bir ilişkiydi / ama hangi ilişki uzun ömürlü ki" dediği
Exile, bu defa güçlü
U2 çağrışımları taşıyor. Üçüncü şarkı
Time'ın piyano girişi başladığında vokal kısmına
Tori Amos girecekmiş sanıyorsunuz. İşte bu ilk üç şarkıyla
Nick McRoberts'ın bütün o müzikal tecrübesinden başka çok önemli başka bir özelliğine kani oluyoruz: Olağanüstü sesine!
Thom Yorke'tan,
Bono'ya,
Nick Cave'den
Dave Gahan'a, baritondan falsettoya geniş bir yelpazeye sahip bu ses,
McRoberts'ı liste canavarı bir süper kahraman yapmaya yetebilir. Ama tüm bu hacimli benzetmelere rağmen
McRoberts'ın sadece
A.S. müziğine hizmet ettiği, kendi sınırları dışında macera aramadığı, tam tersi kendi macerasını kendi yarattığı bir gerçek. Yine bu benzetmelere rağmen tevazusu derinden hissedilen
A.S., tüm ihtişamını bu tevazu içinde yeşertiyor. Başkalarının hazır müziklerine, liriklerine, vokal prensiplerine konmuyor. Başka isimlerle karşılaştırmak da bu sebepten pek içime sinmiyor. Yine de nasıl bir müzik ve sesle karşı karşıya olduğumuzun anlaşılabilmesi için bu yönteme başvuruyoruz. Nasıl tanımlayacağımı tam kestiremiyorum. Zira karşımda 20-30 yıllık bir tecrübeyi daha ikinci denemesinde elde etmiş bir albüm var.
Kalın piyano darbelerine eşlik eden davulla karizmatik bir giriş yapan
Probable Cause,
McRoberts vokaline eşlik eden gerilimli orkestrasyonu da hemen peşine takıyor. Film müzikleriyle edinilen tecrübeler, şarkının dramatik yoğunluğunu kat kat arttırıyor.
Probable Cause'un hemen ardından
Invisible Kiss'in gelmesi de harika bir cast başarısı sanki. Albümün melankoli yoğunluğunu arttıran, özellikle nakaratıyla bu yoğunluğu zirveye taşıyan
Invisible Kiss, gerçekliğine hayran kalınan romantik bir film sahnesi gibi. Her bir
A.S. şarkısına kafalarımızda klipler çekiyoruz. Bu kliplerin kimi şiirsel, kimi bir film noir (anti) kahramanının gece vakti peşindeki tehlikeden kaçışını işliyor.
Pleasure and Pain'de denildiği gibi, yağmurun cama düşmesini beklerken dünyanın ne kadar küçük olduğunu düşündürtebiliyorlar. Altı dakikaya merdiven dayamış iki epik pop olan
Fall In ve
Reasonable Doubts ile kendi dünyalarının keder yüklü ruhani genişliğini, bu iki şarkının arasına uygun gördükleri
Why The Hell Not? ile de gösterip vermedikleri yaşama sevincinin emarelerini sergiliyorlar.
Nick McRoberts -
Idriss Halfaoui ikilisini samimi biçimde
Sherlock Holmes -
John Watson ikilisine benzettim. Müzikal dehasıyla en ince detayı bile hesaplamış, albümün kurgusunu, şarkıların nereden gelip nereye gideceklerini, yolda nerelere uğrayacaklarını tasarlamış, onlara karakter aşılamış ve en sonunda kendi sesiyle onlara konuşma gücü vermiş
McRoberts ile, onun olası birtakım dağınık hamleleri için bir kenarda hep tetikte durarak güven vermiş, gitarıyla söze girdiği anlarda boş konuşmayarak gidişata pozitif katkılar sağlamış, hatta bazen onun arkasını toplayarak dahilerin bile vazgeçemeyeceği türden bir eşlikçi, bir dost olduğunu hissettirmiş
Halfaoui birlikteliği hayranlık ve ilham verici. İlginçtir, ilk albümleri
Intimate Circles'ı dinlememiş olmama rağmen peşine düşmek gibi delice bir çabam da olmadı. Çünkü
Exile öyle bir albüm ki, alıp götürdüğü yerlerin hudutları belli değil. Tıpkı hudutları belli olan sürgün yerlerine gönderilmiş ozanların, hudutlara sığmayan özgürlük hasretleriyle, kayıp aşklarıyla, kaybeden rolü üstlenmiş sanatçı karakterleriyle yoğrulmuş varoluş eserleri gibi.
1. Do What You Want
2. Exile
3. Time
4. Fast
5. Probable Cause
6. Invisible Kiss
7. Pleasure and Pain
8. Fall In
9. Why The Hell Not
10. Reasonable Doubts