10 Aralık 2025 Çarşamba

Sepultura - Roots

 
Benim doğru düzgün bir Sepultura yolculuğum olmadı. Dışarıdan gayet takdir ettiğim, ama 80'ler sonunda henüz o tür bir sertliğe hazır olmadığımdan mıdır pek yüz vermediğim bu Brezilya canavarlarının ilk dört albümlerini hep teğet geçtim. Ne zaman ki 90'lara girdikten sonra, grunge, punk, heavy metal sayesinde o tür bir sertliğe hazır hale geldim, o zaman Sepultura hadisesine sıra geldiğini hissettim. Bu hislerin tam ortasına 1996 Şubat'ında bomba gibi düşen beşinci Sepultura albümü Roots, baştan sona dinlediğim ilk Sepultura işi oldu. Aklım başımdan gitti. Bir başyapıtla karşı karşıya olduğuma o kadar emindim ki, yeni çıkan bir albüme başyapıt denemeyeceğine dair fikirlerim bir anda çöpe gitti. Zaten 90'larda çıkan üç albümden ikisi çok iyi oluyordu. Ama Roots çok iyiden de öte bir metal manifestosu gibiydi. Günümüzde sadece grubun kariyerinde değil, metal müzik tarihinde de önemli bir kırılma noktasıdır. Bir önceki albümleri Chaos A.D. ile başlattıkları groove metal ve politik bilinç yolculuğunu, Roots ile hem daha köklü hem de daha cesur bir yere taşıdılar. Albüm, hem geleneksel metal sınırlarını zorlaması hem de yerli Brezilya kültürünü müziğe entegre etme biçimiyle dikkat çekti. Modern metal mantalitesini kendi kökleriyle harmanlama fikri, yılların Sepultura'sını klasik trash metalden uzaklaştırıp alternatif, avangart, groove, hatta nu metal evrenine taşıdı. Önceki Sepultura’dan duymanın mümkün olmadığı karakterde şarkılar yaptılar. Zihinleri açtılar.

Bunlar olurken önceki albümlerden biriken hayran kitlesinin bir bölümü trash metal'den uzaklaştıkları gerekçesiyle Roots’u yerden yere vurdu. Neyse ki benim gibi sadece Roots'dan dolayı bir sürü hayran da kazandılar. Roots’u beğenmeyen de ne bileyim, gitsin milyon tane trash albüme gömsün kendini. Eklektik ve macera arayan bir Sepultura o kadar güzel ki, asıl köklerinin trash metal değil, yağmur ormanları, kabileler, onlara ait ezgiler, enstrümanlar olduğunu unutmayan bir bilinçle müzik yapmışlar. Bu bilinci gönül verdikleri sert müzikle mayalamış, etraflarındaki haksızlıklara, adaletsizliklere, zulüme sessiz kalmamışlar. Gitar, bas, davul, vokal hepsi olağanüstü olduğu gibi, berimbau, timbau, dijembe, lataria, xequere, surdos adında çeşitli yerel enstrümanları da şarkılarına konuk etmişler. Kalın gitar tonları, groove ağırlıklı ritimler, Max Cavalera’nın vahşi vokalleri albümü nu metal ve alternatif metal sularına da yaklaştırıyor. Hatta bu yönüyle Korn ve Deftones evrenine karıştığı da oluyor. Yine de Roots kendi evrenine sahip bir albüm. Roots Bloody Roots gelmiş geçmiş en iyi albüm açılışlarından biri. Muhteşem bir şey. Onunla birlikte Cut-Throat, Ratamahatta, Ambush bu groove baskınlığının en fazla hissedildiği şarkılar. Attitude, Born Stubborn, Straighthate, Endangered Species albümün ağır abileri. Spit ve Dictatorshit bu karakteri bozmadan biraz daha punk takılan şarkılar. Hepsiyle alakalı dakikalarca konuşulur, satırlarca yazılır. Yine de bazılarına biraz daha yakından bakalım.


Tarz konusundaki bu değişime istinaden Roots'un en çarpıcı özelliği, Xavante kabilesiyle yapılan işbirliği. Brezilya'nın Mato Grosso (Yoğun Orman) eyaletinin doğusunda yaşayan bu yerli halk, hala sömürgeciliğin yükü altında yaşıyor. Kendi küçük uygarlıklarında yönetim sistemleri, gelenek görenekleri, kültürleri var. Max Cavalera'nın, 1991 yapımı Hector Babenco filmi At Play In The Fields Of The Lord'u izledikten ve etkilendikten sonra Roots ile ilgili kafasında bazı fikirler şekilleniyor: Sadece etnik enstrümanları kullanmak değil, bir kabileyle kayıt yapmak. O zamanlar Sepultura üyeleri, Brezilya'nın iç kesimlerinde yaşayan yerli kabileler hakkında sadece yüzeysel bilgiye sahipti. Cavalera, plak şirketini ikna ettikten, Yerli Kültür Merkezi ile temasa geçtikten yaklaşık yıl sonra Kültür Merkezi yetkilileri, grup üyeleri, kendisi, yapımcı Ross Robinson ve o zamanki Sepultura menajeri Gloria Cavalera'nın da aralarında bulunduğu küçük bir grupla Brezilya'nın Mato Grosso bölgesine giderek Xavante kabilesini ziyaret edip onlarla kayıt yapma çalışmalarına başladı. Xavanteler, müziği diğer alemlere girmenin, diğerleriyle -yani ruhani varlıklarla veya örneğin beyaz toplumla veya diğer kültürlerle- ilişki kurmanın bir aracı olarak görüyorlar. Xavante halkı tanınmak ve kültürlerinin bilinmesini istiyordu. Müziklerinin bilinmesini istiyorlardı çünkü müziğin gerekli ve güzel olduğunu düşünüyorlar, bunu insanlığa bir katkı olarak görüyorlardı. Bu yüzden, onlarla birlikte müzik yapmak ve paylaşmak isteyen bir müzik grubundan gelen bu teklif çok hoşlarına gidiyor.

Kabilenin sözcüsü bu işbirliği hakkında: "Sepultura'nın fotoğraflarını görmüştük. Uzun saçları ve dövmeleriyle farklı olduklarını hissettik. Ayrıca bizim gibi ayrımcılığa uğradıklarını da biliyorduk. Bu yüzden onlara karşı çok meraklıydık." demiş. Sepultura davulcusu, aynı zamanda Max'in kardeşi Igor Cavalera da bir röportajında: "Bence biz, bir grup olarak, Xavante Kızılderilileriyle birçok ortak noktaya sahiptik. Biz de toplumun kenarında yaşıyorduk ve müziğimiz, yaşam tarzımız, toplum tarafından saygı görmekten çok uzaktı." diye açıklamada bulunmuş. Bu ortak paydalar, gerçek birer şarkıya dönüşmeyen devasa bir doğaçlama haline dönüşünce çok zor bir seçim ve şarkı oluşturma süreci başladı. Gönül isterdi ki Roots'tan ayrı bir Sepultura - Xavante işbirliğiyle full bir albüm daha çıksın. Ama tek başına Itsári bile bu ortaklığın güçlü bir örneği olarak çok değerli. Xavante dilinde anlamı "Roots" olan Itsári'de kabile şarkıları ve enstrümanları doğrudan duyuluyor. Akustik gitarın eşliği ile mükemmel bir sentez çıkıyor. Bu, metal müziğin o döneme dek alışık olmadığı bir deneyimdi. Sepultura’nın bu kültürel birleşimi saygıyla yapması, Roots’u sadece müzikal değil, aynı zamanda antropolojik bir çalışma haline getiriyor aslında. Üstelik sadece vatanlarının erken tarihi kadar yakın tarihine ve şimdiki zamanına da ilgi duyuyorlar. Bunu bir başka başyapıt şarkılarında daha görüyoruz.


Ratamahatta, yaşayan efsanelerden biri olarak görülen Brezilyalı perküsyonist, şarkıcı, yapımcı Carlinhos Brown'ın Sepultura ile birlikte yazdığı, yukarıda saydığımız enstrümanları çaldığı, geri vokal yaptığı olağanüstü bir şarkı. Korn davulcusu David Silveria da perküsyonda Brown'a destek atıyor. Her ne kadar stop-motion animasyon tekniğiyle çekilmiş videosunu pek beğenmesem de, dinleyene kendi kafasında kendi etnik kaosunu ve groove tutkusunu sonuna kadar hissettiren bir doğal afet. Sakinliği ve kaosu bünyesinde barındıran bir başka şahane şarkı da Lookaway. Geri vokallerde Jonathan Davis (Korn) ve Mike Patton'ın (Faith No More) sesini, turntable'da DJ Lethal'ın (House Of Pain, Limp Bizkit) dokunuşlarını duyduğumuz Lookaway, karanlık, sinsi, sert ve ürkütücü biçimde güzel. Roots, aynı zamanda Max Cavalera’nın gruptan ayrılmasından önceki son güçlü albümdür. Sonraki albümlerinde Sepultura asla o dönemdeki kadar güçlü olmadı. Max, 97'de Soulfly'ı kurdu. Igor 2006'da Sepultura'dan ayrıldı. Kardeşler aynı yıl Cavalera Conspiracy'yi kurup günümüze kadar 6 albüm yaptılar. Ama hiçbiri bana Roots'un harikulade dokusunu, 96 ruhunu vermedi. Roots sadece bir albüm değil, bir arayışın, kültürel keşfin, cesaretin, köklere saygının müzikal ifadesiydi. Anavatanlarının müziğine, kültürüne, politikasına ve tarihine olan artan ilgisini yansıtan, benim de aralarında bulunduğum bir kitle için artık kült mertebesinde bir albüm.

1. Roots Bloody Roots
2. Attitude
3. Cut-Throat
4. Ratamahatta (feat. Carlinhos Brown, David Silveria)
5. Breed Apart
6. Straighthate
7. Spit
8. Lookaway (feat. Jonathan Davis, Mike Patton, DJ Lethal)
9. Dusted
10. Born Stubborn
11. Jasco
12. Itsári
13. Ambush
14. Endangered Species
15. Dictatorshit

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder