30 Haziran 2016 Perşembe

Issız Ada Radyosu Arşivi (Haziran 2016)

Tegan and Sara - Love You to Death
Yıl: 2016 Kanada
Tür: Indie Pop, Synthpop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "U-Turn"
Marsheaux - Ath.Lon
Yıl: 2016 Yunanistan
Tür: Synthpop, Electropop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Burning"
Beck! - Odelay
Yıl: 1996 ABD
Tür: Alternative Rock, Alt-Country, Hip-Hop
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Devil's Haircut"
 
Toto - IV
Yıl: 1982 ABD
Tür: AOR, Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Rosanna"
 
The Northern Lights - Nostalgia
Yıl: 2016 ABD
Tür: Synthwave, Synthpop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Say Goodbye"
The Dust Brothers - Fight Club
Yıl: 1999 ABD
Tür: Big Beat, Trip Hop
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Homework"
If These Trees Could Talk - Bones of a Dying World
Yıl: 2016 ABD
Tür: Post-Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Giving Tree"
VA - Bosphorus Bridge 2: A Wide Selection of Turkish Funk and Jazz
Yıl: 2011 Türkiye
Tür: Pop, Folk, Psychedelic Rock
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: Aylin Urgal - "Paran Pulun Senin Olsun"
The Temper Trap - Thick As Thieves
Yıl: 2016 Avustralya
Tür: Indie Rock, Alternative Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Thick As Thieves"
Dead Cockroach - Democracy is Over
Yıl: 2015 Şili
Tür: Hard Rock, Stoner Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Big Bang"
Şevket Uğurluer - Anılarla Müzik: 22 Unforgettable Hits
Yıl: 2011 Türkiye
Tür: Traditional Pop, Vocal Jazz, R&B
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Not Responsible"
Velvet Love Void - Velvet Love Void
Yıl: 2016 ABD
Tür: Indie Rock, Post-Punk
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "25 Years"
Crowded House - Temple of Low Men
Yıl: 1988 Avustralya
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "When You Come"
 
2 Headed Dogs - 2 Headed Dogs
Yıl: 2016 Yunanistan
Tür: Hard Rock, Stoner Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Keep It High / Free Noise"
Breaking the Waves OST
Yıl: 1996 ABD
Tür: Classic Rock, Hard Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: Leonard Cohen - "Suzanne"
Fat Bald Turk - Encantado
Yıl: 2016 Fransa /Türkiye
Tür: Progressive Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Çay"
 
Tango Alpha Tango - White Sugar
Yıl: 2016 ABD
Tür: Pop Rock, Psychedelic Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "I Gotta Girl"
Mudcrutch - 2
Yıl: 2016 ABD
Tür: Country Rock, Rock'n Roll, Americana
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Other Side of the Mountain"
 
Coves - Peel
Yıl: 2016 İngiltere
Tür: Indie Rock, Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Cadavalier"
 
Asım Can Gündüz - Anasının Gözü / Cin Gibi
Yıl: 1992 Türkiye
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Çok Özeldi (Kompleksini Yiyeyim)"

28 Haziran 2016 Salı

The Village Bicycle - Fits and Starts


Sevdikleri müzisyenler arasında The Breeders, Elastica, Hall & Oates, Prince, DEVO gibi 80'leri 90'lara bağlayan örnekleri sayan, son şampiyon Cavaliers'ın hemşerileri olan The Village Bicycle, 2010 yılında kurulup 2012'de kendi adını taşıyan ilk albümlerini çıkarmış bir grup. Hiç beğenmediğim bu albümden epey sonra çıkan Şubat 2016 tarihli Fits and Starts sanki aynı gruba ait değilmiş gibi diri ve grup olmanın hakkını verircesine dengeli. Dengeli olabilmesi için de çeşitli olması gerekir. Yelpaze de ona göre geniş. Künyede indie rock, psychedelic pop, post punk, dream pop gibi şeyler yazıyor ki, bunların hiçbiri üfürme değil. Bazen yaptığımız üzere "şu şarkı dream pop, öbürü psychedelic rock olmuş" şeklinde yorumlar yapmak güç. Çünkü her şarkıda hepsinden biraz mevcut. Tam da bu sebepten, şarkılara alışmak biraz zaman alıyor. Yani benim için öyle oldu. İnsanoğlu bir tuhaf. Bazen hemen sindirebileceğimiz birşeyler ararken, başka bir gün, başka bir ruh halindeyken buna benzer karışıklıklarla cebelleşmek hoşumuza gidebiliyor. Kendimizi zor mecralarda şarkı keşfetmeye çalışırken, en önemlisi de bundan keyif alırken bulabiliyoruz. İşte The Village Bicycle, daha tam %100 kapasitede olmasa da bu ruh halinin gruplarından biri.

Yedi şarkılık Fits and Starts, şayet siz birşeylerle uğraşırken fonda akıyorsa nasıl başlayıp nasıl bittiği belli olmuyor ki muhtemelen böyle bir durumda Kamasi Washington'ın The Epic albümünü de dinleseniz (kendisi toplamda 173 dakika olduğu için bu örnek aklıma geldi) aynı akıcılıkla karşılaşabilirsiniz. Ama oturup ciddi ciddi dinliyorsanız süreç daha doyurucu geçecek, Sprankles, Hot Mom, Turtle Dove, Interstellar gibi besteler bir adım öne çıkıp ortaya bir karakter koyabilecektir. Üç kadın ve bir erkekten kurulu The Village Bicycle, solist ve gitarist Elizabeth Kelly'nin liriklerine de yansıyan, kadın olmanın insan olmayla arasındaki ince çizginin altını kalınca çizme gereksinimi ile de somut bir duruş sahibi sayılır. Hani dünyanın en güzel liriklerini de yazsalar, müzik olmayınca pek bir esprisi de olmuyor işin. O noktada sözünü ettiğimiz dirilik ve karakter mevzuları yanında, bana eksik veya tam olmamış gelen ufak detaylar da oldu. Mesela Hot Mom gibi vokal ritmine, Sprankles gibi The Go! Team coşkusuna sahip daha başka anlar da duymak, dream pop yönlerini azıcık daha hissetmek isterdim. Bunları bir sonraki albümde de duyabilirsek ne ala. Ama hayat bu. Belki daha iyisini duyacağız, belki de yarın dağılacaklar, hiç duyamayacağız. The Village Bicycle gibiler belki yıllara yayılan türden izle bırakmazlar. Ama az da olsa, geçici de olsa iz bırakmaları bile yeter.

1. Interstellar
2. Hot Mom
3. Telephone
4. Sprankles
5. She's a Hero
6. The Panic Song
7. Turtle Dove

23 Haziran 2016 Perşembe

Cattarse - Black Water


Brezilya'nın Porto Alegre bölgesinden bir üçlü olan Cattarse, heavy blues rock'ın stoner rock'a evrilen, ama tamamen tek birine dönüşmeyip ikisinden de beslenen yönüne çok hakim bir grup. Böyle yeni grupları arayıp bulmaya, onlarda cevher gibi gelen özellikleri keşfetmeye meraklı olanlar için iyi fırsatlardan biri. Yeni olmalarının, en önemlisi de popüler olmamalarının etkisiyle haklarında fazla bilgi edinememek işi daha cazip hale getiriyor. Yani eften püften şeylere değil, direk müziğe ve şarkılara odaklanıyorsunuz. Böyle olunca müzikal anlamda bir dolu benzeri olan Cattarse gibi grupların lezzetini daha kolay alabiliyorsunuz. Az sayıdaki tanıtım yazılarında Avustralyalı Wolfmother'a benzetilmişler ki, bence Wolfmother onlara biraz olsun benzese başka bir şey istemezdi herhalde. Hani illa isim vereceksek birbirine benzeyen onca grubun adını burada zikretmek uzun süreceğinden, bana göre Jack White'ın stoner hali demek en orijinali olacaktır. Bu tanım aynı zamanda Cattarse'ın riff kalitesine dayalı enerjik müziğini 70'ler hard rock ile ilişkilendiren şık duruşunu da betimliyor.

Kimlik bunalımında olduğundan şüphe duyabileceğimiz Brezilyalı solist Yuri van der Laan (!), bu kimlik çeşitliliğini yansıttığı sesi ile hem aynı şarkıda, hem de farklı şarkılarda farklı vokalistler söylüyormuşçasına beceriler sergiliyor. Daha ilk şarkı Walking On Glass, sıradan bir rock grubuyla irtibat halinde olmadığımızı gösteren zımba gibi bir beste. Mesela Yuri kardeşimizin sesi burada bana Jack White'ı anımsatırken, Sound Barrier'ı Ortadoğulu bir Ozzy Osbourne söylüyor sanki. İşte kendi bünyesinde buna benzer akla zarar benzetmeler aklıma getiriyor dinlerken. Zaten bu tip grupların feyz aldıkları 2-3 isimden biri kesinlikle Black Sabbath'dır. Ama Sabbath'ın 70'ler asiliği ve asaletinin uzlaşmaz yönü kadar, You Blew My Mind ve Ashes'da gördüğümüz üzere bu asaleti daha mainstream bir uzlaşma ile de dengeliyorlar. Turn To Stone, sludge metal ile dirsek temasındayken bir anda hiç çaktırmadan kendini kısa süreliğine reggae ritmine bırakabiliyor. Kapanışa layık enfes akustik balad Ashes, hem onlara ait, hem de değil gibi duruyor. Mr. Grimm, Meet Me In The Darkness, Black Water kesinlikle yıların tecrübesiyle yazılmış gibi sağlı sollu kroşeler barındıran rock yumrukları. Son bir "kesinlikle"m daha var: Cattarse ve Black Water 2016'nın en iyileri arasında.

1. Walking on Glass
2. Mr. Grimm
3. Sound Barrier
4. Meet me in the Darkness
5. You Blew My Mind
6. Turn to Stone
7. Fire in the Hole
8. Black Water
9. Ashes

18 Haziran 2016 Cumartesi

MEMO - Mustavalkofilmi


Finlandiya'nın festivaller şehri Joensuu'da 2015 yılında kurulan üç kişilik MEMO, gitarist ve davulcu Tuomas Heikura ile basçı Veikko Eronen'in geçmişte İngilizce indie rock şarkıları yazıp çalmaya başlamalarıyla temelleri atılmış bir grup. Solist Joona Nyberg'in de katılımıyla o temeller ciddi bir oluşuma dönünce hemen albüm çalışmaları başlamış. Joensuu ile sınırlı bazı ufak festivallerde güçlerini test edip pozitif geri dönüşler alınca kendilerine güvenleri perçinlenmiş. Zaten çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilere göre Joensuu ile sınırlı bir hayatın pekala huzur, mutluluk ve sanatla dolu geçeceğini tahmin etmek zor değil. Neyse, MEMO üçlüsü anadilleriyle yazdıkları sözleri dünya dili müziklerle buluşturduğu ilk albüm Mustavalkofilmi (Siyah Beyaz Film) ile çok iyi bir başlangıç yapmışlar. Müziklerini tarif edecek olursak, çok karışık formüller içermemekle birlikte alternative, indie ve pop rock karışımından söz edebiliriz. Ama en önemlisi, Scandinavian Music Group vesilesiyle İskandinav müzik grupları hakkında yaptığım tarifi meşakkatli tadı MEMO'dan da aldığımı söylemeliyim.

Bu tarifi biraz daha derinleştirirsek, yoğun melodik gitarların yarattığı sinematik tutku atmosferi içinde, mainstream alternative ve pop rock kalıplarından uzakta, daha Avrupalı bir duruşa sahipler. Bu yoğun melodik gitarlar durumu başlangıçta benim için işi yokuşa sürecek gibi duruyordu. Şöyle ki, o yoğunluk bir süre sonra diş kamaştırabilirdi. Bir başka nokta da, hiç hoşuma gitmeyen math rock vaziyetleri de sezer gibi olmuştum. Nakaratsız progressive rock şarkıları da öyle hemen içeri buyur edilmez. Ama şarkılarla vakit geçirdikçe bir zamanlar Radiohead'in de dediği gibi "everything in its right place" olduğunu, şarkıları bu halleriyle kabul etmenin doğruluğunu anlamaya başlıyorsunuz. İlk zamanlar ayırt etmesi zor şarkılar, sanki bir konsept albümün önemli parçalarıymışçasına kendini birey birey kabul ettirmeye başlıyorlar ki, çok keyifli ama tekrarı olmayan bu sürecin tadını kendi adıma çıkarmış bulunuyorum.

Tekrarı olmasa da, bende Mustavalkofilmi'nin bütün taşları yerine oturdu. En sevdiklerim şimdilik Syksyn Lehdet, En Halua Sinua Koskaan, Mustavalkofilmi ve Du şarkıları. Zaten 7 şarkılık albümün 14 şarkı doygunluğu vermesi (olumlu manada), bu 7 şarkıdan da şimdilik 4 tanesini çok sevmiş olmam geri kalanların kalibresini düşürmediği gibi, onlarsız olmayacak bir bütünlüğün, bir alışkanlığın da hakkını vermem lazım. Takip etmeye değecek bir başka İskandinav grup olarak MEMO, kıyılarda kenarlarda kendini keşfedecek, bu alışkanlığın hakkını verecek başka dinleyiciler bekliyor. Onları kazanmak için özel birşeyler de yapmıyor. Yapacağını zaten albümde yapmış. Sadece bekliyor.

1. Mustavalkofilmi
2. Shokki
3. Juutuinko Kii
4. Syksyn Lehdet
5. En Halua Sinua Koskaan
6. Hautausmaa
7. Du

13 Haziran 2016 Pazartesi

Los Venturas - Miles High


1999 kışında kurulan Belçikalı Los Venturas, beş kişiden oluşan bir garage / surf rock grubu. Haziran 2016 itibariyle dördüncü albümleri Miles High'ı çıkarmış bulunuyorlar. Bu albümle tanıdığım grubun, surf rock'ın her türlü klişesine sahip olmasına rağmen AC/DC muamelesi yapılmayacak kadar çağdaş iyi niyetleri de var. Biraz açarsak, alışıldık 60'lar etkilenimli surf rock ve spagetti western bileşenlerini modern fikirlerle beslemeye gayret ettikleri söylenebilir. Tekdüze surf nağmelerini uç uca eklemektense, rock'n roll sofrasına soul, ska, groove, reggae, hatta Akdeniz mezeleri de eklemeyi ihmal etmeyen grubun önceki albümleriyle de randevulaşmak kaçınılmaz bir hal alıyor. 60'ları temel aldığı için bende her daim kredisi olan surf rock, illa ki kendini tekrar eden bir döngü içinde martı kuşlarıyla full dolu bir nüans farkının arka fona mı yoksa yan profile mi yerleştiğini sorgulatır. Ama hayat bazen bunlarla güzel.

Bir şeyi çok fazla tekrar edersen monotonlaştırır. Fakat tam tersi o tekrar, meditasyon etkisi yaratıp sakinleştirici görevi de görebilir. En önemlisi de Los Venturas gibi (önceki işlerini bilmediğim için en azından Miles High albümü gibi) o tekrarın içine çeşni olacak ufak kırıntılar bırakıp onların şarkılara kattıklarını izleyenlerin yaptığı müzikleri izlemek de oldukça zevklidir benim için. O Fata Romana, Pradesh Hypno Beat, Venice Beach, Prada Do Norte gibi klasik surf rock bestelerini aradan çıkardıktan sonra geri kalan tüm şarkılarda bu kırıntıları farketmek mümkün. Tecrübelerini hissettirdikleri karizmatik El Rey De Los Cielos ve Fiorella With The Umbrella'yı da gururla aradan çıkarabiliriz. Bu iki şarkı, grubun klasikle modern arasındaki salınışını çok iyi özetler nitelikte, nitelikli şarkılar. Bu niteliğe sahip olanlardan biri de Theme From The Mile High Club. Yakaladığı ritm farklılığının suyunu çıkarmadan, psychedelic bir bakış açısını da yanında taşıyarak modernize olmuş Los Venturas şarkılarının en şık temsilcilerinden biri.

Bir surf rock albümde olmazsa olmaz spagetti western ambiyansını en derinden yansıtan parça bana göre The Horse He Rode On. Bir surf rock albümde olmasa da olur reggae ambiyansını ise Rajathsan Reggae yansıtıyor. Üstelik surf gitarlar biraz geride kalıp başrolü bir sitara veriyorlar. Keşke her surf rock albümde 1-2 tane olsa da tadını çıkarsak dediğim psychedelic-tropik-dramatik Taboo gibi şahane bir şarkı ise albümün tam ortasında inci gibi parlıyor adeta. Hani gün doğumuna da, gün batımına da aynı tatta giden şarkılar vardır ya, onlardan. Bir de Ringispil var, o da atlıkarınca melodisi üzerine kurulu ilk yarısını saymaz, daha groovy ikinci yarısını sayarsak iyi bir şarkı. Bir de bakmışız ki, albümdeki bütün şarkıların adı geçmiş. Öyle deli gibi hız yapan, party çocuğu ya da çiğ western oyunbazlığı yapan surf rock şarkıları değil bunlar. Daha zeki işi fikirlerden oluşan, daha tertipli düzenli garajlardan çıkma parçalar. Üstelik her birinin yedek parçası kendi içinde mevcut. Los Venturas "60'lar da 60'lar" diyerek sahte durmuyor. O yılları biçimsel bir özümsemeyle 2016'ya taşıyor. Surf rock'ın en görkemli haliyle.

1. El Rey De Los Cielos
2. O Fata Romana
3. Pradesh Hypno Beat
4. Ringispil
5. Taboo
6. Fiorella with the Umbrella
7. Theme From the Mile High Club
8. The Horse He Rode On
9. Praia Do Norte
10. Rajasthan Reggae
11. Venice Beach

5 Haziran 2016 Pazar

Toto - The Seventh One


1977 yılında Los Angeles'ta kurulan köklü AOR, hard ve pop rock grubu Toto, adeta akademisyenlerden kurulmuş gibi duran tecrübeli kadrosu ve 12 stüdyo albümünden çok daha fazlasından oluşan kariyeriyle kendi camiasının ulu çınarlarından biriydi. Geçmiş zaman kullandığıma bakılmasın, eskisi kadar cafcaflı olmasa da hala saygın yerini korumakta. Hani popüler kültür fanusunda Toto'yu Rosanna ve Africa şarkılarından ibaret sayanlar varsa kendilerine çeki düzen versinler. İşin saygı kısmı bir tarafa, benim için bu saygıya sevgi eklediğim Steve (keyboard), Mike (bas) ve Jeff Porcaro (davul) kardeşlerin Steve Lukather gitarı, David Paich tuşluları ve Joseph Williams vokaliyle efsane bir kadroyu oluşturdukları "yedinci" albüm The Seventh One'ın yeri çok başka. Hatta Rosanna ve Africa'yı duymadan önce ve ilk dinlediğim Toto albümü olmasının etkisi var mı bilemiyorum. Ama ilk dinlediğim Toto albümünü ilk kez dinlediğim yerin de bu sevgide payı var.

3 Eylül 1978'de TRT'de yayın hayatına başlayan, yapımcılığını Yavuz Aydar'ın, sunuculuğunu yine Aydar ile birlikte Şebnem Savaşçı'nın yaptığı canlı radyo programı Stüdyo FM, 35 yıla sığdırdığı yaklaşık 4000 programla 80'lerde canlanan yabancı müzik zevkimi şekillendiren en önemli unsurlardan biriydi. Belli (popüler) isimlerle sınırlı dağarcığımı genişleten, müzik aklımın şalterlerini açan, çıkardığı keşif yolculukları sayesinde bana bir sürü kaset aldıran program, Pazartesi - Çarşamba - Cuma günleri saat 18:00'i iple çekmemi sağlıyordu. The Seventh One'a da ilk kez orada rastlamıştım. Aydar ve Savaşçı sadece şarkıları anons edip geçmiyorlardı elbette. Anons ettikleri şarkıyı kimin veya kimlerin yazdığını, konuk sanatçı olup olmadığını gayet düzgün bir Türkçe ile belirtiyorlardı. Bu sayede albüm bookletlerini okuma alışkanlığı da edindim. Artık dinlediğim şarkıları kim yazmış, şarkıya kimlerin emeği geçmiş bilmek istiyordum. Radyo dinlemek zaten yeterince süper bir eylem iken, radyoda Stüdyo FM dinlemek bambaşka bir deneyimdi. Özellikle 80'lerin ortaları ile sonu arasındaki dönem benim açımdan bu programın altın çağıdır. O aralıkta dinlediğim, keşfettiğim, öğrendiğim müzikler, bendeki bütün frekansları uyandırmıştır.


The Seventh One'ı çaldıkları programda albümün tamamını mı çalmışlardı, yoksa bazı şarkıları atlamışlar mıydı, şimdi tam hatırlayamıyorum. Ama Pamela, Anna, Stop Loving You, Mushanga, Stay Away ve Home Of The Brave şarkılarını ilk o programda duyduğuma ve duyar duymaz bu şarkılara bir şekilde sahip olmak istediğime eminim. O bir şekilde sahip olma meselesi de kasetten geçiyordu. Çünkü bu albümü Stüdyo FM'den başka bir programda duymak mümkün değildi. Gerçi yine bazı TRT programlarında nadiren Pamela ve Stop Loving You'ya rastlayabiliyordunuz. Ama Madonna veya George Michael kadar sık değil tabii. Albümün yüzü haline gelen Pamela, bu albümü aldırmak için tek başına yeterince güçlü bir şarkı olmasa da, iyi bir takım oyuncusu. Fırlama You Got Me, hüzünlü Anna, Yes grubunun gitarist / vokalisti Jon Anderson'ın sesiyle konuk olduğu enfes bir pop rock olan Stop Loving You, albümün giderek artan kalitesinin eserleri. Paich / Porcaro bestesi Mushanga çok özel bir şarkı. Aksak ritmi, akustik ruh hali, R&B, pop, caz şarkıcısı Patti Austin'in geri vokalde yer aldığı nakaratıyla, şahane flamenko gitar solosuyla bir Pazar günü huzuru taşır. Lakin hemen ardından gelen ve bu kez geri vokalde Linda Ronstadt'ın yer aldığı Stay Away, hard rock'ın gözüne vuran sertliğiyle ihtişamını gözler önüne serer. Böylece kasetin A yüzü mükemmel bir finalle sonlanır.

B yüzü, bana göre albümün en zayıf halkası olan Straight For The Heart ile başlayarak şaşırtır. Aslında burada ince bir ayrıntı var. Muhtemelen onlar da bu zayıflığın farkındalığıyla bu şarkıyı B açılışına alarak ona en azından böyle bir önem arz etmişlerdir. Zaten diğer şarkılar olası bir açığı kapatacak güçteler. Neyse, sırada yine tüyleri diken diken edecek kadar güçlü bir pop rock olan ve dünyada kötü ne olursa olsun, buna sadece çocukların ağlayacağını, en kötüsünün de bu olduğunu haykıran Only The Children var. A Thousand Years ve These Chains ikilisini sevmek için geçen yıllar içerisinde çok uğraştım. Bu yıllar içerisinde değişen ve olgunlaşan müzikal zevkler, bu iki şarkı gibi mütevaziliği öne çıkaran tercihler değişti, dönüştü. Şu an ikisini de çok seviyorum. Bunu albüm geneli için de iddia edebiliriz. Evet, The Seventh One dinleyicisi ile birlikte büyüyen, olgunlaşan bir albüm. Yedi dakikaya varan süresiyle kaya gibi bir progressive rock olan Home Of The Brave ile kapanış yapan albüm, her dinleyişimde o olgunlaşmayı biraz daha hissettiren, 80'lerdeki radyo günlerimin bana kazandırdığı en değerli hazinelerden biri. Öyle ki, daha iyisini kendileri bile yapamadılar.

1. Pamela
2. You Got Me
3. Anna
4. Stop Loving You
5. Mushanga
6. Stay Away
7. Straight for the Heart
8. Only the Children
9. A Thousand Years
10. These Chains
11. Home of the Brave