İlk defa 2009 yazında
Wild Nothing adıyla şarkı yazmaya başlayan
Jack Tatum'un bu ad altında yaptığı ikinci albüm olan
Nocturne, Ağustos sonunda çıkmış olmasına rağmen içinde bulunduğumuz yılın şu son günlerinde ancak rastlayabildiğim ve beni kalbimden vuran "anlatılmaz yaşanır" bir albüm. Ne var ki onu anlatmak için buradayız. En iyi tarafından bir post-punk, dream pop albümünü artık nasıl anlatabilirsek. 2010'da iki EP, yine aynı yıl çıkan ve birçok derlemede en iyiler arasında gösterilen debut
Gemini ile kendini indie alemine kabul ettiren
Tatum'un dört kişilik grubu
Wild Nothing, şimdi de 2012'nin en iyi albümlerinden biri olan
Nocturne'e adını yazdırmakta. Albümden şimdiye dek
Shadow ve
Paradise şarkıları single olarak çıkmış. Ama
Nocturne öyle bir albüm ki, halet-i ruhiyesini hiçbir ticari terimle ifade etmek mümkün değil. Ancak nostalji mazoşistlerinin, kafası güzel gece kuşlarının, kendini rüyasının akışına salıvermiş dream pop / synth pop / post-punk azmanı müzifillerin gönlünü hoş edecek türden sesler verip renkler boyuyor.
80'lerde kalmış bir ifade olarak "tecimsel" açıdan yaklaştığımızda iki single
Shadow ve
Paradise, grubun 80'lerin bize o sıralar pek de "dream" gelmeyen yanına cuk oturan kişilikte şarkılar. Zaten bu durum grubun genel karakteri aslında. Ön saflara sürülen bu iki şarkının gerisinde en az onlar kadar değerli, onlar kadar neon ışıklı dokuz şarkı daha bulunmakta. Örneğin bahsetmek için sabırsızlandığım bir
Nocturne var ki, sadece bu yıl değil, uzun zamandır kulağıma çalınan en güzel şarkılardan biri. Gitarıyla, synth ritimleriyle,
Jack Tatum'un ketum vokaliyle bir albümün içinde barındırabileceği en mükemmel şarkılardan biri. Bir 80'ler çağrışımı olması yanında, onu duyduğunuz ve kazandığınızı hissettiğiniz anda nostaljik efkarın yanına bonus niyetine derin huzur içeren bir organizma. Keza, basit (ama vurucu) bir gitar rifinin şarkı içinde hem gitar hem de vokal olarak algılanabileceğinin canlı ispatı
Disappear Always de kıyıda köşede kalmış numarası yapan bir başka
Wild Nothing harikası.
Through The Grass'in teslim olunası vokal tasarımı ve yoğun dream pop tınıları,
Counting Days'in her an
Cindy Lauper vokale girecekmiş gibi duran, eskinin kaset formatındaki mütevazi B4 duruşu,
Only Heather'ın bu düşsel soundu biraz olsun indie pop formatıyla bütünleştirmesi tümüyle
Wild Nothing'in artıları. Zaten o artılar o kadar fazla ki, bu eski telden çalma eğilimi yüksek albümü bir çırpıda dinleyip eskitesi gelmiyor insanın. İşaret parmağımı yalayıp en yakın düzlüğe yazıyorum ki şu albüm 80'lerde çıkmış olsaydı tartışmasız bir pop başyapıtı ilan edilirdi. Ha, belki
Pet Shop Boys,
Rick Astley veya
Cindy Lauper hayranları tarafından değil de
The Cure hayranları tarafından edilirdi. Müzikal şahaneliği bir yana,
Nocturne'ün lirik tarafı için çeşitli kaynaklarda kullanılan referanslar zaten
The Cure diyor,
Morrisey diyor,
Depeche Mode diyor,
David Bowie diyor. Yine de henüz yeni olmalarına dayanarak duygusal bir temkinlilikle geçen yıl
The New Division'ın
Shadows albümüne ne övgüler dizdiysem aynısını
Wild Nothing'in
Nocturne güzelliği için dizme eğilimim var. "Temkinli Teslimiyet" iş görür bir tamlama. Tam da
Wild Nothing'i tanımlamaya çalışan bir tamlama.
1. Shadow
2. Midnight Song
3. Nocturne
4. Through the Grass
5. Only Heather
6. This Chain Won't Break
7. Disappear Always
8. Paradise
9. Counting Days
10. The Blue Dress
11. Rheya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder