Kanadalı
Max Essa ve
Stevie Kotey'den oluşan
Soirée, 2009'da çıkardıkları bir EP ve ilk albümleri
Zim Zim Zah Zah'ın ardından 2012'nin benim açımdan parlak albümlerinden biri olan
Let's Play Tennis'i dans ve nu-disco sevenlere yeni yıl armağanı niyetine sunuyorlar. Kulüp ortamlarından gelme
Essa ve
Kotey, bir beach party safsatası yerine daha elit, stilize, progressive aynı zamanda ağlenceli bir müzik yapıyorlar. Zaten şu nu-disco denilen olaya uzaktan ilgim vardı da, adam gibi bir albüm duyamamaktan şikayetçiydim nicedir. Duyduğum bazıları da sound olarak kendini sevdirse de, bir türlü albüm şekline bürünememişlerdi gözümde.
Let's Play Tennis bu tarzın bir başyapıtı değil. Ancak sekiz şarkılık (albüm sonundaki
Let's Play Tennis (Alternative Version)'ı da çıkardık diyelim yedi şarkılık) kapasiteyi ve beş küsür dakikalık dans şarkılarını dezavantaj olarak görme eğilimindeki benim gibileri bile tavlama potansiyeli olduğundan kayıtsız kalınmaması gereken albümlerden.
Let's Play Tennis'in her bir şarkısı kendi inceleme alanını yaratmaya müsait inceliklere sahip. Mesela kapıda karşılayan
We Gotta Move It On, progressive tasarımıyla hem detaylıca dinlemeye, hem de durduğu yerde kıvırmaya davet eden bir yapıda.
Know The Love aynı yapıyı sürdürdüğü gibi sanki biraz daha kulüp ciddiyetine (o neyse artık!) ve dans dinamiğine bağlı bir çizgide yürüyor.
I'm Superman basit görünen altyapısını gitarımsı bir sentetik ses örgüsüyle zenginleştirip ilginçliğine renklilik, renkliliğine bir renk daha ilave ediyor.
Let's Play Tennis (Full Backhand), eskiden tenis oynarken tanışan
Max Essa ve
Stevie Kotey'in geçmişi yad ettikleri, aynı zamanda 80'ler new wave'ini de kendi soundlarına katıp terkilerine attıkları lezzetli bir başka parça. Grubun
Ramallah Calling şarkısına
SoundCloud'un yaptığı
"belly dancing disco sounduyla sizi bir yumrukta nakavt edecek" yorumuna bayıldım. Arabik ve komik vokalleri etnik öğelerle birleştirip kıpır kıpır bir dans lezzetine dönüştüren
Essa ve
Kotey, bu şarkıda da 1991'de Ramallah'ta katıldıkları bir tenis turnuvasını anmışlar beraberce.
Albümde efsane İngiliz grup
The Police'in 1979 albümü
Reggatta de Blanc'dan
Walking On The Moon coverı da yer alıyor. Hani
Soirée'nin kendi şarkısı deseler kimse kolay kolay farketmez neredeyse. Olur böyle vakalar.
The Police hayranları hemen yakalar belki.
Let's Play Tennis'i yakalayacak hayran kitlesi ise eski ve yeni arasında kurulan köprü üstünde suyu seyretmeyi seven elektronik dans müziği tutkunları olur genelde. Kapağında
Olivia Wilde'a benzeyen bikinili
Hed Kandi animasyonları bulunan Ibiza derlemeleri fanatiklerinin hoş bir mola vermelerini de sağlayabilir belki bilemiyorum. Tenis sevenler de uğrasın. Albümü ilginç bulmak hiç zor değil. Ama ilginç bulurken o ilginçliğin bunaltmaya dönüşmesi de var ki, bence
Soirée ilk albüm
Zim Zim Zah Zah'daki o sıkıcılığı çoktan üstünden atmış.
1. We Gotta Move It On
2. Know The Love
3. I'm Superman
4. Let's Play Tennis (Full Backhand)
5. Eggs
6. Ramallah Calling
7. Walking On The Moon
8. Let's Play Tennis (Alternative Version)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder