Fate Of Nations,
Robert Plant'in 6. solo albümü. Ve bana göre şimdiye kadar ki en harika olanı. Şimdiye kadar öyle ve bundan sonra onun gibisinin geleceğini pek sanmıyorum. Ömrü yettiğince
Plant hep iyi albümler yapacaktır. Ama bana göre
Fate Of Nations, her saniyesiyle özel olan ilk ve son
Plant albümüydü. 93 tarihli olmasına rağmen "zamansız" tarifinin hakkını mükemmel biçimde karşılaması, binbir türlü duyguyu bazen parça parça, bazen bütün halinde üzerimize yağdırması, her şarkının kendi ruhu bünyesinde sağladığı değişkenleri serbest bırakması sonucu tıpkı bazı
Led Zeppelin şarkılarının
Led Zeppelin'i bile aşması gibi,
Plant şarkılarının
Plant'i aşması burada mümkün olmuştur. Kendisi
Fate Of Nations'ı tarif ederken şunları söylemiştir: "
Daha 91 senesinde geçmiş(im)e döneceğimi, Moby Grape, Jefferson Airplane, Tim Hardin, Quicksilver, Traffic dinleyerek bu albümü yapacağımı biliyordum. Bu insanlar çeşitli gelenekleri akustik ve elektrik temalarıyla dinleyiciye birşeyler anlatmaya çalışıyorlardı." Yani bir nevi
Plant'in eskilerine, gençliğine, saflığına, kırılganlığına dönüş albümüdür
Fate Of Nations. Kendi dinleyicisini de kendi saflık ve kırılganlıklarıyla yüzleştirecek olmanın haklı gururuyla...
Albümün çekirdek kadrosunda
Plant'in yol arkadaşları yine yanında. Ekstralar da var. En önemlilerinden biri de tüm şarkılarda gitar çalan, 80'lerin
Cutting Crew grubunun gitaristliğini yapmış Kanadalı
Kevin MacMichael. Onun sayesinde
Doug Boyle'un işi hafiflemiş, o da sadece iki şarkıda gitar çalmış.
Manic Nirvana'nın yıldızı davulcu
Chris Blackwell ise burada sadece
Promised Land'de davul çalmış. Ama tam 6 şarkının yazımına katkıda bulunmuş. Davulları ise iki isim üstlenmiş. İlki multi enstrümantalist ve yapımcı olan (aynı zamanda
Tears For Fears'ın dünyanın en güzel şarkılarından biri olan
Everybody Wants To Rule The World'ü ikiliyle birlikte yazmış ve yapımcılığını üstlenmiş olan)
Chris Hughes. Diğeri ise
Plant ve
Page'in sadık konser, tur, stüdyo emektarlarından
Michael Lee. Yine tüm tuşlular
Phil Johnstone'a, tüm bas gitarlar ise
Charlie Jones'a emanet.
Jones ayrıca
Down To The Sea şarkısında davul ve gitar haricinde ne duyuyorsak hepsini çalan kişiymiş. Başrolleri de saydıktan sonra bu epik filmi izlemeye başlayabiliriz.
Perde
Robert Plant /
Chris Blackwell bestesi
Calling To You ile açılıyor.
Pete Thompson'ın gümbür gümbür davulu, havada salınan şahane gitar riffleri, açılış gibi açılış. Şarkıda önemli bir konuk var ki, o da usta kemancı
Nigel Kennedy.
Calling To You'nun ortalığı ateşe veren cevvalliğini hafifletmek için hemen devreye giren
Down To The Sea,
Plant'in
Charlie Jones ile yazdığı, dört dakikalık bir kara bulut. Aslında bu dört dakikanın ilk üç dakikası bir türlü yağmur yağdırmayan o bulut, son bir dakikada nihayet sağanağa dönüşüyor. Bazı
Plant şarkılarını böyle tanımlamak gerekiyor. Yumuşaklığını nakaratındaki hafif şiddetle dengeleyen
Come Into My Life, enerji ve huzurdan yapılmış bir dev adeta. İrlandalı keltik folk grubu
Clannad'ın solisti
Máire Brennan'ın büyülü geri vokalleri şarkıyı artı yükseklik kazandırıyor.
Plant'in
Phil Johnstone ile yazdığı
I Believe ayrı bir efsane. Her seferinde tüylerimi diken diken eden bu pop rock şaheseri, güneşli olmasına rağmen yağmur yağdıran bir gökyüzünden kopmuş gibi duygu dolu. Şırıl şırıl gitarlar, güçlü geri vokaller ve yine derinden akan hüzün / umut dalgası. Peşinden gelen
29 Palms,
I Believe için ne dediysem üzerine farklı bir şey ekleyemeyeceğim bir başka güzellik. Belki ekstradan yüklendiği folk rock ışığının ve yürek dağlayan minicik gitar bölümünün tadını ekleyebilirim. Kasetimizin A yüzünün kapanışını
Led Zeppelin etkileri hissedilen, ilk yüz geneline göre sert
Memory Song (Hello, Hello) yapıyor. Gitar, bas, davul ve
Plant, ağır tempoyla coşturuyorlar.
Zaten A yüzüyle ayaklarımı yerden kesmiş olan
Fate Of Nations, bir de üzerine altı şarkılık B yüzüyle daha ne yapmayı planlıyordu. Daha nasıl yükselebilirdi? Bunların cevapları o kadar güçlü, naif ve balanslı suretlerde önüme gelmeye başladı ki, daha ikinci dinleyişimde ondan vazgeçemeyeceğimi anlamıştım. 1941-1980 tarihleri arasında yaşamış Amerikalı folk müzisyeni
Tim Hardin'in
If I Were A Carpenter şarkısı albümün tek coverı.
Plant'in cover konusunda ne kadar doğru işler yaptığını
Fate Of Nations'dan dokuz yıl sonra göreceğiz. Bunu çok az şarkı için söylemişimdir ama
If I Were A Carpenter bence orijinalinden daha iyi duran cover şarkılardan biri.
Plant "
bir marangoz olsam / yine de benimle evlenir miydin / benim çocuğumu doğurur muydun" dizelerindeki folk sevimliliğine, dinginliğine, aşkına fazlasıyla sahip çıkıyor. Yaylılarla, türlü tonlara sahip gitarlarla ve
Plant'in tutkulu vokalleriyle şarkı bir dağdan yere inmeden başka bir dağa konuyor sanki.
If I Were A Carpenter'da mandolin çalan, 88-91 yılları arasında
Jethro Tull'da keyboard çalmış multi enstrümantalist
Maartin Allcock,
Colours Of The Shade'de tekrar sahneye çıkıyor. Şarkıdaki davul harici tüm enstrümanları çalan
Allcock, bu harika bir progressive folk bestenin yazarlarından biri olarak da imza atmış. Albümün epik yanını en fazla hissettiren şarkılardan biri.
Yine bir
Plant /
Johnstone ortak bestesi olan
Promised Land,
Plant'in armonikasının,
Johnstone'ın hammond organ dokunuşlarının ve
Francis Dunnery'nin gitarının dans ettiği,
Plant'in sabit kalıpları bol bol emprovize vokalleriyle süslediği, enerjisi yüksek bir şarkı. Finale doğru ilerlerken iki uzun ve meşakkatli şarkı bizi bekliyor. İlki, yaylıların müthiş bir iç huzur sağladığı, bildiğin sağlam bir soul rock olan
The Greatest Gift. Diğeri ise bildiğin dingin bir soul funk rock olan
Great Spirit. Başlangıçta benim için uzunlukları ve meşakkatli oluşlarını aşmam belli bir süre almıştı. Ama aştıktan sonra
Plant'in bu iki şarkıyla (hatta bu ikiliye
Down To The Sea ve
Colours Of The Shade'i de eklemek istiyorum) ne yapmak istediğine dair kendime göre çıkarımlarda bulundum. Albüme farklı genlerden, derin bir çeşitlilikten ortak bir ruh bütünlüğü sağlıyor.
Manic Nirvana'nın hırçınlığını daha blues, country, folk bileşenleriyle sağaltıyor. Kendi solo kariyerini olgunlaştırıyor. Açılıştaki gibi
Plant /
Blackwell ortaklığı olan
Network News ile kapanışı yapan
Plant, tempolu, coşkulu, tutkulu bir final gerçekleştiriyor. 90'lardaki dünyanın feci halinin, petrol bağımlılığının, savaşların, çevre kirliliğinin güncelliği, "şirket haberleri" ile öğrenemeyeceğimiz gerçeklerin yüze vuruluşu hayranlık verici.
Navazish Ali Khan,
Gurdev Singh ve
Surge Singh destekli etnik yaylı çıkışlarının şarkıdaki coşkuyu ikiye katladığını da ekleyelim.
Bugün
Robert Plant'in 70. doğum günü.
Fate Of Nations çıktığında 45 yaşındaydı. Gitarist
Kevin Scott Macmichael 2002 yılında akciğer kanserinden öldüğünde ise 51 yaşındaydı. İnsanlar yaşlansa da, ölüp gitseler de
Fate Of Nations gibi albümler asla yaşlanmıyor. Müzisyen olmanın en havalı yönü bu ölümsüzlük aslında.
Macmichael olağanüstü gitar melodileriyle
Fate Of Nations'ın içinde yaşıyor.
Plant artık
Fate Of Nations'dan farklı karakterde albümler yapıyor. Zaten sürekli isimlerini zikrettiğimiz grubuyla yaptığı son albüm bu. Sonrasında farklı isimlerle yola devam etti. Yaklaşık bir yıl önce
Carry Fire adında çok iyi bir albüm yaptı.
Fate Of Nations'da sinyallerini verdiği o içsel, pastoral, çok kültürlü müzikal anlayışa daha fazla yöneldi.
Fate Of Nations'ı kendi solo kariyerinde bir dönemi kapattığı için mükemmel bir veda albümü olarak görmüşümdür. Bir veda albümünde olması gereken efkara, yaz sonu günbatımı serinliğine, kısık gözlerle ufka bakan yeni umutlara, eriyen dünyanın yardım çağrılarına, güne, geceye, mevsimlere ithaf edilmiş gibidir. Onu tanımış, sevmiş olmakla övündüğümdür.
1. Calling to You
2. Down to the Sea
3. Come Into My Life
4. I Believe
5. 29 Palms
6. Memory Song (Hello, Hello)
7. If I Were a Carpenter
8. Colours of a Shade
9. Promised Land
10. The Greatest Gift
11. Great Spirit
12. Network News