16 Ağustos 2010 Pazartesi

Stone Parade - Stratosphere


Sydney beşlisi Stone Parade, 2008'de çıkardıkları Chase The Setting Sun albümlerinin ardından ikinci göz nurları Stratosphere ile alternative rock ortamındalar tekrar. İsimleri sıkıcı Amerikan meslektaşlarını anımsatsa da, bildik alternative rock kaidelerini yemiş yutmuş, bunları kendi yazdıklarına da yedirmeyi başarmış bir grup Stone Parade. Kendi yazdıklarındaki kendine özgünlük sayesinde Paper Tongues, Dead Letter Circus, [sub]Nova gibi bana göre 2010 yılının alternatif sahnesinde fark yaratmış heyecan verici isimleri arasında bir yere sahipler. İrlandalı solist Greg Byrne, Ermeni asıllı gitarist Alex Qasabian, İskandinav davulcu Billy Handley ve Sydney'in bağrından yetişmiş Kevin (gitar) ve Mark (bas) Fouche biraderler, Stone Parade'in bu farklı karakterinin oluşmasında ya da en azından şarkı yazımında benimsenen farklılığı sunmasında etkilidir mutlaka.

88'den beri birlikte müzik yapan Fouce kardeşlerin uyumu, öteki grup üyeleri tarafından da özümsenmiş olacak ki, karşımızda sanki ilk yıllarında birkaç acemi işi rock albümü yapmış, ama gerçek kıvamını yeni yeni bulmaya başlamış 7-8 albümlük mazisi olan bir grup duruyor. Stratosphere, pop rock ile melodik hardcore arasında onlarca durağa sahip alternative rock türü ile sık sık oynaşmayı seven rock dinleyicisi için farklı damak tatları sunmaya aday bir albüm. Albümün açılışında yer alan Paranoia, swing gibi başlayıp gittikçe sertleşen bir boogie'ye dönüşüyor. Bir ara durulup psychedelic bir fragman verip sonra aynı sertlikte boogie'sinin üstüne uzun bir solo döşeyerek finali yapıyor. Üstelik bunların hepsini 3:36 dakikada yapıyor. Tam albümün tamamının da bu minvalde ilerleyeceğini düşünüp keyiflenmişken, yağsız kemiksiz tarafından sıkı bir radyo hiti havası yayan Mr. Spaceman çıkıyor ortaya. Üçüncü şarkı Children Of The Lost Empire ise gerçekten kaliteli bir grupla vakit geçiriyor olduğumuzu kanıt kanıt kanıtlıyor.

Yine albümün parlak yıldızlarından Stratosphere, enerjisini yansıtmayı çok iyi başaran, nakaratıyla da ayrıca hoş bir yan enerji yakalayan Young Blood, utanmasam "trip rock" diyeceğim dijital vokalli downtempo The Outsiders, progressive kapanış August Tide ve bana Coldplay ile Incubus buluşmasını andıran birkaç şarkı daha albümü renklendiriyor. Grubun ilk albümü Chase The Setting Sun'ı da dinledim ama bana hiç de Stratosphere'i yapan bir rock grubunun ilk albümü gibi gelmedi doğrusu. Vasatın üzerine çıkamamış, altına düşmeye de ramak kalmış, finansal ve teknik yönlerden arkasını sağlama almış, eli gitar, bas, davul tutan her gencin az çok altından kalkabileceği bir albümdü sanki. Oysa Stratosphere, gerçek olgunlaşmanın ikinci albümden itibaren yaşanabileceğinin, vasatın üzerindeki bulutlardan aşağı bakarken hiç şımarmadan da adam gibi modern rock şarkıları yazılabileceğinin kanıtı gibi adeta.

1. Paranoia
2. Mr. Spaceman
3. Children Of The Lost Empire
4. Black Dove White Heart
5. Stratosphere
6. Recovery
7. Young Blood
8. The Outsiders
9. Indian Wolves
10. Desert Rain
11. 6th Thunder: The Final Voyage
12. August Tide

13 Ağustos 2010 Cuma

Chief - Modern Rituals


Evan Koga (vokal/gitar), Danny ve Michael Fujikawa kardeşler (vokaller/gitar ve davul) ile Mike Moonves (bas) dörtlüsünden oluşan Chief, debut albümleri Modern Rituals'ı çıkarmak için Ağustos sıcağını tercih edenlerden. Yine öylesine rastladığım ve yine yılın en iyilerinden olduğu düşüncesiyle sonlandırdığım bir albüm. İlk albümlerinde bu kadar iyi olduklarını, sonraki albümleri için sabırsızlandığımı düşündüğüm bazı grupların ikinci albümlerinde hüsrana uğradıklarını bildiğimden temkinli konuşmaya çalışacağım. Ama Chief'in duygu yüklü harika indie rock tınıları bu temkinlilik halini bir kenara, bünyeyi de bu güzel müziğe bırakmamı fısıldıyor kulağıma adeta. Chief dörtlüsü New York Üniversitesi'ndeki misyonlarını tamamlayınca memleketlerine dönüp, geçen yıllar boyunca eteklerinde biriktirdikleri taşları Modern Rituals için dökmeye başlıyorlar. O taşlar ki, 11 adet şarkıdan fışkıran hüzünlü ama müzikal olarak dimdik ayakta duran sound binasını şekillendiriyorlar.

Hepsi okumuş çocuklar ama aynı zamanda çok duygusallar. Öyle ki, lirik yönden adeta duygusal hatalar, beklenmedik hayalkırıklıkları, terk eden sevgililer üzerine bir konsept albüm yapmışlar. Bunun müziğe yansıması çok daha etkileyici boyutlarda. Hata, duygu, sevgili, terk, şu bu derken akıllara Tindersticks yoğunluğunda, Nick Cave boyutunda bir sound düşmesin. Dinledikçe birçok referans kafalarda dönebiliyor. Ama referanslar dönüp dolaşıp soluğu kürkçü dükkânında alıyorlar. Peki orası neresi? Indie rock kanalından pop rock ve folk semalarına öpücük yollayan, akustik ve elektrik gitarların içiçe geçmişliğine rağmen birbirlerinin sıralarını içgüdüsel olarak bildiği, ona göre nerede konuşup nerede sustuklarını da o içgüdüye dayadıkları ahşaptan yapılma bir müzik müzik dükkânı. Herşeyin özünde spontane bir samimiyet ve içe dokunan bir melankoli yatmakta. Eğer kitabınızda öyle bir duygu yatmaktaysa, folk rock nostaljisi de yaşattığı söylenebilir Chief'in... O ahşap rafların arasında Fleet FoxesDrive-By Truckers veya eskilerden Neil Young (ama daha çok Crosby, Stills, Nash & Young klasında) ve hüzün dozu pop kalıbından sapmış The Beach Boys plâkları da bulunmakta.


İnsan bir albümü sevmeyegörsün. Los Angeles'ta yazılıp kaydedildiği, yapımcılığını ise Grammy winner insan Emery Dobyns'in yaptığı gibi gereksiz bilgileri bile eklemek istiyor. Biraz da şarkılardan bahsedelim. Aslında isim vermeden bahsettik bile. The Minute I Saw It, Stealing, This Land, Wait For You gibi öyle yolda yürürken rastlayamayacağınız enfeslikte ve ahşaplıkta şarkılar hemen dikkatimi çekmişti başlarda. Ama Modern Rituals'ı kulağıma zerk ettikçe gözlerim açıldı. Aşağı düşmek için sabırsızlanan 11 tane sonbahar yaprağı gördüm. Düşerken havada süzülmenin anını ve tadını yaşayan 11 yaprak. Muhtemelen dinleyiciye de o anı ve tadı yaşatacak. Yere düştüğünde ise yolda yürüyen yaşlıların, çocukların, sevgililerin ayaklarına dolaşacak. Bastığı zeminde o yaprakların yumuşacık varlığını hissederek içi huzurla dolanları hüzünlü de olsa hayata bağlayacak. Çaldıkça ağlayacak, dinledikçe dayanacak...

1. The Minute I Saw It
2. Nothing's Wrong
3. Wait For You
4. This Land
5. Breaking Walls
6. In The Valley
7. Stealing
8. You Tell Me
9. Summer's Day
10. Irish Song
11. Night & Day

3 Ağustos 2010 Salı

The Silver Seas - Chateau Revenge!


Country müziğin harman olduğu Nashville'de 2007 yılında kurulmuş olan The Silver Seas, ikinci (bir de piyasaya sürmedikleri üçüncü albümleri olduğu şehir efsanesi var) albümleri Chateau Revenge!'i, ilk albüm High Society'den üç yıl sonra dolaşıma sokarak, benim gibi onları ilk kez dinleyenlere hoş anlar tattıran bir indie pop grubu. Önceleri The Bees adıyla bilinen grup, High Society'de yer alan Catch Yer Own Train parçasını Breaking Bad dizisinin soundtrack albümüne de sokabilmiş. Aslında iki albümlük geçmişlerine rağmen The Silver Seas dörtlüsü underground camiada Death Cab For Cutie gibileri kadar olmasa da tanınan bir isim. Dörtlünün tuttuğu köşelerin hakkını veren uyumları, ferahlatıcı melodilere sahip şarkıların olgun havasını indie dinleyenlere solutmaya vâkıf denebilir. Öyle ki, 12 şarkılık albümün ilk şarkısı Another Bad Night’s Sleep ve ardından gelen Jane'in güzelliği kulaklarımı fena halde büyülediğinden midir, bu iki şarkıyla bile onların iyi bir grup oldukları fikrine peşin hüküm verebilirim diye düşünmedim değil.

Country müziğin harman olduğu Nashville'de 2007 yılında kurulmuş olan The Silver Seas, country müziğe prim vermeyen, ama country olgusunun denize nâzır indie pop/rock kenarından güzel bir yer tutmuş gruplarından birisi. Another Bad Night’s Sleep ve Jane lezzetleri yanında başka tatlar da bulunmakta. Üstelik indie sıfatına sahip birçok grupta bulunmayan bir özellik olarak, çeşitli tür ve isimleri andıran (taklit etmeyip dürüstçe andıran) şarkılar yazmışlar. Herhangi bir The Rolling Stones albümünde yer alan oldskool tabirle "A4" tipi bir orta tempo rock şarkısının indieleşmiş versiyonuna benzeyen What's The Drawback?, melodik özü ve geri vokalleriyle The Beach Boys plajlarından kumlar serpen Candy,  70'ler funk sahnesinden fırlamış havası estiren harika What If It Isn't Out There? ile, yine birçok indie grubun beceremediği türden kaliteli pop/rock deneyimleri sunan Home & Dry ve Help Is On The Way, benim açımdan albümün en ışıltılı anlarını oluşturuyor. 12'de 7 saymış olsam da, kalan 5 için de gayet pozitif duygular beslemekteyim. Bu da demektir ki, Chateau Revenge! ile geçireceğim daha nice güzel dakikalarım olacak, The Silver Seas'i de bahsi geçtiğinde sevgi ve saygıyla anacağım.

1. Another Bad Night's Sleep
2. Jane
3. The Best Things In Life
4. What's The Drawback?
5. Somebody Said Your Name
6. Home & Dry
7. From My Windowsill
8. Candy
9. What If It Isn't Out There?
10. Help Is On The Way
11. Those Streets
12. Kid

31 Temmuz 2010 Cumartesi

Issız Ada Radyosu Arşivi (Temmuz 2010)

Kula Shaker - K
Yıl: 1996 İngiltere
Tür: Britpop, Rock
"F" Rate: 10/10
I.A.R. tavsiyesi: "Tattva"


Ozzy Osbourne - No More Tears
Yıl: 1991 ABD
Tür: Heavy Metal, Hard Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Mama, I'm Coming Home"
Roni Size & Reprazent - In The Møde
Yıl: 2000 İngiltere
Tür: Drum and Bass, Jazzstep
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Switchblade"

Girl Talk - Feed The Animals
Yıl: 2008 ABD
Tür: Mashup, Dance-Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Set It Off"

Natureboy - Natureboy
Yıl: 2009 ABD
Tür: Indie Folk
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Curses Fired"

 

Isobel Campbell & Mark Lanegan - Hawk
Yıl: 2010 ABD
Tür: Americana, Folk, Singer/Songwriter
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "You Won't Let Me Down Again"

Caro Emerald - Deleted Scenes From the Cutting Room Floor
Yıl: 2010 Holllanda
Tür: Jazz Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Lipstick on His Collar"

The Rolling Stones - Steel Wheels
Yıl: 1989 İngiltere
Tür: Rock, Blues Rock
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Mixed Emotions"

Best Coast - Crazy For You
Yıl: 2010 ABD
Tür: Lo-Fi, Noise Pop, Indie Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Crazy For You"

Edge of Dawn - Enjoy The Fall
Yıl: 2007 Almanya
Tür: Electropop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Beauty Lies Within"


Kylie Minogue - Fever
Yıl: 2001 İngiltere
Tür: Dance-Pop, Electropop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Love at First Sight"

!!! - Strange Weather, Isn't It?
Yıl: 2010 ABD
Tür: Dance-Punk, Indie Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "AM/FM"


J Roddy Walston and The Business - J Roddy Walston and The Business
Yıl: 2010 ABD
Tür: Southern Rock, Blues Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Uh Oh Rock & Roll"

Kidneythieves - Trypt0fanatic
Yıl: 2010 ABD
Tür: Industrial Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Velveteen"

Deerhoof - Offend Maggie
Yıl: 2008 ABD
Tür: Indie Rock, Experimental Rock, Art Rock
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Tears and Music of Love"

Iconcrash - Enochian Devices
Yıl: 2010 Finlandiya
Tür: Industrial Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Never Ever"

Stars - The Five Ghosts
Yıl: 2010 Kanada
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Wasted Daylight"

Imelda May - Love Tattoo
Yıl: 2008 İngiltere
Tür: Rockabilly, Rock & Roll, Swing
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Love Tattoo"

Iron Maiden - Seventh Son of a Seventh Son
Yıl: 1989 İngiltere
Tür: Heavy Metal, NWOBHM
"F" Rate: 10/10
I.A.R. tavsiyesi: "Can I Play With Madness"


The Rescues - Let Loose the Horses
Yıl: 2010 ABD
Tür: Indie Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "You're Not Listening"

29 Temmuz 2010 Perşembe

Figure 5 - Bonfire


Gün geçmiyor ki yeni bir grup çıkmasın, çıktığı tek albümden sonra bir daha ortalarda görünmeyip silinsin gitsin. Etrafta bunlardan o kadar çok var ki, ne amaçla müzik yaptıklarını anlayamadığımız gibi, anlamış olduklarımızın dahi neden iyi şarkı yazmadıklarını (oysa yaptıkları müziğin inceliğine bakınca potansiyelleri olduğunu görüyoruz) anlayamıyoruz. Bu aralar dinlediğim her beş albümden üçü (bazen beşi birden!) kulaklara eziyet olunca böyle bir giriş yapma ihtiyacı duydum. Fakat arada güzelliklere rastlamak da umutlarınızın ve sabrınızın boşa olmadığını kanıtlayınca, kendisine yardım eli uzatılmış bir Afrika köyü gibi hissediyorsunuz. Burada söz, beş kişiden (trompetteki Mandy'yi gruptan sayıp saymadıklarını kendileri de tam bilmiyorlar galiba) oluşan Figure 5'a geliyor. Hayır kendileri Afrikalı değil, Glasgowlu. Ama o aradaki güzelliklerden birisi olarak bu kıtlık içinde değeri daha da artan bir grup. Tamam, kıtlık içinde, lâkin kötünün iyisi olduğu anlamına gelmesin bu ifade.

Kestirmeden folk rock olarak özetleyebileceğimiz müzikleri, Spaghetti Western'den psychedelic indie pop'a gidip gelen ufak ayak oyunlarıyla şenlenmekte. 10 şarkılık debut albüm Bonfire'ı dinlemeye başladığımda ilk şarkı Secrets and Lies'ın karizmasıyla iyi bir grubu dinlemenin tadını aldım. Fakat kötü albümlerden öyle bunalmıştım ki, "bu kadar yeter, Secrets and Lies beni bir süre idare eder" düzeyine gelmiştim. Çünkü devamı o kadar iyi olmayacaktı ne de olsa. Ne var ki albüm bittiğinde Figure 5 bu önyargımı katlayıp koltuk altıma sıkıştırıp arkamdan el salladı. Secrets and Lies, Rock Of Gibraltar, Never Believe, Outside dörtlüsünün eline su dökebilecek başka şarkıları yok bana göre. Kaldı ki, demin o kulaklara eziyet dediğim onlarca albüm sahiplerine ders niteliğinde bir ustalık barındıran grup, bu dört şarkıyla bile onların yaptığı 150 tane şarkıyı geldiği çöpüğe bir daha geri dönmemek üzere gönderebilir. İsim vermeyeyim, arada klaslarına yakışmayan 1-2 şarkı da bulunmasına rağmen Bonfire'ın folk rock duyarlılığı, mariachi trompeti, western yaylıları, terden slide olmuş gitarları ve şu sıcak günlerin çivisini sökesi çivilikte denebilir.

1. Secrets and Lies
2. Part Of The Problem
3. All I Need
4. Never Believe
5. Silly Girl
6. Rock Of Gibraltar
7. Barrett
8. Where I Scored A Goal
9. Don't Lock Me Out
10. Outside

27 Temmuz 2010 Salı

O Children - O Children


Adını 2004 tarihli bir Nick Cave & The Bad Seeds şarkısından alan Londra kökenli O Children, dört kişiden kurulu bir post-punk, new wave grubu. Çeşitli müzik yazarları kendilerini tanımlamak için Joy Division, Bauhaus, Echo & The Bunnymen, Sisters Of Mercy gibi türün temellerinde emeği geçen isimleri zikrediyorlar. Eğri oturup, eğri konuşmak gerekirse bu isimlerin hiçbirini çekici bulmamama rağmen, kendi isimlerini verdikleri debut albümleri sayesinde O Children'i bir saniye bile düşünmeden bu yılın en heyecan verici gruplarından biri olarak gördüğümü söyleyebilirim. Bu isimlerin yanında unutulmuş bir diğer isim ise, gruba isim babalığı eden şarkının sahibi Nick Cave ile O Children solisti Tobias O'Kandi arasında kurulması muhtemel vokal destekli ruhânî bağ. Evet O Children'ın adı geçen demirbaşlardan çokça beslendiği kesin. Ama grubun kendi soundunu yerleştirebilmek adına popülist şarkılara sırtını dayamayı reddetmiş bir özgünlüğü olduğunu da söylemezsek ayıp ederiz. Henüz ilk şarkı Malo'yu duyar duymaz albümde birşeyler olacağını hissetmiş olmam, öteki 9 şarkının önemini arttırsa da, her harika açılış şarkısının attığı oltaya takılmamak gibi de bir tecrübe sahibiyiz çoğumuz.

Nitekim Malo'nun ardından gelen Dead Disco Dancer, ortada bir olta olduğunu doğruluyor. Fakat bu olta, post-punk, new wave, Nick Cave ve 80'lerin goth kesitlerine belli yakınlıklar duyan birinin gönüllü olarak takılmak isteyeceği tipte bir olta. Bu iki lezzetli şarkı dışında bana göre onlar gibi dinleyiciyi hemen avucunun içine alacak besteler pek yok. Ama geç olsun da güç olmasın diyenler için dinledikçe kabak çiçeği gibi açmayı vaadeden şarkılardan geçilmiyor. Çünkü gothic rock diye kolayca kestirlip atılacak, bu türe antipatisi olanları bir çırpıda soğutacak yaftacılık yüzünden grubun zengin soundundan mahrum kalmak mümkün. O’Kandi’nin bariton sesiyle karizma kattığı, shoegaze gitarların neon klavye ile paslaştığı, kulak yormayan, ama emek verildiği sapına kadar hissedilen 10 şarkı O Children albümünü yılın en iyilerinden biri yapıyor benim için.

Sözlerime son verirken grup hakkında okuduğum bazı yazılarda en fazla hoşuma giden ifadenin "art-fun" olduğunu da belirteyim, anlayan anlasın. Söz konusu post-punk, new wave, Sisters Of Mercy, Division, Bauhaus falan olunca, işin benim açımdan son derece sıkıcı olan "art" tarafını "fun" ile dengeleyebildiğini düşündüğüm O Children'ın, kayışı koparmış yalapşap bir "fun" değil, bu isimlerin zor hazmedilir oluşlarına daha alternatif bir pratiklik sağlayan, kısaca "şarkı" yazmayı bilen tarafına bayıldım. Üstelik bunu yapan dört kişinin 19-21 yaş aralığında olmaları mesleyi daha da ilginçleştiriyor.

1. Malo
2. Dead Disco Dancer
3. Heels
4. Fault Line
5. Smile
6. Ezekiel's Son
7. Ruins
8. Radio Waves
9. Pray The Soul Away
10. Don't Dig

13 Temmuz 2010 Salı

Edge Of Dawn - Anything That Gets You Through The Night


1998 yılında Frankfurt'ta Mario Schumacher'in solo projesi olarak başlayan, 2005'e kadar öyle giden, o yıl Alman elektropop grubu Seabound vokalisti Frank M. Spinath'ın da katılımıyla yoluna duo olarak devam eden Edge Of Dawn, ilk resmi kayıtlarını da bu tarihten itibaren günyüzüne çıkarmış. 2005 ve 2007'de iki EP, hiç ara vermeden de ilk albüm Enjoy The Fall ile yolculuğa başlıyorlar. Enjoy The Fall gerçekten iyi bir elektropop örneği ve kendilerini Mayıs ayında çıkardıkları Anything That Gets You Through The Night ile yeniliyorlar. Kabaca baktığımızda iki albüm arasında müzikal anlamda pek fark yok. Ama özellikle prodüksyon ve şarkı yazımlarında son albümde daha fazla özen seziliyor. Ya da basitçe bana öyle geldi diyelim. Ne dersek diyelim, bu albüme kötü diyen ya elektronik pop müziği sevmiyordur, ya da yaşlanmıştır.

Bu arada Anything That Gets You Through The NightEnjoy The Fall'dan önce dinlediğimi belirteyim. Zira grup hakkındaki olumlu fikirlerim ilk albüme dönmemi sağladı. Fakat Enjoy The Fall'da Valid World, Lucid Dreams, In Your Sleep, Capsized gibi şarkı sayısı belki bunun yarısı kadardı. İlk şarkı Beyond The Gate'i duyar duymaz kanım ısındı Schumacher - Spinath ikilisine. Çünkü şarkı Pet Sop Boys'un nakaratsız ve soğuk versiyonu gibiydi. Karanlık dans atmosferlerine iyi gidebilecek Depeche Mode tarzı gotik bir yanları olmasına rağmen, o yanlarını ayrıştıran pek fazla özellikleri yok. Yani ruh var fakat hep aynı yüz ifadesine sahip. Dans ortamlarına meze olabilecek tekno tipi şarkılarında bile o ruhsuzluk seziliyor. Zaten bana göre en iyi şarkıları yukarıda adı geçenler. Bunları yapabilenler, daha iyilerini de yapabilmeliler fikri albüm boyunca kafada dönüyor. Tüm bunların dışında, albümdeki Capture sayesinde kendilerine soundtrack albümlere tema besteleri yapmaları isterirse şaşırmamak gerek. Bu olgunluğu gösterebilmek her elektronik gruba nasip olmadığı için buradan da kendilerine artı puan versek boşa gitmemiş olur.

1. Beyond the Gate
2. Denial
3. Lucid Dreams
4. Valid World
5. Siren's Call
6. All the Time
7. Stage Fright
8. Capture
9. In Your Sleep
10. Save My Soul
11. Falling
12. Capsized

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Kristeenyoung - Music For Strippers, Hookers, and The Odd-Onlooker


68 doğumlu Amerikalı Kristeenyoung (niye böyle yazıldığına dair henüz bir bilgim yok), Apaçi ve Alman köklere sahip olmasına rağmen küçük yaşta tutucu bir Hristiyan çift tarafından evlat edinilmiş. Haliyle onu birçok güzel şeyden uzak tutmaya çalışmışlar. Ama müziğe tutkuyla bağlı Kristeen'e söz geçirememişler. Liseden mezun olunca St. Louis' Webster Üniversitesi'ne gitmiş. Orada piyano eğitimi de görmüş ki, onun müziğinin adını koyan da bu seçimi olmuş. Eğitimini tamamladıktan sonra bazı gruplarla takılmış. Sonra aklına biraz da çılgınca bir grup fikri gelmiş: Sadece piyano ve davuldan oluşan bir ikili... Davulcu Jeff White ile grup kurmasıyla 1997'de ilk albümü Meet Miss Young and Her All Boy Band'i çıkarması bir olmuş. İkinci albüm Enemy'nin ardından 2001 yılında ikili pıl pırtı toplayarak her gelin kızın rüyası New York'a gitmişler. Memleketinden çıkıp New York'a giden müzisyenlerin yaşadıklarından farksız olarak oranın sanat atmosferinden çok etkilenip müzikal vizyonlarını genişletmişler. Daha da güçlenmişler.

İki yıllık ortama uyum sağlama evresinden sonra 2003'te Saviour şarkısına David Bowie'nin konuk olduğu Breasticles, bir yıl sonra da bu kez No God şarkısına Brian Molko'nun eşlik ettiği X albümleri çıkmış. Ayrıca Morrisey de kendilerini çok beğendiği için beraber tura çıkmak istemiş. İstediğini de elde etmiş. Bu herifleri nasıl kafaladığı hakkında bir fikrim yok ama Kristeenyoung müziğini duyan biri, yeni ve alışılmamış fikirleri seviyorsa fazla kayıtsız kalmaz, hemen kayıt yaptırır gibi geliyor. Yine aynı çizgide seyreden 2006 tarihli The Orphans sonrası geliyoruz son albüm Music For Strippers, Hookers, and The Odd-Onlooker'a... İlk dinleyişte tav olduğum, ileride beraber çok vakit geçireceğimi düşündüğüm bu albümden sonra hiç zaman kaybetmeden öncekilere de bir bakayım dedim. Ama ne yalan söyleyeyim, hepsi zor albümlerdi bence. Piano Rock, Art Pop, Chamber Pop, Progressive Pop, Kabare gibi standart pop veya rock dinleyicisine demir leblebi gibi gelecek bu tür çorbasının hazmı oldukça zor geldi.


Music For Strippers, Hookers, and The Odd-Onlooker albümünü benim gözümde onlardan farklı kılan ise kesinlikle daha özenle yazılmış olduğunu düşündüğüm şarkılar. Young'ın Tori Amos ve Kate Bush'u fazlasıyla anımsatan ses + tarz buluşması, yerinde duramayan bu müziği onların sert versiyonu olarak düşündürüyor. İlk şarkı Son Of Man'in heryerine sinmiş bu piyano-davul sertliği, Young'ın tatlı sert vokaliyle dengeli bir kaos yaratıyor adeta. Aynı akorlardan beslenen The Depression Contest'in ardından gelen Stop Thinking de albümün en klas şarkılarından biri. "Blues Kabare" diye tuhaf bir isimlendirmede bulunabileceğimiz Everybody Wants Me To Cry, piyano gerilimi yaratan, bir yandan da normal bir pop rock şarkısı taklidi yapan Comfort is Never A Goal ve albümün hakettiği dramatik kapanışı yapan müthiş Halfway Across The Atlantic Ocean da diğer favorilerim. Albüm bitince Young-White ikilisinin nasıl kan ter içinde kaldığını hissedebiliyorsunuz.

Piano rock denilen türde bas ve gitarın yerini alan piyanonun görevi iki katına çıkar. Ama sanki çok kolaymış gibi rahat ve ustalık içeren bir çalış tekniği yanında zevkten dört köşe eden bir vokale de sahip Young'ın gotik kabare şantözlüğü, feci karizmatik. Karşısında da boş bir adam yok elbette. Jeff White için de aynı ustalıklardan söz etmek mümkün. Hatta diyeyim ki ben bu davulu çoğu rock grubunda bile duymadım. Aksak ritimler, ataklar, ziller, doğaçlamalar hepsi Young'ın sesi ve piyanosuyla uyum içinde. Şahsi fikrim, bu son albümün en iyi Kristeenyoung albümü olduğu yönünde. Kendisini tanımaktan epey memnun oldum. Belki bir gün Tori Amos ile bir düet de yaparlar da, 4 dakikalığına da olsa dünyayı ele geçirirler.

1. Son of Man
2. The Depression Contest
3. Stop Thinking
4. Everybody Wants Me to Cry
5. You Must Love Me
6. That's What It Takes, Dear
7. I Won't Be Home for Christmas
8. Comfort Is Never a Goal
9. He's Sickened by My Crude Emotion
10. Lily Sincere
11. Keyboard Like a Gun
12. If You Marry Him
13. Protestant
14. Halfway Across the Atlantic Ocean

6 Temmuz 2010 Salı

Kylie Minogue - Aphrodite


Bu hafta dinlediğim albümler arasında iki önemli geri dönüş albümü vardı. Önemli dediysem, özellikle sadık hayranlarının ve kendilerini fazla takip etmediği halde yeni işlerini merak edenlerin gözünde önemli albümler. Ben her iki isim için de ikinci sınıfa dahil sayıyorum kendimi. İlki, şu sıralarda bile hâlâ eski bölümleri sözde müzik kanalı MTV'de gösterilen The Osbournes şovunda 90 tane köpek, bir sürü kamera ve cici ailesiyle boy göstererek yıllar yılı besleyip büyüttüğü karizmasıyla şişe çevirmece oynayan Ozzy Osbourne'un Scream adlı geri dönüşü. Genel olarak o sadık hayranlarını üzmeyecek sertlikte bir albüm gibi görünse de, The Osbournes'daki şamar oğlanı bunak baba hallerinde gördükten sonra artık Ozzy'ye bir heavy metal ilâhı olarak kulak vermem hayli zorlaşıyor. Kendisine hepten haksızlık etmek istemem doğrusu. No More Tears gibi çok sevdiğim bir albümün sahibidir.

Sıkıcı Ozzy muhabbetini burada kısa kestikten sonra ikinci geri dönüş olan Kylie Minogue'un ismiyle müsemma Aphrodite albümüne gelelim. Aslında her iki isim de çok fazla uzağa gitmemişlerdi. Ama müziklerinden çok başka şeylerle sözleri edilmeye başlandıktan sonra birden albüm çıkarınca sanki aradan onyıllar geçmiş gibi "doğru ya, bunlar müzisyendi" derken buluveriyorsunuz. Biricik Kylie de hem hastalığı, hem de özel hayatıyla uzun süre meşgul ettiği gündemlerle şarkıcılığını askıya aldığını düşündürdüğü hayranlarına böyle sürprizler yapmayı seviyor. Meleksi duruşu, Confide In Me şarkısı ve Fever albümü dışında ayılıp bayıldığım bir isim olmamasına rağmen yaptığı her albüme uğramayı da ben seviyorum. Çoğunlukla sonuç benim için vasatı aşmıyor. Aphrodite çıktığında da, hatta daha ilk single All The Lovers'ı duyduğumda da bu sonucu değişmeyeceğini düşündüm. Fakat albümü bitirdiğimde bugüne kadar dinlediğim en iyi Kylie albümü Fever mı yoksa Aphrodite mı kararsız kaldım.


All The Lovers'ın sıkıcılığını atlattıktan sonra Get Outta My Way ile silkelenip, Put Your Hands Up (If You Feel Love) ile yılın en iyi dans şarkılarından birine sesini yazdırdığını düşündüğüm Kylie'nin Afrodit'i, ılık ve yağışlı yaz günlerine kalıbını basası bir albüm olmuş. Kaldı ki albüm öyle basitçe dans et geç bir albüm de değil bana göre. Tanınmış prodüktör Stuart Price'ın koltuk çıktığı, Calvin Harris'in, Scissor Sisters vokalisti Jake Shears'ın, İngiliz indie pop şarkıcısı Nerina Pallot'un, Keane piyanisti/basçısı Tim Rice-Oxley'nin konuk olduğu Aphrodite, dans ettirirken düşündüren bir albüm. O nasıl oluyor derseniz, dans ettirmekten başka, aynı zamanda kendini "dinlettirdiği"dir kastım. Girişler, köprüler, nakaratlar, geri vokaller, yoğun ve hareketli elektronik altyapı, dipdiri bir albümün temellerini oluşturuyor. Bu da, ilk dinleyişte gelecekten flashforwardlar gösterip vermeyen, ama kendilerini dinleyene ilk fırsatta tekrar buluşmak üzere randevu veren şarkılar ortaya çıkarıyor. Yukarıda adını verdiğim iki nefis şarkı yanında albümün isim şarkısı Aphrodite, Too Much, Cupid Boy, Illusion ve finali yapan Can't Beat The Feeling, albüme boşuna Aphrodite adının konmadığını resmiyete döküyor.

Tatile çıkamayacak olanlar dinlemesin kabilinden albümler vardır, güya yazı hatırlayıp kafaları karışır, üzülürler diye. Kylie ve arkadaşları bunun da kolayını bulmuşlar. Hem yazı, hem de diğer mevsimleri düşünerek elini sallasa ellisi bir albüm yapmışlar. Kendilerini tebrik ediyor, Put Your Hands Up (If You Feel Love) ve Can't Beat The Feeling ile yolumuza devam ediyoruz.

1. All The Lovers
2. Get Outta My Way
3. Put Your Hands Up (If You Feel Love)
4. Closer
5. Everything is Beautiful
6. Aphrodite
7. Illusion
8. Better Than Today
9. Too Much
10. Cupid Boy
11. Looking for an Angel
12. Can't Beat The Feeling

4 Temmuz 2010 Pazar

Crazy Heart (OST)


Bezgin Bekir'e dönmüş eskilerin flaş country şarkıcısı Bad Blake, hayatındaki türlü sorunlara rağmen tek başına da olsa ülkeyi turlarken filmin jeneriğinde de Hold On You çalmaktadır. Zaten tüm hayatı boyunca bir "rolling stone"dur. Gittiği kasabalarda onu tanıyan, hayran olan, ondan ilham almış, onunla yatmak isteyen, şov koltuklarını dolduran insanlar vardır. Buna rağmen yine de eskisi gibi değildir Blake. Yaşını başını almış, alkolle fazla sıkı fıkı olmuş, meydanı da Tommy Sweet gibi yeni nesil country starlara kaptırmıştır. Ve genç gazeteci Jean ile duygusal yakınlık başlayınca Blake'in deli gönlü, tüm ömrünün sevaplarını günahlarını masaya yatırmanın vaktinin geldiğini anlar. İşte Crazy Heart, böylesine gösterişsiz bir country dram. Bad Blake de bir zamanların gösterişlisi, şimdilerde ise düşmüş sayılan bir country adam. Düşmediğini, sadece tökezlediğini kanıtlayabilmesi için yapması gerekeni yapmalıdır: Şarkı yazmak!

Thomas Cobb romanından Scott Cooper'ın uyarlayıp yönettiği Crazy Heart, müziklerini de blues country camiasında yaşayan efsane haline gelmiş T-Bone Burnett'in ellerine bırakmış. Çoğunluğu Jeff Bridges'ın bizzat seslendirdiği şarkılardan ve eski country standartlarından oluşan albüm, pek tabiî ki filmi gördükten sonra çok daha anlamlı gelebilecek ılık country blues besteleriyle dolu. Tipinden sesine kadar bir country yıldızı olarak doğdum diye bağıran Bridges'ın sesinden dinlediğimiz Hold On You, Somebody Else, I Don't Know (ki albümde bu şarkının bir de Ryan Bingham yorumu mevcut) ve Tommy Sweet'i canlandıran Colin Farrell ile düet yaptıkları Fallin' & Flyin', tekrar edersek değeri filmden sonra çok daha iyi anlaşılacak şarkılar. Bunlara ilaveten Allahın Dublinlisini Amerikalı bir country müzisyeni olarak bize hiç yabancılaştırmayan Farrell'in seslendirdiği Gone, Gone, Gone ile The Louvin Brothers, Lightnin' Hopkins, Waylon Jennings şarkıları da albüme renk ve zevk katıyorlar.

Kapanış da haliyle şânına yakışır biçimde yapılıyor. Burnett ve Bingham'a En İyi Şarkı Oscar'ını kazandıran The Weary Kind, müziğiyle pek fazla olmasa da, Bad Blake'in hayatını özetleyen, bu sayede filmin de ruhuna cuk oturan sözleriyle iyi bir şarkı. Zaten Oscar almasının en önemli sebebi de bu. Aslında Hold On You da ondan hiç geri kalmayan, hatta müzik olarak daha fazla hoşuma giden bir şarkı. Yine de aynı sene aday olan The Princess and The Frog şarkıları gibi her yıl bir animasyona tema olmuş bayık şarkılara bin defa tercih edilir böyleleri. Hele nezih bir country bar ortamında atılmış 2-3 tekten sonra Hold On You ve I Don't Know'a ne güzel karaoke yapılır.

1. Jeff Bridges - Hold On You
2. Buck Owens - Hello Trouble
3. The Louvin Brothers - My Baby's Gone
4. Jeff Bridges - Somebody Else
5. Ryan Bingham - I Don't Know
6. Jeff Bridges - Fallin' & Flyin'
7. Jeff Bridges - I Don't Know
8. Lightnin' Hopkins - Once a Gambler
9. Waylon Jennings - Are You Sure Hank Done It This Way
10. Jeff Bridges/Colin Farrell - Fallin' & Flyin'
11. Colin Farrell - Gone, Gone, Gone
12. Townes Van Zandt - If I Needed You
13. Sam Phillips - Reflecting Light
14. Robert Duvall - Live Forever
15. Jeff Bridges - Brand New Angel
16. Ryan Bingham - The Weary Kind (Theme From Crazy Heart)