Sözün bittiği anlar. Devreye görüntüler girer. Sözler dolusu şeyler anlatırlar. Ama sözlerin bitmediği ve koluna müzikleri taktığı anlar da vardır ki, tadına doyum olmaz. Şarkıların duruşunu belirlemek için yazılan sözlerin yanında, ucu açık sözlerin iyi seslerle birleşimi de farklı duruşlar sağlar. Bu şarkıların toplandığı öyle albümler vardır ki günlere, aylara, yıllara damgasını vurmuştur. Lafı fazla uzatmadan hayatımın albümlerinden biri olan
R.E.M.’in 1992 tarihli
Automatic For The People’a gelmek istiyorum. Söz ve müziklerin böylesine uyum sağladığı, enstruman ve vokal işbirliğinin bu kadar yoğunlaştığı çok az albüm çıkıyor son zamanlarda. Bir de derler ki, eskiye takılıp kalmayın.. Bazı albümler için belli ortamlar yaratırız. Çünkü tadı ancak öyle çıkar. Deniz kenarı, pencere yanı, yağmurlu günler, sıcak geceler, alkollü bedenler hep müziğe ihtiyaç duyar. Ama ben
Automatic For The People’ı bunların hepsinde ve daha fazlasında da dinlesem hiç fark etmiyor. Çünkü bu albüm, dünyaya düşmüş ve yaşamın her evresine anlam katabilen bir başka evren neredeyse.
Drive ile açılıyor albüm.
Automatic For The People’ı hayatımın albümlerinden biri yaptıysam,
Drive’ı da hayatımın şarkılarından biri olarak görmüşümdür. Yürümeye başlayıp sonra duran, her duruşunu “baby” ile yapan,
Michael Stipe’ın ilk kez bir şarkıda
“rock’n roll” dediği, hüznün ve mesafenin aynı anda hissedildiği, gitarın ve ekolu vokalin soğuk bir ağıt gibi içime işlediği,
“hey çocuk, kimse sana ne yapmanı, nereye gitmeni söyleyemez” diye içimdeki teenage damarına bastığı bir başyapıt. Bitmesi gerekiyor ve bitiyor. “Baby”lerle.. Ardından gelen
Try Not To Breath aksak ritimli, tutkulu ve basçı
Mike Mills’in vokalleriyle zenginleşen, yaşlılık-ölüm temalı harika bir şarkı.
Stipe’ın
“I Want You To Remember” dizesini heceleyişi, hızlı geçtiği diğer dizelerle çok uyumlu. Sonra
The Sidewinder Sleeps Tonite ile albüm şenleniyor birden. Bir önceki albüm
Out Of Time’da yaşama sevincimizi tavana vurduran
Shiny Happy People’dan sonra
R.E.M.’in neşelendiğini görmek çok güzel. Nakaratında
Stipe’ın ne dediğini bir türlü anlayamamış, nihayet
“call me when you try to wake her up” dediğini bir yerlerden bulup karaoke yapmaya çalışmış ve tabiî ki başarısız olmuştum. Ayrıca albümün olağanüstü orkestrasyonunu sağlamış olan efsane
Led Zeppelin basçısı
John Paul Jones’un yaylılarını bu neşeli şarkıda yoğun biçimde duyarız. O yaylılar, mutlu bir şarkının gereksiz yere sulandırılmasına izin vermeyen bir olgunluk da katıyor.
Sırada
Everybody Hurts var. Ne demeli? Herkesi incitmek, herkesi ağlatmak için yazılmış diyeceğim ama çok basit kaçacak. Muhtelif partilerin tekno hengamesi ardından, sadece slow dans vaktinin geldiğini işaret eden muameleye maruz kalması herkesi üzer elbet. Sonsuz bir kederin yanında,
“hold on” seslenmeleriyle, klibindeki gibi otoban kalabalığında sıkışmış insanları arabadan indirip gökyüzüne baktıracak kadar ümit dolu aynı zamanda..
New Orleans Instrumental No.1 adlı 2:12’lik sözsüz parça, ilk üç şarkının yoğunluğunu biraz olsun hafifletmek için mi, yoksa ardından gelecek olan
Sweetness Follows’un katran karası efkarına hazırlamak için mi bilinmez, 4. sırada güzel bir köprü olmuş. 5. sırada insanın içine işleyen koyu bir çello ile o ana dek farkına varamadığım ruhumun derinliklerindeki yayları harekete geçiren
Sweetness Follows, albümün en muhteşem anlarından sadece biri..
“Küçücük hayatlarımızda kaybolduk” diyor
Stipe.. Yaşamın kıymetini bilmemiz, kenetlenmemiz gerektiği gerçeğini saplıyor yüreğimize.
Cameron Crowe’un ruhsuz
Vanilla Sky filminde de kullandığı bu parçayı hiçbir filme yakıştıramıyorum. Kaset alışkanlığımıza denk geldiği için bu şarkı aynı zamanda ilk yüzün kapanışını yapıyordu. O kaset ki, artık defalarca dinlenmekten feleği şaşmasına rağmen hiç şikayetçi olmaz, her seferinde zevkle döndürürdü albümü.
İkinci yüzün açılışını yapan sağlam akustik
Monty Got A Raw Deal, sinema tarihinin en naif aktörlerinden biri olan
Montgomery Clift’e ithaf edilmiş nefis bir şarkı. Oyunculuk yeteneğini sergilediği bazı klasiklerle, Oscar adaylıklarıyla, geçirdiği trafik kazasıyla, eşcinselliği yüzünden maruz kaldığı zorluklarla, karizmasıyla ve 46 yaşında ölümüyle unutulmazlar arasındaydı. Kimbilir,
Michael Stipe belki bir gün
Andy Kaufman gibi onu da bir film ile anmak isteyebilir. İlk yüzün hüzün dolu atmosferinden bu sayede bir nebze sıyrılan albüm, 8. şarkı
Ignoreland ile birden sert ve öfkeli bir hal alıyor. Baba
Bush, Reagan, medya ne varsa topa tutuyor ve sanki bir sonraki ve de en sert albümleri
Monster’ın ayak seslerini duyuruyor. Nefret edilen Amerika’nın nefret edilme sebeplerini doğrudan Amerika’ya değil, onu bu hale getirenlere bağlayıp ateş püskürüyor. Kan ter içinde bittikten sonra ise
Star Me Kitten ile öyle bir sakinleşiyor ki yeniden huzur buluyoruz. Şarkının o sevimli, gizemli ve ilahimsi havası ile
Stipe’ın yine heceleyerek
“Fuck Me Kitten” demesi kulaklara hoş bir tezat da yaratmıyor değil. Söylentilere göre şarkının ismi başlangıçta bu olacakmış. Ama
Michael Stipe, oyuncu dostu
Meg Ryan’ın ricasını kırmayıp
Star Me Kitten isminde karar kılmış. Bence gerek de yokmuş ama “fuck” sözcüğünün bize hitap edişi ile onların algılayışı farklı olduğundan, sadece ismen minik bir sansürden geçmesinde bir sakınca olmamalı.
Man On The Moon…
Jim Carrey’nin Amerika’nın en sıra dışı komedyenlerinden biri olan
Andy Kaufman’ı canlandırdığı
Milos Forman filminin esin kaynağı olan şarkı. Film de fena değildi. Ama bu şarkı “
R.E.M. nasıl bir gruptur” diye soracak olan birine dinletilip, başka söz etmemek suretiyle tek başına
“R.E.M. Kullanma Kılavuzu” görevi bile görebilir. Coşku, hüzün, akustik, elektrik,
Stipe’ın harika vokali, zaman zaman anlaşılması güç, aşırı kişisel sözleri,
Mike Mills’in kucaklanası geri vokalleri, amatör ruhunu teslim etmemiş profesyonel gitarı, bası, davulu..
Stipe’ın
Elvis takliti yaparak
“hey baby” demesi de, ne zaman dinlesem dudaklarıma
“hey baby” dedirten bir özelliğe sahiptir. Sona yaklaşırken
Stipe ve piyano
Nightswimming’i söylemeye başlarlar. Adı itibariyle geçmişten belli bir anımı kazımasından dolayı da sempatim vardır şarkıya. Fakat bunun ötesinde olağanüstü bir piyano baladı olması onu hiçbir kalıba, şablona koyamaz. Kapanışı ise güzeller güzeli
Find The River yapar.
“Nehiri bulmam gerek” modundadır
Stipe.. Ama tonu o kadar esnek ve karakter sahibidir ki, dinleyenin ruh haline bürünmekte hiç sorun yaşamayacak bir bukalemunluk vardır içinde.
R.EM. böyle bir şey değil midir zaten?
Automatic For The People için tam bir yol albümü derler. Katılmıyorum. Bir ağacın tepesinde bile dinlesem beni oraya uyduracak, bir asansörde duysam bile bana tempo tutturacak, bir yaz gecesi rastlasam bile mevsimleri unutturacak yegane albüm bu iken, onu yıllara, yollara hapsedemem. Zaten ben istesem de o kayar gider.
1. Drive
2. Try Not to Breathe
3. The Sidewinder Sleeps Tonite
4. Everybody Hurts
5. New Orleans Instrumental No. 1
6. Sweetness Follows
7. Monty Got a Raw Deal
8. Ignoreland
9. Star Me Kitten
10. Man on the Moon
11. Nightswimming
12. Find the River