Hey gidi Grunge! Bir gittin, pir gittin. Ne güzel hatıralarımız vardı seninle. Oturup yazsam roman olur, beste olur, çok satar. Bıçak gibi kesildi. Demek ki hepsi Kurt’un ölümünü bekliyormuş. Nirvana bittikten sonra Dave Grohl gitti Foo Fighters yaptı. Kimilerinin grunge’ı küllerinden doğuran müzik yaptığını söyledikleri bu şey üfürükten gürültü bana göre. Pearl Jam ne yapıyor, var mı yok mu belli değil. Soundgarden dağıldığı saniyeye kadar her daim süperdi. Konu oraya gelecekti, geldi. Dostça ayrılan dörtlüden davulcu üstün insan Matt Cameron soluğu Pearl Jam’de aldı. Lâkin nedense Pearl Jam eskisi gibi şarkılar yazamıyordu. Adam davulla 9. Senfoni’yi çalsa fayda etmeyecekti. Yine aşmış bir basçı, besteci, fotoğrafçı olan Ben Shepherd (tribute to Lost!), Soundgarden sonrası kurduğu grubu Hater ile barlarda lost oldu. Gitarist Kim Thayil’in ise Nirvana’nın kayıp basçısı Krist Novoselic ile birlikte biryerlerde balık tuttuğunu sanıyorum. Chris Cornell hiç gitmedi. Belki de hiç gitmemesi gereken oydu. Ama keşke en önce o gitseydi, kaybolsaydı diye düşünüyorum uzun zamandır. Gerekçelerim şunlardır:
Yaptığı solo albümleri bir şeye benzetemediğim, kendisinin her şeyden önce bir grup insanı olduğunu düşündüğüm Cornell, Audioslave projesine dahil olduğunda da sevinemedim açıkçası. Çünkü Audioslave, başından beri dağılmış olan Rage Against The Machine’in Zack de la Rocha’sız halinden olur almaya çabalayan yavanlıktan başka bir şey değildi. Bu da bir şeydir dememeli. Zira Rocha’nın hırçın vokali, öfkeli politik isyanları olmadan bir Rage Against The Machine olamazdı. Herkes ayrılabilir. Ama adı değişse de, o çok önemli boşluğu doldurması için seçildiği âşikar Chris Cornell, o boşluk yerine başka boşlukları doldurması gereken bir insan. Kimse bunu anlamadı. Adını Audioslave yaparak aynı groove kıpırtılarını, aynı isyankârlığı yakalayamazsınız. Gerçi bazı Audioslave parçaları, Cornell vokalini çıkarıp Rocha’nın punk rap çığlıklarıyla kayda alınsa bildiğiniz Rage Against The Machine sağlamlığı taşımıyor da değil. Cornell’ın kendine has bir rock vokal duyarlılığı var. Bunun Soundgarden’dan, ya da grunge’dan başkasına yâr olmayacağını anlamak için Audioslave yetmiyormuş ki, ünlü hip-hop yapımcısı-müzisyeni Timbaland ile yapılan yeni solo albüm Scream’in çığlığına (!) kulak vermek gerekiyormuş.
Yanlış anlaşılmasın, Timbaland denen sempatik insan irisinin müzikal anlamdaki birtakım zeki hamlelerini, kıvrak, oynak ve yalak hip-hop nağmelerini çok severim. Tabii genel olarak piyasa isimlere beste yetiştirdiği için tahammül edemediğim yalapşap işleri de oldukça fazladır. Objektif bir dinleyici olarak, Timbaland Presents: Shock Value albümünü istisnalar dışında hâlâ dinlerim. Zaten ezelden beridir Nelly Furtado ile çevirdiği dümenlerin hastasıyım. Birçok yorumun aksine benim için mesele Cornell-Timbaland ortaklığının getirdiği ergen rocker seviyesindeki hip-hop düşmanlığı değil. Açıkçası bu ortaklığı ilk duyduğumda azıcık heyecan yaptığımı da itiraf edeyim. Lâkin Scream o kadar kötü bir albüm ki, “Scream neden kötü bir albüm” konulu bir kompozisyon yarışması düzenlense katılım hiç de az olmaz. Esas mesele Scream’in gerçekten kötü oluşu.
Cornell veya Timbaland hayranlığı açısından bu fikre katılmama durumu da olur belki bilemem. Yine de kulak var, nizâm var. Sanki Timbaland, Cornell’i başından savmak için Yamaha ile bir şeyler uydurup, “abi sen gel, şu altyapının üstüne iki bağır çağır” demiş. Bu türe ve piyasasına tamamen yabancı olan Cornell ise “değişelim dedik de birader bu ne biçim müzik, ben bunları soloma koymam” diyemeyecek kadar saftirikmiş. Kapağında da gitarı yere vurup kıracak aklınca. Gitar parçalama olayını da mı yanlış anladın sen şimdi? Bir devri kapatıp öbürünü açıyorum hesabı gitarını parçalamaya kalktığın albüm bu mudur? Sözün özü, hem Cornell, hem de Timbaland açısından talihsiz bir albüm. Bu yazıyı yazarken dedim ki, hiç olmazsa bir iki şarkı ismi vereyim de, her iki isme karşı olan sempatim biryerlerde kendini açık etsin. Yok öyle bir şarkı! Timbaland bu albümden sonra da yoluna devam edecek. Etsin de… Ama Chris Cornell bana göre uzatmaları bile oynadı bitirdi. Onu Badmotorfinger, Superunknown, Down On The Upside, Temple Of The Dog gibi mükemmel grunge masallarında anacağız ancak.
1. Part Of Me
2. Time
3. Sweet Revenge
4. Get Up
5. Ground Zero
6. Never Far Away
7. Take Me Alive
8. Long Gone
9. Scream
10. Enemy
11. Other Side of Town
12. Climbing Up the Walls
13. Watch Out
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder