Üzerinde INXS yazan bir albümle karşılaşınca insan hayalet görmüş gibi oluyor. INXS benim için, aynı zamanda INXS hayranları için, hatta INXS hayranı olmayanlar için efsane solist Michael Hutchence'ın otel odasında ölü bulunmasının ardından bitmişti. Ama nedense grubu kuran Farriss biraderler onsuz da devam edebilecekleri gibi saçma bir fikre kapılmışlar. Hutchence'ın ölümünden bu yana biri remix olmak üzere 6 best of çıkarmış olmalarını neye yormalı diyeceğim ama adamlar daha da ileri giderek J.D. Fortune adlı bir Kanadalı'yı INXS solisti diye gruba aldılar, üstüne de 2005'te Switch albümünü çıkardılar. Zaten adamcağız da 2009'da ayrıldı gözüküyor. Demem o ki, bazı isimleri efsanelerin yitip gitmesinden sonra daha fazla kurcalamamak gerekiyor. Bence kardeşler madem "hayat devam ediyor" şeklinde haklı olarak müzik yapma arzusu duyuyorlardı, INXS olmadan önce 77-79 yılları arasında kurdukları The Farriss Brothers adına geri dönerek müzik yapma kararı alsalardı çok daha orijinal bir fikir olurdu. Bir Farriss olmasalar da Kirk Pengilly ve Garry Beers'ın buna karşı çıkacaklarını da sanmıyorum. Başka bir isimle isterse dünyaya göktaşı çarpana kadar müzik yapsınlar önemli değil. Ama Hutchence'ın üzerine bir vokal getirmenin açıklaması "hayat devam ediyor" olmamalıydı. Çünkü INXS artık devam edemezdi.
INXS ile ilk tanışmam 80'lerde radyolarda sıkça duyduğum What You Need ve Listen Like Thieves sayesindeydi. Her ikisi de dinlediğim anda çarpan, sonra bölen türden rock parçalarıydı. Bu şarkılar 1985 tarihli Listen Like Thieves albümündendi ve öncesinde dört INXS albümü daha olduğunu ilk öğrendiğimde aradan uzun zaman geçmişti. Zaten onların da INXS kariyerinde esamesi pek okunmaz. O zamanlar albüm olarak edinmede sıkıntı yaşadığımdan bu iki şarkıyla kıyısından şöyle bir geçmiştim bu adamların. Filmini hiç izlemediğim, yine de içinde yer alan isimlere takıldığımdan ötürü kasetini satın aldığım The Lost Boys Soundtrack o yıl çıkan öylesine albümlerden biriydi. Ama bu albümün içinde bana göre tüm zamanların en sıkı rock & roll şarkılarından biri saklıdır. INXS'ın hemşehrileri Jimmy Barnes ile yaptıkları Good Times!... Hutchence ve Barnes'ın inanılmaz vokal kıvraklıkları ile dolu bu düetteki kan, ter, tutku, aşk gibi soyutluklar, karşılıklı çığlıkların havada uçuştuğu müthiş bir deneyim şeklinde zuhur etmektedir. Eskiden de öyleydi, şimdi de öyle benim için. O sıralar Good Times'ı dinlemeden geçen bir günümü hakkıyla tamamlamadığımı düşünürdüm. Ona karaoke yapmayı, şarkıyı Hutchence ve Barnes gibi olmasa da kendim gibi nasıl söyleyebileceğim merakını köreltmeyi hâlâ çok istiyorum. Good Times benim için şarkıdan öte birşeydir. Hayatımın şarkılarından biri olması ise, onu sadece şarkı formatına hapsetmekle ortaya çıkan bir durumdan ibaret. Good Times'ın aynı zamanda hayatımda yediğim en güzel yemeklerden, okuduğum en güzel kitaplardan, izlediğim en güzel filmlerden biri olmaması işten bile değildir bu yüzden.
Aynı yıl piyasaya çıkan Kick albümü bir efsanedir, değilse de nedir bilemiyorum. New Sensation, Devil Inside, Need You Tonight, Never Tear Us Apart başta olmak üzere albümün tamamı hiç sıkmayan, sıkılma kelimesini akıllara bile getirmeyen bir yıldızdı. 1990'da Suicide Blonde'u müzik dünyasına hediye eden X albümü, Kick kadar olmasa da beni hayran sınıfına sokmaya yetmişti. 1992'de ortaya çıkan Welcome to Wherever You Are'da yer alan Heaven Sent ve All Around ile beni Good Times yıllarına yakın zamanlara ışınlamayı başaran bir rock & roll ustalığına sahip olduklarını görmek çok hoştu. Ardından gelen Full Moon Dirty Hearts ve Elegantly Wasted albümleri kötü olmasalar da o kadar ışıltılı değillerdi açıkçası. Ama Michael Hutchence gibi bir adamın hâlâ hayatta olmasının verdiği rahatlık, INXS'ın er geç eski günlerine döneceğini, dönmese de albümlerinde biryerlerde mutlaka rock adına olumlu işler çevireceğinin verdiği rahatlıktı. Grup arkadaşları, eski sevgilileri, hayranları, hiçkimse Hutchence'ın 13 yıl önce tam da bugün, 22 Kasım 1997'de kendisini otel odasında asacağını öngöremezdi.
16 Kasım 2010'da Original Sin adıyla çıkan bir INXS albümünün neden 22 Kasım'da çıkmadığı üzerinde durmayacağım. Ama bir best of veya INXS adıyla yeni şarkılar içeren bir albüm olmamasını dilediğim Original Sin'in, bazı eski INXS şarkılarının tribute moduyla ve dikkat çeken isimlerle yeniden yorumlanmasından mürekkep bir albüm olarak tasarlanışından kendi adıma memnunum. Tabiî "Yeni INXS Albümü" diye dinlemiyorum onu. Lafı bile edilmeyecek, edilirse de sıkacak birkaç şarkı dışında dikkatimi çekenler oldukça fazlaydı diyebilirim. Ne de olsa işin ucunda cover bir albüm var sayılır.
Örneğin Ben Harper ve Mylene Farmer gibi hastası olduğum iki ismin, hastası olduğum Never Tear Us Apart gibi bir INXS şarkısında düet yapmalarına kayıtsız kalmak külliyen vefasızlık olurdu benim için. Kezâ, John Mayer'ın gitarıyla, Loane'in vokaliyle konuk oldukları ve bambaşka bir şarkıya dönüştürdükleri Fransızca Mistify da böylesi tributevari bir albüme çok yakışmakta. Nikka Costa'nın Kick'i, orijinaline sadık da olsa bir yeniden yorumun güzelce nasıl yeniden yorumlanabileceğini kanıtlıyor. Deborah de Corral'ın yerinde duramayan INXS şarkısı New Sensation'ı nasıl tatlı bir akustik blues formatına soktuğunu görmek de gayet keyif verici. Hele de bu albümde görmeyi hiç beklemediğim Tricky'nin normal bir INXS şarkısı olarak gördüğüm Mediate'i, ilk yarısı dinamik bir trip hop, ikinci yarısı triplenmiş bir rock olarak duymak, bu tip albümlerin tadına tat katmakta.
Original Sin, Michael Hutchence sonrası bir INXS albümü olarak değil, Michael Hutchence sonrası bir anma albümü olarak dinlenmesi gereken, muhtemelen o yönde dinlenmesi düşünülmüş bir albüm. Keşkeler yok değil. What You Need, Heaven Sent, Need You Tonight, Suicide Blonde, Communication veya Not Enough Time'ı da (bu liste uzayıp gidebilir!) bu şekilde coverlanmış olarak aramızda görmek isterdim. Yine de eldeki imkanları en iyi şekilde kullanmaya gayret etmiş, fakat herşeye rağmen en iyisini çıkaramamış bir hatıra albümü sayılır. Tüm bu dikkat çeken vokallere ve yeniden yorumlara karşın, fonda Hutchence dışındaki INXS'ın aynen yer alıyor olması, biraz da "bakın o yaşasaydı zemine nasıl da ayak uydururduk" mesajı taşıyor sanki. Aynı anda seksi popçu ve sıkı rockçı olabilmiş bir adamın ardından söyleneceklerin hakkından ancak şarkılar, ama daha önce onun tarafından seslendirilmiş şarkılar ve onların öbür tarafa gönderilen sağlam coverları gelebilir herhalde. Bir an tuhaf oldum. Justin Bieber ya da Harry Potter'dan çokça bahsedilen bir sırada Michael Hutchence'ı anmak, kendimi Michael Hutchence kadar seksi hissettirdi birden.
Michael Hutchence (22.01.1960 - 22.11.1997)
1. Drum Opera (feat. Jon Farriss)
2. Mediate (feat. Tricky)
3. Original Sin (feat. Rob Thomas & DJ Yaleidy)
4. Never Tear Us Apart (feat. Ben Harper & Mylene Farmer)
5. Beautiful Girl (feat. Pat Monahan)
6. New Sensation (feat. Deborah de Corral)
7. Just Keep Walking (feat. Dan Sultan)
8. Mystify (feat. Loane & John Mayer)
9. To Look at You (feat. Kav Temperley)
10. Kick (feat. Nikka Costa)
11. Don't Change (feat. Andrew Farriss & Kirk Pengilly)
12. The Stairs (feat. J.D. Fortune)