Alles Blijft Anders albümünü öylesine bir dinledikten sonra, bir süre durup içimdeki kent hüznünün farkına tekrar vardım. Evet, sanırım böyle bir hüzün çeşidi var. Belki de ben bunu pek sık sanmıyorum da ondan. Bu albüm, rock soundunun tamamen duygulandırmak üzere oynadığı oyun kurallarını benimsemiş bir albüm. Fakat bunu yaparken klâsik Amerikan bileşenleri yanında Avrupa hassasiyeti de taşıyan soft bir asalet havası yayıyor sanki. Albümü beğenip de Bløf isminin izini sürdükten sonra rastladığım bir önceki albümleri April'in güzel kapağından, kendileriyle daha önce rastlaşmış olduğumu farkettim. April'i pek beğenmemiş olmama rağmen yaptıkları müzik "bu çocuklarda iş var" dememe sebep olmuştu. İlginçtir, aynı şeyi Alles Blijft Anders için de düşündüm ama bir farkla. Müziğin kalitesi bu kez şarkılara da yansımış, ortaya kaliteli bir Avrupa pop rock zindeliği çıkmış.
İki yıl arayla aynı grubun iki albümünü dinleyip aynı grup olduklarını anlamamama rağmen "bu çocuklarda iş var" fikri edinmiştim de, Bløf'ün geçmişine bakıp 1992'de kurulan, 10'dan fazla albüm sahibi koca koca adamlar olduğunu görünce kendime güldüm. İlk albümlerini ancak 1995'te çıkarma fırsatı bulan bu Hollandalı hassas insanlar, hep dörtlü olarak çalışmışlar. Bugüne kadar da iki davulcu eskitmelerinin dışında orijinal kadronun üçünü hep muhafaza etmişler. Tecrübeleri zaten müzikleriyle sabit. Bunu albümün ilk şarkısı Maan En Sterren'in daha ilk dakikasından bile anlamak mümkün. Albüm ilerledikçe sürprizsiz soft rock şarkılarının birbiri ardına sıralanacağı bir düzleme girdiğinizi anlıyorsunuz. Giriş, nazik bir nakarat, gelişme, aynı nazik nakarat, son nakarattan önce uğranılan bir ara sokak, bazen kısacık bir solo ve sonuç. Bu düzlem genelde çok sıkıcıdır. Zaten April'den bu sebeple sıkılmış olduğumu hatırladım. Oysa 2011'de Bløf bir şekilde bu şarkıları bana dinletmeyi başaran bir olgunluğa erişmiş ya da aynı frekansta buluşmuşuz gibi geldi.
En dişli sayılabilecek şarkıları Punt'ta bile dipten bir pop rock duygusu aşılayabilen bu olgunluk, anadilleriyle seslendirdikleri şarkıların tek kelimesi anlaşılmasa bile dinleyene geçebilen yapıda bana göre. Bu sayede anadilleriyle müzik yapanlar hakkındaki bazı yorumların iddia ettiği üzere fonetik dezavantajlardan uzak ortak bir ruh yakalıyorlar. Gerçi ben öyle bir dezavantajın müzikte varolduğundan bile hâlâ şüpheliyim. En azından Paskal Jacobsen, yükselip alçaldığında bile içli olabilen vokalinde yabancılaşma yaşatmıyor. Maan En Sterren'in yanı sıra Beter ve Hoe Warmer De Zon, birgün bu albümü unutsam bile birkaç tıkla ulaşmayı isteyeceğim türden şarkılar olarak aklımda kaldı şimdilik. Bazen anımsattığının aksine Bløf, benim için ortalamanın üzerinde sayılabilecek bir Eurovision grubundan çok daha fazlası oldu bu albümle.
1. Maan en sterren
2. Wijd open
3. Hou vol hou vast
4. We doen wat we kunnen
5. Beter
6. Iedereen
7. Wat jij denkt
8. Wachten op de dag
9. Hoe warmer de zon
10. Punt
11. 21 Gram
12. Was je maar hier
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder