31 Ekim 2016 Pazartesi

Issız Ada Radyosu Arşivi (Ekim 2016)

VA - Burning London: The Clash Tribute
Yıl: 1999 ABD / İngiltere
Tür: Alternative Rock, Punk, Cover
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: Third Eye Blind - "Train in Vain"

Seven Nations - A Celtic Tribute to The Cure
Yıl: 2008 ABD
Tür: Celtic Rock, Cover
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Hot, Hot, Hot"
VA - Guitar Ace: Link Wray Tribute
Yıl: 2003 ABD
Tür: Garage Rock, Surf Rock, Rock'n Roll, Cover
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Mystery Action - "Raw-Hide"
VA - Goin' Home: A Tribute to Fats Domino
Yıl: 2007 ABD/İngiltere
Tür: R&B, Rock'n Roll, Cover
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Robert Plant and Soweto Gospel Choir - "Valley of Tears"
VA - Power of Soul: A Tribute to Jimi Hendrix
Yıl: 2004 ABD/İngiltere
Tür: Hard Rock, Psychedelic Rock, Cover
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Santana - "Spanish Castle Magic"
Cornbread Red - Pickin' on Def Leppard: A Bluegrass Tribute
Yıl: 2005 ABD
Tür: Bluegrass, Country, Cover
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Pour Some Sugar on Me"
VA - Projekt R.E.M.: čista energija glasbe
Yıl: 2012 Slovenya
Tür: Indie Pop, Indie Rock, Trip Hop, Cover
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: Polona Kasal - "Drive"
 
VA - Quiero Creedence: A Tribute To Creedence Clearwater Revival
Yıl: 2016 ABD/Meksika
Tür: Latin Rock, Cover
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: Los Lonely Boys - "Born on the Bayou"
VA - Timeless: Hank Williams Tribute
Yıl: 2011 ABD
Tür: Country, Folk Rock, Cover
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: Bob Dylan - "I Can't Get You Off of My Mind"
 
VA - It's Now or Never: A Tribute to Elvis
Yıl: 1994 ABD
Tür: Rock'n Roll, Country, Pop Rock, Cover
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: Michael Bolton and Carl Perkins - "Jailhouse Rock"
VA - Hey Bo Diddley: A Tribute!
Yıl: 2002 ABD
Tür: Rock'n Roll, Blues, Cover
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Taj Mahal - "Bo Diddley"
 
VA - A Light in the Black: A Tribute to Ronnie James Dio
Yıl: 2015 ABD
Tür: Heavy Metal, Hard Rock, Cover
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: Iron Fate - "Light in the Black"
VA - Şarkılar Bir Oyundur... Bülent Ortaçgil İçin Söylenmiş Bülent Ortaçgil Şarkıları
Yıl: 2000 Türkiye
Tür: Pop Rock, Pop, Pop Jazz, Cover
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Erkan Oğur - "Pencere Önü Çiçeği"
VA - Working Class Hero: A Tribute to John Lennon
Yıl: 1995 ABD
Tür: Alternative Rock, Pop Rock, Grunge, Cover
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: Mad Season - "I Don't Wanna Be a Soldier"
VA - Still of the Night: A Millennium Tribute to Whitesnake
Yıl: 2013 ABD
Tür: Hard Rock, Cover
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: Jason McMaster / Richard Kendrick - "Crying in the Rain"
VA - Bir Eksiğiz: Ahmet Kaya
Yıl: 2014 Türkiye
Tür: Pop Rock, Cover
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: Cahit Berkay / Derya Petek - "Metris'in Önünde"
VA - The Music Remanins the Same: A Tribute to Led Zeppelin
Yıl: 2002 ABD
Tür: Hard Rock, Heavy Metal, Cover
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: Mägo de Oz - "Whole Lotta Love"
 
VA - Kindred Spirits: A Tribute to the Songs of Johnny Cash
Yıl: 2002 ABD
Tür: Country, Folk Rock, Cover
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: Dwight Yoakam - "Understand Your Man"
VA - Sabbath Cadabra: A Greek Tribute to Black Sabbath
Yıl: 2013 Yunanistan
Tür: Stoner Metal, Heavy Metal, Cover
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Innerwish - "Neon Knights"
VA - La Légende: Tribute to Bob Marley
Yıl: 2016 Fransa
 Tür: Reggae, Ska, Cover
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: Cats on Trees - "Buffalo Soldier"
 

28 Ekim 2016 Cuma

VA - Uncut: Hard Rain Vol. One & Two - A Tribute To Bob Dylan


Daha mezara girmeden adına tribute albümler yapılmış üstatlardan biri de Bob Dylan. Hoş, bu tip albümler için mezara girmesi gerekmiyor kişinin. Yaşarken onurlandırılmayı herkes ister. Dylan'ın tribute haricinde birçok kişi ve kurum tarafından defalarca coverlanmış onlarca şarkısının izini sürmek mümkün değil. Kendisi de Hank Williams, Woody Guthrie, Grateful Dead, Johnny Cash gibi devler için yapılan albümlerde yer almış tribute sever bir insan. 2016 itibariyle 75 yaşında olan Dylan, henüz 21'inde çıkardığı kendi adını taşıyan ilk albümünden bu yana 37 stüdyo albümünü, sayısız konseri, yan projeleri, müzikal ortaklığı devirmiş gerçek bir sanatçı. Sadece singer/songwriter olarak değil (ama en çok o olarak), bir halk ozanı, bir sanat ve dönem ikonu olarak da önemli yere sahip. Şimdi oturup adamın 75 yıllık hayatını anlatacak halim yok. Zaten onun ne müzik hayatına, ne de özel hayatına hakim değilim. Henüz dinlemediğim bir sürü albümü/şarkısı, dinleyip de beğenmediğim bir sürü albümü/şarkısı var. Kısacası Bob Dylan benim için bir tabu veya dokunulmaz, beğenilmez, eleştirilmez bir figür değil. Ama kesinlikle en fazla saygı duyduğum müzisyenlerden biri. Bu saygı olayının onun müzikal duruşu kadar, sadece duruşundan, yani bir ikon, bir marka, bir sembol olmasından kaynaklandığını sanıyorum.

Bunu benim gibi algılayan başka birileri varmış ki, hızlarını alamayıp Bob Dylan'ı Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görmüşler. Bu da normal olarak dünya kamuoyunu ikiye bölmüş. Adam sanki "ödülü bana verin" diye kulis yapmış da komite ona vermiş gibi Dylan'ın üzerine çullananlar ve yıllar boyu yazdığı şarkı sözlerinin edebi değerini yanlış algılayıp "o bu ödülü hak etti" diye çığırtkanlık yapan kitap okuma tembeli kitle karşı karşıya geldi. İlk grubu ele alırsak, zaten bir kısmı Dylan'dan haz etmeyen bu güruh, "o kadar hazine gibi yazar dururken neden Bob Dylan" sitemlerinde haklıyken, işi ileri götürüp "bu detone şarkıcının şu şu şarkısı zaten edebi yönden şuna benziyor, bundan çalıntı, öbüründen araklama" veya "canım hiç de öyle edebi bir yanı yok" şeklinde çamur atışlarıyla haksız duruma düştüler. İkinci grubun durumu daha vahim olsa gerek. Dan Brown'dan başka yazar tanımayan, şezlongdan başka yerde kitap okumayan bu insanlar için "Bob Dylan" ve "edebiyat" kelimelerinin yan yana gelişi, mükemmel bir cehalet kamuflajıydı ve bu fikri kucakladılar. Dylan'ın layık görüleceği onların bile aklına gelmezdi. Dylan olmasaydı onlara "sizce bu sene Nobel Edebiyat Ödülü'nü kim almalı" diye sorulsa en yakın Google'a ulaşmak için tuvalet izni isterlerdi muhtemelen.

Aslında 1913 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Hindistanlı şair Rabindranath Tagore ödüle layık görülen ilk şarkı yazarı olarak bilinmekte. Yani Dylan'dan önce de bir müzisyen bu edebiyat ödülünü kazanmış. Onun alıp almadığını bilmiyorum ama Dylan şimdilik Nobel komitesinin telefonlarına çıkmıyor. "Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor" anonsundan bıkmış olacaklar ki, ümitlerini kesmiş olduklarını gösteren açıklamalar yapmaya başladılar. Şimdi Nobel gibi saygın bir ödül herkesin gururunu okşar elbette. Ama elmayla armudu karıştırdığınız vakit böyle tepki çeker, Bob Dylan gibi adamların bile kafasını karıştırabilirsiniz. Gerçi ödülü kabul etme konusunda kafası karışık mı, değil mi, zaten almadık ödül bırakmayan Dylan için Nobel ne ifade ediyor bilemeyiz. Uzun sessizlik (iyi ki de) kabul etmeyeceğinin sinyallerini veriyor. "Taş yerinde ağırdır"dan hareketle, her ne kadar yazdığı edebi güzellikteki şarkı sözlerini bazılarımız Nobeller üstü bir mertebeye koysak da, Dylan çok daha geniş bir perspektifle o sözleri bir de bestelediği müziklerle taçlandırarak daha zor bir iş başarmıştır. Bunu kaç edebiyatçı yapabilir? Yapmak ister mi? Edebiyatçının işi, tüm sanatlardan beslenip, süzdüklerini sadece ve sadece yazıya dökmek midir? Bu genişlikle düşünürsek Bob Dylan'a "edebiyatçı" sıfatını layık görebiliriz. Ama bu sıfatı hiçbir zaman müzisyenliğinden ayrı düşünmedik ki. Nobel komitesinin geniş algıları Nobel Ekonomi veya Nobel Kimya Ödülleri diye kategori açabiliyorken, Nobel Sanat veya Nobel Müzik Ödülü diye bir ödülün esamesi okunmuyor. Alfred Nobel hiç müzik dinlemiyordu galiba.


Aslında bütün meseleyi, bir başka Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilesi bilge müzisyen, aynı zamanda Dylan'ın arkadaşı Leonard Cohen, "Dylan'a Nobel Ödülü vermek Everest'e madalya takmak gibi" diye topa girerek özetlemiş. Daha önce bu ödülü evlerine götürmüş Kenzaburo Oe, Elias Canetti, Pablo Neruda veya Necib Mahfuz gibi yazarları başka bir sanat dalıyla tanımıyoruz. Oysa Dylan denince akl(ım)a ilk elden edebiyat değil, müzik geliyor, gelmeli. Hatta ikisi ayrılmaz biçimde gelmeli. Bu yüzden müzik dünyasında olduğu kadar, başka sanat çevrelerinde de birçok hayranı olan Dylan'a saygılarını sunmak için ne yapacağını şaşıran insanlar (ki bunlardan bir kısmı da Nobel komitesinde sanırım) ya eserlerinde onun şarkı sözlerinden alıntılar yapıyor, müzisyen olanlar da tribute albümlere akın ediyorlar. İşte iki albümlük Uncut: Hard Rain serisi, Dylan için yapılan en iyi derlemelerden biri. Zaten bir diğeri de, dünyadan farklı müzisyenlerin çok orijinal coverlarının yer aldığı 2014 tarihli From Another World: A Tribute To Bob Dylan albümü. Onun dışındakiler pek yaramaz. Bir dönem aramızda sevgi - nefret ilişkisi gelişen İngiliz müzik dergisi Uncut, beraberinde mutlaka bir CD veren güzide müzik kaynaklarından biriydi. Benim için artık öyle olmasa da, Hard Rain gibi bir derlemeyi onlardan başka yapan bir babayiğit çıkmamasından ötürü hala uzaktan saygı besler, ayda bir internet üzerinden görüşürüz.

From Another World derlemesi kadar olmasa da, Hard Rain serisi farklı rock kanatlarından ünlü - ünsüz birçok ismin değişik yıllarda yaptıkları Dylan coverlarının biraraya getirildiği, hatta bazı müzisyenlerin özellikle Uncut için stüdyoya girip kaydettiği coverlardan oluşan bir proje. The Band, The Hollies, Echo & The Bunnymen, The Specials, Bill Kirchen, Buddy & Julie Miller gibi isimlerin ele aldıkları Dylan yorumları kulağıma bir başka güzel geldi. Ama özellikle kadınlar, bir zamanlar Dylan'ın o çatallı sesiyle söylediği şarkılara yumuşacık bir estetik getiren performanslar ortaya koymuşlar. Cat Power, Mary Lou Lord, Emmylou Harris, Ani DiFranco, en çok da I Dreamed I Saw Saint Augustine şarkısının bir omzuna huzur dolu pop rock, diğer omzuna hüzünlü bir folk rock kanadı takıp uçuran Thea Gilmore, bu derlemenin en güzel anlarını yakalamış müzisyenler. Bu defa "Bob Dylan'a da bu yakışır" klişesi yapmayacağım. Çünkü Bob Dylan'a, Depeche Mode'a, Jimmy Hendrix'e, Zeppelin'e, Marley'ye, Clapton'a, Pink Floyd'a en çok yakışan, kendi şarkılarını tüm kusurlarıyla kendilerinin çalıp söylemeleri. Cover severiz ya da sevmeyiz. Lakin, başka bir yazarın Gazap Üzümleri'ni, Yüzyıllık Yalnızlık'ı, Suç ve Ceza'yı, Yabancı'yı, Dava'yı yeniden yazmak gibi bir çabaya girmemesinden farklı olarak ("orijinalinden iyi olan bazı coverlar"ı da dikkate alarak) müzisyenlere o şarkıyı hissettikleri gibi çalıp söylemeleri özgürlüğü verilmesi güzel. Ama o his çok derinlerde aranmalı. Çünkü Bob Dylan gibi yazarlar o derinlerden geldiler.

VOL. 1

1. The Waterboys - Girl From the North Country
2. Bill Kirchen - Just Like Tom Thumb's Blues
3. Johnny Marr - Don't Think Twice, It's All Right
4. Howard Devoto / Luxuria - She's Your Lover Now
5. Thea Gilmore - I Dreamed I Saw St. Augustine
6. The Band - When I Paint My Masterpiece
7. The Hollies - The Times They Are A-Changin'
8. Robert Palmer - I'll Be Your Baby Tonight
9. Cat Power - Paths of Victory
10. Todd Rundgren - Most Likely You Go Your Way and I'll Go Mine
11. Thurston, Kim & Epic - Sitting on a Barbed Wire Fence
12. Mary Lou Lord - You're Gonna Make Me Lonesome When You Go (Live)
13. Manfred Mann - With God on Our Side
14. Cassandra Wilson - Shelter From the Storm
15. The Nice - She Belongs to Me
16. Paul Weller - I Shall Be Released

VOL. 2

1. Hamell on Trial - It's Alright, Ma (I'm Only Bleeding)
2. Echo and The Bunnymen - It's All Over Now, Baby Blue
3. Lee Ranaldo - Visions of Johanna
4. Paul Westerberg - Positively 4th Street
5. Yo La Tengo - I Threw It All Away
6. The Specials - Maggie's Farm
7. The Charlatans - Tonight I'll Be Staying Here With You
8. Dr. Feelgood - Highway 61 Revisited
9. Robyn Hitchcock - Tangled Up in Blue
10. Buddy & Julie Miller - Wallflower
11. Steve Harley - Love Minus Zero / No Limit
12. Ani DiFranco - Hurricane
13. Cowboy Junkies - If You Gotta Go, Go Now
14. Gallon Drunk - Series of Dreams
15. Emmylou Harris - Every Grain of Sand

26 Ekim 2016 Çarşamba

VA - For The Masses: A Tribute To Depeche Mode


1980 yılında Basildon, Essex, İngiltere'de kurulan yaşayan efsane Depeche Mode, 30 yılı aşkın süre boyunca özellikle elektronik müzik dünyasına ilham vermiş bir marka. Tabii elektronik müzik dışında da seveni çok. Bunu farketmenin yollarından biri de coverlar, kendileri için yapılan tribute albümler. Fakat bu tributelerin çoğunda sanki DM bunlara ilham vermemiş de, ana avrat sövmüş gibi birbirinden kötü coverlar yapmışlar. Adeta DM'un marka değerini düşürmek gibi beyhude bir çaba içine girmişler. Tribute telif mekanizması tam olarak nasıl işliyor bilemiyorum. Ama efsane Martin L. Gore, Dave Gahan, Andrew Fletcher, Alan Wilder dörtlüsü, yıllardır emek verdiği bu şarkıların böylesine ruhsuz, böylesine tekdüze yorumlanmasına nasıl izin vermişler anlamak güç. Tabii masraflar çok olunca adamına göre fahiş miktarlarda seyreden telif ücretleri ilaç gibi geliyor bu bir gerçek.

DM'un malı, züğürdün çenesini yorar. O vakit "peki hiç mi güzel DM coverı, tribute albümü yok" diye bir soru sorarsak, benim aldığım tek cevap, 1998 tarihli For The Masses derlemesidir. Evet, o da birçok iyi tribute gibi 90'lara aittir. İçinde 16 şarkı olunca, araya bazı vasat coverların girmesine engel olamıyorsunuz. Yine de bu "hatırasına" işinin hakkını veren çok şık yorumların yer bulduğu bir albüm. Mesela Master & Servant, Stripped, Somebody, Fly On The Windscreen, I Feel You, Never Let Me Down Again, Monument gibi DM şarkılarını bu kadar güzel coverlayan başka kimse görmedim. Rammstein ve Smashing Pumpkins dışında bu saydığım yorumların hepsi elektronik tabanlı gruplar. Demek ki DM'un dilinden en iyi onlar anlıyor gibi düşünülebilir. Ama industrial metal tabir edilen türüyle Rammstein, daha akustik bir naiflikle Smashing Pumpkins, bu elektronik atmosfere yabancı kalmamışlar. Özellikle bu albüme kadar isimlerini hiç duymadığım İngiliz grup Locust'un sophisti pop, pop caz, bossa nova etkileri kattığı mükemmel Master & Servant ve Veruca Salt'ın yürek yakan Somebody yorumları mutlaka duyulmalı.


The Cure'un World In My Eyes yeniden çevrimi ise beklentilerimin biraz altında kalsa da, Shake The Disease (Hooverphonic) Waiting For The Night (Rabbit In The Moon), To Have and To Hold (Deftones) şarkılarının da dahil olduğu "eh" kategorisinde sayılır. Enjoy The Silence ve Policy Of Truth gibi iki DM klasiği ise ne yazık ki Failure ve Dishwalla gibi iki Amerikan alternative rock grubunun maço tavırlarıyla heba olmuş bana göre. Özellikle Enjoy The Silence diye 80'lere marş olmuş mükemmel bir eser, mümkünse asla coverlanmasın isterim. Çünkü müzik tarihine damga vurmuş bazı çok özel şarkılar, bazen ne kadar iyi yeniden yorumlanırsa yorumlansın, mahremiyetleri kutsaldır. Birtakım vasıfsız isimler, duşta söylerken gaza gelip tribute albümlere koydukları bu şarkılarla kuru kalabalıktan başka bir şey yaratmıyorlar. Bu kötü coverlar yerine albümde duyamadığımız Personal Jesus, Strangelove, Walking In My Shoes, People Are People gibi hastası olduğum birtakım DM besteleri, daha orijinal bazı grup ve şarkıcıların eline teslim edilse kimbilir ne acayip şeyler çıkardı diye düşünmeden edemiyorum.

Depeche Mode artık eskisi gibi değil. En son dinlediğim iyi albümleri 97'deki Ultra, en son duyduğum iyi şarkıları 2005'teki Precious idi. Tabii okuyup duyduğum kadarıyla Ultra'dan sonraki üç albümün de seveni çok. Benim için Depeche Mode, 90'larda kalmış bir güzellik. Sanki 90'ların bitmesiyle DM misyonu da bitti ve 2000'lerde DM adıyla albüm çıkaranlar başkaları. Zaten The Singles 81->85 (1985) ve The Singles 86>98 (1998) toplama albümleriyle en parlak iki dönemlerine görkemli birer nokta koymuşlardı. Bu parlak geçmişte loş, yalnız, yorgun, huzurlu, tedirgin, tutkulu, coşkulu, gizemli, hüzünlü gecelerin (nedense gündüzleri DM dinleyemem!) soundtrack'i olmuş nice şarkının özündeki gizli formülü açıklamanın hala uygun bir yolunu bulamadım. Hayatın gece tarafının kendisiyle doğrudan alakalı birşeyler var. 80'lerin ve 90'ların geceleri DM ile bir başkaydı. Uzun süredir üç kişi olarak devam eden grubun 2017 ilkbaharında 14. stüdyo albümleri Spirit çıkacak. Hemen akabinde yaş ortalaması 56 olan grup da dünya turnesine çıkacak. Albümden çok ümitli sayılmam. Sırf DM yapıyor diye beğenmek yönünde kasacak değiliz. Koskoca DM külliyatı zaten bugüne dek olağanüstü şarkılar içeren vaziyette ve hep ulaşılabilecek uzaklıkta. Yukarıda adı geçen şarkılar başta olmak üzere, bu külliyata 2017 yılında daha yeni ne eklenebilir ki?

1. The Smashing Pumpkins - Never Let Me Down Again
2. God Lives Underwater - Fly on the Windscreen
3. Failure - Enjoy the Silence
4. The Cure - World in my Eyes
5. Dishwalla - Policy of Truth
6. Veruca Salt - Somebody
7. Meat Beat Manifesto - Everything Counts
8. Hooverphonic - Shake the Disease
9. Locust - Master and Servant
10. Self - Shame
11. Monster Magnet - Black Celebration
12. Rabbit in the Moon - Waiting for the Night
13. Apollo Four Forty - I Feel You
14. Gus Gus - Monument
15. Deftones - To Have and to Hold
16. Rammstein - Stripped

20 Ekim 2016 Perşembe

VA - Stone Free: A Tribute To Jimi Hendrix


İşte ilk örneklerden biri olması itibariyle tribute albümler arasında saygın bir yere sahip, benim de en sevdiklerimden biri olan Jimi Hendrix saygı duruşu Stone Free. Hatta şahsi resmi kayıtlarımda satın aldığım ve "tribute" kavramıyla tanıştığım ilk albümdür kendisi. Haliyle Hendrix için de birçok tribute albüm yapıldı. Bunlar arasında dinlediklerimden aklımda bir tane bile şarkı kalmamışken, Stone Free kendini hiç unutturmadı ve özellikle 90'larda başucu kasetlerden biri oldu benim için. İçinde Buddy Guy, Eric Clapton, Pat Metheny gibi ustaların gitar çaldığı, Seal & Jeff Beck, Slash & Paul Rodgers gibi heyecan veren ortaklıkların yaşandığı, The Cure'un Purple Haze'i yorumladığı, Body Count, P.M. Dawn, Living Colour gibi siyah müziğin farklı kanatlarından isimlerin Hendrix kanatları altında buluştuğu Stone Free üstüne başka bir Hendrix tribute albümü daha yok. Hatta bir adım öteye daha giderek, benim için gelmiş geçmiş en iyi tribute, en iyi cover albümlerden biri olduğunu söylemek de benim boynumun borcu.

Bana göre içinde bir tane bile sıradan şarkının olmadığı Stone Free, her şarkısı ya nakış gibi yeniden işlenmiş, ya da Hendrix mantalitesi ile özgürce akışına bırakılmış biçimde sere serpe uzanıyor. Hani her bir şarkıya birer paragraf methiye düzülebilir. Bunun gerçekte Hendrix şarkılarının ilham veren gücünden mi kaynaklandığı tartışılır. Zira aynı Hendrix şarkıları sözünü edip adını hatırlamadığım pekçok tribute albümde hiç de iyi yorumlanmamış, hatta üstadı mezarında ters döndürecek banallikte örneklere ev sahipliği yapmıştı. Mesele "iyi şarkı seçimi" de olamaz. Tribute albümlerde seçtiğiniz bir şarkıyı pekala bulunduğu yerden alıp başka istikametlere taşıyabilirsiniz. Şarkı başkasının olabilir ama yorum sizindir. Kaldı ki illa bir yere taşıma zorunluluğunuz da yoktur. Sadece göreceli de olsa o şarkıyı sıkıcı bir hale sokmamanız, kendinizden birşeyler de katmanız beklenir. Stone Free, en başta bünyesinde bu cover bilincini iyi bilen tecrübeli isimleri barındırdığı için iyi bir albüm.


Stone Free aynı zamanda benim çoğunlukla bir tribute albümde aradığım tür sıçramalarını da çok iyi beceren bir toplama. Grunge (Hey Baby, Spanish Castle Magic, Are You Experienced?), hard rock (Manic Depression, I Don't Live Today, Crosstown Traffic), pop rock (Bold As Love, Stone Free), blues (Red House), new wave (Purple Haze), modern classical (Fire), hip-hop (You Got Me Floatin'), pop jazz (Third Stone From The Sun) gibi farklı kanatlardan ses veren albüm, Hendrix'in geniş tabanlı müziğinin, ilham verici gücünün ulaşabileceği mecraları gösteriyor. Elbette ticari bir havası var. Ama bu hava, albümün ruhsuz bir handikapa dönüşmesine izin vermeyecek donanımlı insanların yaratıcı katkıları sayesinde fazla hissedilmiyor. Eğlence ve farklı deneyim ihtiyaçlarını aynı anda karşılıyor. Klişelerin aksine, cover kavramı insanın kendine yakışanı giymesi değil, hazır malzemeden kendine yeni bir elbise dikmesidir mottosunu büyük ölçüde hayata geçirmiş bir albüm Stone Free.

Bu kadar şey söyledikten sonra albümde favori olarak göstereceğim şarkı veya şarkılar olmadığı anlaşılmıştır. Kabaca bakıldığında hep tanınmış isimleri görürüz. Spin Doctors, Belly, P.M. Dawn gibi 90'larda altın dönemini yaşamış bazı isimlerin doğal varlığı, uzun yıllar müzik dünyasında saygın bir yer edinmiş olanlarla iç içe geçmiş ve hiç ayrıksı durmamış. Sadece kapanışta yer alan Hey Baby (Land Of The New Rising Sun)'a kanat takıp uçurmuş olan M.A.C.C. isimli grup göze yabancı geliyor, kulağa yabancı gelmiyor. O da zaten Pearl Jam üyeleri Mike McCready, Jeff Ament, Matt Cameron ve Soundgarden solisti Chris Cornell'in baş harflerinden oluşan tek şarkılık bir grubun adı. Yanılmıyorsam bu değerli coverın bulunabileceği tek albüm de Stone Free. Albümü baştan ayağa değerli kılan tek şey, Hendrix şarkılarına emek verenlerin popüler ve tecrübeli isimler olması değil, bu isimlerin cisim olarak da gerçekten çok iyi coverlar yapması. Nice popüler ve deneyimli isimler gördük ki, coverladıkları şarkıya bir ruh, başkasından ödünç alınmış olsa da bir kimlik, kendilerinden bir parça katamamışlardı. Ama Stone Free, bir efsane kendi şarkılarıyla başkaları tarafından nasıl anılır, onu tanımlayan albümlerden biri. Jimi Hendrix'i en iyi yad eden albüm.

1. The Cure - Purple Haze
2. Eric Clapton - Stone Free
3. Spin Doctors - Spanish Castle Magic
4. Buddy Guy - Red House
5. Body Count - Hey Joe
6. Seal and Jeff Beck - Manic Depression
7. Nigel Kennedy - Fire
8. Pretenders - Bold as Love
9. P.M. Dawn - You Got Me Floatin'
10. Slash and Paul Rodgers with the Band of Gypsys - I Don't Live Today
11. Belly - Are You Experienced?
12. Living Colour - Crosstown Traffic
13. Pat Metheny - Third Stone From the Sun
14. M.A.C.C. - Hey Baby (Land of the New Rising Sun)

15 Ekim 2016 Cumartesi

VA - We’re A Happy Family: A Tribute To Ramones


2003 tarihli End Of The Century: The Story Of The Ramones belgeselindeki yorumlarımıza dayanarak bir giriş yapalım: Joey Ramone (vokal), Johnny Ramone (gitar), Dee Dee Ramone (bas, vokal) Tommy Ramone (davul) dörtlüsünden oluşan orijinal Ramones kadrosu, gerçek isimlerini kullanmadan, "Ramone" soyadı altında birleşerek Blitzkrieg Bop, I Wanna Be Sedated, Sheena Is a Punk Rocker, 53rd & 3rd, I Wanna Be Your Boyfriend, Judy Is a Punk gibi pekçok hit şarkıya imza atmıştı. Ramone soyadı, siyah deri ceketler, kaküllü saçlar, sahne uyumları onları hep bir aile konseptine dahil etmişti. Bilmeyen biri onları akraba sanabilirdi. Oysa kuruluşlarından dağılmalarına dek geçen süre içinde bu uyumlu görüntü kadar, türlü anlaşmazlıklar yaşayıp bu konsept üzerine birbirlerini eleştiriyorlardı. Romantik ve naif Joey, hırçın Dee Dee, geri planda kalmasına rağmen işin mutfağında önemli pay sahibi Tommy, grubun beyni konumunda bulunan muhafazakar, soğuk ve işadamı disiplinine sahip Johnny farklı zamanlarda birbirlerinin kararlarını ve tavırlarını eleştirirken aslında işlerin pek de yolunda olmadığı da anlaşılıyordu.

Belki de belgesele yansıyan kısmıyla onları bir "aile" kavramından uzakta görmüş olabiliriz. Ama sahnede çok uyumlu olup da ışıklar söndükten sonra farklı zamanlarda önlerine konan kameralara birbirlerini çekiştiren, grup arkadaşları için yorum yapmaları istendiğinde ilk önce yüzleri buruşan, birbirleriyle hiç temasta bulunmayan, birbirlerinin hoşlandığı kızları çalan (bu olay sadece Johnny ve Joey arasında geçiyor) Ramones kardeşler (!), tüm bu çatışmalara ve ufak tefek eleman değişikliklerine rağmen 1974 - 1995 arasına 14 albüm ve sayısız konser sıkıştırmış efsane isimlerden biri. Haliyle onlara da bir tribute yakışırdı. Müzik camiasından da bir sürü hayran devşirmiş olan Ramones için 2003'te hazırlanan We’re A Happy Family: A Tribute To Ramones albümü de bu yüzden ünlüler geçidine dönmüş. Tarz olarak böyle bir tribute için pusuda beklediğini tahmin etmenin hiç de zor olmadığı isimlerin dışında, özellikle U2, Tom Waits ve Kiss'i albümde görmek benim için ufak çaplı bir sürpriz olmuştu. Albümü bitirdikten sonra da U2, Green Day, Marilyn Manson ve John Frusciante hiç bulaşmasalarmış demiştim. Bugün de dediğimin arkasındayım.


Her tribute albümde yaşadığım üzere, "iyiler, orta şekerliler, kötüler" olmak üzere üç parçaya böldüğüm We’re A Happy Family, bana göre en başta Metallica, Rancid, Kiss, Garbage, Red Hot Chili Peppers ve Pretenders'ın leziz yorumlarıyla ayakta duran bir albüm. Ramones için yapılan bir saygı albümüne daha çok punk gruplarının rağbet edeceğini düşünebiliriz. (Belki de rağbet etmişlerdir ama seçilmemişlerdir.) Burada Green Day, Rancid ve Offspring üçlüsünün temsil ettiği punk kanadını da "iyi, orta, kötü" olmak üzere üç türlü değerlendiriyorum. Zaten uçmuş bir şarkı olan Sheena Is a Punk Rocker, uzaktan tanıdığım Rancid'in ellerinde iyice dellenip süper bir covera dönüşmüş. I Wanna Be Sedated gibi kendi kendini çalıp söyleyebilen punk marşlarından biri Offspring vasatlığını hissettirmemiş. Ama bu türün önde giden uyuzlarından saydığım Green Day yerine ikinci ligde mücadele eden Ramones hayranı tutkulu bir punk grubunu görmeyi tercih ederdim şahsen. Bunun yanında Pete Yorn, Zeke isimli bir grupla takılan Eddie Vedder, Rob Zombie ve Rooney tarafından yorumlanan şarkılar ise olayın orta şekerli kısmı gibi geldi bana.

Red Hot Chili Peppers dönemine hayran olduğum ama solo kariyerine gram saygı duymadığım John Frusciante burada da kendini fazlalık gibi göstermiş. Halbuki ait olduğu Chili biraderleriyle açılıştaki Havana Affair'i çok iyi yorumlamışlar. Zaten Havana Affair ile birlikte en pozitif fark yaratan (burada Ramones'i farklı bir boyuta taşıyan anlamında) şarkılardan biri de Pretenders'ın Something To Believe In performansı. Bu farklı boyut olayı, kendi şarkıları da tonlarca kez coverlanmış Tom Waits gibi büyük ve zor bir halk ozanının elinde Return Of Jackie & Judy suretinde albümde görünüyor ki, tür, tarz, yorum, "iyi-orta-kötü" şekillerine dahil etmeye cesaret edememek çok normal. Waits'in bir Ramones şarkısı coverlaması, Ramones'in hali hazırda sahip olduğu özelliklere yeni bir özellik daha katıyor. Zaten bir Ramones şarkısı coverlamayıp, sadece bir kenarda o katran karası sesiyle müziksiz birşeyler mırıldansa bile eminim bu albüme koyarlardı. Sonuç olarak tribute mantığının hakkını yememiş, kamu spotuna dönüşmemiş bir albüm olarak We’re A Happy Family'yi mutlu aile albümlerimiz arasına koyabileceğimizi, hele de bir Ramones hayranıysanız (öyle birine henüz rastlamadığımı da ekleyerek) tadını daha çok alacağınızı söyleyebilirim.

1. Red Hot Chili Peppers - Havana Affair
2. Rob Zombie - Blitzkrieg Bop
3. Eddie Vedder (feat. Zeke) - I Believe in Miracles
4. Metallica - 53rd & 3rd
5. U2 - Beat on the Brat
6. Kiss - Do You Remember Rock 'n' Roll Radio
7. Marilyn Manson - The KKK Took My Baby Away
8. Garbage - I Just Wanna Have Something to Do
9. Green Day - Outsider
10. Pretenders - Something to Believe In
11. Rancid - Sheena Is a Punk Rocker
12. Pete Yorn - I Wanna Be Your Boyfriend
13. The Offspring - I Wanna Be Sedated
14. Rooney - Here Today, Gone Tomorrow
15. Tom Waits - Return of Jackie & Judy
16. Eddie Vedder (feat. Zeke) - Daytime Dilemma (Dangers of Love)
17. John Frusciante - Today Your Love, Tomorrow the World

11 Ekim 2016 Salı

VA - Sweet Relief II: Gravity Of The Situation


1964 yılında Jacksonville, Florida'da doğan James Victor Chesnutt ya da müzik dünyasında bilinen adıyla Vic Chesnutt, 1985–2009 yılları arasında geçen kariyeri boyunca 17 albüm yapmış bir folk, alt. country müzisyeniydi. Aslında yerel coğrafyası dışında bilinen bir tarafı da yoktu. Hatta 1996'da yapılan Sweet Relief II: Gravity Of The Situation adlı tribute albüm olmasa, onu bu kadar fazla kimse tanımazdı. 1993'te MS teşhisi konan ve tıbbi masraflarını karşılayacak durumu olmayan Victoria Williams gibi müzisyenlere yardım amaçlı kurulan Sweet Relief Musicians Fund, tribute albüm ve konserler vesilesiyle ona yardım sağlama amaçlı Sweet Relief: A Benefit For Victoria Williams albümünün çıkmasını sağlamıştı. Bu tribute albüm Lou Reed, Pearl Jam, Soul Asylum gibi isimleri de içermesi nedeniyle oldukça ses getirdi. Zor durumdaki müzisyenlere kar amacı gütmeden finansal ve tıbbi yardım sağlayan bu fon bünyesinde gerçekleştirilen ikinci albüm olan Gravity Of The Situation, Chesnutt'ın aynı adlı şarkısının adını taşıyor. Bence bünyesindeki isimler ve onların coverladıkları Chesnutt şarkılarının kalitesi açısından (ya da coverlama kalitesi açısından) Victoria Williams için yapılan albümden çok daha iyi bir albüm.

Vic Chesnutt, 18 yaşında geçirdiği araba kazası sonucu kısmi felce uğramış, hayatının geri kalanında tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş biriydi. Sadece basit akorlar kullanarak da olsa gitar çalıp şarkı söyleyebiliyordu. 80'lerin ortalarında Athens'a taşındıktan sonra bir müzik grubuna bile katıldı. Ama solo takılmasıyla ve o bölgenin gözde müzik mekanlarından 40 Watt Club'da Michael Stipe'ın (R.E.M.) dikkatini çekmesiyle ismini duyurmaya başladı. Stipe onun 90 ve 91 yıllarında yapacağı ilk iki albümünün de yapımcısı olacaktı. Kariyeri boyunca birçok grup ve şarkıcıyla çalışan, 2009'da 45 yaşındayken aşırı dozda kas gevşetici yüzünden komaya girerek ölen Vic Chesnutt (bu olayın intihar olduğuna dair söylemler de ağırlıkta), geriye 17 albüm ve pekçok müzikal ortaklık bıraktı. Tüm bunlardan haberdar olmamı sağlayan Gravity Of The Situation albümü, bu albümden haberdar olmamı sağlayan ise R.E.M., Live, Kristin Hersh, Hootie & The Blowfish, Garbage gibi 90'ların takip ettiğim isimlerinin bu albümde toplandıklarını öğrenmem oldu.


Gerçi içinde Madonna bile olan bir toplama albümün hiç duyulmaması mümkün değildir. Guilty By Association şarkısında Madonna'nın kayınbiraderi Joe Henry ile düet yapması, kimseye popüler çağrışımlar yapmasın. Gayet sakin ve mütevazi bir sophisti pop olan bu parça, bu naif albümün en hoş şarkılarından biri aynı zamanda. Fakat albümdeki en beğendiklerim ve dinleye dinleye eskitmeye çalışıp neyse ki bunu başaramadığım şarkılar ise Live'ın olağanüstü unplugged yorumuyla seslendirdiği Supernatural (ki kendisini gelmiş geçmiş en iyi coverlar listeme gözü kapalı koyabilirim), Kristin Hersh'ten sanki kendi albümü Hips and Makers'tan çıkmış gibi duran Panic Pure, Soul Asylum'dan tutkulu When I Ran Off & Left Her, Cracker'dan soylu sefaletiyle Withering ve Dog's Eye View'dan yürek acıtan Dodge şarkılarıdır. Hatta 90'lı yıllarda yaptığım onlarca karışık kasete (ama tema olarak sadece hüzünlü olanlara) bu beş şarkıyı mutlaka koyduğumu bilirim.

Gravity Of The Situation şarkısının Nanci Griffith ve Hootie & The Blowfish ortaklığı da fena sayılmaz. Ama albümün geri kalanıyla iyi geçinmek benim için hep sorun olmuştur. Albümdeki R.E.M. ve Garbage yorumlarına bir türlü ısınamamış, West Of Rome, Florida, Sad Peter Pan şarkılarını bir türlü sevememişimdir. En fazla hayalkırıklığı yaşadığım durum ise, kapanışta yer alan, iki Sweet Relief sembolü Chesnutt - Williams düeti oldu. Keşke God Is Good yerine daha iyi bir Chesnutt şarkısı seçilseymiş... diyeceğim ama o diskografiye hakim olmadığım için hangi şarkı olabilirdi onu da bilmiyorum. Lakin sevdiklerim, sevmediklerime baskın geldiği için, onları başka yerde bulamayacağımı bildiğim için, onlarla çok hatıram olduğu için bu tribute bende her zaman iyi bir yere sahiptir. Vic Chesnutt da, azmi ve müziğe olan bağlılığıyla böyle bir saygıyı ve bu tribute albümü hak etmiştir.

1. Garbage - Kick My Ass
2. R.E.M. - Sponge
3. Nanci Griffith and Hootie & The Blowfish - Gravity of the Situation
4. Soul Asylum - When I Ran Off & Left Her
5. Dog's Eye View - Dodge
6. Live - Supernatural
7. The Smashing Pumpkins and Red Red Meat - Sad Peter Pan
8. Sparklehorse - West of Rome
9. Joe Henry and Madonna - Guilty by Association
10. Kristin Hersh - Panic Pure
11. Cracker - Withering
12. Indigo Girls - Free of Hope
13. Mary Margaret O'Hara - Florida
14. Vic Chesnutt and Victoria Williams - God Is Good

7 Ekim 2016 Cuma

VA - Dazed & Confused: A Stoned-Out Salute To Led Zeppelin


(Benim için) gelmiş geçmiş en iyi rock grubu Led Zeppelin, tıpkı başkalarının gelmiş geçmiş en iyi grupları ve şarkıcıları gibi birçok tribute albümle selamlanmış bir efsane. Tribute dediğimiz selamlama olayı da coverlardan oluştuğu için ayrıca ilgimi çekiyor. Hiç şikayetçi değilim ama zaman zaman düşünmedim değil. Acaba tribute albümler coverlardan değil de, selamlanacak grup veya şarkıcıdan esinlenerek yazılmış sıfır şarkılardan oluşsa nasıl olurdu? Kesinlikle daha orijinal olurdu. Öte yandan riskli de olurdu. Şöyle ki, o sıfır şarkı berbat birşey olsaydı, "bu efsane sana vere vere böyle mi ilham verdi" diye çemkirebilirdik. Efsanelerin kime nasıl ilham vereceği kestirilemez tabii. Onlar nasıl bu ilham özgürlüklerini kullanıyorlar ise, bizim de bu ilhamı berbat bulma özgürlüğümüz olmalı. Tüm bunları, bugüne kadar tribute (saygı, övgü, selamlama, onurlandırma, boyun borcu) adı altında bir sürü berbat cover duyduğum için söylüyorum. Çok fazla tribute albüm dinledim. Hala da dinliyorum. Ticari boyutları dışında tribute hadisesini nasıl anladığı muamma yüzlerce cover arasında bir albüm bütünlüğü yakalamış olanların azlığı beni üzüyor. Selamlanan sanatçılara etkisi nasıl oluyor bilemiyoruz elbette.

Bob Dylan, Depeche Mode, Jimi Hendrix, David Bowie, The Rolling Stones, The Beatles, Black Sabbath muhtemelen en fazla tribute albümü yapılan isimlerin başını çekiyordur. AC/DC'nin bile tribute albümü olmasının komikliği bir yana (Timo Räisänen coverı You Shook Me All Night Long'u pamuklara sararak bunun dışında tutmak üzere), bana göre en kötüleri Iron Maiden için yapılanlardır. Iron Maiden için değil tribute albüm, cover bile yapmayı yasaklamak gerek. Çünkü şarkıların karakteristik progressive özgünlükleri yüzünden kim buna yeltenirse eline yüzüne bulaştırmadan bırakamıyor. Pink Floyd (evet onların da var) ve Bob Marley için de benzer şeyler geçerli. Mesela o kadar Bob Marley tribute dinledim ama hayatımda duyduğum en iyi Marley coverı, The Voice UK 2013 yarışmacısı Moni Tivony'nin No Woman No Cry performansıdır. Prodigy'nin tribute albümleri genelde 5-6 şarkı arasında geçer ve hepsi Çin malı Prodigy albümleri gibidir. Depeche Mode için yapılanların çoğu ise yeni elektronik grupların kendilerini göstermek, remiks kabiliyetlerini test etmek için sıraya girdiği podyumlara benzer. Bizler bir baltaya sap olamamış kıytırık metal grupları biraraya gelerek tribute yapıyoruz diye toplananlar nedense ABBA şarkılarını rezil etmeyi pek severler. Filarmoni orkestralarının ve sevimli yerel bluegrass gruplarının yaptığı tribute albümler ise gayet hoştur.


Bunun gibi milyonlarca tribute klişesine bir yenisi daha eklendi. O da özellikle Led Zeppelin ve Black Sabbath için yapılan saygı albümlerine stoner, sludge, doom alanında eğitim gören veya mezun olmuş rock ve metal gruplarının fazlaca rağbet etmeleri. Bu gayet normal. Çünkü özünü geçmişten, sert tavrını günümüzden devşiren bu müziğe en çok ilham veren bu iki efsane olmuştur. Dazed and Confused: A Stoned-Out Salute To Led Zeppelin adlı 2015 tarihli derleme bunun en taze örneklerinden biri. Çoğu (hatta benim için hepsi) bilinmeyen 14 grubun çeşitli Led Zeppelin klasiklerini coverladıkları bu albüm, şimdiye dek yapılmış en sağlam Zeppelin tribute işlerinden biri olmuş. Zeppelin konusunda en bilinen tribute, 1995'te çıkan Encomium: A Tribute To Led Zeppelin'dir ki, dönemin bazı sıkı isimlerini, hatta Robert Plant'in bizzat kendisini bile içerir. Tabii o zamanlar dibimizi düşüren bu albüm, 2015 yapımı bu tribute ile karşılaştırılamayacak kadar farklı. O iyi veya bu kötü olayı değil. Encomium albümü, Duran Duran, Tori Amos, Helmet, Sheryl Crow, Stone Temple Pilots, Blind Melon gibi farklı renkler taşıyordu. Dazed & Confused ise daha çok isim yapma peşindeki gençleri ya da kendi sınırlı çapında isim yapmış bazı grupların Zeppelin'e olan ceket ilikleme şekillerini gösteriyor.

En beğendiğim yorumlar, açılışı yapan Whole Lotta Love (Siena Root), Heartbreaker (Mothership), Thank You (The Black Moods), Immigrant Song (Electric Eye), We're Gonna Groove (Joy), The Ocean (Brutus), The Rover (Fireball Ministry) oldu. Dazed and Confused ve No Quarter'ı zaten yapı itibariyle psychedelic atmosferden çıkarmak zordur. Ama Immigrant Song gibi deli dolu bir şarkı, hele de Robert Plant'in o meşhur çığlığı kullanılmadan da bu atmosfere sokulabiliyor, üzerine spagetti western sosu dökülebiliyormuş. Nobody's Fault But Mine sound olarak kulağa iyi gelse de, vokal duyulsaymış iyiymiş. Stairway To Heaven ve Kashmir dediğinizi duyar gibiyim. İkisi de var ama ne yazık ki tanınmayacak haldeler. Bir cover için tanınmayacak halde olmak her zaman kötü anlamına gelmez. Ne var ki her iki Zeppelin klasiği de, kendilerini coverlayan kafirler tarafından dövülmek suretiyle tanınmayacak hale gelmişler. Şarkıları yolda görsen tanımazsın, o derece. Zaten bu iki şarkı albümde stoner takılmayıp, sözde dream pop (ne alaka!) olarak yer bulmuş yegane coverlar. Bunları saymazsak ve topu genele vurursak eli yüzü düzgün denebilecek bir tribute Dazed & Confused... Meraklısına The Music Remains The Same (2002) ve Dead Zeppelin (2000) adında heavy metal gruplarının cayır cayır yaktığı Zeppelin coverlarından oluşan iki albümü de önerebiliriz.

1. Siena Root - Whole Lotta Love
2. Fireball Ministry - The Rover
3. Cult of Dom Keller - Dazed and Confused
4. Mothership - Heartbreaker
5. Joy - We're Gonna Groove
6. Dead Meadow - No Quarter
7. Lostage - Communication Breakdown
8. Electric Eye - Immigrant Song
9. Brutus - The Ocean
10. The Machine - Nobody's Fault But Mine
11. The Fresh & Onlys - In the Light
12. Indian Jewelry - Kashmir
13. The Tulips - Stairway to Heaven
14. The Black Moods - Thank You