Gün geçmiyor ki adamın biri çıkıp yatak odasında, evinde, bodrumunda, stüdyosunda vs. kendi alet edavatlarıyla bir albüm yapmasın, sonra bir isim uydurup grupmuş imajı yaratmasın. Şimdiki adamımız da Sam Larson adında bir Seattle vatandaşı. Kendisi hakkındaki şimdilik sınırlı bilgilere göre The Groovy Nobody ismiyle 1 Ocak 2022'de çıkardığı albümü Reflections Of A Lost Year'ı yazan ve kaydeden olarak görünüyor. Kendisine yardım eden olmuş mudur, ne çalmıştır, konser tecrübesi var mıdır, bunları "written and recorded by Sam Larson" cümlesini gördükten sonra pek umursamıyorum doğrusu. Ben yapılan müziğe, şarkılara, albüme bakarım. Orada gördüğüm de harikulade. Adeta 70'lerden fırlamış, kozmik seslerle, retro bir sound ile örülmüş, kafası güzel, melankolik bir psychedelic rock ile karşılaştığımda hiç de tek kişilik bir proje olarak düşünmemiştim. Bu karışımı son yıllarda özellikle İskandinav rock gruplarının çok iyi becerdiği düşünüldüğünde The Groovy Nobody'nin İsveç, Norveç, Danimarka menşeli permasız, makyajsız bir grup olduğunu sandım. Oysa Seattle'dan Sam Larson, zaten yaşadığı yerin havasında suyunda bulunan rock ruhunu, yine doğduğu yerin genleriyle bir araya getirip 2022'nin en iyi albümlerinden birini yapmış.
Albümü dinledikten, melankolisine kapılıp gittikten ve kendime geldikten sonra öğrendiğim bu tek kişilik dev kadro hadisesi bana Kevin Parker (Tame Impala) ve Ryan Downie (RYD) örneklerini anımsattı. Onlar da kendi müziklerinin, albümlerinin kurallarını kendileri koymuş, ortaya şahane işler çıkarmışlardı. Stüdyo haline getirdiğin yer neresi ise loş hale getiriyorsun, tütsülerini yakıyorsun, alıyorsun içkini, abur cuburunu, geçiyorsun ekipmanlarının başına, karışan eden yok, sabahlara kadar o şarkı senin, bu şarkı benim kıyak bir yolculuğa çıkıyorsun. Reflections Of A Lost Year dinlerken bunlar gözümde canlandı. Açılıştaki Elevated'ın henüz ilk saniyelerinde içime sızan o retro sound, beni de adeta o stüdyoya veya bodrum katına ışınladı. 70'ler psychedelic rock ile neo-psychedeliasının pop muğlaklığına, kimi zaman İsveçli Dungen zerafetine, eskiler jam gruplarının sakinleştiği anlara ve daha pek çok referansa doyurdu. Elevated bunu tek başına yaptı ve albümdeki diğer arkadaşları ile ilgili de fikirler verdi. Ama hemen arkasından gelen Am I Dead bir anda o saykodelik havayı dağıtıp, basit nakaratıyla şahane bir radyo dostu neo-psychedeliaya dönüşünce gerçekten iyi bir albüme başladığımı anladım. İşte keyifle arkanıza yaslandığınız o anlardan biriydi.
O yaslanmayla birlikte albümde sahne alan Don't Hold Me Back, Perfect World, Everything I See Is Me, Lost In My Head ilk önce birbirinden ayırt edilmesi zor psychedelic rock şarkılar gibi görünseler de, Sam Larson dostumuzun kafasının güzelliğine ve aynı zamanda müzikal özenine istinaden zamanla kendi kimliklerini çıkarıp gösterebilecek olgunluktalar. Swift Descent başladıktan birkaç saniye sonra bir Türkçe vokal girse, biri de çıkıp bu şarkı 70'lerden kalma bir pop 45'liği dese yadırgamayız sanırım. Belki catchy bir nakaratı, hatta hiç nakaratı olmamasından şüphelenebiliriz. Yine yukarıda isimlerini saydığımız kafası güzel dörtlü gruba dahil edebileceğimiz Broken Machine'in sonlarına doğru saksafon bile duyuyoruz. Kapanıştaki Give It Time, böyle güzel bir albümün finali de ancak böyle olur dercesine karizmatik, gizemli, özgür ve asil. Böylece Elevated ile başlayıp Give It Time ile biten 5. The Groovy Nobody albümü Reflections Of A Lost Year, pandeminin de etkisiyle bu tarz çalışmaların sıklaşmaya başladığı döneme damgasını vuran albümlerden biri olduğunu her dinleyişte daha güçlü şekilde hissettiriyor. Gerçi dört şarkılık 2020 tarihli Self Isolated da karantinaya denk gelmişti. Tıpku önceki işleri gibi hiç beğenmediğim o albümdense, kayıp bir yılın yansımalarını kendi açısından harikulade bir atmosfer dahilinde ifade eden Reflections Of A Lost Year'ı ciddiye alalım.
1. Elevated
2. Am I Dead
3. Don't Hold Me Back
4. Perfect World
5. Swift Descent
6. Everything I See Is Me
7. Lost in My Head
8. Broken Machine
9. Give It Time
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder