5 Eylül 2019 Perşembe

The Cure - Wish


Bazı tanışmalar geç olur ama temiz olur. O geç tanışmaları bazen "keşke daha önce tanısaydım" diye, bazen de "tam zamanında tanımışım" diye değerlendiririz. İşte ben The Cure ile tanışmamı ikinci cümleyle özetlerim. 1976 yılında West Sussex/İngiltere'de kurulan The Cure, ilk albümü Three Imaginary Boys'u 1979'da çıkarmıştı. Benim The Cure'u ilk görüşüm ise 80'lerin sonlarına doğru TV'de bazı kliplerini gördüğüm Disintegration albümündeki şarkılar sayesinde oldu. Pictures Of You ve Lovesong hala eskimeyen birer The Cure klasiğidir. Ama o zamanlar biraz beğeni çıtası, biraz müzik zevki, biraz da ekonomik sebeplerden ötürü Disintegration'a sahip olma arzum olmadı. Hatta müzik dijital ortamlara taşınana dek de o albümü tümüyle dinlemedim bile. Fakat henüz o dijital çağa girmeden The Cure ile yolumun kesişmesinin çok yakın olduğunu da bilmiyordum. Hem de öyle bir tanışma ki, yıllar geçse de unutulmayacak, üzerinden her geçen yıla rağmen zamansızlığıyla aklımı başımdan alacak mükemmel bir albümle kavuşmanın güzelliğiyle tanışmaydı. 1992 tarihli dokuzuncu stüdyo albümü Wish ile tanışmaydı.

"Unique Sound" denilen tabiri ilk kez kafamda oturtabildiğim albümlerden biri olan Wish, post-punk ve new wave kardeşleri 80'li yıllardan bildiğim haliyle öyle bir revize etmişti ki, o yıllara ait rock ve pop ruhuna dair sevdiğim ne varsa kusursuz bir karışım meydana getirmişti. Bu Open ile başlayıp End ile biten, melankolinin, tutkunun, hüznün, neşenin doruklarda yaşandığı şarkılarla dolu konsept bir albümdü. Aynı zamanda bazı heavy metal veya melodik death metal şarkılarında denk geldiğim "gotik" atmosferin daha sakin ve daha derin yansımalarına rastladığım anlar barındırıyordu. Gotik kavramının pop karşılığını bundan böyle Wish'teki bu yansımalar ışığında değerlendirecek, çıtayı Wish'e göre belirleyecektim. Ama High, Wendy Time, Doing The Unstuck ve Friday I'm In Love gibi yaşama sevincini iliklerine kadar yaşayan şarkılarla sağlanan dengeyle Wish'in tamamen gotik, pesimist, yılgın bir albüm olmadığının da farkındaydım elbette. Böylesi karmaşık ruh hallerinin iç içe geçtiği, ama aynı anda olağanüstü bir bütünlük ve uyum içinde gerçekten yaşadığı çok az albüm dinlemiştim.


İlk zamanlar Wish albümünde gerek uzunlukları, gerekse kıvrımsızlıkları, köşesizlikleri nedeniyle (ki bu tabirler o dönemde hissettiklerimdir) bir süre yıldızımın barışmadığı From The Edge O The Deep Green Sea, Apart, Cut gibi şarkıların derinlerine inildikçe kendilerini ele verdiklerini görmek anlatılmaz bir duygu. Funky, üzgün veya kaotik, ne iseler onun The Curecasını çalıp söylemişler. İtiraf edeyim, bende dünyanın en güzel şarkılarından biri olan Friday I'm In Love ve dünyanın en hüzünlü şarkılarından To Wish Impossible Things'in yeri çok ayrıdır. Haftanın 6 gününü gömüp, aşık olduğu Cuma gününü yücelten Friday I'm In Love ve bir zamanlar birlikte olduğu yarinin içine doldurduğu "imkansız şeyler dileme" duygusunu kaybetmeye başlayan bir adamın mutsuz sonlu ağıtı olan To Wish Impossible Things, bence The Cure adına yapılmış en muhteşem şarkılar. Bu ikisinin üzerinden şu an 27 yıl geçmiş. Ama bir 27 yıl daha geçse bendeki etkileri solmaz. Dünya 127 yıl sonrasını görür mü bilmem. Ama görürse mutlaka birileri bir şekilde bu şarkıları o yıllara taşıyacaktır. İmkansız bir dilek mi bilmiyorum ama buna inanmak istiyorum.

Wish onlarca duyguyu içinde yaşatan çok boyutlu bir albüm. Bu duygular ne olursa olsun ortak payda şarkıların her hücresine sinmiş olan ve farklı dozlarda kana karışan hüzün. Muhteşem efkarıyla Trust, kıpır kıpır yüreklere balıklama dalan High, nakaratı şahane bir gitar melodisinden oluşan ve ne zaman o melodiyi duysam bana yaz mevsiminin coşkusunu yudumlatan Doing The Unstuck, "please stop loving me/ I am none of these things" dizelerini zihnime kazıyan End şarkıları da Wish'in incilerinden olmuştur her zaman. Ne Wish'ten önce, ne de Wish'ten sonra hiçbir The Cure albümünü bu kadar sevmedim, sevemedim. Müzik tarihinde kendine özel bir yeri olan solist Robert Smith'in ayrıcalıklı sesi, bu iflah olmaz romantiğin gözyaşlarını mürekkep yapıp yazdığı lirikleriyle birleşince dünya daha anlamlı bir yer olarak görünüyor. 90'larda bu anlam, kendi yalnızlığına acıyan bir adamın yüreğine asit yağmurları gibi yağarken, 2010'ların sonuna doğru o yağmur asitsiz ama yine yağacağı yeri çok iyi bilen nitelikte hissiyatlara evriliyor. Wish, insana kaliteli yaşlandığını hissettiren albümlerden biri. İster imkanlı, ister imkansız olsun, dileklerin sonsuzluğuna olan umudu, onların yitip gitmesi karamsarlığıyla aynı düzleme koyabilen insani gelgitlerle birlikte anlatabilen türden.

1. Open
2. High
3. Apart
4. From the Edge of the Deep Green Sea
5. Wendy Time
6. Doing the Unstuck
7. Friday I'm in Love
8. Trust
9. A Letter to Elise
10. Cut
11. To Wish Impossible Things
12. End

31 Ağustos 2019 Cumartesi

Issız Ada Radyosu Arşivi (Ağustos 2019)

Ikebe Shakedown - Kings Left Behind
Yıl: 2019 ABD
Tür: Afrobeat, Jazz-Funk
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Hammer Into Anvil"

Moron Police - A Boat on the Sea
Yıl: 2019 Norveç
Tür: Progressive Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Beware the Blue Skies"
 
The Music - Strenght in Numbers
Yıl: 2008 İngiltere
Tür: Alternative Rock, Alternative Dance
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Strenght in Numbers"
Amadou & Mariam - Wati
Yıl: 2002 Mali
Tür: Afrobeat, Afro-Funk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Llbiwan"
Outside Providence OST
Yıl: 1999 ABD
Tür: Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: The Who - "Won't Get Fooled Again"
Queen - The Miracle
Yıl: 1989 İngiltere
Tür: Pop Rock, Glam Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "I Want It All"
Roni Size & Reprazent - New Forms
Yıl: 1997 İngiltere
Tür: Drum & Bass, Jazzstep
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Brown Paper Bag"
Frantic Amber - Bellatrix
Yıl: 2019 İsveç
Tür: Melodic Death Metal
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Khutulun"
Tina Turner - Tina Live in Europe
Yıl: 1988 ABD
Tür: Pop, Pop Rock, Soul
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Tearing Us Apart (feat. Eric Clapton)
VA - Dark Was the Night
Yıl: 2009 ABD/İngiltere
Tür: Indie Rock, Indie Pop, Indie Folk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Feist + Ben Gibbard - "Train Song"
Seratones - Power
Yıl: 2019 ABD
Tür: Soul, Rock, Funk
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Power"
The Dead Daisies - Locked and Loaded: The Covers Album
Yıl: 2019 Avustralya
Tür: Hard Rock, Cover
 "F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Bitch"
The Ragged Jubilee - In the Valley
Yıl: 2012 ABD
Tür: Blues Rock, Garage Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Whiskey"
Lunaries - If All the Ice Melted
Yıl: 2019 İtalya
Tür: Dream Pop, Indie Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Unbound"
Di-Rect - Rolling with the Punches
Yıl: 2017 Hollanda
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Crazy Madonna"
Elephant Stone - Ship of Fools
Yıl: 2016 Kanada
Tür: Psychedelic Rock, Indie Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Devil's Shelter"
King Gizzard and the Lizard Wizard - Infest the Rats' Nest
Yıl: 2019 Avustralya
Tür: Trash Metal, Heavy Psych
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Mars for the Rich"
Out of Sight OST
Yıl: 1998 ABD
Tür: Funk, Soul
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: The Isley Brothers - "It's Your Thing"
Enya - Shepherd Moons
Yıl: 1991 İrlanda
Tür: Celtic New Age, Ambient
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Caribbean Blue"
Big Wreck - … but for the sun
Yıl: 2019 Kanada
Tür: Hard Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "So Clear"

26 Ağustos 2019 Pazartesi

Massive Attack - Mezzanine


Birisi Araf mı dedi? Madem öyle, Mezzanine'ı da ekleyerek elektro kombo yapmış olalım. Şu 90'lar sonu 2000'ler başı nasıl bir dönemdir ki, peşpeşe bu kadar elektronik şahesere rahim görevi görmüştür? Kendi hayatının, veya hayatın mânâsına kafa yoran ruhları silindir gibi ezip bu türe altın çağını yaşatmış? Mezzanine, trip hop'u icat eden, hadi etmemiş olsa bile ona kimliğini veren, ete kemiğe büründürüp adrese teslim bir zekâ kazandıran, yeryüzünün Araf'ı (ya da Araf adaylarından biri) Bristol'da yetişmiş en devrimci grup Massive Attack'in başka hayatlara armağan ettiği, kendi hayatının albümüdür benim görüşüme göre. Mezzanine, bahsetmesi o kadar kolay olmayan bir albüm. En uzak kelimelerden cümleler yaratmak gerek onun için. Ya da sadece susmak! Ama buna izin verecek gibi değil. Onu seven her dinleyici, biryerlerden ona bir mektup yazmalı.

Grubun resmi olmayan elemanı Horace Andy'nin belki de hayatında sesini verdiği en güzel şey olan Angel, vokalleriyle Robert del Naja'nın (3D) cennetin şüpheci sorgu meleğini ve Grant Marshall'ın (Daddy G) cehennem zebanisini oynadığı Risingson, Bristol şantözlerinin kraliçesi Elizabeth Fraser'ın söylediği Teardrop ve bu karanlık paralel evrende şeytan üçgenleri yaratan bir sanat eseri olan Inertia Creeps'i ardı ardına dinlemek, insana birşeylerin eşiğinde, milâdında olduğunu hissettiriyordu adeta. Inertia Creeps bittiğinde albüm tam orada bitse de olurdu benim için. Değerinden en ufak bir kuruş bile kaybetmezdi. Oysa geride kulak verilecek 7 hüzmesi daha vardı albümün. (Bu şarkıların tinsel yoğunluğunu dindirmek için tasarlanmış biri parantezli, biri parantezsiz Exchange'leri saymadığımızı varsayalım, yine de 5 tane kalıyor geriye!)


Angel, Risingson, Teardrop ve Inertia Creeps, temelinde inanılmaz bir dijital ruhun yattığı karmaşık döngülere kat çıkıyorlar. Bambaşka algılara kapılar, pencereler açıyorlar. Aynı filmi her seyrettiğinizde aslında aynı film olmadığını farketmeniz gibi Lynchvarî bir gerginlikle dolular. Kırılgan ama temkinli, duygusal ama acımasızlar. Çağdaş, etnik, radikal ve bilgeler. Bu ilk dört elektronik harikanın gerisinde kalan bu şarkılar da aslında "şarkı" kelimesinde kendilerine bir anlam bulamıyorlar. Yine Kraliçe Fraser'ın kanat taktığı Black Milk ve Group Four, Horace Andy'nin hınzır olduğu kadar karanlık karaokesi gibi duyulan "trip pop yavşağı" Man Next Door ve çirkin olmasına rağmen uçma yetisiyle ödüllendirilmiş bir kargaya benzettiğim albüme adını veren müthiş Mezzanine, akademik trip hop dersleri gibiler. Açık kapı ve pencereler, albüm bitişiyle kapanıyorlar. Yani belki benim gibi Mezzanine'ı arka arkaya dinleyemiyor olabilirsiniz. Bu çok normal. Hatta en normali bu. Çünkü öyle arka arkaya dinlenecek bir albüm değil. Yine bir film benzetmesi yaparsak, bittiğinde kendinize gelme ihtiyacı duyduğunuz, sindirmek için zaman talep ettiğiniz, ama bir an önce geri dönmek istediklerinize benziyor.

MezzanineBeaucoup Fish ve Play'in aksine, Massive Attack'in kariyerinde tek tabanca gördüğüm bir albüm değil. Evet kesinlikle Massive Attack kariyerinin en iyisi. Fakat öncesindeki Blue Lines ve Protection da muazzam albümlerdir benim için. Hatta onlar kadar olmasa da 100th Window ve Danny The Dog da genel anlamda Massive Attack ruhuna sahip çıkan işlerdir. Bir tek şu Haligoland saçmalığını anlayamadım. Anladım da anlamak istemedim diyelim. Mezzanine ve Helogoland'i yapan mantık aynı olamaz diye çok kafa yordum. Ama aslında pekâlâ olabiliyor. İnsanların, grupların hayatında utanılacak pekçok an olabildiği kadar, çok önemliden daha önemli bir an mutlaka oluyor. Benim tarafımdan bakıldığında işte o çok önemliden daha önemli anlar Beaucoup Fish, Play, New Forms, Maxinquaye, Dummy, Vegas diye ortaya çıkıyorlar. Başkası buna "kırılma noktası" der. Ama bu adı geçenler, kırıldıkları noktadan sonra tekrar yerine oturtulamamış bir zaman diliminde sıkışıp kalmış, belki de sıkışıp kalmaları daha iyi olmuş, bu sayede efsaneleşmiş enerji patlamaları. Yenilerine ihtiyacımızın kalmadığı eskilikler.

1. Angel (feat. Horace Andy)
2. Risingson
3. Teardrop (feat. Elizabeth Fraser)
4. Inertia Creeps
5. Exchange
6. Dissolved Girl
7. Man Next Door (feat. Horace Andy)
8. Black Milk (feat. Elizabeth Fraser)
9. Mezzanine
10. Group Four (feat. Elizabeth Fraser)
11. (Exchange) (feat. Horace Andy)

12 Ağustos 2019 Pazartesi

Shannon McNally - Geronimo


1973 Long Island doğumlu Shannon McNally, üniversitede antropoloji okurken çeşitli kulüplerde çalıp söylemişliği olan, mezun olduktan sonra bir süre Paris’te sokak şarkıcılığı da yapmış üç albümlü bir müzisyen. 1997 yılında bir şekilde major plak şirketlerinden Capitol ile anlaşma imzalıyor. Hatta aynı dönemde Shannon için Alanis Morissette adlı gencecik kızı ikinci plana bile alıyor Capitol. Ama piyasa normlarına göre daha içe dönük akustik takılmayı yeğleyen Shannon, gayet tecrübeli müzisyenlerle kotarılan ilk albüm Jukebox Sparrows ile Sheryl Crow gibi kendi liginde isimler kadar, 70’ler soundundan da izler taşıyan bir rota belirliyor. Ama Capitol, nedense albümü süresiz biçimde askıya alınca parsayı Alanis Morisette topluyor.

Fakat aslî amacı meşhur olup yırtmak değil, müzik yapmak olan Shannon McNally yılmayıp kendini kanıtladığı süre zarfında Stevie Nicks, Ryan Adams gibi isimlerin konser açılışlarında yer almayı başarıyor. Hatta müzik dışında, dillere destan güzelliği sayesinde Urban Decay kozmetik ürünlerinin modelliğini bile yapıyor. Bunları görüp ellerini ovuşturmaya başlayan Capitol, nihayet 2002 Ocak ayında Jukebox Sparrows’u yayınlamaya karar veriyor. Albümün geç de olsa hak ettiği başarı sonucu, John Mellencamp ile yaz boyu turlamaya kadar terfi ediyor. Burada adı geçen ünlü isimlerin tümü, çeşitli platformlarda McNally’e hep övgü dolu sözler sarfediyorlar.
 

Jukebox Sparrows, genel hatlarıyla idare eder bir albüm. Birtakım pop rock ve blues klişeleri yanında az da olsa soul, caz, hatta albümle aynı adı taşıyan şarkıda deneysel tınılar duymak mümkün. Ama 2005 yılına gelindiğinde üzerinde Geronimo yazan albüm, McNally’nin o yıla dek yaptığı her şeyden daha olgun ve özellikle country blues hatlarını daha da keskinleştirmiş bir pop rock anlayışı taşıyor. Bunu daha açılış parçası The Worst Part Of A Broken Heart ile anladım diyebilirim. Jukebox Sparrows’da bile böyle bir şarkı yoktu zira. The Hard Way misali kaya gibi bir şarkı da yoktu orada. Leave Your Bags By The Door’un akusti-epik tevazusunu da bulamazsınız o albümde mesela. Weathervane, Sweet Forgiveness, In the Name Of Us Honey örnekleri de Shannon McNally çağdaşları sayılabilecek pek çok country kadının ulaşamadığı samimiyet çizgisinde bana göre. Zaten o kadınların çoğu gibi sahte biçimde ağlak olmaktansa, dürüst biçimde muğlak olmayı tercih ediyor çoğu zaman. Bir zamanlar beraber turladığı Stevie Nicks'in ilk yıllarını biraz daha ince perdeden de olsa andıran dişi karizma sahibi vokali de ayrı bir özellik. Albümün tek eksisi, kendine yakışır biçimde kapanış yapamayan Lovin' In My Baby's Eyes belki de.

Shannon McNally 2009 içinde de Coldwater isminde 8 şarkılık bir albüm yaptı. Yine country blues ağırlıklı olmakla birlikte, türe fazla bağlı kalmasından ötürü olgun, ama Geronimo’daki farklı ruhu yakalayamadığını düşündüğüm bir albüm Coldwater... Bu bilgilerin ışığında, “benim sadece bir Shannon McNally’lik yerim var” diyenler için önereceğim yegâne albüm Geronimo olur kesinlikle. Bir zamanlar kendisine tercih edilen Alanis Morisette ile karşılaştıracak olursak, ben kendisini albüm olarak değil, şarkı şarkı severim. Ama haklı olarak dillere kobra gibi dolanmış onca şarkısına rağmen Morisette’in şimdiye kadar Geronimo gibi bir albüm bütünlüğü, olgunluğu, tevazusu yakalayamadığını düşünüyorum.

1. The Worst Part of a Broken Heart
2. Miracle Mile
3. Sweet Forgiveness
4. Geronimo
5. Pale Moon
6. The Hard Way
7. Beautiful and Strange
8. Tennessee Blues
9. Weathervane
10. Leave Your Bags by the Door
11. In the Name of Us, Honey
12. Lovin' in My Baby's Eyes

4 Ağustos 2019 Pazar

Winterlight - Hope Dies Last


Winterlight aslında Tim Ingham adlı bir İngiliz müzisyenin tek kişilik projesi. Gençliğinde My Bloody Valentine ve Cocteau Twins gibi rüyâlar âleminin müziğine marka olmuş isimlere öykünen çeşitli gruplarda çalmış olan Ingham, meşhur olamadan araya başka mühim şeylerin girmesiyle müzikten aktif olarak elini eteğini çekmiş. Aradan yıllar geçtikten sonra birgün laptopuyla müzik yapabildiğini keşfetmesiyle tekrar sahalara farklı bir mevkide dönmeye karar vermiş. Esasen bu saha dediğimiz şey, öyle tıka basa dolu stadyumlar veya devasa konser salonları değil. Gece geç vakitlerde bir laptop ve bir kulaklıkla geçirilen saatlerin meyvesi de Hope Dies Last olmuş. Gece geç vakitlerde bir laptop ve bir kulaklıkla dinlenildiğinde ise Tim Ingham'ı ve müziğini anlamanın ya da anlamaya yaklaşmanın nasıl bir deneyime dönüştüğü anlatılacak türden değil.

Tim Ingham'ın kendine lâyık gördüğü isim ise Ingmar Bergman'ın 1963 tarihli yapıtlarından biri olan Winter Light'tan gelmekte. Normalde bu bilgiye herhangi bir kaynaktan ulaşmamış olsaydık Winterlight adının öyle durup dururken de çıkmış olabileceğine kanaat getirebilirdik. Oysa albümde filmin orijinal adı olan Nattvardsgästerna adlı bir bestenin de bulunması, en azından Bergman külliyatından haberdar olanlar için kaynağı doğrudan işaret etmekte. Çok sevdiği karısının ölümü üzerine hayatın anlamını sorgulamaya kalkan, ama nasıl yapacağını bilememenin çaresizliğinde debelenen bir rahibin hikâyesini anlatan Nattvardsgästerna, her yönüyle bir "inanca olan inanç ihtiyacı" filmidir gözümde nedense. Biraz umudunu yitirmişlik vardır Bergman'da. Oysa tek kelime etmeden sadece müziğin ambient, shoegaze, dream pop akışkanlığına kapılmış Ingham şarkılarının toplandığı albümün adı "Hope Dies Last"tır. Buradaki farklılaşmayı ne yönde anlamamız gerektiğini bir Ingham röportajı okumadan kestirmek zor görünüyor.

Ama Hope Dies Last, umudu olduğu kadar umutsuzluğu, bir sorgu yılgınlığını, bir dünyevi çaba gereksizliğini iliklere kadar indirgeyen, gerçeküstü bir atmosfer yaratan albümlerden. Umuda veya umutsuzluğa, nereye isterseniz çekebileceğiniz modların kelebekler misali havada uçuştuğu bir iklim bu. Çoğu ambient albümde bu partiküllere rastlamak olasıdır. Bana şu sıralar Hope Dies Last denk geldi ve müzik beni tam ortasına aldı. İçinden çıktığım vakit normal hayata dönüşümün çok sade olması için müzik dinleme eylemine bir süre (kısa da olsa) ara vermem gerektiği hissine kapıldım. Gece geç vakitlerde bir laptop ve bir kulaklıkla dinlenildiğinde nasıl kederli bir krala/kraliçeye dönüşebileceğinizin hayreti saklıdır bulabilene. Evet belki umut en son ölür. Yine de ölür. Ama onun ölümsüz olduğunu ümit etmek de aradığımız şeylerden biri olsa gerek.

1. A Sky Full Of Clouds
2. Between Joy
3. Your Wings Make You Fly
4. Awake and Sleeping
5. Suddenly Something Good
6. Nattvardsgästerna
7. Swept
8. Plattenbauten: Palast
9. Zvenya
10. Line Of Flight
11. Of All The Things
12. I Still Hope

31 Temmuz 2019 Çarşamba

Issız Ada Radyosu Arşivi (Temmuz 2019)

Hatchie - Keepsake
Yıl: 2019 Avustralya
Tür: Dream Pop, Indie Pop, Shoegaze
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Keep"
Hibou - Halve
Yıl: 2019 ABD
Tür: Indie Pop, Dream Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Silver"
Greek Fire - Broken
Yıl: 2019 ABD
Tür: Alternative Rock, Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Wait It Out"
Ciguli - Ciguli
 Yıl: 1999 Bulgaristan/Türkiye
Tür: Folk, Balkan Pop
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Binnaz"
TEK TEK Ensemble - Shake It Like a Wolverine
Yıl: 2019 Avustralya
Tür: Surf Pop, Disco
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sahke It Like a Wolverine"
Angela Perley - 4:30
Yıl: 2019 ABD
Tür: Alt. Country, Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Let Go"
 
Leto OST
Yıl: 2018 Rusya
Tür: Rock, Pop Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: Zveri - "Leto"
Shake Some Action! - Shake Some Action!
Yıl: 2007 ABD
Tür: Power Pop, Indie Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Someone Else's Friend"
 
She Pleasures Herself - XXX
Yıl: 2019 Portekiz
Tür: Darkwave, Post-Punk
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Ich Bin Dead"
 
Sezen Aksu - Işık Doğudan Yükselir (Ex Oriente Lux)
Yıl: 1995 Türkiye
Tür: Pop, Folk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Onu Alma Beni Al"
Stranger Things: Music From the Original Netflix Series, Season 3
Yıl: 2019 ABD
Tür: Pop, Pop Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: Madonna - "Material Girl"
VA - Don't Stop The 80's
Yıl: 2001 ABD
Tür: Pop, Pop Rock, New Wave
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: Living in a Box - "Living in a Box"
Attarazat Addahabia & Faradjallah - Al Hadaoui
Yıl: 1973 Fas
Tür: Funk, World
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Aflana"
 
Neon NiteClub - Her
Yıl: 2015 ABD
Tür: Synthpop, Electropop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Faith"
System of a Down - Toxicity
Yıl: 2001 ABD
Tür: Alternative Metal, Nu Metal
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Aerials"
Stonefield - BENT
Yıl: 2019 Avustralya
Tür: Heavy Psych, Hard Rock
"F" Rate: 4/10
I.A.R. tavsiyesi: "Dead Alive"
Knarsetand - From the Madhouse
Yıl: 2018 Hollanda
Tür: Big Beat, Electronic
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Numb it Down"
 
Kovak - Heroes and High Heels
Yıl: 2009 İngiltere
Tür: Electropop, Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sex Electric"
Catsith - Catsith
Yıl: 2019 Rusya
Tür: Surf Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Thriller"
Top Gun OST
Yıl: 1986 ABD
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Kenny Loggins - "Danger Zone"

26 Temmuz 2019 Cuma

Shake Some Action! - Thirty Nine


Seattle dolaylarından James Hall ve ekibini 2017 yılı albümleri Crash Through Or Crash vesilesiyle övmüştüm. Aradan iki sene geçti. Yeterince övmediğimi düşünüp 19 Temmuz 2019'da çıkan Thirty Nine ile ufak tefek bir şeyler daha geveleyim istedim. James Hall, Shake Some Action! adını verdiği, neredeyse tüm yükünü üstlendiği grubu ile çıkardığı albümleri hiç öyle haftalar, günler öncesinden duyurmaz. Duyursa da ben duymam diyelim. İlk dinleyişlerde şarkılar hep birbirine benzer. Ama sabırlı ve sadık olmak gerekir ki, mükafat alınsın. Keyifli power pop, indie rock şarkılarıdır mükafat. Tabii bunlar benim hissettiklerim. Sürekli takip ettiğim, beni yarı yolda bırakmayan gruplardandır. Thirty Nine ile geleneği bozmamış, 8. albümde de sanki 2. veya 5. albümdeki gibi takılmış. Ne yalan söyleyeyim, power pop türüne dair takip ettiğim hiç kimse yok. Çünkü yeterince ciddi bulmadığım bir tarz veya bu tarza yönelenler kendilerini yeterince ciddiye almıyorlar. Ama Shake Some Action! hiçbir zaman öyle olmadı bana göre. Her albümünde kendini yabancılaştırmayan bir ciddiyet, türün şen şakrak doğasına ek olarak güçlü, yalın, çekici bir olgunluk, buna bağlı bir istikrar mevcuttur.

Az çok tecrübeli bir Shake Some Action! dinleyicisi olarak Thirty Nine'ı ilk görüşte peşinen bağrıma bastım. Zamanla şarkıların detaylarına, birbirlerinden ayrıldıkları ufak noktalara vakıf olmaya başlarım. Bu hep böyle olmuştur. Çünkü Shake Some Action! ilk görüşte her şeyini kaliteli bir basitlikle sunar. Demlendikçe içinden sızan ışık hüzmeleri kendini gösterir. Açılışı yapan Mr. Memory, Hide Me Disguise Me, Charades, Hard Act To Follow, Chains, Hymns That Have Helped Me alıştığım ve beklediğim kalitedeki Shake Some Action! şarkıları olurken, Stranger In The House ile surf rock, Can’t Get Her Out Of My Mind ile de garage rock temaslarını da aynı kalitede buldum. Walk With Danger ve No Time To Lose şarkıları alıştığım veya beklediğim şarkılar olmadı belki ama kalite konusunda en ufak bir fire vermedi. Hatta albüme renk oldukları bir gerçek. Seattle topraklarında 90'larda çok şey yaşandı. Ne var ki çoğu 2000'leri göremedi. Shake Some Action! farklı bir kulvarda indie kalarak kendi bayrağını taşımakta. Bu öyle milyonları gölgesine almış bir bayrak değil belki. Ama gölgesine aldıklarını da hiç yanıltmayan, koruyan, kollayan, eğlendiren, kaliteli zaman geçirmelerini sağlayan bir bilinçte.

1. Mr Memory
2. Walk With Danger
3. Hide Me Disguise Me
4. Charades
5. The Crofter’s Wife
6. Stranger in the House
7. Hymns That Have Helped Me
8. Hard Act to Follow
9. Chains
10. The Sooner the Better
11. No Time to Lose
12. Can’t Get Her Out of My Mind

16 Temmuz 2019 Salı

David Lee Roth - Eat 'Em and Smile


Joe Satriani’nin hocalığı, 80’ler hard rock’ı, Van Halen derken, Chickenfoot birlikteliğine benzer bir vakanın 1986’da yaşandığını hatırlatayım istedim. Van Halen’dan olaylı biçimde ayrılan (zaten Eddie Van Halen ile olaysız ayrılmak pek mümkün değildir!) hiperaktif rockstar David Lee Roth, ilk solo albümünü çıkarmaya karar verir. Yanına aldığı isimler de dönemin yenir yutulur cinsten olmayan rock emekçileridir. Gitarda Satriani’nin en parlak öğrencilerinden virtüöz insan Steve Vai, bas gitarda pek çok rock müzisyeninin favori basçısı ve sonradan Mr. Big grubunun üyesi olacak olan tecrübe abidesi Billy Sheehan, davulda da o dönem camiada şöhret yapmış en becerikli eşlikçilerden biri olan Gregg Bissonette bulunmaktadır. Bu üç müzisyen hiç ego yapmayıp doğrudan David Lee Roth adı altında bir araya gelirler ve çıkan albüm Eat 'Em and Smile, bana göre 80’lerde rock namına yapılmış en güzel şeylerden biridir.

“Diamond Dave”, olağanüstü vokal tekniğini aslında tekniksizliğine borçludur. Her yola gelen sesi adeta gökkuşağı gibi renklidir. Ama özünde hep bir maçoluk yatar. İlk kez kaset olarak dinlediğim Eat 'Em and Smile, birbirinin kopyası grupların / albümlerin at oynattığı rock sirkine ilaç gibi gelmişti. Farklı olduğu için epey eleştiri de almadı değil. Fakat her şeyin ilacı zaman, onu öyle bir mahzene koydu ki, albüm orada yıllandıkça tadı anlaşıldı. Ne zaman duysam içime işleyen 80’ler hard rock müziğinin güzide örnekleri arasında o hüzünlü nostaljiyi yumuşatan harika bir serinliği olduğunu fark ettim her dinleyişimde. Bu satırları yazarken de havaya girmek için günümüz teknolojisinin farklılığıyla dinlediğimde değişen hiçbirşey olmadığını, aksine, gelişen çok şey olduğunu düşünüyorum. Bu zamansızlığı elde etmek, hele de bir arkadaş toplantısı esnasında birden çıkmış izlenimi uyandıran matrak yanlarıyla böylesine epik olmayan bir albümden bu zamansızlığı elde etmek çok büyük bir şey.

David Lee Roth’un Steve Vai gitarıyla sohbet ettiği mini introyu da kapsayan albümün gülü Yankee Rose, tüm enstrümanların şov yaptığı Billy Sheehan bestesi olan enfes rock’n roll Shyboy, karizması tavana vuran Goin’ Crazy!, turbo motor takmış Elephant Gun ve Roth gırtlağının jazzy ve bluesy karakterinden muazzam örnekler sunan I’m Easy, Tobacco Road, That’s Life cover üçlüsü, albümün en renkli anları. Yormayan, baymayan, tam tersi gaza getiren, coşturan, şimdi bile vitüözitesine hayran bırakan ve bence döneme göre orijinalliğinden ötürü kült/klâsik sınıfına sokulması gereken Eat 'Em and Smile, kötüsü iyisinden kat kat fazla yeni yetme rockerlara nal toplattıracak kadar sapasağlam hâlâ. Bu albümden sonra David Lee Roth 5-6 albüm daha yaptı sanırsam. Onların da elbet seveni, sevmeyeni, haberi bile olmayanı vardır. Lâkin bana göre ağızlarıyla kuş tutsalar dahi Eat 'Em and Smile’ın büyüsüne erişmeleri çok zor.

1. Yankee Rose
2. Shyboy
3. I'm Easy
4. Ladies' Nite in Buffalo?
5. Goin' Crazy!
6. Tobacco Road
7. Elephant Gun
8. Big Trouble
9. Bump and Grind
10. That's Life

7 Temmuz 2019 Pazar

Pure Bathing Culture - Night Pass


Daniel Hindman (gitar) ve Sarah Versprille (vokal, keyboard) ikilisinden oluşan Portland bandıralı Pure Bathing Culture, ilk albümleri Moon Tides'ın çıktığı 2013 yılından beri takip ettiğim bir grup. Bu albüm sayesinde Pendulum ve Only Lonely Lovers gibi iki harika şarkı kazanmış, yeni çalışmalarını dört gözle beklemeye başlamıştım. Ama Moon Tides'ı ne kadar sevdiysem, ikinci albüm Pray For Rain'i (2015) o kadar sevmemiştim. 2019'a ise Night Pass ile girdiler ki bana göre albüm olarak en iyi işleri bu olmuş. Tür olarak dream pop, chillwave, jangle pop, synthpop gibi tanımlara maruz kalan grup, hepsinden biraz şeklinde ferah bir sound taşıyor. Bu ferahlığın bendeki karşılığı 80'lere ait synth dokunuşlarının, yumuşak pop gitarların, Sarah Versprille'in bu unsurlardan rol çalmayan, sıradan da olmayan, 80'ler atmosferine çok uygun hoş vokalinin oluşturduğu kombinasyon oldu. Nostaljik yönü kuvvetli, sevimlilik, huzur, coşku ve hüzün kıvamını çok iyi tutturmuş 10 şarkı su gibi akıp geçti. Bu hisleri 80'ler masumiyeti ile yaptıkları için gözümde değerleri kat kat arttı.

Öncelikle Devotion, Black Starling, All Night üçlüsüne, beni zaman tüneline koyup 80'lere ışınladığı, tepeme de bir neon disko topu yerleştirerek o yıllara dair şarkı, film, dizi ne varsa anımsattığı için ayrıca teşekkür ederim. Bu üç şarkıyı dinlerken o kadar keyif alıyorum ki, günümüze bu kadar iyi taşınmış bu retro sound ile günümüz chillwave dokusunu basit ama etkili biçimde karıştırmış olmalarına doyamıyorum. Tabii onlar işin ritmik kanadını oluşturuyor. Düşük tempoda da aynı duygu ve tarza hakimler. Açılıştaki Thin Growing Thing, Ad Victoriam, Veil, Violet A Voyager gibi şarkılar da bu manzaranın parçaları. Tempo yüksek de olsa, düşük de olsa pek bir şey fark etmiyor. Verdikleri güçlü pop duygusu her şarkıda görülüyor, duyuluyor zaten. Sonlara doğru biraz irtifa kaybeder gibi olsalar da, kapanıştaki Violet A Voyager bu güzel albüme en yakışan vedayı yapıyor. Tabii bu veda bir sonraki dinleyişinize kadar sürecek. Tavsiyem, albümü peşpeşe dinleyip eskitmemeniz. Çünkü bu şarkılar daha uzun süre dinlenmeyi hak ediyor.

Night Pass için mükemmel bir gece albümü diyebileceğim gibi, mükemmel bir yaz albümü de diyebilirim rahatlıkla. Herkesin gece veya yaz albümü kendine. Ama bu sound ve yukarıda adını andığım şarkılar bana 80'li yıllardaki yaz tatillerimi fazlasıyla anımsattı. Deniz ve güneşin muhteşem birlikteliği, yeşilin insana ömür katan büyüsü, geceleri bir kol uzaklıktaki yıldız tarlası ve daha milyonlarca ayrıntı Night Pass şarkıları sayesinde zihnime üşüştü. Günün her anıyla onu paylaşmak, farklı zaman dilimlerinde bu şarkıları dinlemek beni ne ölçüde etkileyecek merak ediyorum. Bir hamakta, bir şezlongda, bir balkonda, bir tepede, bir ağaçta dinlemek istiyorum. Tembelliğime eşlik etsin, bana her şeyi unuttursun diyorum. Ama 80'li yıllarımı, özellikle o yılların yazlarını hatırlamak da hoşuma gidiyor bir yandan. Night Pass'in bu etkisinden kaçamıyorum. Kaçmak da istemiyorum. Hem gülmek, hem de hüzünlenmek için mükemmel bir dilim olan 80'lere geri dönmek ne kadar güzel olurdu. Night Pass gibi albümler (herkes için olmasa da) kısa süreliğine bile bu fırsatı yarattıkları için çok özeller.

1. Thin Growing Thing
2. Devotion
3. Veil
4. Black Starling
5. Ad Victoriam
6. All Night
7. Moonrise
8. Remember
9. Joyous Lake
10. Violet a Voyager