18 Ekim 2022 Salı

Balligomingo - Under An Endless Sky


Garrett Schwarz, Arizona Üniversitesi’nde işletme okuduktan sonra içindeki müzik ateşini dindiremeyen, her şeyi bir kenara bırakıp müzik alanında kariyer yapmak isteyecek kadar gözükara bir insan evlâdı. Üstelik çalışmaktan bıktığı yer de IBM. Takım elbise içinde teknoloji ile haşir neşir olmaktansa, hayatı boyunca dinlemekten bıkmadığı Jean Michel Jarre, Enya, Massive Attack, Pink Floyd, Prodigy, ve insanlara neresiyle ilhâm verdiğini pek anlamayıp, aslında merak da etmediğim Nine Inch Nails gibi isimlere olan tutkusu uğruna kendini müzikal ortamlara akıtmayı tercih etmiş. Ardından Delerium grubundan Kristy Thirsk sayesinde bağlantı kurduğu bilgisayar programcısı/müzisyen Vic Levak ile çalışmak için Vencouver’a uçuyor. 90’lı yıllarda gerçekleşen bu gelişmelerden sonra, 1999’da Schwarz’ın plak şirketi RCA ile anlaşması, Balligomingo’nun temellerinin atıldığını müjdeliyor.

Balligomingo’yu tarif etmek için Delerium, Conjure One, zorlama dinsel temalardan arınmış bir Enigma, elektronik atmosferi yoğunlaşmış bir Morcheeba benzetmeleri yapılabilir. Imogen Heap’e benzettiğim yönleri bile var. (Gerçi bu aralar dinlediğim her güzel elektronik şeyde Imogen Heap’ten izler bulma eğilimindeyim). Bunlardan en belirgin olanı Delerium olsa gerek. Adı geçenlerden de anlaşılacağı gibi üzerine büyüleyici kadın vokallerin döşendiği elit, ama elit olduğu kadar içine kolayca dahil olunabilecek türden elektronik güzellikler inşa etmiş olan grup, 2002 tarihli ilk albümleri Beneath The Surface’ten uzun bir süre sonra nihayet Under An Endless Sky ile ses verdi. Çok beğendiğim Beneath The Surface’in üzerine büyük ihtimalle eskittikçe en az onun kadar beğeneceğimi düşündüğüm bir albüm Under An Endless Sky… Türlü elektronik unsurlar, yaylılar, akustik gitarlar, ipeksi vokaller, mistik lirikler… Dinlerken yarattığı huzurlu atmosfer dahilinde dinleyiciyi alıp götürecek, esir alacak, sonra da salıverecek özelliklere sahip. Her dinleyiş yeni bir keşfe gebe. Şimdiye dek üç kez dinlemiş olmama rağmen, hâlâ bu albümdeki en beğendiğim Balligomingo şarkıları diye bir gruplandırma yapamıyorum. Öne çıkaracağım her şarkı, diğerlerine ihanet edecek çünkü. Bu durumda albümdeki en beğendiğim Balligomingo şarkıları şunlar oluyor:

1. Spinning
2. A Beautiful Day
3. I Just Tell Myself
4. Letting Go
5. Under An Endless Sky
6. Sunshine In Rain
7. Dream Believer
8. New World
9. Goodbye
10. Over You
11. You're A Star
12. La Bonita

30 Eylül 2022 Cuma

Issız Ada Radyosu Arşivi (Eylül 2022)

Clutch - Sunrise on Slaughter Beach
Yıl: 2022 ABD
Tür: Stoner Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Red Alert (Boss Metal Zone)"

The Black Angels - Wilderness of Mirrors
Yıl: 2022 ABD
Tür: Psychedelic Rock
 "F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Without a Trace"
Cari Cari - Welcome to Kookoo Island
Yıl: 2022 Avusturya
Tür: Psychedelic Pop, Indie Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Zdarlight 1992"
The Routes - The Twang Machine
Yıl: 2022 Japonya
Tür: Surf Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Computer Love"
The New Mastersounds & Eddie Roberts - The Deplar Effect
Yıl: 2022 İngiltere
Tür: Funk, Soul
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Gonna Get in My Way"

I Wear* Experiment - Discontent
Yıl: 2022 Estonya
Tür: Indie Pop, Electropop, Post-Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Hunger"

The Soft Moon - Exister
Yıl: 2022 ABD
Tür: Post-Industrial, Darkwave
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Pit"

The Schizophonics - Land of the Living
Yıl: 2017 ABD
Tür: Garage Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Make It Last"
Gogol Bordello - Solidaritine
Yıl: 2022 ABD
Tür: Gypsy Punk
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Era of the End of Eras (feat. H.R.)

Al-Qasar - Who Are We?
Yıl: 2022 Fransa
Tür: Psychedelic Rock, Stoner Rock, World
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Benzine"
Yeah Yeah Yeahs - Cool It Down
Yıl: 2022 ABD
Tür: Indie Rock, Neo-Psychedelia
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Burning"


Buddy Guy - The Blues Don't Lie
Yıl: 2022 ABD
Tür: Blues
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "I Let My Guitar Do the Talking"
GENER8ION - ATHENA
Yıl: 2022 Fransa
Tür: Electronic
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "PRINCE (Les princes de la ville)"

The Dead Daisies - Radiance
Yıl: 2022 Avustralya
Tür: Hard Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Hypnotize Yourself"


Äl Jawala - I Way to Äl
Yıl: 2022 Almanya
Tür: World, Funk, Balkan
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Despaircito"

Brooke Annibale - Better by Now
Yıl: 2022 ABD
Tür: Dream Pop, Indie Folk, Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "One of Those Songs"




The Shaolin Afronauts - The Fundamental Nature of Being, Part One
Yıl: 2022 Avustralya
Tür: Afrobeat, Jazz-Funk
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Abyssinian Suite, Pt. 4"

The Isley Brothers - The Essential Isley Brothers
Yıl: 2004 ABD
Tür: Funk, Soul, R&B
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "It's Your Thing"
Pictureplane - Dopamine
Yıl: 2022 ABD
Tür: Synthpop, Electropop, Darkwave
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Avalanche"

Moon Owl's Mages - Kill the Crackle
Yıl: 2022 ABD
Tür: Psychedelic Rock, Garage Rock, Funk Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Brain Bog"




22 Eylül 2022 Perşembe

The Sweet Kill - Darkness

 
The Sweet Kill, tek kişilik bir post-punk, darkwave, gothic rock projesi. O tek kişinin adı da Pete Mills... Mills o kadar çok projede bulunmuş multi-enstrumantalist bir müzisyen ki, şimdi onları saymaya kalksak kimseye bir faydası olmayacak. Belki yeni ya da kıyıda köşede kalmış eski gruplar keşfetmeye meraklı dinleyiciler için Flash Bastard, Mark Kleiner Power Trio, Sparrow gibi isimler bir fayda sağlayabilir. Kanada/L.A. karışımı köklere sahip Mills'in The Sweet Kill adı altında yine aynı adı taşıyan 2008 tarihli bir albümü bulunuyor. Şimdilik bulamadım. Zaten onu arama zahmetine giren 4 kişiden biri olduğumu düşünüyorum. Öte yandan bazı kaynaklarda ise bugün toplanma sebebimiz olan Darkness albümüne "debut" dendiğini gördüm. Kafalar biraz karışık. Benim için bunların Darkness yanında hiç önemi yok. Çünkü zaten çok sevdiğim post-punk ile yoğrulmuş cool bir albüm kendisi. Hemen hepsi post-punk hiti sayılabilecek 10 şarkı, türün meraklılarını mest edecek kalitede. Yalnız post-punk'ın deneysel olmayan, radyolarda kolayca yer bulabilecek, new wave - pop rock arasında gidip gelmeye müsait tarafında yer almakta olduğunu söyleyelim. Yani Fontains D.C.Black Country, New Road, Yard Act gibi son dönem İngiliz "art" örneklerden farklı bir gothic, hatta new romantic telden çalıyor.

Açılış şarkısı Darkness ile bariton insan Pete Mills'i Nick Cave'in evden kaçıp sıkı bir rockçı olmuş kayıp kardeşi olarak gördüğümden midir, oturduğum yere şöyle heyecanla yerleşip, içimden "galiba çok eğleneceğiz" diye geçirdim. Darkness ve arkasından gelen Closer, gotik rock'ın ferahlatıcı etkilerini sergilerken, peş peşe Satellite, Heart Attack, Love tepemize oramıza buramıza neon ışıkları yakıp, o ferahlığı kasvetle buluşturuyor, hatta beraberinde dans bile ettiriyorlar. Cold, Hurt, Die, albüm durmuyor, aksamıyor, coşuyor, coşturuyor. Şarkılar aynı zihinden çıkmış olmasına rağmen hepsi kendi ışığıyla ışıl ışıl parlıyor. Nakaratlar o kadar ustalıklı ki, özellikle Satellite, Love, Cold, Die gerçek birer nakarat harikası şarkılar. Mills müziğine gösterdiği özeni, liriklerini dillendireceği vokal bölümlerinde de gösteriyor. Lirikler ise bazı şarkı isimlerinden de anlaşılacağı gibi tek kelimelik kavramlar üzerine. Yoğunlukla aşk (tabii ki mutlu olmayan versiyonu), ölüm, yağmur, kasvet, karanlık, soğuk, kısaca insan ruhunu karartan ne kadar kavram varsa elinden geldiğince üstümüze üstümüze gelmiş. Arada hoş istihzalar, kelime oyunları, olmazsa olmaz new romantic karamsarlığından mülhem öfkeli hüzünler...

Pete Mills'in iki kişiden yardım aldığı bir grubu da var. Ama albümde onlar çalıyor mu, yoksa pek çokları gibi sadece konserlerde mi yardıma geliyorlar bilmiyoruz. Başta new wave şahikası synthler ve adeta navigasyon görevi gören kütür kütür bas gitar olmak üzere tüm enstrümanlar doğru yer ve zamanlara sahip. Bu kadar karamsarlık, kaygı, kasavet taşımasına rağmen Heart Attack, Love, Hurt, Sea Of Fate, Closer örneklerinde olduğu gibi gayet enerjik, dinç, hatta inceden sezilen bir mutluluk da söz konusu. Hatta bu enerjik olma hali albümün geneline hakim. The Cure, Joy Division, New Order ve karizmatik Pete Mills sesinden ötürü Nick Cave'in The Bad Seeds genlerinden izler taşıyan The Sweet Kill, zaten uğraşsak referansları çoğaltabileceğimiz post-punk janrıyla gönül bağı kurmuş dinleyiciyi heyecanlandırmaması çok zor bir proje. Şahsen heyecanlanmaktan öte her dinleyişte yüksel yüksel nereye kadar diye kendime sorduğum, belli anlarıyla yerçekimsiz bir ambiyansa düştüğüm, yere bastığım anlarda da coşku ve çileyi aynı anda sindirdiğim bir albüm Darkness... Basit, tahmin edilebilir, popüler olabilecek potansiyelde "pop", çarpması gayet normal potansiyelde "rock", yine de kesinlikle sözünün eri bir "post" kalma hali.

1. Darkness
2. Closer
3. Satellite
4. Heart Attack
5. Love
6. Cold
7. Hurt
8. Rain
9. Die
10. Sea of Fate

10 Eylül 2022 Cumartesi

Heather Nova - Other Shores


Şeytan Üçgeni ile meşhur Bermuda doğumlu şarkıcı/şarkı yazarı Heather Nova, 1993 yılında başladığı albüm kariyerine 11. albümü Other Shores ile devam ediyor. Bu 11 albümün isim ve kapaklarına şöyle bir baktım. Sadece Siren (1993) ve 300 Days At Sea (2011) dinlemiş olduklarım. Onlar da hayal meyal. Ama 300 Days At Sea'de Higher Ground diye bir şarkısı var ki, ne kadar playlist yaptıysam hepsine aldım. Hatta bazen aldığıma da pişman oluyorum. Zira yüreğime oturan, neşeli ve pozitif haldeysem bile hemen gönül tellerimi titreten şahane bir şarkı. İşin özü, Heather Nova geçmişim sadece Higher Ground'dan ibaret diyebiliriz. 2011'den sonra iki albüm daha yapmış ama takipte olmadığım için yeni öğrendim. Nova, cover çalmayı seven bir müzisyen. Bugüne dek yaptığı Norwegian Wood ve We Can Work It Out (The Beatles), I'm On Fire (Bruce Springsteen), Straight To Hell (The Clash), The Ship Song (Nick Cave & The Bad Seeds), Wicked Game (Chris Isaak) gibi başarılı coverlarını her yerden duyabilirsiniz. Other Shores'un o yarısı güneşli, yarısı gölgeli, siyah beyaz indie folk kapağını görünce kayıtsız kalamadım ve uzun bir aradan sonra kendisiyle buluştum. Şarkı isimlerini de görünce cover albüm olduğunu anlayıp işi gücü bıraktım.

Albümde en hoşuma giden şarkılar Stayin' Alive ve Never Gonna Give You Up oldu. Çünkü bu iki güzel dans şarkısını çıplak bir folk akustiğinde duymak büyük keyif. Bu tip zıtlıklardan bambaşka bir şarkı çıkarabilmek, iyi cover formüllerinden biridir benim için. Benzer bir keyfi bu defa Waiting For A Girl Like You ve Don’t Stop Believin’ gibi iki pop rock şarkıdan da aldım. Nova, cover tecrübesi sayesinde orada da golünü atmış. Fireproof yine etkilendiğim şarkılardan biriydi. Hatta orijinal şarkının The National efkarını Heather Nova efkarına dönüştürmeyi bilen çok olgun bir cover. Hiç duymadığım, fena olmayan bir John Lennon coverı da mevcut ama onun yerine bir The Beatles coverı olsa aşinalığından dolayı daha bir ısınabilirdim gibi geldi. Dünyanın en güzel şarkılarından biri olan Fragile'ı şayet başkası yeniden söylese bu kadar ılımlı olabilir miydim bilemiyorum. Ama orijinalin çıplaklığını, büyüsünü, ince hüznünü taşımasa da kendine has çıplaklığıyla Heather Nova da bu efsaneyi utandırmamış. Mevsimsiz, zamansız, mekansız bir şahesere hak ettiği saygıyı göstermiş.

Tamamı akustik albümdeki tek perküsyonlu parça, İngiliz punk rock / power pop grubu Buzzcocks'ın 1978 yılına ait Ever Fallen In Love şarkısı. Yine 70'lerden, Françoise Hardy'nin 1973 tarihli Message Personnel şansonunun coverını yarı İngilizce, yarı Fransızca seslendiren Nova, Fragile için söylediğimiz o çıplaklığı ve büyüyü yine kullanmasını bilmiş. Ama asıl çıplaklık, kapanışta yer alan Rod Stewart şarkısı Sailing'in enstrümansız, sadece Heather Nova'nın sesiyle yorumlanışında görülüyor. Bu haliyle nakaratını bildiğimiz bir ilahiye dönüşen Sailing, denize açılma fikrindeki o arınma duygusunu, saflığı, aidiyetsizliği (veya denize olan aidiyeti) harikulade bir sadelikle buluşturuyor. "Harikulade sadelik" bu albümün geneli için kullanabileceğimiz bir tanım aslında. Neil Young ve Michael Kiwanuka coverları bence fazla olmuş, olmasa da olurmuş. Onun haricindeki her şarkıya, Nova'nın ziyaret ettiği başka sahillerden huzur veren esintiler, kulak okşayan dalga sesleri, zeytin tadında tuzlu su kalıntıları konmuş. Kendi sabit zamanı içinde bir zaman yolculuğu tasarlamış. Gidip döndüm, oradan biliyorum.

1. Waiting for a Girl Like You (Foreigner)
2. Jealous Guy (John Lennon)
3. Stayin’ Alive (Bee Gees)
4. Fireproof (The National)
5. Never Gonna Give You Up (Rick Astley)
6. Don’t Stop Believin’ (Journey)
7. Here Comes Your Man (Pixies)
8. Fragile (Sting)
9. Like a Hurricane (Neil Young)
10. Cold Little Heart (Michael Kiwanuka)
11. Ever Fallen in Love (Buzzcocks)
12. Message Personnel (Françoise Hardy)
13. Sailing (Rod Stewart)

4 Eylül 2022 Pazar

The Schizophonics - Hoof It

 
Gitar ve vokalde Pat Beers'in, davulda eşi Lety Beers'in, bas gitarda da farklı farklı müzisyenlerin yer aldığı San Diego kökenli The Schizophonics, benim için yine geç kalmış parlak keşiflerden biri. Kurulduğu 2009'dan bu yana üç albüm çıkarmış olan grup, garage rock adına ne biliyorsam, ne seviyorsam hepsine sahip. En başta türün ihtiyacı olan enerji ve olgunluğu aynı bedende buluşturan iyi yazılmış şarkılar, tekdüze olmamak adına tür sınırları dışına çıkmadan girişilen ufak arayışlar, üzerinde garaj kiri taşıyan gitarın mutlak hakimiyeti, o gitara en çok yakışan türden Pat Beers'in çatallı ve ne yaptığını bilen çılgın vokali. Cayır cayır bir rock'n roll. Bunların hepsi 2022 albümleri Hoof It'te mevcut. Onun hatırına dinlediğim Land Of The Living (2017) ve People In The Sky (2019) da aynı ayarda zımba gibi albümler. Ama daha tazeliğinden midir, şarkıların beni daha kolay yakalayan karakterlerinden midir, minik detaylardan dolayı Hoof It bir miktar daha kulağıma stilize geliyor şimdilik. Yine de genel anlamda çok iyi çizdiği çizgisini korumuş ve hala korumakta olan bir grup The Schizophonics...

The MC5, James Brown, Iggy Pop, Jimmy Hendrix, Little Richard, The Sonics gibi kutsal isimlerden etkilendiklerini söyleyen Beers çifti, bu tip devasa isimleri ağzına alıp da bir numara gösteremeyenlerin aksine dinlediğimizde "belli zaten" dedirtiyorlar. Punk, psychedelic, rock'n roll, soul hepsinden azlı çoklu birikimlerini "revival" bir garage rock gövdesine şahane hamlelerle yediren The Schizophonics, Pat Beers'in kimi zaman basit, kimi zaman dahiyane gitar rifflerinin tekrarlarından doğan hipnotize edici atmosferiyle yolunu çiziyor. Yine onun çığlıklarla, rock'n soul hırçınlığıyla seslendirdiği sağlam nakaratlar da bu atmosferi tamamlıyor. Hani albümü taşıdıkları için bazı şarkılara "lokomotif" deriz ya, Hoof It şarkılarının alayı lokomotif gibi. Desert Girl, Underneath The MoonlightThe Alchemist Twist, CreatureDance At The End Of Time, Won Your Love şeklinde bir türlü duramadığım favorilerimi saymaktan yoruluyorum. Ama bunlardan biri kesinlikle yılın şarkıları arasına girecek ki, onu henüz bilemememin heyecanı bir başka. Yüksek enerjisi, çiğliği, stilize duruşu, her albümüyle ortamı konser salonuna çeviren o bitmeyen tutkusuyla The Schizophonics gibi bir grubu daha önce nasıl görmemişim, daha görmediğim neler var bu alemde diye düşünmenin heyecanı da bir başka.

1. Desert Girl
2. Creature
3. Hoof It
4. Won Your Love
5. Pendulum
6. The Alchemist Twist
7. Turn to Glass
8. Underneath the Moonlight
9. Rain Down
10. Ready
11. Dance at the End of Time

31 Ağustos 2022 Çarşamba

Issız Ada Radyosu Arşivi (Ağustos 2022)

Ari Árelíus - Hiatus Terræ
Yıl: 2022 İzlanda
Tür: Funk, Surf Psych, World
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Melrakki"


Black Pantera - Ascensão
Yıl: 2022 Brezilya
Tür: Groove Metal
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Evilcred"
Osees - A Foul Form
Yıl: 2022 ABD
Tür: Garage Punk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Funeral Solution"
Golden State - Blood Finger Prick
Yıl: 2022 ABD
Tür: Alternative Rock, Indie Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Widow Maker"
The Limiñanas - Electrified (Best of 2009-2022)
Yıl: 2022 Fransa
Tür: Psychedelic Rock, Garage Pop
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Saul (feat. Laurent Garnier)"

Metallica - Master of Puppets
Yıl: 1986 ABD
Tür: Trash Metal
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Disposable Heroes"
HÅKJERRING - ...drops for sjel og legeme
Yıl: 2022 Norveç
Tür: Alternative Rock, Progressive Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Bare slukker tørsten"
Tallies - Tallies
Yıl: 2019 Kanada
Tür: Indie Rock, Dream Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Trouble"
Harem Scarem - Mood Swings II
Yıl: 2013 Kanada
Tür: Hard Rock, AOR
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Change Comes Around"

Motorpsycho - Ancient Astronauts
Yıl: 2022 Norveç
Tür: Psychedelic Rock, Progressive Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Ladder"
Thee Attacks - That's Mister Attacks to You
Yıl: 2010 Danimarka
Tür: Garage Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Le Freak"
National Lampoon's Animal House OST
Yıl: 1978 ABD
Tür: Rock & Roll, Pop, Rock
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: John Belushi - "Louie Louie"
Collective Soul - Vibrating
Yıl: 2022 ABD
Tür: Alternative Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Take"
VIQ - Waiting for the Dawn
Yıl: 2022 Fransa
Tür: Chillwave, Dream Pop, Electronic
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Burning Past"
Spiritual Beggars - Ad Astra
Yıl: 2000 İsveç
Tür: Stoner Rock, Hard Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Angel of Betrayal"
Super Furry Animals - Dark Days / Light Years
Yıl: 2009 İngiltere
Tür: Indie Rock, Neo-Psychedelia
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Very Best of Neil Diamond"
VA - Pop psychédélique: The Best of French Psychedelic Pop 1964-2019
Yıl: 2021 Fransa
Tür: Psychedelic Pop, Yé-Yé
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: Charlotte Leslie - "Les filles c'est faitpour faire l'amour"
GLASSHOUSE - GLASSHOUSE
Yıl: 2022 İngiltere
Tür: Post-Punk, Darkwave
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Destruction"
Can Tan - Imaginary Beings, Strange Creatures
Yıl: 2022 Türkiye
Tür: Alternative Latin, Surf Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Pink Pebbles"

Äl Jawala - Hypnophonic
Yıl: 2016 Almanya
Tür: World, Balkan
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Wake Up"

29 Ağustos 2022 Pazartesi

Bo Burnham - Inside: The Songs

 
Stand-up komedyeni, oyuncu, yönetmen, müzisyen Bo Burnham'ın pandemi döneminde Los Angeles'ta kapandığı evinin bir bölümünde tamamen kendisinin yazdığı, çektiği, kurguladığı Inside, skeçler ve şarkılardan oluşan çok boyutlu bir... bir... "şey"... Standart bir stand-up gösterisinden farklı olarak, tümüyle kendi üretimi olmasının verdiği özgürlükle dereden tepeden müzikal skeçler yazıp bunları görsel yönden zenginleştirmek suretiyle ortaya tuhaf, dağınık, eğlenceli ve duygusal zekası güçlü bir "şey" çıkarıyor. Bunun bir "şey" olduğunu "bu ne olduğu belirsiz şeye hoş geldiniz" diyerek kendisi de zaten itiraf ediyor. Inside, Bo Burnham'ın çok iyi bir komedi yazarı olduğunun kanıtıysa, Inside: The Songs onun çok iyi şarkı yazarı olduğunun kanıtı aynı zamanda. Ama Inside'ın şarkı formu, mizahi liriklerin standart pop kalıplarıyla etkileyici buluşması şeklinde ortaya çıkıyor. Buradaki "standart" kelimesi, şarkıları dinlediğimizde bize geçmişten pek çok şarkının kalıbını anımsatacağı için kullanıldı. Uzunlu kısalı, kimi çok lezzetli bir garnitür, kimi çok boyutlu progressive pop formunda tasarlanmış yaklaşık 1 saatlik müthiş bir yolculuk bu.

Özellikle 80'lerin synthpop tatlarından, new romantic tınılarından, EBM (Electronic Body Music) tonlarından esintiler bulabileceğimiz Content, Comedy, FaceTime with my Mom (Tonight), Problematic, Bezos I ve II ile müzikal nostaljiyi ne kadar sevdiğini ve önemsediğini gösteren Burnham, pop sıçramalarıyla kendine hayran bırakıyor. White Woman’s Instagram, Sexting, 30, daha da sayabileceğimiz bir çok şarkı bu nostaljiyi muhafaza ve modifiye edip profesyonel bir kurgu ve kayıt bilinciyle inşa edilmiş şarkılar. All Eyes On Me gibi gotik bir synthpop şurubunu, Shit gibi bir disko canavarını That Funny Feeling gibi sadece akustik gitarlı bir folk lezzetini aynı çatı altında dinleme lüksüne fazla yerde rastlayamıyoruz. Burnham'in çorap geçirdiği sol eli Socko ile düet yaptığı How The World Works ve dört buçuk dakikada interneti özetleyen Welcome To The Internet, Burnham'in bi komedyen olarak kabare disiplinine olan hakimiyetini ya da herhangi bir disiplinin parodisini yapma hakimiyetini göstermesi yönünden de gayet kafa açıcı performanslar.

Kendine yarattığı bu serbest oyun alanıyla şahane oyunlar oynayan, enfes şarkılarla bu oyunları süsleyen, mizah ve dram dengesi ayarlanmış şarkı sözleri ve metinlerle lafını esirgemeyen Bo Burnham, sözünü ettiğimiz basit pop kalıplarıyla bestelediği bu şarkıların, mizah metinlerinin altına alelade döşenmediklerini, öylesine birer fon olmadıklarını ifade edercesine özenli. Sözleriyle içten, öfkeli, hınzır olduğu kadar, müziğiyle de bilgili, tutkulu ve eğlenceli. Bu sıfatları pekala birbirlerinin yerine de kullanabiliriz. Bu melodiyi, şu nakaratı, o ritmi bir yerden hatırlıyorum duygusu albüm boyunca hep ensemizde. Bu aşinalığı söz ve müzik olarak yan yana getirdiğinde kendi şovunun adını koymuş oluyor. Sadece pandeminin yalnızlaştırdığı bir adamın can sıkıntısını gidermek için kurduğu tek kişilik bir kabare, orkestra, film ekibi vs. değil, o adamın çevresinde gördüğü tüm detaylara dair söylemek istediklerini hayata geçiren çok boyutlu, multi duygulu bir deneyim Inside... Önce bu "şey"i izlemek geekiyor. Hatta birkaç defa kendini izletecektir ki, ondan sonra sadece albümü dinlerken bile gözünüzün önüne o harika sahneler bir bir gelecektir zaten.

Disk 1

1. Content
2. Comedy
3. FaceTime with my Mom (Tonight)
4. How the World Works
5. White Woman’s Instagram
6. Unpaid Intern
7. Bezos I
8. Sexting
9. Look Who’s Inside Again
10. Problematic
11. 30

Disk 2

1. Don't Wanna Know
2. Shit
3. All Time Low
4. Welcome to the Internet
5. Bezos II
6. That Funny Feeling
7. All Eyes On Me
8. Goodbye
9. Any Day Now
10. All Eyes On Me (Song Only)

24 Ağustos 2022 Çarşamba

Stranger Things: Soundtrack From The Netflix Series, Season 4

 
1980'li yıllarda Hawkins kasabasında geçen gizemli olayları D&D meraklısı dört geek arkadaş üzerinden işleyen Netflix dizisi Stranger Things, 2016'dan bu yana dört sezon devirdi. Beşinci sezon da yolda. Artık kendi hayranları arasından bile "bu kadar uzamalı mıydı" şeklinde çatlak sesler çıkmaya başladı. İki kısım halinde yayınlanan, uzun metraj süresine sahip bölümlerine rağmen kolayca tüketilebilen sezon 4, ikonik sahneler ve sevilen yeni karakterlerle çizgisini sürdürdü. Matt ve Ross Duffer kardeşlerin başımıza sardığı dizi her sezonunda yeni heyecanlar yaratmayı hep bildi. 80'ler detaylarına olan sevgi ve sadakatlerini çok iyi gösteren Dufferlar, konu 80'ler olunca işin soundtrack kısmına da aynı özeni göstermişler. Diziyi yazan, yöneten, yapımcılığını yapan Duffer kardeşler bu albümlerin yapımcılığına de el atmışlar. Müzik süpervizorü olarak Grammy ve Emmy adayı Nora Felder ile birlikte karışık kaset tadında seçkiler yapmışlar.

Sezon 2'nin soundtrack albümünde Every Breath You Take (The Police), Should I Stay Or Should I Go (The Clash), Africa (Toto), Time After Time (Cyndi Lauper), Rock You Like A Hurricane (Scorpions) gibi nefis hitler duyduk. Sezon 3 albümünde Baba O'Riley (The Who), Material Girl (Madonna), R.O.C.K. In the U.S.A. (John Mellencamp), Wake Me Up Before You Go-Go (Wham!) gibi canavarlar vardı. O yıllara dair bazı ıskaladığım şarkılar buldum. Hepsi gayet keyifliydi. Ama sezon 4 sanırım en iyileri. Yine 80'lerin bazı unutulmaz pop ve rock şarkıları, bunun yanında 50'lerden (Louis Armstrong & Ella Fitzgerald - Dream A Little Dream Of Me), 60'lardan (Ricky Nelson - Travelin' Man), 70'lerden (Rick Derringer - Rock and Roll, Hoochie Koo) eklemeler de albüme renk katmakta. Diğer Stranger Things derlemelerinden farklı olarak, bazı şarkılar o bahsettiğimiz ikonik sahnelerin ikonikleştirilmesinde önemli rol oynuyorlar. Evet, yukarıda önceki derlemelerden çok iyi örnekler saydık. Ama şahsen şimdi hangi şarkı hangi sahnede çalmıştı hiç hatırlamıyorum.


El, Will ve Mike'ın Rink-O-Mania adlı eğlence merkezine paten kaymaya gittiklerinde Rock Me Amadeus'tan Tarzan Boy'a, You Spin Me Round (Like a Record)'dan Wipe Out'a 80'lerin parlak şarkılarını ince ince duyuyoruz. Dizide Jonathan'ın kafası güzel pizzacı akadaşı Argyle ile özdeşleşen Pass The Dutchie, Siouxsie and The Banshees'in en sağlam şarkılarından Spellbound, Journey'nin hem açılışta, hem kapanışta yer alan, remikslenmiş Separate Ways (Worlds Apart) bana 80'lerimin kasetli günlerini anımsatıp nostaljik hüzünlere gark etti. Fakat albümde iki şarkı var ki, dizinin ilgili sahnelerinin sosyal medyada elden ele paylaşılmasını, fenomenleşmesini sağladı. Art pop'un kraliçesi Kate Bush'un 1985 tarihli Hounds Of Love albümünde yer alan Running Up That Hill (A Deal With God) şarkısı 37 yıl sonra Stranger Things neslinin gözdelerinden biri haline geldi. Max'in Vecna canavarından kurtulmasını sağlayan, hayatını kurtaran şarkı olarak diziye damgasını vurdu. Metallica'nın 1986 yılında çıkan trash metal harikası Master Of Puppets'in aynı adlı sekiz buçuk dakikalık şarkısı da dizinin yeni karakterlerinden Eddie'nin uçan upside down canavarlarını üzerine çekmek için gitar solo patlattığı sahneyi uçurdu. Böylelikle diziye en iyi entegre olmuş derlemenin sezon 4 olduğunu söyleyebilme hakkı doğmuş oluyor bir yerde.

Hangi bölümde duyduğumu şu an hatırlamadığım Creedence Clearwater Revival'ın Up Around The Bend şarkısının ve Rusya sahnelerinde çalan marşlardan birinin albüme alınması da hoş olurdu. Ayrıca her sezonda dizinin "score"larını hazırlayan Kyle Dixon & Michael Stein'ın çalışmalarına da göz atılmasını tavsiye ederim. İlk sezondan beri kalabalık kadrosundan oluşturduğu birkaç grupla ortak hedefe farklı yollardan ve maceralardan giden, bu farklı kanalların hepsinde sürekli enerjisini yüksek tutan, gerilimini, mizahını, fantastik öğelerini eksik etmeyen Stranger Things, bu dördüncü sezonuyla yüne sürükledi, bir çırpıda izletti kendini. Ama uzun bölümleri ve bir türlü nihayetlenmeyen meselesiyle çok da yordu. Beşinci sezon da gelecek ki artık daha ne kadar uzatabilirler, ne gerek var diye düşünmek hakkımız. Dufferlar anlatacak bir şeyler bulur yine. Fakat öte yandan iyice vasat film ve dizi çöplüğüne dönüşmüş Netflix'in elinde kalan ve kendisine dünya çapında büyük prim sağlayan popüler işlerden birini kolay kolay bitireceğini de düşünmüyoruz elbette. Beşinci sezonu da izleriz. Ama benim asıl merakım, artık olaylar nasıl gelişecek ve sonlanacak (mı) yönünde değil, soundtrack nasıl olacak yönünde.

1. Journey - Separate Ways (Worlds Apart) (Bryce Miller / Alloy Tracks Remix)
2. The Beach Boys - California Dreamin'
3. Talking Heads - Psycho Killer
4. Kate Bush - Running Up That Hill (A Deal with God)
5. Dead Or Alive - You Spin Me Round (Like a Record)
6. Mae Arnette - Chica Mejicanita
7. Extreme - Play With Me
8. Kiss - Detroit Rock City
9. The Cramps - I Was A Teenage Werewolf
10. Musical Youth - Pass the Dutchie
11. The Surfaris - Wipe Out
12. Starpoint - Object Of My Desire
13. Falco - Rock Me Amadeus
14. Ricky Nelson - Travelin' Man
15. Baltimora - Tarzan Boy
16. Louis Armstrong & Ella Fitzgerald - Dream a Little Dream of Me
17. Rick Derringer - Rock and Roll, Hoochie Koo
18. James Taylor - Fire and Rain
19. Siouxsie and The Banshees - Spellbound
20. Metallica - Master of Puppets
21. Journey - Separate Ways (Worlds Apart) (Steve Perry & Bryce Miller Extended Remix)

14 Ağustos 2022 Pazar

Tallies - Patina

 
Torontolu dört genç tarafından 2018'de kurulan Tallies, ikinci albümleri Patina ile indie pop, jangle pop, dream pop sayfalarından hoş cümleler kuran bir grup. Patina'yı beğenip kendi adlarını taşıyan ilk albümlerine de şöyle bir baktım ama Hiç sarmadı. Yani ikinci albümde doğru yolu bulmuş gruplar kervanına dahil edebiliriz onları. İlk başta bana 90'lı yılların flaş şarkılarından Kiss Me'nin sahibi Amerikalı Sixpence None The Richer'ı anımsattılar. Onların pop rock ve indie pop karışımı jangle pop karakterlerinden biraz farklı olarak Tallies'in deam pop, hatta zaman zaman shoegaze sınırına gidip dönen indie karakterleri çok daha ilgi çekici bana kalırsa. Bu benzetmemin en önemli gerekçelerinden biri Sixpence vokalisti Leigh Nash ile Tallies solisti Sarah Cogan arasındaki ses benzerliği. Gerçi milyon tane bu sesten var. Jangle pop dediğimiz şeyin olmazsa olmazı bu kadın vokal rengi, elbette iyi şarkılarda kendini bulup çıkarıyor. Tallies belki Kiss Me gibi radyo canavarı bir hit çıkarmıyor bu albümde. Ama kime göre, neye göre?

Mesela Patina'nın açılışındaki No Dreams Of Fayres, 2022'de duyduğum en iyi pop şarkılarından biri. 90'larda çıksa Kiss Me gibi bir hit olur muydu bilemedim. Ama olayın indie boyutunu düşününce ne fark eder? Jangle pop türünden reklam cıngılı tadında şarkılar beklenir algısı ne zaman değişecek diye düşündükçe senede 1-2 kez Tallies gibi bu işi ciddiye alan, basit bir "jangle" olmaktan imtina ederek iyi şarkılar yazan gruplar da çıkıyor. Üstelik Tallies, 90'ların birkaç hit çıkarmış gruplarından ziyade, The Cure'un, R.E.M.'in ilk zamanlarını andıran gitar tonlarıyla süslenmiş olgun isimlerin izinden gitmek istediğini düşündürüyor. Catapult ve Memento, yine bu yazıda bir türlü kopamadığımız 90'ların lezzetini taşıyan ama günümüze ait olduğunu da inkar etmeyen çok iyi şarkılar. Wound Up Tight ve Special ise grubun kimliğinden kopmadan bu defa shoegaze hassasiyetleriyle inşa edilmiş, bu da grubun o tatlış duruşuna ekstradan güçlü bir denge sağlamış. Hearts Underground'un hemen arkasından Wound Up Tight gelince bu denge daha iyi görülüyor. Netice olarak No Dreams Of Fayres, Catapult, Special, Memento gibi sağlam şarkılar taşıdığı için bile Patina 2022 sınırları içinde kendi türünün değerli albümlerinden birisi olmuş sanki.

1. No Dreams of Fayres
2. Hearts Underground
3. Wound Up Tight
4. Catapult
5. Heavens Touch
6. Special
7. Memento
8. Am I the Man
9. When Your Life Is Not Over

6 Ağustos 2022 Cumartesi

Hypermass - Empyrean

 
Trondheim, Sør-Trøndelag, Norveç'te 2012'de, yani 10 sene önce kurulan Hypermass, her ne hikmetse ilk albümü Empyrean'ı 2022'de, yani 10 sene sonra çıkardı. Gerçi 2015'te 5 şarkıdan oluşan Clouded Visions EP'si ile ufak bir heyecan yaratmışlardı. Bu EP dışında ne yaptılar, ne ettiler bilemiyoruz. Belki bir şey üretmediler veya yerel kaldılar. Ama Empyrean öyle bir albüm ki, bu müziğe sahip insanlar bunca yıl neredeymişler diye hayretler içinde kalmak mümkün. On yıllardır bu işin içinde olup, onlarca albüm yapmış bir sürü grubun kariyerinde bile Empyrean gibi bir canavar yok. Bana göre 2022'nin en iyi 10 metal albümünden biri olması yanında, dört Norveçliden (session davulcuları olan Torgeir Aambø gruptan sayılmıyor bazı kaynaklarda nedense) oluşan Hypermass de yılın en büyük keşiflerinden biri. Yazının bitiminde kullanılabilecek bu cümleleri erkenden söylememin sebebi, hala içimin içime sığmamasından kaynaklı. Hypermass'i nasıl öveceğimi bilemiyorum. Muhteşem bir grup, muhteşem bir albüm.

Aslında grup, metal müziğe yeni bir şey katmış sayılmaz. Zaten bu saatten sonra yeni ne katılabilir demeyin. Eldeki veriler ve malzemelerle inanılmaz işler yapmış gruplar var. Hypermass'in elinde de bu veri ve malzemeler mevcut. Hatta fazla fazla mevcut. Öyle ki, sonunda "metal" kelimesi olmak üzere alternative, groove, stoner, death, melodic death, technical death, symphonic, trash, speed, power, progressive şeklinde bütün tuşlara basmışlar. Ama bunlara basarken o kadar profesyoneller ki, her tuşun yeri ve zamanlaması olağanüstü. Bu tür farklılıkları kimi zaman ikili veya üçlü birleşimlerle progressive bir olgunluğun zeminine yerleştiriliyor, sonra da ustalıkla üzerine katlar çıkılıyor. Mesela herhangi bir şarkı groove bir yolda ilerlerken yumuşak geçişlerle power ve symphonic öğeleri de yanına katıyor. Hatta "senkoplanmış ritmik yapılar, açısal melodiler ve uyumsuz akorlar" şeklinde tarif edilen djent unsurlar bile görülüyor albümde. Bu tarife en uygun örneklerden biri olan İsveçli Meshuggah'ın ligine çok rahat bir giriş yapıyorlar. Gerçi Meshuggah'ın 2022 albümü Immutable bence tam bir faciaydı ve hiç de grubun 10. albümü gibi durmuyordu.


Açılışa konan 2:12 dakikalık enstrümantal The Constant'ın ilk yarısı 80'ler synthwave dokunuşu taşırken giderek video oyunlarındaki metal parçalarına dönüşüp yoğun bir biçimde sonlanıyor. Sağlam bir açılış ama grup hakkındaki asıl fikrimiz hemen ondan sonra gelen Hivemind denen çılgın sayesinde oluşmaya başlıyor. Şahane bir groove, enstrüman ve uyum şovu, tabii ki çoğu şarkıda hissedilen tavizsiz matematik. Açıklamakta zorlanacağım çok acayip şeyler oluyor albüm boyunca. Müthiş bir kan, ter, emek var. Her şarkının planı programı yapılmış fakat buna rağmen doğaçlama şüphesi taşıyan anlar da var. 9 şarkının 9'u da kendi içlerinde katman katman minik evrenler yaratıyorlar. Girişler, çıkışlar, geçişler, köprüler, hız ayarları, sertlikten inşa edilen dramatik dengeler, hepsi ortak bir evrene, Empyrean evrenine hizmet ediyor. Şarkı ismi vermeye kalksam sanki albümde favori şarkılarım onlarmış gibi anlaşılacak. Oysa içinden favori seçme saygısızlığı yapılamayacak kadar tüm şarkılarıyla bütünleşmiş bir albüm var karşımızda. O şarkılar, kendi iç bağımsızlıklarına sahip oldukları halde Empyrean çatısı altında bu bütünlüğün kitabını yazıyorlar.

Her ne kadar vokalden anlaşılmasa da lirik açısından da saykodelikten güncele, edebi ve genelde karamsar bir duruş sergileyen Hypermass, öfkenin, isyanın, aksiyonun da üzerine sözel olarak pek bir şey koymuyor. Ama ciddiyetinden sual olunmaz. Hele o lirikleri hayata geçiren Markus Sundet'in, yukarıda tek tek saydığımız metal türlerinde olması beklenen ses aralıklarına hakimiyeti Hypermass'in önemli bir yüzdesini oluşturuyor. Metalin her yoluna girebilen, brutal death metalden power metale her vokal dinamiğine hakim olan Sundet, onca riffin arasından sesiyle hem vokal, hem de enstrüman olabiliyor. Empyrean riff zengini bir albüm. Üstelik bunları sütun, kolon, köprü artık ne tür bir mimari benzetme uygun olacaksa her şarkıda yaratıcı suretlerde kullanan gitaristler Thomas Pedersen ve Sindre Dagestad, hayran bırakan enerjileriyle baştan sona adeta arı gibi çalışıyorlar. Hivemind gibi dinamo bir groove metalden, Behind The Leviathan gibi epik bir progressive metale genişleyen vizyonları onları daha uzun yıllar konuşulacak metal gruplarından biri yapıyor. Hem de daha ilk albümden...

1. The Constant
2. Hivemind
3. The Degenerate Strain
4. Null and Void
5. To Dissect and Serve
6. Behind the Leviathan
7. Equalizer
8. Empyrean
9. Motherdome