Trondheim, Sør-Trøndelag, Norveç'te 2012'de, yani 10 sene önce kurulan Hypermass, her ne hikmetse ilk albümü Empyrean'ı 2022'de, yani 10 sene sonra çıkardı. Gerçi 2015'te 5 şarkıdan oluşan Clouded Visions EP'si ile ufak bir heyecan yaratmışlardı. Bu EP dışında ne yaptılar, ne ettiler bilemiyoruz. Belki bir şey üretmediler veya yerel kaldılar. Ama Empyrean öyle bir albüm ki, bu müziğe sahip insanlar bunca yıl neredeymişler diye hayretler içinde kalmak mümkün. On yıllardır bu işin içinde olup, onlarca albüm yapmış bir sürü grubun kariyerinde bile Empyrean gibi bir canavar yok. Bana göre 2022'nin en iyi 10 metal albümünden biri olması yanında, dört Norveçliden (session davulcuları olan Torgeir Aambø gruptan sayılmıyor bazı kaynaklarda nedense) oluşan Hypermass de yılın en büyük keşiflerinden biri. Yazının bitiminde kullanılabilecek bu cümleleri erkenden söylememin sebebi, hala içimin içime sığmamasından kaynaklı. Hypermass'i nasıl öveceğimi bilemiyorum. Muhteşem bir grup, muhteşem bir albüm.
Aslında grup, metal müziğe yeni bir şey katmış sayılmaz. Zaten bu saatten sonra yeni ne katılabilir demeyin. Eldeki veriler ve malzemelerle inanılmaz işler yapmış gruplar var. Hypermass'in elinde de bu veri ve malzemeler mevcut. Hatta fazla fazla mevcut. Öyle ki, sonunda "metal" kelimesi olmak üzere alternative, groove, stoner, death, melodic death, technical death, symphonic, trash, speed, power, progressive şeklinde bütün tuşlara basmışlar. Ama bunlara basarken o kadar profesyoneller ki, her tuşun yeri ve zamanlaması olağanüstü. Bu tür farklılıkları kimi zaman ikili veya üçlü birleşimlerle progressive bir olgunluğun zeminine yerleştiriliyor, sonra da ustalıkla üzerine katlar çıkılıyor. Mesela herhangi bir şarkı groove bir yolda ilerlerken yumuşak geçişlerle power ve symphonic öğeleri de yanına katıyor. Hatta "senkoplanmış ritmik yapılar, açısal melodiler ve uyumsuz akorlar" şeklinde tarif edilen djent unsurlar bile görülüyor albümde. Bu tarife en uygun örneklerden biri olan İsveçli Meshuggah'ın ligine çok rahat bir giriş yapıyorlar. Gerçi Meshuggah'ın 2022 albümü Immutable bence tam bir faciaydı ve hiç de grubun 10. albümü gibi durmuyordu.
Açılışa konan 2:12 dakikalık enstrümantal The Constant'ın ilk yarısı 80'ler synthwave dokunuşu taşırken giderek video oyunlarındaki metal parçalarına dönüşüp yoğun bir biçimde sonlanıyor. Sağlam bir açılış ama grup hakkındaki asıl fikrimiz hemen ondan sonra gelen Hivemind denen çılgın sayesinde oluşmaya başlıyor. Şahane bir groove, enstrüman ve uyum şovu, tabii ki çoğu şarkıda hissedilen tavizsiz matematik. Açıklamakta zorlanacağım çok acayip şeyler oluyor albüm boyunca. Müthiş bir kan, ter, emek var. Her şarkının planı programı yapılmış fakat buna rağmen doğaçlama şüphesi taşıyan anlar da var. 9 şarkının 9'u da kendi içlerinde katman katman minik evrenler yaratıyorlar. Girişler, çıkışlar, geçişler, köprüler, hız ayarları, sertlikten inşa edilen dramatik dengeler, hepsi ortak bir evrene, Empyrean evrenine hizmet ediyor. Şarkı ismi vermeye kalksam sanki albümde favori şarkılarım onlarmış gibi anlaşılacak. Oysa içinden favori seçme saygısızlığı yapılamayacak kadar tüm şarkılarıyla bütünleşmiş bir albüm var karşımızda. O şarkılar, kendi iç bağımsızlıklarına sahip oldukları halde Empyrean çatısı altında bu bütünlüğün kitabını yazıyorlar.
Her ne kadar vokalden anlaşılmasa da lirik açısından da saykodelikten güncele, edebi ve genelde karamsar bir duruş sergileyen Hypermass, öfkenin, isyanın, aksiyonun da üzerine sözel olarak pek bir şey koymuyor. Ama ciddiyetinden sual olunmaz. Hele o lirikleri hayata geçiren Markus Sundet'in, yukarıda tek tek saydığımız metal türlerinde olması beklenen ses aralıklarına hakimiyeti Hypermass'in önemli bir yüzdesini oluşturuyor. Metalin her yoluna girebilen, brutal death metalden power metale her vokal dinamiğine hakim olan Sundet, onca riffin arasından sesiyle hem vokal, hem de enstrüman olabiliyor. Empyrean riff zengini bir albüm. Üstelik bunları sütun, kolon, köprü artık ne tür bir mimari benzetme uygun olacaksa her şarkıda yaratıcı suretlerde kullanan gitaristler Thomas Pedersen ve Sindre Dagestad, hayran bırakan enerjileriyle baştan sona adeta arı gibi çalışıyorlar. Hivemind gibi dinamo bir groove metalden, Behind The Leviathan gibi epik bir progressive metale genişleyen vizyonları onları daha uzun yıllar konuşulacak metal gruplarından biri yapıyor. Hem de daha ilk albümden...
1. The Constant
2. Hivemind
3. The Degenerate Strain
4. Null and Void
5. To Dissect and Serve
6. Behind the Leviathan
7. Equalizer
8. Empyrean
9. Motherdome
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder