80’li yılların ortalarında kurulmuş olan Toad The Wet Sprocket, dört kişiden oluşan Santa Barbara’dan çıkma bir alternative ve pop/rock grubu. Adlarını Monty Python skeçlerinden birinde geçen uydurma bir gruptan araklamışlar. Liseden arkadaş bu dört müzisyen ilki 1989, sonuncusu ise 1997’de çıkmış beş albüme imza atıyorlar. Aradaki konser veya best of albümleri saymazsak tabiî. 1997’de çıkan son albüm Coil’den bir yıl sonra grup dağılma kararı alıyor. Dostça ayrıldıktan sonra solist/gitarist Glen Phillips solo çalışmalara, gitar ve bastaki Todd Nichols ve Dean Dinning ise Lapdog isimli yeni bir gruba yöneliyorlar. Zaten iki albüm sonra o da dağılıyor. 2002’nin sonlarında grup tekrar bir araya gelip 2003’te yeniden birleşme turu diye bir tur organizasyonuna katılıyorlar. İyice kurtlarını döktükten sonra tur bitince bu birleşmenin sadece bu tur için gerçekleştiği anlaşılıyor. Herkes tekrar sepetlerini kollarına takıyor. Hayranlar üzülüyor doğal olarak. Yine de onların gönlü olsun diye turda derledikleri albümleri çıkarıyor, bununla da kalmayıp, fazla sık olmamakla birlikte yine böyle organizasyonlarda beraber sahne alabiliyorlar.
90’lı yılların başında kaset olarak tesadüfen ucuz reyonların birinde rastladığım Dulcinea albümüyle o dönemde vazgeçemediğim gruplardan birisi oluveren Toad The Wet Sprocket, üniversite yıllarımla beraber başlayan grunge akımında cereyana kapılmamış güzelliklerden biriydi benim için. Sonrasında beş adet stüdyo albümlerinin hepsini dinlememe rağmen hiçbiri Dulcinea’nın yerini tutamadı. Şimdi ele geçse “iyi, güzel, ama bir şeyler eksik” muamelesi görebilecek şarkılarla dolu Dulcinea, tüm o grunge hırıltıları içine doğmuş bir naiflik taşıdığından hemen bağırlara basılmıştı. Naif dediysek, hepten kır baladları çalıp söyleyen hippiler değillerdi. Efendi efendi sertleştikleri anlara da doyulmazdı. “90’lı yılların, hatta zamanımızın bazı gençlik film ve dizilerine fon oluşturabilecek alternatif rock şarkısı görünümlü Şahin” türü şarkılardı bunlar. Meşhurların gölgesinde kalmış olmaları, aslında kendi gölgelerinde serinleme arzusundan kaynaklıydı. Birçok ünlü grubun şov açılışlarını, sırf küçük alanlarda hayranlarıyla buluşma uğruna reddettikleri söylenirdi. Ölmüş bir adamın ardından konuşuyor gibi hissettiren cümleler kurmamda, Toad The Wet Sprocket’ın benim için tek albümlük gruplardan biri olmasının etkisi var. Ne öncekiler, ne de bundan sonraki Coil, Dulcinea’daki tutunma ve teslim olma arasındaki dengeyi bulabilmiş değildi.
Bu albümdeki Fall Down, grubun en fazla bilinen şarkılarından birisi. Özellikle nakarat tasarlamayı ve onları şarkının kalıbına, ruhuna yedirmeyi çok iyi bildiklerini söylemek gerek. Ama bu durumu sadece Dulcinea’da gördüğümü de tekrar söylemem gerek. Woodburning, Listen ve Inside’ın ağır takılan karizması ile, Nanci ve Stupid’in küçük hikâyeler peşindeki sevimli pop folk duruşlarını aynı albüm sınırlarına rahatça yerleştirmiş bir güven ortamı yaratmışlardı. Something's Always Wrong ve Fly From Heaven da kayıtsız kalınmayacak bu ortamda yeşermiş güllerdi. Windmills ve Crowing ise her dinleyişimde huzur yüklü bir hüzün enjekte etmekte o kadar ustalardı ki, her bittiğinde tekrar özlerdim. Reincarnation Song’un büyüsünü de öyle. 90’lardan beri asla unutmadığım ve unutmayacağım Dulcinea’nın çok renkli karakterini ve bana o yıllarda kattıklarını tam olarak ifade edemeyebilirim. Grubun ardından, ölmüş bir adamın ardından konuşuyor gibi hissettiren cümleler kurmuş olabilirim. Fakat Toad The Wet Sprocket’a ait her şey ölmüş olsa bile Dulcinea’nın benim için hep yaşayacağını garanti edebilirim.
1. Fly From Heaven
2. Woodburning
3. Something's Always Wrong
4. Stupid
5. Crowing
6. Listen
7. Windmills
8. Nanci
9. Fall Down
10. Inside
11. Begin
12. Reincarnation Song
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder