Aslında hikâyeden ara ara bahsetmiştik. 1988'de kurulan Amerikalı grup Live, aralarında bence gelmiş geçmiş en iyi rock albümlerinden biri olan 1994 tarihli Throwing Copper'ın da bulunduğu 7 albüm yapıyorlar. Sessiz sedasız kazanılan mühim başarılar, kemikleşmiş bir hayran kitlesi, müthiş konserler, harika şarkılarla dolu parlak bir kariyer geçiriyorlar. Bu kariyerin sonlarına doğru yaptıkları albümlerinde peyderpey bir düşüş gözleniyor. Live'ın alternative rock, grunge ve pop rock karması dinamik duruşu, kimlik sahibi şarkılara yansıyor. Ama bu şarkılara en büyük ayrıcalığı sağlayan unsur, çok özel sesiyle solist Ed Kowalczyk'ti. Şarkı sözlerinin de sahibi olan Kowalczyk, grubun geri kalan üç üyesinden habersiz çetrefilli bir kontrat hadisesine bulaşıp onlarla mahkemelik olunca ayrılık vakti geldi. Tabii kendisi olayların öyle gelişmediğini söylese de geri dönüş mümkün olmadı. Kowalczyk biri vasat, biri de vasatın altı iki solo albüm yaptı. Chad Gracey, Patrick Dahlheim, Chad Taylor üçlüsü de eskinin Candlebox grubundan arkadaşlarıyla The Gracious Few adıyla 2010'da bir albüm yaptılar.
Tüm bunlar olurken bir gün Live'in yeni bir albüm yapacağı kimsenin aklına gelmezdi. Ed Kowalczyk, "Live ruhu benim solo albümlerimde yaşayacak" diye konuşurken, Gracey, Dahlheim, Taylor üçlüsü de "biz 20 yıldır bu gruba herşeyimizi verdik, o zat (Kowalczyk) olmasa da yolumuza kaldığımız yerden devam ederiz" demeçleriyle kötü ayrılmış bir çift görüntüsü çizdiler. 2011'de Live'ı tekrar canlandırmak için harekete geçen üçlü, Unified Theory adlı Seattle'lı bir grubun solisti olan Chris Shinn ile anlaştılar. Bu durum, grubun 1994-2000 arası tarihine hala tutkuyla bağlı benim gibi biri için Bruce Dickinson'sız Iron Maiden, hatta bir tık daha abartarak Robert Plant'siz Led Zeppelin (neyse ki öyle bir felaket yaşanmadı!) sahteliğindeydi. Olsundu. Neticede benim için hatırı olan gruplardan birini tabii ki alıcı kulakla dinleyecektim. Daha Chris Shinn kardeşimizin sesini duymadan böyle negatif duygulara kapıldıysam, dinleyince ne düşünürüm merakı içinde 2014 Ekim sonunda çıkan The Turn için play tuşuna bastım.
Bir kere müzikal açıdan Live cephesinde yeni hiçbir şey yok. The Turn, grubun kaldığı yerden, yani grubun adım adım eski ateşinden uzaklaşıp sıradanlaştığı V (2001), Birds Of Prey (2003), Songs From Black Mountain (2006) albümlerinin bıraktığı yerden devam ettiğini gösteriyor. Kowalczyk varken de ne yazık ki bu böyleydi. Ama Ed Kowalczyk, gruba karakterini veren çok özel bir sesti. Sırf müzik yönünden The Turn albümünün bir Live albümü olduğunu anlamak çok zor. Yeni nesil alternatifçiler bile pekala bu ayarda (hatta daha yüksek ayarlarda) şarkılar yazabiliyor. Yani şu albüm notası notasına Kowalczyk'in sesiyle çıksaydı pek kimse şaşırmaz, benim gibi grupta belli bir düşüş görenler "Live vasat albümlerine devam ediyor" diyecekti. Ama nerede duysa bu grubun Live olduğunu anlayacaktı. Şimdi Kowalczyk olmayınca bu iş kısmen zorlaştı. Kısmen kısmı da çok ilginç. "20 yıldır bu grup için kıçımızdan ter akıtıyoruz arkadaş" diyen üç eski Live üyesi, Kowalczyk'in ses rengine oldukça yakın bir vokalle anlaşarak alışkanlıklarından kurtulamayacakları ironisine teslim olmuşlar sanki.
Chris Shinn kötü bir vokalist sayılmaz. Ama onun bir Alex olmadığını bilen grup arkadaşları ya onu bu ses yakınlığından dolayı özellikle seçmişler, ya da bazı şarkılarda çok fark edildiği üzere ondan daimi bir Ed Kowalczyk verimi almak için birtakım teknik taktik ikna yöntemlerine başvurmuşlar gibi geldi. Albümün adının neden "The Return" değil de "The Turn" olduğu da sadece lafta kalmış böylece. Kowalczyk ile geri dönmeyip, Shinn ile dönmek Live'e hiçbir şey katmamış. Biraz Don't Run To Wait, biraz We Open The Door, biraz da Natural Born Killers göze batar gibi olmuş. Ama hep biraz olarak kalmışlar ve dediğimiz üzere ses değişiminden ötürü ortaya bir Live karakteri koyamamış, dildo kalmışlar adeta. Keşke tekrar I Alone, Selling The Drama, Shit Towne, Lightning Crashes, Lakini's Juice, The Distance, Simple Creed, Heaven gibi şarkılar yazabilseler de tek onları yine Chris Shinn söylese diyeceğim ama bu örümcek kafayla "dönüş"ü olmayan bir yola girmişler belli ki. Şu 90'lar nasıl bir eşikti ki, Live gibi bazı gruplar kendilerini bile aşamadılar.
1. Siren's Call
2. Don't Run to Wait
3. Natural Born Killers
4. 6310 Rodgerton Dr.
5. By Design
6. The Way Around is Through
7. Need Tonight
8. The Strength to Hold On
9. We Open the Door
10. He Could Teach the Devil Tricks
11. Till You Came Around
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder