Üç kişi iken bazı şarkıları hazırlayan grup, Staley'nin bütün sözleri yazmasıyla stüdyoya girmeye hazır hale geldi. Sadece üç prova ve birkaç sahne şovu sonrası sadece 1 haftada tüm albüm bitti. Birkaç gün de Staley'nin vokaline ayrıldı. Ortaya çıkan Above, içine doğduğu grunge kültüründen taşıdığı izler kadar taşımadığı izlerle de fark yaratan bir albümdü. Çıktığı dönem biraz şaşırtsa da, artık ilgili ilgisiz yüzlerce grupla iyice gına getiren grunge'ın sert monotonluğuna ilaç gibi gelen bir sakinlik, derinlik, esrarengizlik taşıyordu. Yıllandıkça demlendi. Tıpkı Temple Of The Dog'un kendi adını taşıyan ilk ve son albümü gibi ilk ve son olduğu için, en önemlisi de 5 Nisan 2002'de 34 yaşında aşırı dozdan hayatını kaybeden Layne Staley'nin son stüdyo çalışması olduğu için anlamı daha da arttı. (Tek şarkı için biraraya gelen bir başka süpergrup Class Of '99'ın 1998 yılına ait şahane Pink Floyd coverı Another Brick In The Wall (Part 2)'yu saymazsak.) Bu yüzden Above'ın 90'lar rock müziğinin demirbaş albümleri arasında kendine ait mütevazi bir yeri vardır.
Bu mütevazi yer, bazı şarkılarda grunge dışına daha rahat girip çıkabilme özgürlüğünün, grunge'ı törpüleyerek akustik biçimde psychedelic bir yoğunluk katabilme hoşgörüsünün filizlendiği bir yerdi. Örneğin I Don't Know Anything diye pür bir grunge şarkısı ile Long Gone Day diye tropik esintiler taşıyan bir caz rock/swing şarkısını aynı albüm içinde arka arkaya buluşturabildiler. Deneyseldiler ama bunu alıştıkları rock geleneklerinin kontrolünde pratiğe döktüler. Albümdeki Wake Up, Artificial Red, Lifeless Dead ve enstrümantal November Hotel benim için her daim dinlemesi zahmetli şarkılar oldu açıkçası. Çünkü psychedelic yoğunlukları fazlaydı ve sanki birer atanamamış Alice In Chains şarkıları gibiydiler. Grubun doğaçlama yeteneklerine teslim edilmiş emprovize şarkılara benziyorlardı. Ama Temple Of The Dog gibi jam özellikleri pek yoktu. Aceleye gelmiş olabilirlerdi vs. Ama bunlar Above'ın iyi bir albüm olmasının önünde engel değildi.
Layne Staley (1967 - 2002)
Grunge geleneklerine bağlılıklarından, belki birkaç rötuşla Alice In Chains albümlerine de konulabilirlik potansiyellerinden ötürü X-Ray Mind ve I Don't Know Anything, hararetli grunge kitlesini heyecanlandırmıştı. Fakat artık bu alemde her türlü şarkıyı denemiş olan Layne Staley ve ekibi için Mad Season'ın anlamı daha farklı ve içe dönüktü. Above ise neşeli bir albüm olmaktan çok uzaktı. Hüznünün zirvesini ise River Of Deceit ve kapanıştaki All Alone temsil ediyordu. Sırf bu iki şarkı bile Mad Season'ı ölümsüzleştirmeye yetecek güce sahipti. River Of Deceit, albümde derli toplu gözüken, üzerine düşünülmüş, birkaç filtreden geçmiş izlenimi yaratan tek şarkıydı benim için. All Alone ise o sakin, dramatik, az da olsa gerilimli havasıyla üzerinde fazla düşünülmemiş, bir kerede çıkmış, bu doğallık yüzünden olağanüstü güzel bir beste gibiydi her zaman. Devamı gelmeyecek bir grubun, devamı gelmeyecek albümünün ilk ve son vedası. Aynı zamanda grunge dünyasının güzel çocuklarından biri olan Layne Staley'nin de vedasına mükemmel bir fon şarkısıydı.
Staley'nin şekilden şekile girebilen muhteşem sesi ve şarkı sözlerindeki içsel edebi vizyonu sayfalar dolusu yazılmayı, üzerinde saatler dolusu konuşulmayı hak ediyor. Uyuşturucuların ve bazı söylentilere göre aşk acısının yiyip bitirdiği Staley yüzünden Alice In Chains dağılma noktasına geldi. Turneler iptal oldu. İyice kilo veren, sahnede şarkı sözlerini unutmaya başlayan, üretkenliğini yitiren bir adama dönüştü. Önce 1996'daki MTV Unplugged, ve Kiss ile çıktıkları turne sonrası ipler koptu. Uzun süre haber alınamayan Staley'nin cansız bedeni bulunduğunda kimliği ancak otopsiyle tanınacak haldeydi. O da tıpkı yakın dostu Andrew Wood gibi aşırı dozdan ölmüştü. Yapılan çalışmalar sonucu 5 Nisan 2002'de 35 yaşında öldüğü belirlendi. 5 Nisan 1994'te ölen Kurt Cobain ile aynı acı tesadüfü taşıması ise grunge tarihine yazıldı. Onu Alice In Chains albümlerinde türlü ruh hallerinde duyduk. Mad Season hadisesi ise Staley'nin gitmeden önceki son seslenişi gibiydi. En azından benim için hep öyleydi. Yoksa şu şarkı öyleydi, bu şarkı böyleydi meselesi değil. Onun gibi adamlar ölse bile her dinleyişte bir yerlerde diriliyorlar zaten. Zira Andrew Wood, Kurt Cobain, Layne Staley, en son da Chris Cornell diğer tarafta bir süper grup daha kurmuş olduklarına dair güçlü hislerim var.
1. Wake Up
2. X-Ray Mind
3. River of Deceit
4. I'm Above
5. Artificial Red
6. Lifeless Dead
7. I Don't Know Anything
8. Long Gone Day
9. November Hotel
10. All Alone
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder