Michael Farren ve Daniela Angione şeklinde İrlanda - İtalya karışımı bir grup olan Submotile, en son ne zaman iyi bir shoegaze albümü dinlediğimi hatırlamadığım bir anda karşıma çıktı. Uzun süre bu çok sevdiğim türe ait içler acısı albümler dinledikten sonra ümidimi yitirmiş, shoegaze etiketli başka albümleri pas geçmiştim. (Dinlemeyip bir kenara not aldıklarım da var.) Submotile'de beni çeken ekstra bir durum olmadı. Sadece shoegaze şu aralar ne durumda, onların sayesinde bir bakayım dedim. Sonic Day Codas adındaki 9 şarkılık albüm, bu türe ait ne söylenebilirse her şeyi aslına uygun yapabilmiş, kaliteli, yoğun ve tutkulu. Acaba shoegaze özlemim yüzünden mi böyle hissettim diye sorgulamadım değil. Ama bu sorgu gruba haksızlık olur. Zira içinde post-rock, dream pop, noise rock disiplinleri taşıyan ve bu bileşenleri şarkı haline getirirken dürüst davranan, saygılı olan, arzularının peşinde koşan shoegaze müzisyenleri bu tarza dair en iyi örnekleri vermiş olanlardır. Submotile kesinlikle onlardan biri. Sertlik dozu biraz fazla gibi görünse de, yine en iyi örnekleri vermiş olanlar o sertliğin satır aralarında, kenar ve köşelerinde bulunan kırılganlığı bulup çıkaranlar, bu zıtlığı aynı oranda sevip ona sahip çıkanlar olmuştur benim gözümde.
Michael Farren ve Daniela Angione ikilisinin pandemi döneminde bütün şarkıları yazdığı, yapımcılığını ve miksajını yaptığı, bütün enstrümanları kendilerinin çaldığı ikinci albüm Sonic Day Codas, içinde tek tek öne çıkarılması zor kalitede şarkılar taşıyor. Sıra hangi şarkıdaysa tüm dizginleri eline o alıyor. Sıra hangi şarkıdaysa bittiğinde "albümün en iyilerinden biri bu" dedirtiyor. Sıra hangi şarkıdaysa albümün genel atmosferini koruyor, ona ufak ufak eklemeler yapıyor. Sıra hangi şarkıdaysa içinden sanki başka şarkılar da çıkarıyor. Bu atmosferin hızlı ve yavaş versiyonlarını hep üst seviyelerde tutuyor. Bir bakıyorsunuz geriyor, bir bakıyorsunuz üzüyor. Daniela Angione'nin müziğin önüne geçmeyip, shoegaze standartlarına binaen geri planda yarattığı rüya ambiyanslı vokalleri, noise ile, punk ile, post-rock ile çok acayip bir aroma içinde dans ediyor. Duyar duymaz oturduğum yere iyice yerleştiğim, yerleştiğim yere mıhlandığım açılıştaki Sunflower ile, 7 dakikalık destansı bir final yapan kapanıştaki Waves Of Life arasında geçen süre, sertliğin ve yumuşaklığın ahengiyle kutsanmış daha nice sahneye ev sahipliği yapıyor.
Gitarların ve basın inşa ettiği Submotile'in shoegaze evreni, süresi boyunca sanki kendini sürekli yeniliyormuş, her seferinde deposunu doldurup yeni baştan yola koyuluyormuş gibi geliyor kulağa. En belirgin özelliği olan sertliğinden başka başka incelikler üretiyor. Albümün en soft anı sayılabilecek Anhedonia'da bile öyle bir yoğunluk hakim ki, hem o bütünlüğün ayrılmaz bir parçası olduğunu, hem de o bütünden belli seviyelerde ayrı durabileceğini hissetmek mümkün. Mesela Cyanotic'i dinlerken bir süre sonra acaba bir sonraki şarkıya mı geçtim diye baktım. Meğer hala Cyanotic'in içindeymişim. Bu bana çok ilginç ve anlamlı geldi. Üstelik bunu hemen her şarkıda yaşadım. Arcana, Devolved ve Vital Signs'ın oluşturduğu final öncesi muhteşem blok ve tabii malum final, bana Sonic Day Codas ile kolay kolay teması koparamayacağımı söyledi. Albüm şu an bile kulaklarımda ve kaçıncı kez başa döndü hatırlamıyorum. Bir ara mola verip 2019 yılına ait ilk albüm Ghosts Fade On Skylines'ı dinledim. O da çok iyi bir albüm. Fakat Sonic Day Codas onu da aşmış, 2000'lere ait shoegaze parlak anlarından biri sayılabilecek seviyeye yerleşmiş. Shoegaze seven bir dinleyicinin Sonic Days Coda'yı bu yıl dinlediği en iyi albümlerden biri olarak görmemesi çok zor. Farren ve Angione'ye, bu türe olan inancımı tekrar canlandırdıkları için borçlu hissediyor, sadece teşekkür edebiliyorum.
1. Sunflower
2. Cyanotic
3. Microdose
4. No Exit Cracks
5. Arcana
6. Anhedonia
7. Devolved
8. Vital Signs
9. Waves of Life
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder