3 Haziran 2021 Perşembe

Matt Berry - The Blue Elephant

 
En son Eylül 2020'de çıkardığı Phantom Birds ile daha işim bitmemişken (kolay kolay da bitmez) arayı fazla uzatmadan Mayıs 2021'de The Blue Elephant ile çıkıveren Matt Berry, bu 1 yıldan az süre içinde sanki hiç ayrılmadığım bir dostum gibi oldu. Tabii bu süreye iki sezon What We Do In The Shadows sığdırmış olmamın da bunda etkisi büyük. Sevgili vampirimiz Laszlo Cravensworth'ün bol İngiliz aksanlı performansı ve Matt Berry şarkıları bu zaman aralığımın en kaliteli anlarından bazılarını oluşturuyordu. Phantom Birds için ne söylediysem The Blue Elephant için de aynı güzel şeyleri söyleyebilirim. Üstüne Berry'nin funk ve funk rock yönünü de gördüğüm için ekstra mutlu oldum. Invisible, Summer Sun, Now Disappear, Like Stone bu kanadı temsil eden süper şarkılar. Tam bu noktada Phantom Birds'te de bahsettiğimiz davulcu Craig Blundell'ın harikulade performansından yine söz etmeliyiz. Ben de bu tarz bir albüm yapacak olsam davulda Blundell gibi güven veren bir adamın olması için elimden geleni yapardım.

Albümün ışıl ışıl parlayan bir başka şarkısı, Rosie McDermott adlı tanımadığımız bir hanım kızımızın geri vokalde yer aldığı blues rock güzelliği olan Blues Inside Me... 5 dakikalık süresine nasıl oluyorsa blues, fuzz, psychedelic, progressive ne varsa sığdırmış ve yine de tek vücut olabilmiş. Üstelik son 1 dakikasında bambaşka bir şeye dönüşmüş. Hazır psychedelic ve progressive demişken, peşpeşe gelen The Blue Elephant ve Life Unknown adlı katmanlı bestelerin albümün kalitesine kalite kattığını da söylemeden geçmeyelim. Abroad ve Alone şarkılarının nostaljik BBC teması tadındaki tonu, başlangıçta yeni albüm bu kadar çabuk geldiği için acaba Berry bir soundtrack ile mi döndü diye düşündürmedi değil. Lakin adamın geçmişinde imza attığı bazı dizi müzikleri, hatta adından da anlaşılacağı üzere 2018 tarihli Television Themes albümünde yaptığı tema remakeleri var. Resmi soundtrack olmasalar da, her Matt Berry albümü kendi içinde, kendi evreninin soundtrack albümü olmayı başarmış işler. Berry, bir aktöre yakışır nitelikte sinematik derinliğe, entelektüelliğe, vizyona sahip şarkılar, albümler yapıyor. Onlara bazen sesini veriyor, bazen olduğu gibi bırakıp enstrümantal kimlikleriyle var ediyor.

Matt Berry bütün bunları her zaman olduğu gibi 60'lar ve 70'lerin ruhuyla yapmayı sürdürüyor. Yaklaşık bir yıl arayla tekrardan bu kadar dolu ve özenli bir albümle dönmesi (sanki gitmiş gibi) hayranlık verici. Her yeni albümü sanki o yıllarda çıkmış da remastered şekilde önümüze gelmiş duygusu taşıyor. Akşam üzeri bir kadeh şarap eşliğinde plaktan dinlenesi bir adam olarak onun bu yoğun müzikal birikimini tecrübe etmek her nostalji tutkunu için şart. Onu rol yaparken izlemek de, şarkılarını dinlemek de keyif verici. Bana ilk zamanlar hem aktörlüğü, hem müzisyenliği sebebiyle Jack Black'i anımsatırdı. Müzikal anlamda bir anımsatma değil tabii. Ama Black'te her iki sanat dalında da bir istikrarsızlık var bana göre. Onu sevmeme rağmen, yaptığı bazı filmleri ve Tenacious D altında yaptığı bazı işleri sevemedim. (The Pick Of Destiny filmini ve müzik albümünü kesinlikle bunun dışında tutuyorum.) Oysa Matt Berry'nin öyle çok büyük iddiaları yok. Üstelik sahip olduğu birikimi müziğine aktarış biçiminin Jack Black ile kıyaslanması da haksızlık olur. Müziği oyunculuktan kalan zamanlarında yaptığı bir hobi olarak göremeyeceğimiz kadar profesyonel, tutkulu ve zengin bir anlayışa sahip. Rafine zevklerin insanı olduğunu hissettirdiği gibi, dinleyicisini de o yönde eğiten bir gücü var adeta. Seneye yeni bir albüm yapar mı yapar. Yapmasa da mühim değil. Phantom Birds ve The Blue Elephant epey bir idare eder.

1. Aboard
2. Summer Sun
3. Safe Passage
4. Now Disappear
5. Alone
6. Invisible
7. Blues Inside Me
8. I Cannot Speak
9. The Blue Elephant
10. Life Unknown
11. Safer Passage
12. Like Stone
13. Story Told
14. Forget Me
15. Now Disappear (Again)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder