16 Ekim 2025 Perşembe

Morgan James - Soul Remains The Same


Morgan James, Amerikalı bir soul-jazz, blue-eyed soul şarkıcısı. Son albümüne kadar kendisinden hiç haberimin olmadığı çok albümlü isimler kulübünün yeni üyesi. Kendisinden haberim olması için:

1. 1 veya 2 şarkısına bir yerlerde denk gelip çok beğenmiş olmak,
2. Albüm kapağına bayılmak,
3. Cover albümle karşılaşmak,

gibi kriterlerim oluyor genelde. Morgan James, 3. maddeden dolayı radarıma girdi. Soul müziği zaten seviyorum. Bir de üstüne şarkı listesinde Sad But True, Is This Love, Cult Of Personality ve başka tanıdık isimler görünce Soul Remains The Same adını taşıyan albümünün bir cover işi olduğu ortaya çıktı. Üstelik grunge, hard rock, alternative rock şarkılarının soul, funk ve pop caz yorumları bunlar. Daha önce ikonik rock şarkılarını farklı türlere (daha sakin türlere diyelim) uyarlayan cover albümlere de bayılmıştım. Mesela İsveçli Sofia'nın Search & Destroy: A Punk Lounge Experience (2017) ve yine İsveçli Hellsongs grubunun 2008'de çıkan Hymns In The Key Of 666 (hatta orada da bir Thunderstruck yorumu var) adlı albümleri hala dönüş yaptığım işlerdendir. Cover kolay bir üretkenlik biçimi. Üretkenlik bile sayılmaması gereken, orijinalinin neredeyse aynısı bir dolu şarkı/albüm var. Ama Sofia gibi, Sue Ellen gibi, Morgan James gibi şarkıcıların kendi tarzlarından çok farklı şarkıları yeniden yorumlarken üretkenlik sayılabilecek, onları heyecan verici başka şekillere sokabilecek arayışlar içinde olmaları, onlara başka bir ruh katmak istemeleri takdire şayan. Bu açıdan bakınca pek de kolay sayılmaz.

Angus Young'ın arı kovanından çıkma gitarıyla çaldığı Thunderstruck'ın o meşhur gitar girişini, bu albümde hammond organ üstlenmiş. İyi bir cover albüm nasıl açılış yapmalıysa öyle yapmış Morgan James. En son The Metallica Blacklist adlı cover albümde Jason Isbell & The 400 Unit grubunun şahane yorumuyla dinlediğimiz Sad But True, burada da şahane bir funk rock'a dönüşmüş. Zaten bazı şarkıların kötü coverlanması zor oluyor. Şarkı, onu yorumlayanı coverlıyor adeta. Gitar soloda sanki Kirk Hammett stüdyoya uğramış, soloyu atıp kaçmış gibi hayal ettim. Orijinali de funk rock olan Cult Of Personality'nin daha soul bir funk rock şeklinde icra edilişine de bayıldım. Rahmetli Ozzy Osbourne'un 1981 yılına ait Diary Of A Madman albümündeki Flying High Again ise tanınmayacak halde nefis bir soul funk olmuş çıkmış. Smashing Pumpkins'in nadir iyi şarkılarından olduğunu düşündüğüm Tonight Tonight ise, 80'ler keyboard balladlarından birine çevrilmiş, şarkıya bambaşka bir açıdan bakmayı mümkün kılmış etkileyici coverlardan bir diğeri. Söyleyenin ayağını yerden kestiğini düşündüğüm bir başka şarkı olan Is This Love, aslında birinci sınıf bir soul şarkısıymış da, Whitesnake onu yorumlamış gibi müthiş bir duyguyla James tarafından sahiplenilmiş. Ara sıra bazı şarkıları, ince beline sarılıp dans ettiğimiz, aromalı sabun kokusunu içimize çekerken kendimizden geçtiğimiz kadınlara benzettığimiz olur. (Yani bana oluyor!) Is This Love'ın bu yorumu işte tam onlardan biri.


Bu albüme Pearl Jam'den hangi şarkı konmalı diye sorulsa söyleyeceğim üç adaydan biri mutlaka Better Man olurdu. (Hadi diğer ikisi de Black ve Nothingman olsun.) James o billur gibi sesiyle Better Man'i öyle dingin ve tutkulu bir biçimde söylüyor, grubu da o kadar dengeli bir pop/soul/caz ile anı güzelleştiriyor ki, albümün birkaç zirvesinden birine daha ulaşıyor, mest oluyoruz. Nine Inch Nails'in Something I Can Never Have'inden neo soul karizması çıkarmak da fena fikir değil. Albümde farklı olmasını istediğim sadece iki şey var. Stone Temple Pilots'dan ilk tercihim Plush olmazdı sanırım. Creep'i veya Interstate Love Song'u James'in sesinden duymak isterdim. The Day I Tried To Live'e de saygı duymakla beraber, orijinaliyle de beni yoran bir şarkı olmuştur. Olay Soundgarden olunca cover seçenekleri hepsinden daha fazla oluyor benim için. En bariz ihtimal olan Black Hole Sun demeyeceğim. Switch Opens'dan yine çok iyi bir neo soul çıkabilirdi mesela. Burden In My Hand, My Wave, hatta Spoonman'den bile çok acayip funk rock/soul funk ihtimaller düşünülebilirdi. Yani her cover albümden sonra aklımıza gelen bazı dilek ve temenniler. Morgan James'in tecrübe saçan blue-eyed soul sesi ve artık o enfes uyarlamalar kime aitse onların yaratıcılıkları her cover sever tarafından mutlaka dinlenmeli. Bu tür üzerinden bir cover albüm yapılacaksa da Soul Remains The Same müfredata konmalı.

1. Thunderstruck (AC/DC)
2. Plush (Stone Temple Pilots)
3. Sad But True (Metallica)
4. The Day I Tried to Live (Soundgarden)
5. Cult of Personality (Living Colour)
6. Is This Love (Whitesnake)
7. Something I Can Never Have (Nine Inch Nails)
8. Better Man (Pearl Jam)
9. Flying High Again (Ozzy Osbourne)
10. Tonight, Tonight (Smashing Pumpkins)

10 Ekim 2025 Cuma

Orbit Culture - Death Above Life

 
2013'te Eksjö/İsveç'te kurulup günümüze kadar ufak tefek yol kazalarıyla da olsa gelebilen melodic death metal, groove metal dörtlüsü Orbit Culture, 5. albüm Death Above Life ile tanıdığım bir grup. İyi ki de tanımışım. Death metal'in kanatları altında, groove, power, nu, progressive, technical ne varsa üstümüze salmışlar. O kanatlar bu metal türlerini öyle bir kuşatmış ki, hepsi o death ruhunun sadık hizmetçileri gibi Orbit Culture müziğinin metal eklektiğine katkı sağlamışlar. Grubun vokalisti, ritm gitaristi, şarkı yazarı Niklas Karlsson ve 750 sayfalık bir romanın karakterlerinden birinin adı gibi tınlayan ex-gitarist Maximilian Zinsmeister tarafından, her ikisi de 17 yaşındayken kurulan Orbit Culture, aynı zamanda başka bir yerel grupta da çalan Zinsmeister'ın bir davulcu ayarlaması, sonra da bir basçının katılımıyla şekillendi. Bir EP ile başlayan yolculuk, albümler, konserler, olaylar, ayrılıklar, yeni katılımlar şeklinde günümüze kadar geldi. Grubun tek sabit üyesi, haliyle de lideri Karlsson bu "kültürü" 12 senedir canlı tutuyor. Artık nasıl bir disiplin uyguluyorsa, 2016'da gruba dahil olan lead ve bas gitaristlerle hala birlikte. 2018'de de davulcu yenilemiş. Eskilerle yeniler arasında nasıl bir fark olduğunu, grubun pozitif mi yoksa negatif mi yönde ilerlediğini yorumlayabilecek durumda değilim. 2025'ten bakınca çok iyi bir albüm görüyorum sadece.

Albümü açan Inferma, death metal ile progressive metal'in birlikteliğinden doğan progressive death metal'in gücünü yansıtan taş gibi bir şarkı. Ona taş dediysek hemen peşinden gelen Bloodhound'a ne diyeceğiz? Bloodhound gerçek bir panzer, asla yumuşamıyor, taviz vermiyor. Bazı şarkılar melodik ve brutal vokallerle karışık ilerlerken Bloodhound, Niklas Karlsson'un brutalde daha iyi olduğunu düşündürdü bana. Melodik takıldığı bazı anlarda klişe nu metal vokallerini andırmıyor değil. Albümün bütün şarkılarını yazdığı, sertliği iyi kontrol ettiği, vokal tasarımlarını ustaca dengeleyip seslendirdiği için bu nu metal iticiliğini görmezden gelebilirim. Nu metal karşıtı olduğum anlaşılmasın. Sadece birkaç istisna dışında bana fazla Amerikan gelen bir tür olmuştur. Albüme dönersek, Hydra, Metallica'nın 80'ler trash vokallerini anımsatan nakarat aurası, power metal ile temasta kurduğu sertlik dozuyla gözüme girdi. Death Above Life ve The Storm, technical death dokunuşlarını iyice belirginleştiren ve yine melodik vokali bir kenara bırakarak brutal takılan diğer iki şarkı. Haliyle benim için albümün en iyilerinden, lokomotiflerinden. Gerçi böyle groove kalibresi yüksek bir albümdeki şarkılardan lokomotif şarkı seçmek mantıksız görünebilir. Ancak adını zikrettiklerim o lokomotifliği kaliteli şarkı yazma ve uygulama açısından tepeye ulaştırmış işler.

Neural Collapse ile son bir kez duvardan duvara fırlatıldıktan sonra kapanıştaki The Path I Walk'ın akustik girişli, biraz da albümün karakterine pek uymadığını düşündüğüm o "fazla Amerkan" ya da "fazla Avrupalı" çağrışımlara maruz kalıyorum. Bana fazlalık gibi geliyor. Bence Neural Collapse bir kapanış için şahane bir seçim olurdu. The Path I Walk düşman olunacak bir şarkı değil elbette. Ama kendi kafamda şekillendirdiğim Orbit Culture karakterinin o agresif, enerjik, dramatik parametrelerine bir yerlerden uymayan, kolay açıklanamayan bir içe sinmeme durumu mevcut. Inside The Waves ve The Tales Of War şarkıları da ilk izlenimde böyle hissettirmiş olsa da, zamanla onları bu parametrelere uygun görmeye, bütünün orijinal parçaları olarak algılamaya başladım. Bir yandan da grubun müzikal yolculuğunu merak etmekteyim. Önceki 4 albüm bir şekilde çekici titreşimler yayıyor. Son albümünü çok beğenip önceki işlerine döndüğüm grup/şarkıcılarda geniş bir perspektife, kapsamlı bir gözleme sahip olduğum da oldu, hayal kırıklığına uğradığım da. Orbit Culture'un nerelerden Death Above Life'a geldiğini merak etmemin özel bir sebebi yok. Albümü çok sevdim. Ama bazen çok sevdiğim albümlerin öncesini merak etmediğim de oluyor. Orbit Culture, death metal'in farklı kulvarlara da sıçradığı, sentezlendiği bir dönemde hem sadık, hem de yeniliklere açık metal severlere hitap edebilen güçlü bir grup.

1. Inferna
2. Bloodhound
3. Inside the Waves
4. The Tales of War
5. Hydra
6. Nerve
7. Death Above Life
8. The Storm
9. Neural Collapse
10. The Path I Walk

4 Ekim 2025 Cumartesi

SG Lewis - Anemoia

 
1994 doğumlu Samuel George Lewis ya da camianın onu tanıdığı adıyla SG Lewis, Londra'dan bir dance-pop, nu-disco, alternative R&B, synthpop, deep house, progressive house insanı. Üç albüm ve birkaç EP sahibi. Kendisini Eylül başında çıkan son albümü Anemoia ile tanıdım. Adı geçen türlere çok hakim değilim ama deep house'un hipnotize edici, rahatlatıcı etkilerini seviyorum. Hatta en son Oliver Laxe filmi Sirât'ta duyduğumuz Kangding Ray müziklerinin filme olan katkısı çok önemliydi. Tabii Lewis'in müzikleri biraz daha farklı. Bitmek bilmeyen house ritim ve melodileri yerine daha makul sürelere bölünmüş, vokalli, konuk vokalli, zaman zaman radyo dostu synthpop şarkıları duyuyoruz. Anemoia'yı çok beğenince önceki iki albüme de göz atayım dedim ama ikisini de Anemoia kadar iyi bulmadım. Albümdeki 10 şarkı melodik, atmosferik, hipnotik, dansa davet eden ama aynı zamanda oturup dinlenecek kalitede bir çeşitlilik gösteriyor. Lewis, dümdüz house ritimleriyle oyalanmak yerine duygusu ve ruhu olan synth tasarımlarını şık vokallerle karakterize ediyor. Yaz ve özellikle yaz sonu hissiyatı baştan sona dinleyeni hiç terk etmiyor. Zaten bu müziğin mayasında o his her zaman vardır. Lewis'in bu albümü yaz yerine Eylül başında çıkarmasının sebebini bilmiyorum. Ama salt bir dans albümü olmasındansa, yorumlanabilir bir dance-pop albümü yapmak istediği tahmininde bulunmak güzel olurdu.

Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bir müzisyenin albümünü dinlerken sizi neyin beklediğinin önemi, biraz da sevdiğiniz türle alakalı. Deep house olarak ün yapmış SG Lewis'den bu yüzden hiçbir şey beklemiyordum açıkçası. Böyle beklentisiz başlayıp da arka arkaya Memory, Feelings Gone, Sugar gibi üç nefis şarkıya rastlamak -başka bazı albümlerde de başıma geldiği üzere- bayıldığım bir durum. Memory çok etkileyici, buram buram deniz, güneş kokan, açılış gibi açılış yapan bir synthpop lezzeti. İngiliz alternative pop grubu London Grammar'ın, daha doğrusu hissedilen şekilde grubun solisti Hannah Reid'in konuk olduğu Feelings Gone da Memory gibi ilk dinleyişte 1. sınıf bir albümün içinde olduğumu anlamamı sağladı. 2022'de çıkardığı ilk albümü Nymph ile kaliteli pop müziğin temsilcilerinden biri olacağı yönündeki potansiyeline şahit olduğumuz Shygirl'ün misafir olduğu Sugar ile üçte üç yapınca yılın en iyi dans albümlerinden biriyle buluştuğum yönünde hisler kelebekler gibi etrafımı sardı. Sonrasında onlara Transition, Back on My Mind, Baby Blue eklendi. Hem keyfimiz az da olsa yerine geldi, hem de yaz bitti diye hüzünlendik. Sirât'ta geçen bir replikte çöl festivalleri müdavimleri "bu müzik dinlemek için değil dans etmek için" diyorlardı. Bence SG Lewis müziği her iki ihtiyacı da karşılıyor.

1. Memory
2. Feelings Gone (feat. London Grammar)
3. Sugar (feat. Shygirl)
4. Transition (feat. RAHH)
5. Devotion (feat. TEED)
6. Past Life
7. Back on My Mind
8. Another Place (feat. Frances)
9. Fallen Apart
10. Baby Blue (Oliver Sim)

30 Eylül 2025 Salı

Issız Ada Radyosu Arşivi (Eylül 2025)

Sian - Chaos
Yıl: 2025 İrlanda
Tür: Nu Disco
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Mirror Balls (Dark Disco edit) (feat. Cafius)
Los Straitjackets - Somos Los Straitjackets
Yıl: 2025 ABD
Tür: Surf Rock, Garage Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "High Wire Act"
Miller Campbell - Miller Campbell
Yıl: 2025 ABD
Tür: Pop Rock, Indie Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "All Night"
Archie Sagers - Dreams Along the Shore
Yıl: 2025 İngiltere
Tür: Post-Punk, Dream Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Ship's Helm"
Johnny Tupolev - The Best Unknown
Yıl: 2025 Almanya
Tür: Alternative Rock, Grunge
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Down Again"
Robert Plant - Saving Grace
Yıl: 2025 İngiltere
Tür: Americana, Alt-Country
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Everybody's Song"
The Wrestler OST
Yıl: 2009 ABD
Tür: Hard Rock, Glam Metal
"F" Rate: 4/10
I.A.R. tavsiyesi: Cinderella - "Don't Know What You Got (Till It's Gone)
Big Thief - Double Infinity
Yıl: 2025 ABD
Tür: Folk Rock, Neo-Psychedelia, Indie Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Words"
Cecelia Castleman - Cecelia Castleman (Deluxe Edition)
Yıl: 2025 ABD
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Waiting On You (Synth Version)
Nova Twins - Who Are the Girls?
Yıl: 2020 İngiltere
 Tür: Rap Rock, Alternative Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Taxi"
Spinal Tap - The End Continous
Yıl: 2025 ABD
Tür: Hard Rock, Heavy Metal
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Let's Just Rock Again"
Rana & Selçuk Alagöz - Biz Sizin Şarkılarınızla Büyüdük
Yıl: 2009 Türkiye
Tür: Pop, Folk, Best Of
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Malabadi Köprüsü"
crushed - No Scope
Yıl: 2025 ABD
Tür: Indie Pop, Baggy
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "exo"
VuVuVu - VuVuVu
Yıl: 2023 İsrail
Tür: Neo-Psychedelia, Funk
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "VuVuVu"
The Budos Band - The Budos Band II
Yıl: 2007 ABD
Tür: Jazz-Funk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "My Girl"
Fobos Hailey - Bulletproof
Yıl: 2025 Rusya
Tür: Breakbeat
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Knife"
The Mighty Mocambos - A Higher Frequency
Yıl: 2025 Almanya
Tür: Funk, Soul
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Phantom Power"
Sophie-Ellis Bextor - Perimenopop
Yıl: 2025 İngiltere
Tür: Dance-Pop, Electropop, Synthpop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Relentless Love"
Sadu - PROBLEEMID PARADIISIS
Yıl: 2025 Estonya
Tür: Pop, Folk, World
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "See pole see"
Ida Maria - Seven Deadly Sins + 3
Yıl: 2025 İsveç
Tür: Indie Rock, Alternative Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Lazy"


20 Eylül 2025 Cumartesi

Bonnie Raitt - Nick Of Time

 
2025 itibarıyla 76 yaşında olan Amerikalı blues rock sanatçısı Bonnie Raitt’in 10. stüdyo albümü Nick Of Time çıktığında kendisi tam 40 yaşındaydı. Kariyeri boyunca 18 albüm yaptı. Nick Of Time'dan giriş yapma sebebim, onunla tanışma albümüm olması. Blues'u zaten bilirdik de, blues rock denen, pop rock'tan country'ye, americana'dan folk rock'a uzanan daha geniş bir yelpazeyle tanışmamın ve bu tanışmadan memnun olmamın örneklerinden biridir. 5 milyon kopya satan, 1990 Grammy Ödülleri'nde Yılın Albümü dahil 3 ödül kazanan, dünyaca ünlü Rolling Stone dergisinin tüm zamanların en iyi 500 albümü listesinde 2003 yılında 229. sırada olan, "1001 Albums You Must Hear Before You Die" kitabına dahil edilen, Washington'da bulunan Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihsel veya estetik açıdan önemli" olduğu gerekçesiyle ABD Ulusal Kayıt Sicilinde korunmak üzere seçilen Nick Of Time, kaliteli bir albüm olduğunu göstermek için daha ne yapsın? Tabii ben 89 veya 90'da Nick Of Time kasetini aldığımda bunların olacağını ve albümün bu günlere aynı dirilikte geleceğini öngörecek bir birikimde değildim. Sadece basit bir biçimde şarkıları çok seviyor, defalarca dinliyor, coşuyor, hüzünleniyordum. Benim için yeni tanıdığım bir kadın şarkıcı/gitaristin ilk albümü gibiydi. Kariyerinin orta yerinde piyasaya çıkan ve Raitt'in hayatının akışını değiştiren Nick Of Time'ın hikayesinden çok sonra haberim oldu.

Bonnie Raitt için Nick Of Time sadece bir müzikal dönüş değil, aynı zamanda kişisel bir yeniden doğuş hikayesiydi. 1980’lerde kariyerinde zor bir dönem geçiren, özellikle son iki albümünün başarızlığı sonucu maddi manevi zor bir döneme giren, plak şirketiyle sözleşmesi fesh edilen Raitt, grubunun parasını ödeyemedi, depresyona girdi, aşırı yeme, içme, partileme sonucu darmadağın oldu. Bir ara kendisine hayran olan Prince'in onu kendi şirketi Paisley Park Records'a katılmaya ikna etmesi de faydalı olmadı. Daha yeni materyal hazırlayamadan kayak kazası geçirip iki ay yatağa mahkum oldu. "Adsız Alkolikler"e katılıp arınmaya çalıştı. Prince ile çalışma şansı suya düşünce Paisley Park'tan da ayrıldı. Akustik konserlerle geçimini sağlamaya çalışırken ünlü yapımcı Don Was ile yolu kesişti. Birlikte eski Disney filmlerindeki müziklerden oluşan toplama bir tribute albüm için Baby Mine adlı şarkıyı kaydettiler. Don Was ile kimyalarının uyuştuğunu görunce, çıkarmayı düşündüğü yeni albümü için onun yapımcı olmasını istedi. Ne var ki artık onun ticari bir getirisi olmayacağını düşünen yöneticiler, işin içinde Don Was olmasına rağmen albüm finanse etmeye yanaşmadı. Ta ki Capitol Records'dan Tim Devine yeni bir Bonnie Raitt albümüne sıcak bakıp onunla 150 bin dolarlık sözleşme yapana kadar. Böylece yeni bir doğuş için gerekli tüm şartlar oluştu.


Üç yıl aradan sonra gelecek yeni bir albümün Don Was gözetiminde kaydedilecek olması, acaba işe funk da karışacak mı beklentisi doğurdu. Doğrudan olmasa da country, pop, soul ve blues gibi türlerin zarif bir birleşimine katık edilmiş ince funk dokunuşları ortaya son derece samimi ve derinlikli bir sound çıkardı. Böylece hem ticari, hem de eleştirel anlamda zirveye doğru bir yolculuk başlamış oldu. Açılıştaki Nick Of Time ve kapanıştaki The Road's My Middle Name olmak üzere iki Bonnie Raitt bestesi ve dokuz coverdan oluşan albüm, yaşlanma korkusu, aile bağları ve zamanla yarış gibi temalar içeren Nick Of Time şarkısının huzur veren sounduyla açılış yapıyor. Hemen ardından albümün yıldızı saydığım Thing Called Love geliyor. John Hiatt'ın Bring The Family (1987) albümünden alınma bu cover, albümün temposunu çok iyi yükselttiği gibi, Raitt'in müzikal kimliğine ve karizmasına çok uyan bir yorum olarak göz kamaştırıyor. 35 yaşında bir Dennis Quaid'in oynadığı video klibi de gayet hoştur bu arada. Başta Thing Called Love ayarında başka şarkı olmaması biraz hayal kırıklığı yaratmıştı. Ama o kulvara çok abanmayıp farklı karakterde şarkılar seçmek, ticari çakallıklar peşinde koşmayıp çeşitliliği, kaliteyi öncelik olarak belirlemek anlamına geliyor. Yaldır yaldır bir geri dönüş albümü yapmaktansa, bu geri dönüşü anlamlandıran daha içsel bir yol seçiyor Raitt.

Cry On My Shoulder (David Crosby ve Graham Nash'in şahane geri vokalleriyle), Nobody's Girl, Too Soon To Tell, I Ain't Gonna Let You Break My Heart Again (Herbie Hancock'un şahane piyanosuyla) dörtlüsü, belki Thing Called Love coşkusu taşımıyor. Ama onların taşıdığı şey, orta yaşla yüzleşme, aşkın iniş çıkışları, kişisel olgunlaşma, kadın ruhunun gücü ve kırılganlığı temalarını işleyen şarkı sözleri yanında, çok çarpıcı bir melankolinin temsili soul, blues, folk, country, caz ustalığı. Raitt’in yumuşak ve güçlü vokali, bu sözlere duygusal bir ağırlık, samimi dokunuşlar katıyor. Ayrıca Raitt’in slide gitar kullanım ustalığı da blues ve folk köklerine olan bağlılığının hala kaybolmadığını hatırlatıyor. Nick Of Time, Bonnie Raitt’in olgunluk döneminin getirdiği içgörülerle harmanlanmış, dürüst, zarif, onun hem sanatçı olarak ustalığını hem de insani kırılganlıklarını sergilediği bir başarı öyküsü. Üstelik bu başarıyı, popüler müzik piyasasının gençleşmeye odaklandığı bir dönemde elde etmiş olması, albümün kalıcılığını daha da anlamlı kılıyor. The Road's My Middle Name gibi gelenekselden, Have A Heart gibi moderne uzanan geniş yelpaze, Nick Of Time'a tecrübe kadar güncele de dal oluşturmuş eski bir ağaç niteliği katıyor. Raitt’in bir sonraki albümü Luck Of The Draw (1991) da çok iyiydi. Something To Talk About, Come To Me, I Can't Make You Love Me gibi hala özlediğim şarkıları içinde taşır. Sonrasında kendisinden kopmuş olsam da, bu iki albümün sağladığı yoğunluğun bir doygunluk yaratmış olma ihtimali de yüksek. Devamında 6 albüm daha çıkarma dirayetine sahip olması bile çok güzel.

1. Nick of Time
2. Thing Called Love
3. Love Letter
4. Cry on My Shoulder (feat. David Crosby & Graham Nash)
5. Real Man
6. Nobody's Girl
7. Have a Heart
8. Too Soon to Tell
9. I Will Not Be Denied
10. I Ain't Gonna Let You Break My Heart Again
11. The Road's My Middle Name

12 Eylül 2025 Cuma

The Bronx Teleport Company - The Uprising

 
Lionel Cohen isimli Fransız asıllı dostumuz biosunda kendini müzik yapımcısı, film müziği bestecisi, David Bowie müridi olarak tanıtmış. Biraz araştırıldığında kimsenin duymadığı oyuncuların oynadığı, kimsenin duymadığı filmlerin (bazıları oyun, hatta bazıları sahte film bile olabilir) müziklerini yapmış olduğu görülebilir. Bu müzikler araştırıldığında standart, eli yüzü düzgün, bir süre sonra sıkan score parçaları şeklindeydi. 2007'den itibaren bitmek bilmeyen bir diskografisi var. Biraz daha araştırıldığında kendisinin sosyal medyasında bir sürü A sınıfı oyuncu ve müzisyenle fotoğrafına rastlanabilir. Peki bu ismi bu kadar araştırmaya iten sebep nedir? O sebep The Bronx Teleport Company adlı bir oluşumun The Uprising adlı albümü. Bu oluşum Lionel Cohen'in bizzat kendisi. Bir fütüristik bilim kurgu filminin soundtrack albümü havası veren kapağın karizmasıyla dinlemeye başlayıp, en uzunu 3 dakikayı bile bulmayan enstrümantal elektronik, funk, rock, breakbeat, big beat, broken beat parçacıklardan oluşan, toplamda 20 parça 45 dakikalık sinematik bir yolculuk diyebileceğim The Uprising, son zamanlarda duyduğum en iyi enstrümantal işlerden. Sanki The Uprising diye bir film çekilmiş, albüm de onun müziklerinden oluşuyormuş havası çok ikna edici. Bir aşamada albümü İtalyan üçlü Whatitdo Archive Group'un The Black Stone Affair adlı kayıp filmin 2021 tarihli soundtrack albümünün konseptinde sandım. Oysa The Bronx Teleport Company, Lionel Cohen'in takma adı ve müzikal cosplayi gibi.

Cohen'in diğer işlerinden farklı olarak The Uprising, her ne kadar baştan sona bir stüdyo işi olduğunu belli etse de, hip-hop ve türlü beat kökenli müzikten feyz almış sağlam ritimler, üzeri funk ve rock ile kaplanmış riffler, toplamda her biri kısa döngüler oluşturan ve farklı sahneler için yapılmış gibi duran soundtrack temaları ile göz dolduruyor. İsim, kapak, müzikler derken konsept olarak sci-fi ile spy theme arası gidip gelen, çoğu zaman hiç çekilmemiş bir filmin oluşturduğu evrenden çıkmış hissiyatı uyandıran Cohen müziği, bu karışımı sevenler için şahane anlar vaat ediyor. Yalnız burada Lalo Schifrin tarzı sofistike bir jazz-funk'tan ziyade, 90'larda ivme kazanan breakbeat/big beat türüne daha yakın bir işleyiş var. Günümüz teknolojisiyle bu müziği yapmak oldukça kolay. Hatta yapay zeka ürünü olduğu düşünülebilir. Cohen o mecralara da girmiş olabilir bilemeyiz. AI her şeye olduğu gibi müziğe de girdi, daha da girecek. Yine de günün sonunda elimizdeki müziğin kalitesi veya kişisel tercihlerimize ve aldığımız tatlara hitap edişi önemli olacak. Breaking the Chains of Order, Cities in Revolt, Beast of Brooklyn, Rise in the Shadows, Wars in the Streets of Steel parçalarını ilk dinleyişte bir kenara yazdım. Albümün tamamından da keyif aldım. Diğerlerinden olmasa da The Uprising'den razıyım. Organik müzikle doğduk büyüdük. Ama muazzam örneklerle elektronik müziği de kucakladık. The Bronx Teleport Company o muazzam örneklerden biri olmasa da kulağa hiç de rahatsızlık vermiyor.

1. A Reckoning with Every Step
2. Breaking the Chains of Order
3. We Ride into the Storm
4. Rush of the Reckless
5. Cities in Revolt
6. Freedom in the Frenzy
7. The Fight Starts Now
8. Stop Me, Kill Me
9. When the World Shatters
10. Break Everything
11. Beast of Brooklyn
12. The Truth is the Only Truth
13. Rise in the Shadows
14. Fires that Ignite the Heart
15. The Rhythm of Resistance
16. Revolt on the Horizon
17. The Beat that Keeps Us Alive
18. Rage Against the Status Quo
19. Pulse for the People
20. Wars in the Streets of Steel

7 Eylül 2025 Pazar

Sababa 5 - Nadir

 
Tel Avivli dörtlü Sababa 5'ı kendi adlarını taşıyan 2022 tarihli ilk albümlerinden beri takip ediyorum. Nadir ile dördüncü albümlerine ulaştılar. Dördü de birbirinden güzel, klas, olgun ve güçlü. Grubun kuruluş tarihi 2016 görünüyor. Belki albüm yapmadan önce kulüplerde, etkinliklerde çalmışlardır. Zira tam da o tadı veren şahane bir müzik yapıyorlar. Psychedelic soul/rock/pop, neo-psychedelia, jazz-funk, space rock ve Orta Doğu rock'ının sofistike, etnik ve sinematik bir karışımı olarak, sadece okurken değil yazarken bile heyecanlandığım bir füzyonunun neferleri onlar. Coğrafya gereği Anadolu dokunuşları da hissedildiğinden, hele bir de funk seviyorsanız benim gibi daha albümden tek nota duymadan bile 1-0 önde başlayabilirsiniz. Albüm bitince de farka gittiğinizi görüp oynun bir sonraki tekrarını iple çekmeye başlayabilirsiniz.

Albümün adı olan Nadir, gök kürede zirvenin tam karşısında bulunan noktayı ifade eden astronomik bir terimmiş. Mecazi olarak en düşük noktayı veya bir zorluk anını ifade ediyor. Bu ikilik, grubun zıt müzikal temaları keşfetmesine bir açıklama da sayılabilir: Kozmik ve dünyevi olanın, uhrevi ve gerçek olanın harmanlanması. Nadir hem uhrevi hem de dünyevi ritimlere dayanan derin, içe dönük ses manzaraları şeklinde bir yolculuğu yansıtıyor. 36 dakika süren bu enfes yolculuğun kağıt üstündeki kodları böyle. Tabii dinlediğimiz müziği bu kodlara göre yorumlamak için kasmaya gerek yok. Herkesin alacağı tat farklı olabilir. Mesela bana en başta kaliteli zaman geçirdiğimi, tatlı bir hüzün ve yaşama sevincini bir arada verdiğini hissettirdi. Coğrafi yakınlığıyla olduğu kadar karizmatik evrenselliğiyle de içine çekti. Beni çektiği yerde kalmaktan aldığım keyfi tarif etmek için yine coğrafyadan örnekler verebileceğimin genişliğini fark ettim.

Nadir, yaklaşık dört dakikalık gizemli, karanlık ve baştan çıkarıcı VU ile açılıyor. Ilan Smilan ve Gilad Levin'in gitarları, Amir Sadot'un doğu kökenli elektrikli orgu, dumanlı bir Kahire barının pusunu çağrıştırırken, parça hınzır ve ustalıklı enerjisiyle yine Tel Avivli yakın müzikal akrabaları VuVuVu'ya gönderme yapıyor. Amir Sadot ve müzikal akrabalar demişken, kendisi Sababa 5 bünyesinde organ ve synthesizer çalarken, hepsi Tel Avivli olan VuVuVu, TigrisHoodna Orchestra gibi gruplarda da bas çalmakta. Hepsi de neo-psychedelia, funk, afrobeat karışımlı aynı evrende yaşıyorlar. Bana göre Sababa 5 içlerinden en derin, en olgun, en güçlü olanı. Sadot'un olağanüstü tuşlu hakimiyeti, bir yandan sanki şarkı söyler gibi, bir yandan şarkıların gideceği yönleri tayin eden bir orkestra şefi gibi enstrümantal parçaları dizayn ediyor.


Albüme adını veren parça Nadir, Akdeniz gecelerinin sıcak/serin atmosferini çağrıştırarak dinleyicileri sinematik bir dünyaya sürüklüyor. İtalyan motifleri ve Orta Doğu tonlarıyla kol kola giden melodi ortaya çıkmadan önce, derin bir bas çizgisi gerilim dolu bir ton oluşturuyor. Bu da efsane İtalyan film müziklerinin sinematik havasını hatırlatıyor. İnce wah-wah gitar vurguları, klasik asit rock'a da, psychedelic funk genlerine de sahip. 2025, aynı mantığın daha efkarlı bir versiyonu olarak başka bir şahane şarkı. Albümün en iyilerinden olan Tell, hem melodik hem de melankolik moduyla ve albümün karanlık ruh hallerine ferahlatıcı bir denge sağlayan karşı konulmaz bir ritme, hoş bir nefese, soundtrack kıvamında bir karizmaya haiz. O mod, o nefes, o karizma Zenith'de, Sab'da, Atom'da, enfes bir kapanış yapan Into Orbit'te de mevcut. Nadir, Sababa 5'in bugüne kadarki en etkileyici ve diri albümü. Aspan (2023) ve özellikle Kokoro (2024) albümlerini de çok seviyorum. Hipnotik ritimlerin, sinematik düzenlemelerin ve çağrışımlı Orta Doğu gamlarının canlı imgeler yarattığı, hayalgücünü zorladığı ve ruha dokunduğu kıtalararası, kültürlerarası bir yolculuk.

Geleceğin müziği Ouzo Bazooka, BALTHVS, Şatellites, Khruangbin, Sababa 5, henüz tek albümleri olmasına rağmen Arc de Soleil ve VuVuVu gibi köprü görevi gören isimlerden oluşmalı. Onların eski ve yeniyi sentezleme, müziğin bir kültür sanat formu olduğunu hatırlatma, coğrafyalar arasında nefes alma alanları yaratan mikro iklimler oluşturma misyonları çok kıymetli. İçinde bulunduğumuz gergin Orta Doğu ikliminden çıkan buna benzer grupların doğru tarafta duruşları da aynı kıymetin içine dahil. Zaten müzikteki bu olgunluk ve güzellik, şaşmaz bir şekilde o doğruluğa, vicdana, hoşgörüye de kapılarını açık tutuyor. Müziğin evrenselliğindeki zerafetin sentezlerle daha çok kendini göstermesi boşuna değil. Yeniliklere açık olmak, eskiyi unutmadan o yeniliklerle kendi sentezlerini oluşturmak, bu sayede özgürleşmek, faşizmin altında ezilmeyi reddederek o özgürlüğü en azından müziğindeki bileşenlerden yeşertmek sanatın gücünü tescilleyen unsurlardan biri. Sosyal medyalarında "İsrail hükümetinin Gazze'de devam eden işgal, şiddet ve zulmünü tamamen reddediyoruz. Tüm şiddete bir an önce son verilmesini, tüm rehinelerin serbest bırakılmasını, Gazze'ye giriş için sınırsız insani yardımı, tüm tarafların çektiği acıların tanınmasını istiyor, herkese saygı duyan adil bir barışın peşinde koşuyoruz." demeleri, Sababa 5'ın güzelliğinin sadece müziklerinden ibaret olmadığının da kanıtı.

1. VU
2. Zenith
3. Descent
4. Nadir
5. 2025
6. Tell
7. Atom
8. Ignition
9. Sab
10. Timor
11. Into Orbit

31 Ağustos 2025 Pazar

Issız Ada Radyosu Arşivi (Ağustos 2025)

Tinsley - Tinsley
Yıl: 2025 ABD
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Just Three Words"

Myagi - The World of Tomorrow
Yıl: 2025 Kanada
Tür: Big Beat, Breakbeat, Electronica
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Framerate"


The Budos Band - VII
Yıl: 2025 ABD
Tür: Funk, Jazz-Funk
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Overlander"
Ozzy Osbourne - Under Cover
Yıl: 2005 İngiltere
Tür: Hard Rock, Heavy Metal, Cover
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sympathy For the Devil"
Highasakite - Testament
Yıl: 2025 Norveç
Tür: Alt-Pop, Art Pop, Electropop
"F" Rate: 3/10
I.A.R. tavsiyesi: "So cool"
Wolf Alice - The Clearing
Yıl: 2025 İngiltere
Tür: Indie Rock, Indie Pop, Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Bloom Baby Bloom"
Wizards of Osgoode - Make Do Breathe Mind
Yıl: 2025 Kanada
Tür: Psychedelic Rock, Garage Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Violet"

Telli Davul - Ne âlâ
Yıl: 2023 Türkiye
Tür: Folk Pop, Cover
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sur La Mer"
Secret Attraction - Evening Blue
Yıl: 2025 ABD
Tür: Post-Punk, Dream Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Echo"
In Mourning - The Immortal
Yıl: 2025 İsveç
Tür: Melodic Death Metal
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Song of the Cranes"
The Primitives - Let's Go Round Again • Second Wave Singles & Rarities 2011-2025
Yıl: 2025 İngiltere
Tür: Indie Rock, Indie Pop, Power Pop
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "I'll Trust the Wind"
Nova Twins - Parasites & Butterflies
Yıl: 2025 İngiltere
Tür: Rap Rock, Alternative Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Soprano"
Minuit - The 88
Yıl: 2003 Yeni Zelanda
Tür: Electronica, Trip-Hop, Breakbeat
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Except You"
SNAKES SNAKES SNAKES - Syk
Yıl: 2025 Polonya
Tür: Alternative Rock, Industrial Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Stupid Men"
Lethe of Heaven - Aurora
Yıl: 2025 ABD
Tür: Post-Punk, New Wave
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Exodus"
Kombynat Robotron - AANK
Yıl: 2025 Almanya
Tür: Psychedelic Rock, Space Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Staub"
Daniel Pemberton - The Bad Guys 2
Yıl: 2025 İngiltere
Tür: Score, Funk, Electronic
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Lucha Lucha"
The Dare - What's Wrong With New York?
Yıl: 2025 ABD
Tür: New Rave, Electroclash, Alt-Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Cheeky"
Sun Cult - Sun Language
Yıl: 2025 ABD
Tür: Neo-Psychedelia, Chillwave
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "In the Clouds"
The Hives - The Hives Forever Forever The Hives
Yıl: 2025 İsveç
Tür: Garage Rock, Punk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Enough Is Enough"



18 Ağustos 2025 Pazartesi

Arc de Soleil - Lumin Rain

 
Sri Lanka doğumlu Daniel Kadawatha, Daniel Anura Gunnarsson ya da en son takma adıyla Arc de Soleil, henüz 6 aylıkken İsveçli bir aile tarafından evlat edinilmiş. Kendi ev yapımı amfilerini yapan ve enstrümantal rock grupları Spotnicks ve Shadows'a olan sevgisini oğluna aktaran elektro gitarist babasının etkisiyle büyüdü. Birçok farklı isimle, akustikten synthwave'e kadar çok çeşitli stillerde kayıtlar yapmaya ve bunları çevrimiçi olarak üretken bir şekilde yayınlamaya başladı. 2008 yılında dört müzisyeni yanına alarak kurduğu Kadawatha adlı bir grup var ve 2014'te The World of Hypocrisy diye bir albüm yapmışlar. Son derece Amerikan, ucuz mu ucuz bir alternative rock. Daniel Kadawatha bu albümle ilgili ne düşünüyor bilmiyorum ama ben olsam bunu kariyerimin her yerinden çıkarıp atmak isterdim. Neyseki devamı gelmemiş. Bu tecrübe sonrasında tek tabanca takılmayı tercih eden Kadawatha, Arc de Soleil adını alarak yepyeni bir başlangıca yelken açmış.

Sadece ismini değil, müzikal perspektifini de değiştiren Daniel Kadawatha, 2019'da start verdiği Arc de Soleil projesi kapsamında 30 civarı single, 6 adet EP ile eski hayranlarına yenilerini katmak suretiyle yeni bir başlangıç yapmış. Tabii bu materyalleri çeşitli etkinlik ve konserlerle insanların ayağına kadar götürmüş. Halen de turnede kendisi. Sosyal medyayı aktif ve etkili biçimde kullanıyor. Onlardan edindiğimiz görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla çok iyi geçen konserler veriyor. Bakınca orada olma isteği uyandıracak kadar etkileyici. Zaten müziğini duyunca sebebi de biraz anlaşılıyor. O zaman önce bu müziği tarif etmeye çalışalım. Funk rock, psychedelic rock, neo-psychedelia, biraz daha zorlasak alternatif pop, hatta Anadolu rock çağrışımı bile yapan şahane bir müzik. Casino Funk EP'sinde disko müziği bile denemiş. Khruangbin referansı çok kullanılıyor. Görüyor ve BALTHVS eklemesiyle arttırıyorum. Kadawatha'nın sahnedeki duruşu, gitar hakimiyeti, kimi zaman eksantrik görünen imajı vesilesiyle Prince'e ve Lenny Kravitz'e benzetildiği de oluyor. Bunlar gayet şık benzetmeler. Fakat onda çok farklı başka şeyler var.


Arc de Soleil, müzikal tasarımı tamamen Kadawatha'nın kendisine ait, söz ve müzikleri yazan, tüm enstrümanları çalan, tüm vokalleri yapan, prodüksyon ve mikslemeleri de kimselere bırakmayan full paket, tek kişilik bir orkestra. Konserlerinde ona eşlik eden çok iyi de bir grubu var. Artık iş gelip albüm yapmaya dayanınca önümüze koyduğu Lumin Rain'in büyüleyici atmosferinde öyle bir kayboldum ve kendimi buldum ki, yeni çıkmış işlere "başyapıt" dememe ilkemi onun uğruna askıya aldım. Evet, 36 dakika 46 saniyelik Lumin Rain olağanüstü bir yolculuk, muhteşem bir deneyim. Dinledikçe serpiliyor, katmanlanıyor, çözülüyor ve sanki kendini sürekli yeniliyor. Arc de Soleil olalı beri Kadawatha'nın müziğinin dönüştüğü sanat formu, kendisinin Mısır'a yaptığı dönüştürücü yolculuğun izlerini de taşıyor. Şarkıların tasarımındaki ve gitar çalma tekniğindeki oryantal dokunuşların kaynağına inerken Sri Lanka'dan, Mısır'dan, Orta Doğu'dan geçiyor olabiliriz. Enstrümantal görünümlü şarkıların arasında birdenbire meleksi, rüyamsı, kozmik vokalleriyle çıkagelen Kadawatha, aslında bu vokal dokunuşlarını birer enstrüman gibi o tasarımlarının çok güçlü bir parçası haline getiriyor. Zira aslında şarkıları söyleyen gitarın kendisi. Bu yüzden biri çıkıp "Lumin Rain bir gitar albümüdür" dese işkembeden salladığını düşünmem, haklı olduğu tarafları gönül rahatlığıyla teslim ederim.

İsim şarkısı Lumin Rain ile başlayan, Riders of the Moon ile biten albüm, bu iki muhteşem şarkıdan hangisini yılın en iyileri arasına koyacağım meselesiyle beni yıl sonuna kadar epey uğraştıracaklar. Başyapıt dememe ilkemi askıya aldığım gibi, bir albümden iki şarkıyı yılın en iyileri arasına koymama ilkemi de aynı askıya alsam diye düşünüyorum. Onu yapmam sanırım. Başka bir şarkıya da yer açılsın. 30 single, 6 EP'den önce Arc de Soleil'i ilk kez duyduğum Lumin Rain'in ilk şarkısı Lumin Rain, gelmekte olanın ilamıydı. Müthiş bir açılış, saykodelik, sinematik, karizmatik bir atmosfer. Cıva gibi akan, her istediği yere girip çıkan, kişilik sahibi, ruh sahibi bir gitar. Hem retro, hem modern bir sound. Aslında Lumin Rain şarkısı ile ilgili bu söylediklerim albüm geneli için de geçerli. Hatta albüm için daha da fazlasını söyleyeceğim. Lumin Rain'in peşi sıra Bina Tifa, Chimera, Sunchaser hem harikulade bir bütünün parçaları, hem de melodi ve tasarım yönünden kendilerini diğerlerinden ayrıştıran çok güçlü şarkılar. Bu müzik deneyimini yaşarken arada Sunchaser ve Dunes Of Djoser gibi güzelliklerle kendinizi ışık ve renk cümbüşü içindeki bir pistte dans ederken hayal edebiliyorsunuz.


Dünya seyahatlerinden kaynaklanan müzikal ve liriksel ruh, Kadawatha'nın gitar çalış stiline, saykodelik ve doğa referanslı sözlerine çok fazla yansımış. Midnight in Saqqara, "gitara şarkı söyletmek" esprisinin ete kemiğe bürünmüş hali ve kesinlikle albümün en derinlikli şarkılarından biri. O muhteşem gitarın sağladığı manzara etkisinin de çok fazla hissedildiği, "genç çifti piste davet ediyoruz" çağrışımı yapan Echo's Ballad ile birlikte albümün dingin, derin, hüzünlü yüzünü temsil ediyor. Zaten o konuşan gitar, dans ettirdiği, hüzünlendirdiği, kıvrımlarına köşelerine hayran bıraktığı kadar, genç yaşta bir nostalji duygusunun bu denli diri kalışını kutsayan nağmelerle duygudan duyguya da sürüklüyor. Buradan kapanıştaki Riders Of The Moon'a bağlarsam, belki basit gibi görünecek bileşenlerden mükemmeli yakalamayı başaran bir evrende olduğumu anladığımı belirtmek isterim. Gitarın o inanılmaz melodisi, ruhani ve kozmik vokalle öyle uyumlu ki, söz konusu bileşenlerin epik bir uçuşa geçmesi neredeyse kaçınılmaz. Riders Of The Moon hem tanıdık, hem de çok acayip bir trip. İnsanın üzerine üzerine yağan yaklaşık üç buçuk dakikalık bir şaheser. Dediğim gibi, Lumin Rain veya Riders Of The Moon'dan biri 2025'in en iyi şarkıları arasına girecek. Lumin Rain albümü ise, yılın geri kalanında şayet daha iyisi gelmezse benim için çoktan 2025'in en iyisi oldu bile.

1. Lumin Rain
2. Bina Tifa
3. Chimera
4. Sunchaser
5. Midnight in Saqqara
6. Hirudava
7. Hypno Sun
8. Dunes of Djoser
9. Echo's Ballad
10. Museqa My Love
11. Riders of the Moon