31 Ekim 2012 Çarşamba

Issız Ada Radyosu Arşivi (Ekim 2012)

Sitcom Neighbor - Charm
Yıl: 2012 ABD
Tür: Indie Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "One More Time"

Dordeduh - Dar De Duh
Yıl: 2012 Romaya
Tür: Atmospheric Black Metal, Progressive Metal
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Pândarul"


Crack The Sky - Ostrich
Yıl: 2012 ABD
Tür: Progressive Rock, Funk Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "King of the Rodeo"

Robert and The Roboters - Caniche Royal
Yıl: 2005 Almanya
Tür: Surf Rock, Twist
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Ladykiller"

Bruce Springsteen - Magic
Yıl: 2007 ABD
Tür: Pop/Rock, Singer/Songwriter, Folk Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Radio Nowhere"

Naïve - The End
Yıl: 2009 Fransa
Tür: Progressive Metal, Alternative Metal
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Your Own Princess"


K'naan - Country, God or The Girl
Yıl: 2012 Somali/Kanada
Tür: Pop Rap, Hip Hop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Better"

Warlock - Triumph and Agony
Yıl: 1987 Almanya
Tür: Hard Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "I Rule the Ruins"


Mr. 3000 OST
Yıl: 2004 ABD
Tür: Soul, Funk
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: Kool & The Gang - "Jungle Boogie"


The Birthday Massacre - Walking With Strangers
Yıl: 2007 Kanada
Tür: Synth Pop, Industrial Rock, Gothic Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Red Stars"


Loreen - Heal
Yıl: 2012 İsveç
Tür: Dance-Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Crying Out Your Name"

Sinkane - Mars
Yıl: 2012 ABD
Tür: Electronic, Indie Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Making Time"



Tiamat - The Scarred People
Yıl: 2012 İsveç
Tür: Gothic Metal, Death Doom Metal
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Winter Dawn"

GusGus - 15 ára
Yıl: 2010 İzlanda
Tür: Trip Hop, House, Electronic
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Barry"

Jai Uttal - Footprints
Yıl: 1991 ABD
Tür: World, Folk, Electronic
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Footprints"



Yasemin Mori - Deli Bando
Yıl: 2012 Türkiye
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Dünya"


Jim Lauderdale - Caroline Moonrise
Yıl: 2012 ABD
Tür: Country Rock, Bluegrass
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Iodine"

The Raconteurs - Consolers of the Lonely
Yıl: 2008 ABD
Tür: Alternative Rock, Garage Rock, Blues Rock, Indie Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Attention"

Skye Edwards - Back to Now
Yıl: 2012 İngiltere
Tür: Pop Soul, Trip Hop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Troubled Heart"


Black Country Communion - Afterglow
Yıl: 2012 ABD
Tür: Hard Rock, Blues Rock
"F" Rate: 10/10
I.A.R. tavsiyesi: "This Is Your Time"

22 Ekim 2012 Pazartesi

The Dirty Pearls - Whether You Like It or Not


Eskileri hortlatmanın moda haline geldiği günleri yaşamaya devam ediyoruz. Gerçi hiçbir dönem moda olmadı. İhtiyaçtan hep vardı bu tutum. Bunun altından kalkmayı başaranlar olduğu kadar, altından kalkamadığı gibi, üstünden silindir geçmişçesine madara olanlara da sıkça rastlıyoruz. Bir kere herşeyden önce bu trende uyma amacını belli etmeli insan. Sırf hali hazırda uzamış saçları heba olmasın diye bu müziğin yılmaz bekçisi gibi davranan tipitiplerin özellikle 80'lerin hatun kaldırma potansiyellerinden nemalanma amacı, zaten geçmişte yapacağını yapmış hard rock'ın geleceğine fayda getirmez. (Hard rock'ın bir geleceği olmalı mıdır, o da ayrı mesele!). Esas mesele, bu türe gerçekten gönül vermiş ve hard rock biçimde çalmaktan-söylemekten-giyinmekten zevk aldığını hissettirmiş gençlerin hala şevkle bu işe dair örnekler sunmayı samimice istemeleri. Ama samimice. Eskiye öykünenler arasında hard rock'a gönül verenlerin sayısı biraz daha fazla olduğu için bu türü örnek gösterdim. Kendileri daha kısa pantolonla yağ satarım, bal satarım oynarken bu müziğe cayır cayır ter akıtan büyüklerinin izinden gitmeye yeltenen yeni yetme grupların bana göre en mühim hatası da belli bir samimiyet duygusundan yoksun oluşları zaten.

Sahiden birşeylere hard açıdan başlamak, ama içten başlamak istediklerine (en azından çalıp söyleme yönünden) inandığım gruplardan biri olan beş kişilik The Dirty Pearls, 2006'da kurulmuş, The Dirty Pearls (2007) ve Volume 2 (2008) adında iki EP çıkarmış olmalarına rağmen, uzun metraj albüm çıkarmaya ancak 2012'de fırsat bulmuş bir grup. Belki bunun sebebi o zamandan bu zamana Kiss, Bret Michaels, Scott Weiland, Jet, New York Dolls gibi isimlerin konserlerinde ortamı hararetlendirme görevi üstlenmeleridir. Zira ilk albümleri Whether You Like It or Not'ın geneline büyük oranda yansıyan canlı müzik karakterleri, bu konserlerde edindikleri tecrübenin bir yansıması. Bu gençlere yansıyan bir başka önemli nokta da, New York dolaylarından olmalarına rağmen bana sıklıkla Britpop gelmeleri ki, bu hiç de rahatsız olmadığım bir durum. Genelde artık 80'lerde kalması daha güzel olan L.A. güdümlü hard rock'tan 2012 plakalı gruplar dinlemek beni epey daraltıyor.

İlk duyuşta kendime göre geçerli sebeplerden dolayı hemen İngiliz yaftası yapıştırabileceğim Whether You Like It Or Not, Static, Sucker For A Sequel, Mayday gibi şarkılarını beğendiğim The Dirty Pearls, sound ve performans yönünden sağlam durmasına rağmen, daha tam olmamış ama olmasına ramak kalmış bir görünüm sergiliyor. Sahnelerinin iyi olduğunu albümlerinde de kanıtlamışlar. Sadece şarkı yazmada ve bu yazımları albüme aktarmada biraz daha çalışmaları gerekebilir. Şayet britpop görünümlü birer New Yorker olarak yollarına devam etmek istiyorlarsa kendilerinden beklentiler, o uyuz 80'ler hard rock hortlatıcıları tarafından çekilmez hale getirilmeye devam edilen 2012 hard rock'ına ayar verecek düzeyde artabilir. En azından ben kendi adıma beklerim. Zira sözünü ettiğim yeni yetmelerce yapılan o kadar albümde kırıntısı bile olmayan potansiyel bunlarda var. Sahip olunanların bir potansiyel yaratması çok önemli. Hiçbirşey yapamıyorsan bile onu yarat yeter.

1. Whether You Like It or Not
2. Who's Coming Back To Who
3. Caffeine and Gasoline
4. Static
5. Love Sick Love
6. You Got Me Where You Want Me
7. Bring on the Night
8. Sucker For A Sequel
9. Mayday
10. New York City Is A Drug

16 Ekim 2012 Salı

The Birthday Massacre - Hide and Seek


1999 Kanada menşeli The Birthday Massacre, başlarda Imagica adıyla ortaya çıkmış, fakat daha sonra bu son adında karar kılmış bir grup. Chibi (vokal), Rhim (davul), Aslan (bas), O-en (keyboard), Rainbow (ritim gitar, programming), Falcore (lead gitar) gibi nickname sahibi müzisyenlerden kurulu The Birthday Massacre, endüstriyel rock ile synth pop'un tek gecelik ilişkisi olarak başlayıp, daha kalıcı bir beraberliğe dönüşen synth rock şeklinde tanımlayabileceğimiz müziklerini istikrarla günümüze taşımış bulunuyorlar. Bazıları için bu istikrar "bu şarkıların hepsi birbirine benziyor" biçiminde yorumlansa da, işin istikrar olduğu dikkatli kulaklardan kaçmayacaktır diye düşünüyorum. Bir kere gothic rock denen hadiseye olan saygım, bu tür bünyesinde yaratılan atmosfere The Birthday Massacre benzeri grupların sağladığı pozitif katkılardan kaynaklanmakta. Gothic rock ise her ne kadar bu atmosferin dışında fazla seyretmediği için "birbirinin benzeri" şarkıları kulağa şırıngalıyor gözükse de, gizem unsuru basit mainstream kırıntılarını bile belli bir hizaya sokabiliyor.

Ekim başında çıkan Hide and Seek, grubun beşinci stüdyo albümü. Gerek vitrinleri, gerekse yaptıkları müziğin kaba çıkarımları sonucu yer yer ergen posteri olmakla itham edilseler de, bu beş albümlük CV'de kendi çıtalarını iyi bir seviyeye yükseltip, uzun süre orada tutabilmiş bir karakter gördüm. Özellikle Walking With Strangers (2007) ve Pins and Needles (2010) albümleri benim gözümde kendi zirvelerini yakalamış bir grup izlenimi yarattı. Hide and Seek'in yeri ise bu albümlerin üzerinde değil ama olsa olsa aynı seviyededir. Adını verdiğim son iki albümle birlikte kesintisiz üçü birarada yaptığınız vakit inceden bir Evanescence yavanlığı hissedilmiyor değil. (Evanescence yavanlığı dediğimiz şey de herkesin yavanlık olarak görmeyeceği bir durum olabilir tabii). Bunu yavanlık olarak algılayanlar için telaşa mahal olmadığı kanaatindeyim. Zira peşpeşe üç The Birthday Massacre albümü dinlemek, tavsiye edeceğim bir davranış biçimi değil.


Bu yüzden Hide and Seek'i mümkünse grubun diğer albümlerinden uzakta, mümkünse gece loş ışıkta, hafif çakır vaziyette test etmek, onun gerçek tadını almakta faydalı olacaktır. Hani şahsen özellikle öyle bir ortam hazırlamadım kendileri için. Öyle denk geldi. Önceki albümlerinden edindiğim tecrübeler, yeni albümdekilerle birleşince aslında hep aynı biçimde kesilmiş gibi görünen, fakat birleştirildiğinde farklı şekiller ortaya çıkaran puzzle parçalarına benzettim şarkılarını. Mesela benzerini çok duyduğumuz, lakin bir şekilde sentetik rock alemlerinin karizmatik enstantanelerini video klip estetiğinde gözlerde canlandırma potansiyeline sahip Play With Fire... Mesela ılıman bir synth pop gibi başlayıp birden nu metal atarlanmasına dönüşen, sonra nakaratıyla dengeyi sağlayan Down... Mesela terli, yorgun ama mutlu yaz gecelerinin tempolu new wave huzurunu taşıyan Calling... Mesela ekstra enstrüman takviyesi yapmadan, tür sapması yaşamadan kendi bileşenleriyle müthiş bir senfonik rock ambiyansı kuran ve kanımca aynı ada sahip alternative metal grubunun dört albüm dolusu şarkıyla semtine bile uğrayamadığı gotik/senfonik rock tutkusunu kendine gökyüzü haline getiren In This Moment...

İsmini vermek istemeyen 1-2 vasat ya da az üstü şarkının varlığına, hiç tutmadığım o anime/emo imajlarına ve geçmişini de hesaba katarak bazı şarkılarda başvurdukları şablonsal kolaya kaçışlara rağmen, son üç albümde yükselen kalitelerini ve Chibi'nin kimi zaman parfüm, kimi zaman sabun kokulu vokalini takdir etmemek, özellikle bu türe sempati besleyenler için zor gibi geliyor bana. Endüstrinin yol açtığı yalnızlaşmanın müzikal yansımasılarından biri olarak gotik rock'ı, poz meraklısı emolara bunalım modası şeklinde pazarlama kurnazlığı taşımayan The Birthday Massacre, enerjisini ve hüznünü tecrübesiyle şekillendirmiş başarılı bir Kanadalı. Başarılarının devamını diler, albüme kaldığımız yerden devam ederiz.

1. Leaving Tonight
2. Play With Fire
3. Down
4. Need
5. Calling
6. Alibis
7. One Promise
8. In This Moment
9. Cover My Eyes
10. The Long Way Home

11 Ekim 2012 Perşembe

Anberlin - Vital


2002'de kurulan Amerikalı alternative rock grubu Anberlin, günümüz itibariyle beş stüdyo albümünü devirmiş, altıncısı olan Vital'ı da devirmek üzere piyasaya sunmuş güzel bir oluşum. Kendilerini ilk defa 2008 albümleri olan New Surrender ile tanımış, o zamandan beri de sevmiş bir dinleyiciyim. Öncesindeki üç albümlerini henüz duymadım. Müzikal geçmişlerinde alternative rock yanında "emo-pop" tanımını da görünce onları aceleye getirmek de istemedim açıkçası. Genele vurulduğunda orta karar olduğuna kanaat getirilebilecek, yine de ufaktan sempatimi kazanan New Surrender'ın ardından çıkan 2010 yılına ait Dark Is the Way, Light Is a Place ise benim için Anberlin'i daha ciddi biçimde takip edilecek gruplar arasına soktu. Özellikle bu albümdeki We Owe This To Ourselves ve Pray Tell şarkılarındaki enerjileri ve tutkuları, rock'ın alternatif ile pop karışımına olan hakimiyetlerini kanıtlar nitelikte bana kalırsa. Solist Stephen Christian'ın gücü sertliğinde değil, inceliğinde saklı vokalinin insanda karaoke isteği doğurur nitelikte oluşu da ayrıca sözü edilesi bir özellik Anberlin için.

Altıncı albüm Vital, tıpkı Dark Is the Way, Light Is a Place'in açılışını yapan We Owe This To Ourselves'i andıran ve özellikle davulcu Nathan Young'ın emeğinin gözardı edilemeyeceği Self-Starter ile başlıyor. Little Tyrants, çalışan motorun soğumasına müsaade etmiyor. Şimdilik gözdelerim ise Someone Anyone, Modern Age, Type Three, Desires ve alternative rock taklidi yapan harika bir synth pop şeklindeki Intentions oldu. Takip etmeye başlayalı beri Anberlin'in sadece gitarlara abanan (bazen iyi ki abandığı anlar da yok değil!) gerzek bir rock topluluğu olmadığını, bir ruh yakalamaya, ona sadık kalmaya, ama daha yumuşak anlara da kapılarının açık olduğuna ikna etmeye çalıştığını anladım. Fevkalade ucuz örneklere sahip ve genelde o sözünü ettiğim gerzeklerin ortak adresi olan "christian rock" tanımına zaman zaman yakıştırılmasına rağmen hiç de o sığlıkta olmadığına inandığım bir grup Anberlin. Hoş, bazı referanslar tersini söylüyor görünse de, Stephen Christian'ın "insanlar bizi nasıl görürlerse görsünler, bizi kim dinlerse dinlesin, yeter ki dinlesin" biçiminde kucaklayıcı demeçleri serinlik yaratıyor.

Belki fazla tanıdık, belki klişeler arasında tur atar çapta. Sürüden ayrılmasa da sürüyü müzikal bağlamda tabulaştırmamış. Hatta Innocent gibi o sürünün suratını ekşiteceği naif bir pop bestesi bile çalıp önyargısız biçimde albüme koyabiliyorlar. Buna karşın basmakalıp ve Hıristiyan diye yaftalanıyorlar. Fakat temelde Stephen Christian'ın gruba "Anberlin" ismini bulma hikayesi kadar basit bir ayrıntıyı temsil eder gibi müzik yapıyorlar. Aslında bu ismin birden fazla hikayesi var. Benim hoşuma giden hikayeye gelince: Stephen, gruba isim bulmaya çalıştığı bir dönemde birgün aklına Avrupa başkentleri takılıyor. "London, Paris, Rome and Berlin" diye düşünürken "...and Berlin" bitirişinde bir ışık yakalıyor. Bu şehirleri herkesler biliyor ama bağlaçlarda saklı ayrıntıları dikkate almıyor işte.

1. Self-Starter
2. Little Tyrants
3. Other Side
4. Someone Anyone
5. Intentions
6. Innocent
7. Desires
8. Type Three
9. Opheum
10. Modern Age
11. God, Drugs & Sex

8 Ekim 2012 Pazartesi

Lord Huron - Lonesome Dreams


Eline her akustik gitar alanın folk müzisyeni sayıldığı günümüzde, içinde "folk" tanımının geçtiği sürüyle albümde bu kelimenin itibarsızlaştırıldığını görmek hüzün verici. Bu türün doğasında varolan pastoral sakinliği "kişisellik" kaypaklığıyla mıymıntı bestelere kurban etmek hangi aklın ürünü ki? Evet, bazıları bu kişisellikten, otobiyografik efkardan türettiklerini dinleyiciye aktarmayı becermiştir. Ama sözünü ettiğim akustik kolaycılığı bu kaypaklıkla örtbas etmeye çalışan o kadar çok örnek var ki, hepsi cıvık afedersin. Folk bilmem nesi yapıyorum ayağına, uyuz gitar nağmelerini bir okadar uyuz liriklerle paketleyip sunmak o kadar kolay ki, "ben bile daha iyisini yaparım" cüreti hortluyor insanda. Şimdi durup saygı sevgi beslediğim onca folk üstadından (en başta da Neşet Ertaş'tan!) bir dinleyici olarak öğrendiğim en mühim şeylerden biri şuydu: Çıktığı memleket neresi olursa olsun halka yapılan müziğin kişiselliği, kendi gönlünden kopanların o halkın gönlündekilerle örtüşmesiyle daha da anlamlıdır. Mesele gönüle giden yolu bulmakta.

Asıl adı Ben Schneider olan Michiganlı Lord Huron, bana göre o yolu başka bir coğrafyada da olsa biraz bulabilmiş sanki. Gerçi daha ilk albümünden kendisine bu denli gaz vermek nazar değmesiyle sonuçlanabilir belki ama 2010 yılına ait iki başarılı EP'nin ardından Ekim başlarında çıkardığı debut Lonesome Dreams, yoğunluğuyla, hüznüyle, abartmadığı neşesiyle yılın en iyi folk işlerinden biri. İyi besteler kadar, onları sıkıcı hale getirmeyecek diri nakaratlar yaratma gerçeğini kavramış Lord Huron, başta yılın en iyi şarkılarından biri olarak hemen etiketlediğim Time To Run olmak üzere Ends Of The Earth, Lonesome Dreams, She Lit A Fire, The Man Who Lives Forever, I WIll Be Back One Day gibi çok kaliteli şarkılara imza atıyor. İsmini saymadıklarım ise saydıklarımdan daha aşağı kalmıyorlar. Bunlar henüz ikinci dinleyişimde kanımın biraz daha ısındığı örnekler sadece. Yoksa Brother (Last Ride) ve In The Wind, kıyısından köşesinden birer Fleet Foxes derinliğiyle gelecek günlerde daha fazla öne çıkmanın hesaplarını yapıyor gibiler mesela. Yine de Lord Huron'un kendisi için, kendi kendine yarattığı derinlik yetiyor. Elleri çırparak nakaratlara eşlik etme ihtiyacının o gospel coşkusunu, toz toprak içindeki yol yorgunluğunun tatlı hüznüyle çok iyi birleştiriyor. Pazar westerni iklimini öyle bir yakalamış ki, ertesi günün yaşanacak ruhsuz telaşını akıllara bile getirmiyor.

1. Ends Of The Earth
2. Time To Run
3. Lonesome Dreams
4. The Ghost On The Shore
5. She Lit A Fire
6. I WIll Be Back One Day
7. The Man Who Lives Forever
8. Lullaby
9. Brother (Last Ride)
10. In The Wind

4 Ekim 2012 Perşembe

The Bombay Royale - You Me Bullets Love


The Bombay Royale 2010 yılında Melbourne, Avustralya'da kurulmuş bir "big band". Adından anlaşılacağı üzere sayıları Kemal Sunal'ın Balkan Devletleri yorumu misali artabilen ve değişebilen elemanlara sahip big band olgusunun pop caz ve funk ağırlıklı müzik icra etmeleri geleneği The Bombay Royale'de de bozulmamış. Benim açımdan şikayet edilecek bir durum değil bu. Zaten bu geleneğin death metal'de görenekleşecek hali yoktu. (Gerçi olsa çok orijinal olurdu ya!). Tam 11 kişilik grup özellikle Hint asıllı solistler Parvyn Kaur Singh (“The Mysterious Lady”) ve Shourov Bhattacharya'nın ("The Tiger") varlıklarıyla dikkat çekiyor. Bu yüzden haklarındaki çeşitli yazılarda "Australian Bollywood-style" tanımı mevcut ki, sanki böyle yerleşmiş kel alaka bir tarz varmış gibi lanse edilmiş geldi bana. Yine de ortaya çıkan kimya ve grubun sahip olduğu enerji her köşebaşında bulunabilir cinsten değil. Üstelik bunu her köşebaşında bulunabilir türlerin karması şeklinde başardıkları söylenebilir.

The Bombay Royale'ın ilk albümü You Me Bullets Love'ın omzu kalabalık müziğini tarif etmek de çaba istiyor. Zamanda ileri-geri hamleler yapmak lazım. Bir kere en belirgin özellikleri sinematik altyapıları. 60'ların ve 70'lerin Bollywood müziklerinin temel alındığı, funk ve mariachi nefeslilerinin kenarları tuttuğu, surf rock ve western'e selam duran cevval spaghetti gitarların kol gezdiği, synthesizerın, sitarın, tablanın, yaylıların, kıvrak davulun, funk bas tonlarının şarkıdan şarkıya çeşitlendiği müthiş bir iklimde 10 şarkı yaşıyorlar. Kitsch unsurların dik duruşu, surf gitarların zaman zaman deep funk ve jazz funk ile kesişmeleri, Parvyn Kaur Singh ve Shourov Bhattacharya'nın Hindi/Bhangra vokalleri ortaya enfes bir sofra kuruyor adeta. Baştan sona yaratılan o "Bollywood Casus Filmi Soundtrack" havası, daha ilk şarkı Monkey Snake Fight'ın jeneriksel karizmasıyla fantezisini hissettiriyor. Hemen ardından gelen You Me Bullets Love, bodoslama surf rock'a dayanıyor. Üstelik çift Hindi vokaliyle ve nefeslilerin gazıyla gemi azıya alıyoruz sanki.


Rahmetli Mohammed Rafi'nin erken rock'n roll klasiklerinden Jaan Pehechan Ho coverı ortalığı biraz daha ısıtıyor. Sote Sote Adhi Raat ile bu defa disko günlerine götürüyorlar dinleyenlerini. Ama bu öyle bir disko ki, tam olarak Mumbai ile Melbourne arasında bilinmeyen bir yerde. Bu sinerjiyi yakalamışken bırakmayıp The Perfect Plan'e de yansıtıyorlar. Bobbywood ve Mahindra Death Ride ile peşpeşe surf rock ziyafeti yaşattıktan sonra "biz bu sörf olayını daha yukarılara da taşıyabiliriz" iddiasıyla Oh Sajna'nın orkestral zenginliğinin yarattığı zirveyi yaşatıyorlar. Dacoit's Choice sayesinde yaylıların nefeslilere ahenkle karıştığı 70'ler katkılı zımba gibi bir disko funk dinliyoruz. Ve son olarak yedi buçuk dakikalık Phone Baje Na ile psychedelic funk'ın kendini çok dağıtmamış, hatta kaotik ve dingin anlarını çok güzel dengeleyerek zinde kalabilmiş yapısıyla egzotik hazlar yaratmışlar.

Kaliteli müzisyenlerle dolu olduğu her halinden belli The Bombay Royale, başta grupta sitar, tabla, mandolin, dilruba ve gitar çalan multi-enstrümantalist Josh Bennett olmak üzere geri kalan tüm elemanlarıyla tüm övgüleri hak ediyorlar. Aynı zamanda Bennett'in eşi olan, Bollywood dans öğretmenliği de yapan Parvyn Kaur Singh'in Shourov Bhattacharya ile birlikte seslendirdiği şarkılar, birden filmin en olmadık anlarında ortaya fırlayan Bollywood insanlarının kurtlarını döktükleri enstantaneleri az da olsa anımsatmalarına rağmen, bundan çok daha dramatik, daha olgun, daha ciddi meziyetlere sahip olduklarının altını çiziyorlar. Yanyana geldiklerine sıkça rastlamadığımız türlerin bu ustalık kokan birliktelikleri, takmış takıştırmış bir hint divanın bir garajda ya da bir "western saloon"unda rock söylemesi gibi unutulmaz hayali resimler canlandırıyor kafalarda. Ama o garaja tıkılıp kalmamış epik, egzotik, sinematik funk bilincini de aynı albüm içinde yer alan şarkıların özünde yaşatarak.

1. Monkey Snake Fight
2. You Me Bullets Love
3. Jaan Pehechan Ho
4. Sote Sote Adhi Raat
5. The Perfect Plan
6. Bobbywood
7. Mahindra Death Ride
8. Oh Sajna
9. Dacoit's Choice
10. Phone Baje Na

30 Eylül 2012 Pazar

Issız Ada Radyosu Arşivi (Eylül 2012)

Tame Impala - Lonerism
Yıl: 2012 Avustralya
Tür: Psychedelic Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Mind Mischief"
Natacha Atlas - Ayeshteni
Yıl: 2001 Belçika
Tür: Arabic Pop, World Music
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "I Put a Spell on You"
Bebe - Un pokito de rocanrol
Yıl: 2012 İspanya
Tür: Pop, Indie Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "K.I.E.R.E.M.E."
Seeking a Friend for the End of the World OST
Yıl: 2012 ABD
Tür: Pop, Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: INXS - "Devil Inside"
Nelly Furtado - The Spirit Indestructible
Yıl: 2012 Kanada
Tür: Pop, Dance-Pop, R&B, Electropop, Folk Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Bucket List"
Fleet Foxes - Helplessness Blues
Yıl: 2011 ABD
Tür: Indie Folk, Folk Pop, Progressive Folk
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Lorelai"
Brigitte - Et vous, tu m'aimes?
Yıl: 2011 Fransa
Tür: French Pop, Chanson, Indie Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Oh La La"
The Jon Spencer Blues Explosion - Meat + Bone
Yıl: 2012 ABD
Tür: Garage Rock, Blues Rock, Alternative Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Get Your Pants Off"


Fatboy Slim - On the Floor at the Boutique
Yıl: 1998 İngiltere
Tür: Big Beat, Electronic, Techno, Dance-Pop
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: Michael Viner's Incredible Bongo Band - "Apache"

Matt Mays - Coyote
Yıl: 2012 Kanada
Tür: Indie Rock, Alternative Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Drop The Bombs"


The Raveonettes - Pretty in Black
Yıl: 2005 Danimarka
Tür: Indie Rock, Dream Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Love in a Trashcan"


Kasey Chambers & Shane Nicholson - Wreck & Ruin
Yıl: 2012 ABD
Tür: Country Rock, Country
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sick as a Dog"


Ladysmith Black Mambazo - Ladysmith Black Mambazo and Friends
Yıl: 2012 Güney Afrika
Tür: Mbube, World
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Homeless" (with Paul Simon)


Stefan Dettl - Summer of Love
Yıl: 2012 Almanya
Tür: Indie Rock, Alternative Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Stoana"


Marsheaux - Peek-a-Boo
Yıl: 2007 Yunanistan
Tür: Synth Pop, Electropop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Dream of a Disco"


The Blue Van - Man Up
Yıl: 2008 Danimarka
Tür: Garage Rock, Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Be Home Soon"

Autumn's Grey Solace - Divinian
Yıl: 2012 ABD
Tür: Dream Pop, Ethereal Wave
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Unravel"
Nick Cave and Warren Ellis - Lawless OST
Yıl: 2012 ABD
Tür: Alt. Country, Country, Folk, Bluegrass
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: The Bootleggers - "Cosmonaut" (feat. Emmylou Harris)


Spheric Universe Experience - The New Eve
Yıl: 2012 Fransa
Tür: Progressive Metal, Power Metal
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "The New Eve"

Neşet Ertaş - Hata Benim
Yıl: 2000 Türkiye
Tür: Türk Halk Müziği
"F" Rate: 10/10
I.A.R. tavsiyesi: "Yalan Dünya"

24 Eylül 2012 Pazartesi

Metroland (OST)


Julian Barnes'ın aynı adlı romanından Adrian Hodges'ın senaryosunu yazdığı, Philip Saville'in yönettiği 1997 tarihli İngiltere/Fransa ortak yapımı Metroland, 60'larda hızlı bir gençlik dönemi geçiren Chris ve Toni adlı iki arkadaşın yıllar sonra tekrar karşılaşmaları ve o dönemdeki idealleriyle seçtikleri hayatlar arasındaki farklılıkları işleyen sevimli bir dramdı. Christian Bale ve Emily Watson'ın başrollerini paylaştıkları film, evlenip düzenli hayata geçmiş Chris ve yıllar sonra bekarlığı, ukalalığı ve özgürlüğüyle gençlik ideallerine ne kadar da bağlı kaldığı yönünde Chris'e hava atmak için geri dönen Toni arasındaki hayat tercihi farklılıklarının yol açtığı (ve birçoğumuza hiç de yabancı olmayan) geçmiş sorgusunu mütevazi ama ruh taşıyan bir biçimde ele almıştı. Geçmişin veya üniversite yıllarının solcularının, kazanovalarının, züğürtlerinin, kitap kurtlarının, kadın düşmanlarının, feministlerinin şimdi ne hallerde olduğunu gördüğümüzde yüzümüzde beliren tebessüm gibi bir film Metroland... Mark Knopfler ağırlıklı müzikleri de tıpkı film gibi sevimli, hüzünlü ve çekici.

Chris ve Toni'nin gençlik yıllarının geçtiği 60'ların ilk zamanları ile filmin şimdiki zamanı olan 77 Londra'sı arasında sahnleri olan film, müzikleriyle de bu gel-git atmosferini çok iyi yakalamış. Şanson divalarından ve 2012 Kasım'da bilmem kaçıncı albümünü çıkaracak olan Françoise Hardy'nin 1962 tarihli aynı adlı albümünde yer alan Tous les garçons et les filles ile 1910-1953 yılları arasında yaşamış swing müzisyeni Django Reinhardt'ın taş plaktan bugüne tadındaki iki parçası albümün Paris ayağını oluşturuyor. 70'ler sonundan seçkilerle The Stranglers, Hot Chocolate, Elvis Costello ve 1978 tarihli ilk albümlerinden efsanevi Sultans Of Swing'le Dire Straits Londra'dan sevgiler yolluyorlar. Sultans Of Swing şahane bir seçim olmuş ama diğer üç ismin bu albüme yakışacak daha sağlam şarkıları da vardı hani.

Mark Knopfler'ın yedi soundtrack çalışması ise albümün kıymetini arttıran en önemli unsurlar. Özellikle de filmin resmi teması olarak aynı adlı şarkının açılıştaki kısa ve enstrümantal versiyonu yanında, özellikle albüm kapanışında yer alan, aynı zamanda filmin end credits kısmına can veren Knopfler vokalli orijinali bir soundtrack içine konulabilecek en değerli şarkılardan biri. Filmle ilgili tüm duyguları derleyip toparlayan, giden gençlik yıllarının yürekte bıraktığı o kıymetli üzüntüye tercüman olan bu kapanış, güzel bir filmin aynı güzellikteki soundtrack derlemesine de hüzünlü bir veda duygusu veriyor. Başrolünde olduğumuz hayat, aşağıdan yukarı doğru akan "end credits" yazıları gibi akıp gidiyor.

1. Mark Knopfler - Metroland Theme (Instrumental)
2. Mark Knopfler - Annick
3. Françoise Hardy - Tous les garçons et les filles
4. Mark Knopfler - Brats
5. Django Reinhardt - Blues Clair
6. Mark Knopfler - Down Day
7. Mark Knopfler - A Walk in Paris
8. Mark Knopfler - She's Gone
9. Django Reinhardt and Quintette du Hot Club de France - Minor Swing
10. The Stranglers - Peaches
11. Dire Straits - Sultans of Swing
12. Hot Chocolate - So You Win Again
13. Elvis Costello - Alison
14. Mark Knopfler - Metroland

21 Eylül 2012 Cuma

Alela Diane - Alela Diane & Wild Divine


1983 Nevada doğumlu Alela Diane Menig, müzisyen aileden yetişme, okul korosundan gelişme artık o bildik müzikal geçmişini, soyadını atıp göbek adıyla yoluna devam etme kararı aldığı andan itibaren parlak bir geleceğe ilerletme yolunda kararlı adımlarla ilerleyen müthiş bir folk müzik kadını. Lakin benim için onun bu müthişliği şimdiye dek çıkardığı Forest Parade (2003), The Pirate's Gospel (2004), To Be Still (2009) albümlerindeki şarkılardan değil, bu şarkılara ruh katan ve bu camiada nadir bulunan olağanüstü ses rengi. Aslında renkleri desek daha doğru. Kendi kendine gitar çalmayı öğrenen ve aile kavramından, doğadan, kurmaca kısa hikayelerden bahseden şarkılar yazan Alela, yerel konserlerle piştikten sonra birer yıl arayla çıkardığı ilk iki albümünde son derece içine kapanık, kişisel olduğu kadar geleneksel ve bu sayede duruma vakıf olmayan benim gibi sarsaklar tarafından tanımlandırılacağı üzere "sıkıcı" bir tablo çiziyor aslında. Yere göğe sığdıramayacağım bir kadın için daha ilk paragrafta "sıkıcı" sıfatını kullanmamdan dolayı kendime teessüf etmiyor da değilim. Ne var ki henüz sadede gelmedik.

Forest Parade ve The Pirate's Gospel kolay kolay içine girilebilen albümlerden değil. Amerikan folk kültürünün kaynağından direk damacanaya doldurulmuş bu albümlerin, Amerika'nın bu kaynağına yabancı bizler tarafından doğru algılanmaması gayet normal. Gerçi Alela, The Pirate's Gospel'i Avrupa gezisi sırasında yazıp sonrasında kaydetmiş. Ama orada da bu folk özünden bir damla bile taviz vermemiş. Avrupa'da depreşen vatan hasretiyle bu öze sarılış daha da kuvvetlenmiştir onun için. Bilemeyiz. Bu iki albüm sonrasındaki süreçte Eddie Bezalel'in Myspace'te keşfedip, Headless Heroes projesi için en uygun isim olduğuna kanaat getirdiği Alela'yı yine folk disiplini dahilinde, fakat daha özgür ve yeteneklerini daha rahat sergileyebildiği (hatta bence kendini bulduğu) başka bir konsept içinde gördük, duyduk, aşık olduk. Zaten Headless Heroes olmasa benim de onun farkına varacağım yoktu. Bu olağanüstü proje grup keşfi sonrasında geri döndüğüm Alela Diane albümleriyle ilişkilerim ne yazık ki pek istenilen düzeyde olmadı.


Headless Heroes sonrası çıkan 2009 tarihli To Be Still ise benim açımdan ilk iki albüme nazaran daha ısınılabilen bir işti. Hani yine buraya kendisini övmeye değil de dövmeye gelmişim gibi olacak ama en azından "şarkı" gibi şarkılar vardı bu albümde. Buna rağmen benim o sarsak tarafımdan bakınca eksik şeyler de yok değildi. Bu durumu aklımın hala Headless Heroes'ta olmasına mı yorsam acaba diye düşündüm. Hiç ilgisi yoktu. Leaves Of Life isimli bir toplama albüme, beraber Amerika turuna çıktığı country rock grubu Blitzen Trapper'ın Destroyer Of The Void uzunçalarına ve Townes Van Zandt tribute çalışmasına konuk oldu. Alina Hardin adındaki genç bir folk müzisyeniyle altı şarkılık Alela & Alina EP'sini çıkardı. Belki arada atladığım başka ekstralara da çıkmıştır. Ne var ki o efsane sesini bir kenara koyarsak bunların hiçbiri Headless Heroes'ta tanıma şerefine eriştiğim Alela Diane'in başucuma koymayı beklediğim işleri olamadılar.

Nisan 2011'de çıkan Alela Diane & Wild Divine albümü ise nihayet nefes alan bir folk rock albümü olarak huzurlara çıktı. Genel kanı, ilk üç Diane albümüne göre o sözünü ettiğim koyu Amerikan folk özünden tavizler vermiş ama belki de bu sebepten daha benimsenebilir bir albüm olduğu yönündeydi. Benimsenebilir olmak için bazı tavizler verilmesi burada işe yaramıştı bana göre. Wild Divine üyeleri arasında Alela'nın babası Tom Menig'in ve kocası Tom Bevitori'nin de bulunduğunu söylersek olayın bir nebze aile albümü formatına büründüğünü, bu yüzden karşımızda dümdüz ve baygın folk şarkılarındansa, daha içine girilebilir bir country rock, indie folk, hatta biraz daha zorlasak indie pop sıcakkanlılığıyla tutanaklara geçecek şık bir albüm durduğunu söyleyebiliriz. Nakaratı dilime dolanan Elijah, uzaktan bir parça Fleetwood Mac şarkılarını andıran To Begin, sakinliğiyle boğmayan bir kır ninnisi olan The Wind ve albümün şahsiyetli folk bestelerinden Suzanne ile tereddütsüz bir ilk beş çıkarabilirim ki, benim için önceki Alela Diane albümlerinden bu kadarının bile çıkmasının güçlüğünü düşününce şimdilik en iyi albümünün bu olduğunu söylesem içim rahatlar. Ne var ki ilkler unutulmaz. Bir Headless Heroes üyesi olarak Alela Diane'i hepsine tercih ederim. Tek seferlik olmasının, devamının gelmeyeceğinin, o imkansızlığın çekiciliğine kapılıp gitmeyi seviyorum çünkü.

1. To Begin
2. Elijah
3. Long Way Down
4. Suzanne
5. The Wind
6. Of Many Colors
7. Desire
8. Heartless Highway
9. White Horse
10. Rising Greatness