90'lar şahaneydi. Bilgisayarsız, internetsiz, iPodsuz, cep telefonsuz üniversite yıllarının boş vakitlerinde kitap okunur, sinemaya gidilir, müzik setinden veya walkmenlerden müzik dinlenirdi. 90'ların birçok albümü, hayatım boyunca edindiğim dinleyici vizyonumun oluşmasındaki en önemli etkendir. Çünkü o kadar teknoloji yoksunluğuna rağmen, her türlü olumlu-olumsuz duruma karşı imdadınıza yetişecek bir albüm mutlaka vardı. Şimdi daha çok var elbette. Ama önemli olan o yoksunlukta bile bu kadar donanımlı, bu kadar hazırcevap, bu kadar çeşitli olabilmekti. Üstelik o yıllardaki birçok isim, şimdilerde o zaman yazdıklarından daha güzel şarkılar yazamıyor. REM, Depeche Mode, The Cure hep yanımızda olmalarına rağmen hiçbir zaman 90'larda oldukları gibi derinleşmemişlerdi benim için. Madonna dahi bir başka içtendi sanki.
90'ların en büyük hediyesi grunge idi. Alternative Rock ile klasiğin mükemmel buluşması, kendini arayan, sonra da soluğu bu müziğin ve onun getirdiği alternatif modanın içinde alan, ama bu durumu tam olarak tanımlayamayıp "X Kuşağı" olarak kimlik tespitinde bulunan rockerların gönlünde kolayca yer buldu. Tüm zamanların en harika dörtlülerinden Pearl Jam, Nirvana, Soundgarden, Alice In Chains dışında da yığınla grup vardı. 80'lerin ortasından kopup gelen Throwing Muses, bu akımın içinde doğal bir varoluş sergiledi. Üvey kardeşler Kristin Hersh ve Tanya Donelly'nin önderliğinde grunge'ın erkek egemen bir müzik olmadığı yönünde bayrak açmaya çalıştılar. 9 albüm yaptılar. Dağılınca da Belly ve The Breeders gibi iki güzide grup armağan ettiler. Hepsini biliyorum ve seviyorum. Ama Kristin Hersh'in yeri çok başka. Daha doğrusu onun 94 tarihli Hips and Makers albümünün yeri çok başka desem daha doğru.
Henüz kendisini hiç tanımaz etmez iken duyduğum Your Ghost'un inanılmaz hüzün büyüsü bedenimi öyle sarmıştı ki, ölen sevgiliye ithafen "galiba dün gece etrafımda çemberler çeviriyordun" diyen bu tutkusu derinden hissedilen kadın sesi beni hüzünlendirdiği kadar ürpertmişti de... Michael Stipe'ın bu gotik havaya kattığı geri vokal, çello denen tanrısal enstrumanın tepemize bindirdiği kara bulutlar belki de dünyanın en güzel şarkılarından birini döllüyordu. Sonra baktım ki, albümün geneline hâkim bu sıkıntılı iklim, o dönem, daha sonra dönem dönem tam da aradığım şeydi. Grunge yobazı olma yolunda sağlam adımlar attığımı hissettiğim anlarda Hips and Makers'ın beni kontrol etmesi, akustik bilincimin gelişmesinde çok önemli rol oynamıştır. Ders çalışma saatlerinde masa lambası ışığında baştan çıkmak için en mükemmel albümlerden biriydi. Hiçbir şey ifade etmeyen tıngır mıngır folk albümlerinden değildir. Dinledikçe, özledikçe güzeldir Hips and Makers...
Hüzün yüklenmediği halde belki Your Ghost kadar sarsıcı Sundrops, savunmasız ruh halini güçlü bir söyleyişle dengeleyen Me and My Charms, tanımlamak için gotik country şirinliği şeklinde saçmalama gereği duyduğum Cuckoo, piyano ve çellonun bir ninni estetiğinde buluştuğu Beestung, mumlar arasında unutulmaz bir dinleti ortamı vaat eden Houdini Blues ve Teeth, yarısı hırçın, yarısı dingin A Loon ve albümün en uzun, aynı zamanda en olgun parçalarından Close Your Eyes, ilk kez dinleyenlere birşeyler, kendisine alışanara milyonlar ifade eden besteler. Herbiri günler veya saniyeler sürmüştür bilemeyiz. Bildiğimiz, ortaya çıkanın saniyelere ve günlere sığmayı reddeden bu sığmazlık içinde telli çalgıların kudretini en canlı biçimde kulaklara, oradan da beyin kıvrımlarına sızdırmasıdır sanırım.
1. Your Ghost
2. Beestung
3. Teeth
4. Sundrops
5. Sparky
6. Houdini Blues
7. A Loon
8. Velvet Days
9. Close Your Eyes
10. Me And My Charms
11. Tuesday Night
12. The Letter
13. Lurch
14. Cuckoo
15. Hips and Makers
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder