3 Aralık 2010 Cuma

The Gracious Few - The Gracious Few


90'lar rock müziğini iyi hatırlamamızda etkili iki grup olan Live ve Candlebox dağılmış durumdalar. Candlebox'ın dağıldığını duymuştum da, bir hayran olarak üzülerek can çekişmesine tanık olduğum Live'ın artık aramızda olmaması kötü bir durum. Candlebox'ı sadece kendi isimlerini taşıyan 1993 yılı yapımı debut albümlerinden tanıyorum. Bu albüm hakkında olumsuz düşünmem ama ondan sonrasını bilmediğime göre üzerimde merak edilecek kadar etki bırakmamışlar anlaşılan. Bir rock başyapıtı olan 1994 tarihli ikinci albümleri Throwing Copper'dan beri düzenli şekilde takip ettiğim Live, ne zaman 2000'lere girdi, orada teklemeye, kalıbına yakışmayan pop rock şarkılardan medet ummaya başladı. Zamana oynayan bir kaleci gibi bitse de gitsek havasındaki Songs From Black Mountain'ın ardından grup benim için çoktan dağılmıştı. 90'ların en karizmatik vokallerinden biri olan Live solisti Ed Kowalczyk'in, Haziran 2010'da çıkan solo albümü Alive ise Songs From Black Mountain'dan bile kötü olunca Live'ın ömrünü çoktan tamamladığı kayıtlarla belgelenmiş oldu. Kowalczyk'in grubu bırakmasının sebeplerinden biri olan bu üfürükten solo neyse ki Live adının hafızamdaki kaya gibi sağlam nostaljisine zarar veremeyecek kadar cılız bir hadise olarak kaldı.

Live sadece Kowalczyk'den ibaret değildi mutlaka. Chad Gracey (davul), Patrick Dahlheimer (bas) ve Chad Taylor (gitar) oturup ağlamadılar ve birbirlerinden kopmadılar. Ama artık Live adıyla devam edemeyecekleri gibi sağlıklı bir karar alarak benzer şekilde zamanını doldurmuş Candlebox grubundan arkadaş oldukları Kevin Martin (vokal) ve Sean Hennesy (gitar) ile birlikte The Gracious Few'i kurdular. Live altyapısı ile Candlebox vokalinin buluşması, 90'lar post grunge rüzgârını yeniden estirebilecek miydi? 14 Eylül'de piyasaya çıkan 13 şarkılık debut, bu mühim birleşmenin bana göre tüm pozitif ve negatif yönlerini gözler önüne seren bir albüm. Her iki gruptan da izler taşıması doğal karşılansa da, az biraz farklılıklar sezmek isterdim kendi adıma. Bunları sezemediğim gibi, albümün neredeyse yarısını oldukça yavan buldum diyebilirim. Müzikal anlamda Live üçlüsünün ve Kevin Martin'in etkili vokalinin bir kimya uyuşmazlığı yaşadığı kesinlikle söylenemez. Fakat ortada özellikle kaliteli bir gruptan klaslarına yakışacak, benim gibi mahallenin eski çocuklarının yüzünü güldürecek şarkılar yazmada birtakım sorunları olduğunu düşündüm. Neticede bu adamlar acemi değiller. Ben de bir dinleyici olarak Throwing Copper bekleyecek kadar acemi ve görgüsüz değilim. Yine de bu iltihaktan daha güçlü bir ilk albüm çıkmasını dilerdim.


Aslında daha ilk şarkı Appetite ile taş üstünde taş bırakmayacağı yönünde sinyaller veren, Kevin Martin'in sadece bu şarkıya özel AC/DC solisti Brian Johnson'ı fazlaca andıran vokaliyle beyin kıvrımlarına süzülen The Gracious Few, 5. şarkı The Rest Of You'ya kadar bu çizgiyi geçemediği gibi, sık sık gerisine bile düşüyor. The Rest Of You ise hiç olmazsa tutkulu bir radyo dostu olmayı becerebilmiş bir parça. Hemen peşinden gelen Crying Time ise albümün en iyilerinden biri ve Throwing Copper'a olmasa bile, yine müptelası olduğum Live albümleri Secret Samadhi veya The Distance To Here'a yakışacak türde olgun bir beste. Kezâ, Silly Thing de bu bir önceki cümlemden nasiplenmesi gereken daha tempolu bir şarkı. Şarkılarda Live tipi giriş-gelişme-sonuç ve melodik sıçramalarına rastlamamız kadar, ilk şarkıda sanki Brian Johnson taklidi yapan Martin'in Kowalczyk benzerliği de dikkatlerden kaçacak gibi değil. Buna öykünme demek de doğru değil. Zaten şarkının karakterine göre ses örgüleri birbirine yakın sayılabilir. Martin'in kendi sesi, bu etkinin altından kalkmasını da bilen bir yapıda. Buna rağmen sıkıcı Candlebox hareketliliği yaşayan Closer ve sıkıcı Candlebox baladı yaşatan What's Wrong gibi şarkılar da bir yere kadar çekiliyor artık.

Albüm boyunca sürekli gidip geldiğim için bir süre sonra gruptan albüm istikrarı beklemeyi de bıraktım. Mesela bu Candlebox sıkıcılıklarından sonra çalmaya başlayan Tredecim kulağıma hiç de fena gelmedi. Martin başta olmak üzere grubun çok modern bir görünüm aldığı Nothing But Love ile olgun bir gizem atmosferi, Sing ile de kendini öylece rock müziğin kucağına bırakmışlık yaratıyorlar. Ama sanki biraz fazla uzunlar. The Gracious Few kötü bir albüm değil, The Gracious Few ise asla kötü bir grup değil. Yılların tecrübesini ceplerinde taşıyan beş kişinin ilk albümünden çok şeyler bekliyor olmanın verdiği bir "halden anlamama" durumu ile açıklanabilecek The Gracious Few tatminsizliğim beni bağlayan bir durum. Yoksa The Gracious Few bir defa da olsa mutlaka içinden geçilmesi gereken bir albüm.

1. Appetite
2. Honest Man
3. Guilty Fever
4. The Few
5. The Rest of You
6. Crying Time
7. Silly Thing
8. Closer
9. What's Wrong
10. Tredecim
11. Nothing But Love
12. Sing
13. All I Hear

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder