Helsinki'li Emma ve Mia Kemppainen kardeşlerin, yanlarına Malin Nyqvist'i de alarak oluşturdukları Le Corps Mince De Francoise (biz yine de LCMDF diyelim kendilerine), aslen 2007'de yerel bir electro-pop-punk grubu olarak etrafta caka satmaya başlamış. Her nasılsa albüm kıvamına gelmeleri 2011 yılını bulmuş. 10 şarkılık debut Love and Nature ise, indie pop'un içine fazlaca elektro kaçmış versiyonlarından hoşlananlar için çölde maden suyu niyetine günde bir ölçek içilmesi gereken türden olmuş. Evet, daha ilk atıştan "olmuş" bir albüm bu. Hani bazıları kategori arası kategori yaparken "yılın en iyi çıkışı" veya "yılın en iyi debut albümü" diye kulvar açıyor ya, işte sorgusuz sualsiz o listeye dahil edilmesi gereken bir albüm Love and Nature. Bu vesileyle 2011'in en iyilerinden biri de oluyor. Peki nedir LCMDF'yi ve albümünü olmuş yapan? Nedenini müziğin kendisi fazlasıyla söylerken böylesi sorular da fazla geyiktir. Synth abantısı onca grup arasından, eğlenceli olduğu kadar kalite kokuları yayabilen şarkılar ortaya çıkarabilmektir bu sorunun asıl cevabı.
Bir şarkıdan ötekine geçişte en ufak bir sorun yaşamazsınız böyle albümlerde. Mesela Gandhi haklı olarak uluslararası olmasa da, bloglararası epey sükse yapmış vaziyette. O vaziyette de uluslararası olmaları fazla zor olmaz. Ama en az onun kadar cazip 9 şarkı daha var Love and Nature'da ve hepsi arka arkaya geliyor. Bu bir debut olamaz diye geçiriyor insan ilk dinleyişte. İkinci ve üçüncüde uyanıyor. Time (Have I Lost My Mind), Cool and Bored, Future Me, Something Golden, We Are Cannibals gibi şarkılar pop ise, bizim yerli-yabancı yerel radyolarda zırt pırt karşımıza çıkan saçmalıklar ne diye sorası geliyor insanın. Bu üç Fin kız, mümkünse bundan sonra albüm falan yapmasın. Etrafa "zirvedeyken bıraktık" derler, havaları olur. Tabiî devamını getirebilirlerse ne mutlu. Şimdi düşünüyorum da, LCMDF'nin bir sonraki albümü nasıl olur acaba? Tam da Love and Nature ayarında olsa dahi yeter. Bu albümde olmayan, ama biryerlerde saklı Ray-Ban Glasses ve Bitch Of The Bitches diye iki şarkıları daha varmış. Onların bile peşine düştüm artık o derece.
Au Revoir Simone, Les Rythmes Digitales, Violent Femmes, Art Brut, Depeche Mode, Les Fleur De Lys, Franz Ferdinand gibi "adı Fransız, kendi değil" gruplardan olan LCMDF, ilk albümüyle harikalar yaratıyor. Şimdiye kadar Gandhi ve Something Golden'ın single olarak seçildiği bu albüm, baştan sona radyolara single seri üretimi yapacak derecede yetkin bir pop erkiyle sivriliyor. Çeşitli organlarda övülürken "tuhaf" kelimesinin kullanılması da tuhaf olmuş. Ama tuhaf olduğu kadar, LCMDF'i tanımlamak için seçilmiş en şık kelimelerden biri aynı zamanda. Time (Have I Lost My Mind) belki de bu kelimenin hakkını en fazla veren şarkılardan biri. Tıpkı diğer şarkılarda olduğu kadar sinsi bir seksiliğe sahip ve bunun farkındaymış gibi kendine kapılmış dinleyiciyi parmağında oynatıyor edepsiz. Lâkin aklıma geldikçe, Gandhi için, Future Me için, Cool and Bored için de aynı cümleleri kurabilirdim pekâlâ. İşin içinden çıkamayacağım için sözü ve müziği yılın en flaş gruplarından LCMDF'a bırakmak en iyisi. Onlar detlerini gayet iyi anlatıyorlar rahat olun!
1. Take Me To The Mountains
2. Gandhi
3. Cool and Bored
4. Future Me
5. Hard Smile
6. Something Golden
7. We Are Cannibals
8. Time (Have I Lost My Mind)
9. Beach Life
10. Pumping Heart Shaped Thing
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder