Cinderella’yı 1988 tarihli Long Cold Winter ile tanıdım. O dönem ortalığı darma duman eden Bon Jovi'nin el verdiği, (hatta bir süre sonra onlara rakip bile gösterildi), oysa yıllar sonra Bon Jovi'den çok daha güçlü, derin ve karizmatik olduklarını anladığım Cinderella, hard rock zevkime bir güneş gibi doğmuştu bu albümle. O yıllarda kışlar bir başkaydı. Uzun ve soğuk olması yanında kar beyaz güzelliklere ve efkârlara kucak açan bir dürüstlüğü vardı. Kar uzun süre yerden kalkmaz, her türlü mahalle sporuna evsahipliği yapmaktan mutluluk duyardı sanki. Müzik de ayrı bir dokunurdu bu soğuk beyaz saflığa. Long Cold Winter insanın içini ısıtan, aynı zamanda kafasını güzelleştiren bir konyaktı. Artık o eski görkemli kışlar kalmadı, çamura ve eziyete dönüştü belki ama Long Cold Winter, onu dinlediğim her kış etkisinden en ufak birşey kaybetmediğini, tam tersi zihnimde daha da kök saldığını hissettirir bana.
Long Cold Winter'dan iki yıl sonra Cinderella bu kez Heartbreak Station ile geri döndü. Kış teması yerini (bana göre) sonbahara, en zalimi de sonbaharda bir tren istasyonu hüznüne bırakmıştı. Sanki çok daha güçlenmiş ve yoğunlaşmıştı. Albümdeki 11 şarkının 11'i de birbirinden sürekli rol çalmış, grubu oluşturan dört insanın uyumunu kusursuz bir bütünlükle, aynı anda çeşniyle kayıtlara yansıtmıştı. Aslında Cinderella demek Tom Keifer demek. Şarkıların çoğunu yazan, besteleyen, düzenlemelerini yapan, yapımcılığını üstlenen, vokal ve gitarlara hayat katan bu adam, belki grubunu Bon Jovi kadar uzun soluklu yapamadı. Ama soluk aldırdığı süre içinde özellikle 80'ler rock müziğine unutulmaz şarkılar kazandırdı. Sonra da Kırıkkalp İstasyonu'ndaki trene binip gözden kayboldu.
Heartbreak Station hard rock, pop rock, blues rock, southern rock diyarlarında gezinen bir trenin penceresinden etrafı seyretmeye benziyor. Her şarkı film şeritleri gibi gözler önünden kayıp giden pencereden görülen hayatın fonuna yerleşiyor. Uğradığı istasyonlardaki ayrılanlara, kavuşanlara, beklemekten vazgeçmeyenlere veya hiçbir şey beklemeyip sadece tren nostaljisi ile avunanlara çok şey söylüyor. İnsanlar bir trende doğuyor, trende yaşıyor, trende ölüyorlar. Tom Keifer, yüreğinden gemiler kaldıranlardan habersiz, albüme adını veren harikulade balad Heartbreak Station'da kendi yüreğinden sevdiğinin bindiği son treni kaldırıyor. Aşkın verdiği ilhamdan beslenen pasajları çok sık görüyoruz şarkılarda. Rock'n roll tutkusu da sürekli bu aşktan nemalanıyor. "Yarından, yapamadığım şeylerden endişe duymama gerek yok. Rock'n roll yaptığım sürece zaten sonsuza kadar gencim" (One For Rock and Roll) gibi cümleler kuruyor şarkılarında.
Dönemin genel tavrı gereği "öldürücü bir riff bul, üstüne yat" yerine, "bir riff bul, üstüne gönlünden kopan bir şarkı koy" diye bir yol çizen Cinderella müziği, klasik tatlı sert üslubunu piyasa kurallarına yakın tuttuğu kadar, yıllar sonrasına da taptaze kalabilecek gizli tarifler içeren bir yapıdaydı. Love's Got Me Doin' Time, Dead Man's Road, Electric Love gibilerin blues'dan beslenen karizmatik rock ışıltıları Shelter Me ile biraz daha ticari bir şekle bürünebiliyor, Heartbreak Station ve Winds Of Change baladlarının acıtan melankolisi dolaylı da olsa diğer şarkılarda da hissediliyordu. One For Rock and Roll ile country müziğin hüzünle bütünleşmiş yaşama sevincine ayna tutuyorlardı. Make Your Own Way ve Love Gone Bad coşkularıyla boşlukları doldurmak için konmuş havalarını hemen dağıtan bir samimiyet taşıyorlardı. Ne var ki Heartbreak Station'dan sonra bir efsanenin daha sonuna geldik. Bunun çok önemli bir nedeni vardı.
1961 doğumlu Carl Thomas Keifer, Heartbreak Station turundan sonra ses tellerindeki kistler yüzünden sesini yitirdi. Geçirdiği operasyonlar sürerken bu defa annesini kanserden kaybetti. Tüm bu zorluklar arasında nasıl olduysa 1994 yılında hiç ilgi görmeyen Still Climbing albümü çıktı. Bir yıl sonra da Cinderella dağıldı. Tedavisi sürerken karısı Emily'den boşandı. Depresyona girdi. Bu kadar badirenin kendisini yıldırmasını istemediği için solo albüm çalışmalarına başladı. Fakat 1997'de Cinderella ile tekrar birleşme projesi sonucu solosunu askıya aldı. Durumu biraz düzeldiği için 1998'de Cinderella ile tura çıktı, bir best of ve bir de konser albümü çıkardı. Eski dostlarıyla konserler, turlar derken ara ara hortlayan hastalığı bir türlü istikrar sağlamadı.
En son Nisan 2010'da verdiği bir söyleşide solo albümünün neredeyse bittiğini, teknik rötuşlardan sonra bir şirket bulup yayınlayacağını söylemiş. Cinderella'nın tekrar biraraya gelmesine ise sıcak baksa da, hem grubunun hem de ona destek çıkacak yapımcıların böyle bir geri dönüşe hazır olmaları gerektiğini vurgulamış. Yapım aşamasındaki kişisel websitesinden son haberlerini almayı dört gözle bekleyen bizler, Cinderella kariyeri bitse de onun şarkı söyleyen bir gitarı andıran olağanüstü vokali ve yeni besteleriyle kavuşmak için Hicran Yarası İstasyonu'nda bekliyor olacağız. Gelmezse de en azından bize bıraktığı bu harikulade albümle onu gönlümüzün yataklı vagonunda ağırlarız.
1. The More Things Change
2. Love's Got Me Doin' Time
3. Shelter Me
4. Heartbreak Station
5. Sick for the Cure
6. One for Rock and Roll
7. Dead Man's Road
8. Make Your Own Way
9. Electric Love
10. Love Gone Bad
11. Winds of Change
Benim de favori gruplarımdan, albümlerimden biridir. Long Cold Winter daha havalı bir albümdü ama yıllar sonra geriye bakınca bu ondan daha iyiydi gibi geliyor. Tom Kiefer niye emekli oldu niye ????
YanıtlaSil"sometimes sun shines through the rain" diyebiliyorum sadece. Cinderella da üst üste çıkan popüler grupların arkasında kalarak efsane dönemden nasibini almış gruplardan. En azından varmış böyle bir ses böyle harika bir albüm diye anımsayabiliyoruz keifer ı gülümseyerek. Bu bile yeterli bizim için bence. Keşke dinleme fırsatı bulabilseymişiz...
YanıtlaSil