1972 Cezayir doğumlu Souad Massi, şimdiye dek dört samimi ve olgun albüm yapmış bir folk müzisyeni. Müzisyen olması hiç de sürpriz değil. Zira işçi sınıfına mensup bir ailede yetişen Massi'nin erkek kardeşleri besteci ve müzisyen, amcaları cazcı, kızkardeşi dansçı vs. olduğu için küçüklükten beri müzikle içiçe bir hayata sahip. Arap-Endülüs klasik müziği, müzik teorileri ve evrensel klasik müzik hakkında eğitim alması yanında, 17 yaşında flamenko grubu Les Trianas d’Alger ile sahnede performansta bulunmuşluğu da mevcut. Şehir planlaması ve mühendislik üzerine bir kariyer planlarken erkek kardeşinin gaza getirmesiyle müziği bir hobi olmaktan çıkarmaya başlayan Massi, önce Cezayirli hard rock grubu Atakor'a gitarist olarak katıldı ve şehri turladı. İşi ve müziği yanyana götüremeyeceğini anlayınca da müzikte karar kıldı.
Atakor'dan önce geleneksel Cezayir müziği yanında, Jacques Brel'den James Brown'a uzanan geniş bir batı etkilenimi de yaşayan, hatta Amerikan country müziğinin elit isimlerinden Emmylou Harris'e olan ilgisiyle doğu-batı sentezi tarzını hemen oturtan bu güzel insan, country, folk, flamenko, kalipso ve salsa diyarlarında gezinirken hiçbir yere ve her yere ait olduğunu hissettirdi. Ocak 1999'da Paris Femmes d'Algérie (Women Of Algeria) festivaline davet edilmesi ve orada bıraktığı parıltıyla Universal Music şirketinin gözünü kamaştırdı. Paris'e taşınan Massi, üzerinde titizlikle çalıştığı ilk uluslararası albümü Raoui'yi, o sıralar Ben Harper'ın da yapımcılığını yapan Bob Coke gözetiminde çıkardı. Bu albüm, Cezayir geleneği "chaâbi", reggae, raggamuffin (reggae'nin elektronik zeminde şekillenen bir versiyonu), bunun yanında Fransız chanson standartlarını daha batılı folk rock serbestliğiyle yoğuran geniş tabanlı müziğini çok daha geniş kitlelere tanıttı. İşte bu yüzden onunla ilgili gördüğüm ve çok etkilendiğim ilk cümle şuydu: "Cezayir'in Tracy Chapman'ı!"
2001'deki Raoui'den sonra Deb (2003), Mesk Elil (2005), Ô Houria (2010) gibi üç şahane albüm daha yapan Massi'nin daha ilk albümden itibaren oturmuş singer/songwriter kimliği günümüze kadar hiç zedelenmeden geldi yanımıza bağdaş kurdu. Benim için vasat tek bir albümü, tek bir şarkısı olmayan Souad Massi'nin bu dört albümünden hangisinin gölgesinde birşeyler yazsam diye fazla düşünmedim. O albümün adı kesinlikle Deb'dir. Onu tanıdığım ilk albüm olması bir yana, birazdan adını sayacağım şarkıların içime işlemişliği, orada bıraktıkları asla söküp atılamayacak niteliktedir. Berrak bir su gibi akan sesiyle söylediği Arapça ve Fransızca şarkılarla otobiyografik, güncel, toplumsal liriklerin tabanında acıyla yoğrulmuş bir halkın içinden çıkan çıplak hüznü takip edebilirsiniz. Duyarlılığı, tutkusu, hüznü, neşesi, herşeyi müthiştir Massi'nin.
O billur vokalinin keman nağmeleriyle adeta düet yaptığı Ya Kelbi ile açılan Deb, ud taksimiyle giriş yapan ve Ya Kelbi'nin az biraz değişikliğe uğramış devamı gibi hissettiren Ghir Enta ile mağrurluğunu pekiştiriyor. Gypsy Kings'i anımsatan tempolu flamenko (ki genelde her tempolu flamenko şarkı onları anımsatır zaten) Ech Edani ile dansa davet etmesi pek de alışık olmayan bir durum. Ama Souad'a herşey çok yakışıyor. Yemma'da bu kez o efkar dolu kemana ud da katılıyor ve "yemma nekdeb alik, lazem nekdeb alik" diye diye kafalar iyice güzelleşiyor. Tam o bitmişken eşi benzeri olmayan, varsa da olmadığını kabul etmenin işime geldiği Yawlidi çıkıyor sahneye. Çünkü kuzeyiyle güneyiyle mükemmel bir Afrika neşesi giriyor işin içine. Le Bien Et Le Mal'da vokalini bu defa sadece akustik gitar ve çello ile bir başka soyutluğun peşine salan Massi, Houria'da flamenkoya tekrar dönüş yapıyor.
Albüme adını veren ve albümün en iyilerinden olan Deb'in doğudan batıya bakan yapısı hemen kendini fark ettiriyor. Kapanıştaki Bel el Madhi'de flüt nağmeleri altına döşenmiş emprovize coşku da Massi müziğinin coğrafi sınırları kafaya takmadığı anlardan Artık kalanlara da tek tek methiyeler düzmek yerine albüm olarak Deb'in içine girilip yaşanacak bir deneyim olduğunu söylemek yetiyor. Esasen her Souad Massi albümü bir deneyimdir benim için. Lakin Deb'in hücrelerimde deneyimledikleri daha fazla olduğundan, "onun her albümü, her şarkısı iyidir, deneyimdir" dedikten sonra bu şekilde taraf tutuyor gözükmekten bile korkmam. Çünkü beni her türlü korkudan, önyargıdan, yalandan, dolandan, çirkinlikten, sahtelikten arındıran garip bir kontrol gücü vardır. İstem dışı kontrol etmesini istediğim, dizginleri onun eline vererek beni serbest bırakması için kontrol etmesini istediğim bir güçtür bu.
1. Ya Kelbi (Oh! My Heart)
2. Ghir Enta (I Only Love You)
3. Ech Edani (I Shouldn't Have Fallen in Love With You)
4. Yemma (Mummy, I Lie to You)
5. Yawlidi (My Little Boy)
6. Le bien et le mal (Good and Evil)
7. Houria (Freedom)
8. Deb (Heart Broken)
9. Moudja (The Wave)
10. Passe le temps (As Time Goes By)
11. Thegri (I Send an S.O.S.)
12. Bel el Madhi (The Gate of the Past)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder