1986 Auckland, Yeni Zelanda doğumlu
Virginia "Gin" Claire Wigmore, ilk şarkısı
Angelfire'ı henüz 14 yaşında yazmış başarılı bir şarkıcı/besteci. Tam müzik kariyeri başlayacakken babasını kanserden kaybetmesiyle Arjantin'e eğitim için giden
Wigmore, bir süre sonra babasına adadığı
Hallelujah şarkısıyla hem Yeni Zelanda'ya, hem de müziğe döndü. Bu şarkıyla Amerikan tabanlı
International Songwriting Competition'da büyük ödülü kazandı. Üstelik bu ödülü en genç ve hiçbir şirketle anlaşması olmayan bir müzisyen olarak kazanması yarışmanın tarihinde de bir ilkti. 2008'de
Extended Play EP'si sonrasında
Holy Smoke (2009) ve
Gravel & Wine (2011) adlı iki albümlerini çıkardı.
John Mellencamp,
Sheryl Crow ve
Jimmy Barnes gibi isimlerin turlarının Yeni Zelanda ayağında onlara eşlik etti. Kısacası ortalamanın üstünde bir müzisyenin sahip olması gereken pekçok şeyi özgeçmişine eklemiş biri var karşımızda.
Her ne kadar ilk albümü
Holy Smoke'u ortalamanın üstünde bulmamış olsam da, altında da bulmamıştım ilk dinlediğimde. Ama
Gravel & Wine'ı kendisinin gerçek bir olgunluk albümü olarak görürüm. O meşhur ortalamanın üstünde olan çok daha önemli birşey var ki yüzü kadar, hatta bence ondan daha güzel olan ses rengi.
Gin Wigmore sanki 60'lı yıllarda dünyaya gelmiş bir pop, soul, blues vokalisti adeta. Sanırsınız ki siyah bir soul şarkıcının gırtlağını tüm damar ve hücreleriyle ona nakletmişler. Zamanında
Anastacia ve
Duffy'ye de benzer bir nakil operasyonunun yapıldığını düşünmüşümdür. Fakat
Wigmore'da her ikisinde de olmayan birşeyler var sanki. Bu seste
Gravel & Wine şarkılarının hem modern, hem de nostaljik yapıtaşlarını çok güzel idare edebilen, terbiyesi yaradılıştan gelen bir doğallık sözkonusu.
Black Sheep ve
Man Like That şarkılarıyla sanki bir değil iki kere zımba gibi açılış yapan
Gin Wigmore,
Poison ile tutkulu vokalini birazcık daha keskinleştiriyor.
Devil In Me ise,
Wigmore'un rock yönünü aynı biçimde sivriltiyor. Pop diyorsan, soul diyorsan
If Only gibi kalbi kırık bir mezuniyet balosu baladı olmazsa olmaz. Albümün en sağlam şarkılarından biri olan
Dirty Love, aksak ritmi, sert soul rock kimliğiyle yıkıp geçiyor. Adına kanarak çılgın bir pop soul veya soul'n roll beklediğim
Saturday Smile, kişilikli bir piyano + yaylı slowu olarak albümün dramatik yanını güçlendiriyor. Adının
Saturday Smile olmasını beklediğim ve bir cümle önce tanımını yaptığım şarkı
Sweet Hell olarak ortaya çıkıyor. Karanlık bir folk bestesi olarak
Singin' My Soul, albümün enerjisine pek yakışmıyor gibi görünse de, albümün olgun bünyesine çok da güzel yakışıyor.
Gin Wigmore,
Gravel & Wine ile klasik soul derinliklerinden modern indie pop ve rock arasında köprüler kuruyor. Nasıl oluyorsa aynı harika sesle her iki yakaya da oynayabiliyor. O nasıl bir tondur ki insan bir yerden sonra dinlemek değil o sesi yemek ister. Duygusal taraflılığımdan hareketle kuracağım bir cümle olarak
Amy Winehouse veya
Adele'e gösterilen ilginin onda biri şu kıza gösterilseydi onları ikiye, dörde katlardı demek istiyor ve diyorum. Gerçi
Gravel & Wine'ın Amerikan versiyonu 2013'te ancak görücüye çıkabildi. Bu sayede kendisi daha geniş kitlelere ulaşabilecek. Umarım sonuç olumsuz olmaz ve bu durum onun alternatif yanını ucuz piyasa tavizlerine kurban etmez. En azından yeni bir
Gin Wigmore albümü için birşeyler hızlanmaya başlar.
1. Black Sheep
2. Man Like That
3. Poison
4. Kill of the Night
5. Devil in Me
6. If Only
7. Dirty Love
8. Happy Ever After
9. Saturday Smile
10. Sweet Hell
11. Singin' My Soul
12. Don't Stop
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder