
Zamanında hard rock denen türün gittikçe nasıl itibarsızlaştırıldığından, nasıl yavanlaştırıldığından birçok defa bahsetmişimdir. Bu gidişle daha çok bahsederiz. Zira hala utanmadan sıkılmadan o kadar kötü şarkılar yapıp bir de albüm yaptık diye milletin karşısına çıkıyorlar. Kabul, hard rock artık eskisi gibi değil. Zaten eskisi gibi olup da çok iyi şarkılar yapan çok az grup var. Eskiden rock pek kesmediği için piyasaya çıkan "hard" rock, şimdi de hard pek kesmediği için "stoner" değişimi geçiriyor. Gerçi buna değişim demek ne derece doğru olur tartışılır. Çünkü stoner rock, temelde sert blues öğeleriyle yoğunlaştırılmış hard rock'ın bir ton koyusu olarak ortaya çıktı. Ortam koyulaşınca işin içine psychedelic öğeler de dahil olmaya başladı. Bu da meseleyi 70'ler heavy metal, hard rock, doom disiplinlerine getirdi. 70'ler anayasası bu yönden çok sağlam olunca üzerine fazla bir şey eklenemeyen, fakat mevcut kanun ve kurallardan beslenerek çeşitlendirilebilmesinin mümkün olduğu çok acayip kanallar açıldı. Ana babalarının rock plakları arasında bulunan soul albümlere bile takılan bu çocuklar, aldıkları bu mükemmel eğitim sayesinde bildiğimiz hard rock'ı, bilmediğimiz "moderetro" bir zenginliğe kavuşturdular. Tabii hepsi değil.
Clutch,
Rival Sons,
Black Country Communion,
Spiritual Beggars,
Planet Of Zeus,
Hogjaw,
Mårran,
Baby Woodrose,
La Chinga,
Hell Camino,
Birth Of Joy,
Kadavar ve şu an aklıma gelmeyen başkaları, bana yukarıda anlatmaya çalıştığım şeyleri yudumlatmış stoner ahalisi arasındaki favorilerimden bazıları. Aslında çeşitli otoritelerin bu türe ait demirbaşlar arasında saydıkları
Kyuss,
Monster Magnet,
Fu Manchu,
Wo Fat,
Queens Of The Stone Age,
Orange Goblin,
Karma To Burn vs. bana ilk grupta saydıklarımın verdiği yoğunluğu pek vermediler. Yine de onlara saygı duyar, uzaktan severim. Üçüncü albümleri
Westing ile artık gönül rahatlığıyla bu ilk gruba dahil edeceğim
Slow Season adında bir isim daha kazandım. Bu kazandım lafını ilk iki albümlerinden sonra da kullanabilirdim.
Slow Season (2012) ve
Mountains (2014) tam vaktinde keşfettiğim albümler olmadılar ve bir şekilde stoner kalabalığında kaynar gibi oldular.
Westing sayesinde anladım ki, beni bir şekilde bu üçüncü albüme hazırlıyorlarmış. Gerçi bu aralar çok kaliteli bir stoner iklim var ve
Slow Season bu iklime
Westing ile güneş, yağmur, kar, rüzgar ne varsa sağlıyor.
Açılışta yer alan muhteşem
Y'Wanna ile birlikte aynı muhteşemlikteki
Flag,
Miranda ve
Damascus, ilk iki albümde pek sık görmediğimiz üzere grubun (siz nasıl diyor) "groove" ya da "funky" kapasitelerini çok daha verimli biçimde ortaya koyduğu şarkılar. Grubun cümle aleme enstrüman şovu yaptıkları bu klas şarkılar için bile albüme şans verilmeli. Yine ilk iki albümde benzerine rastlamadığım
Saurekönig diye karizması tavan yapmış bir "sayko deli" parça mevcut. Bu parçanın herhangi bir parçasını alıp bir aksiyon filminin fragmanında kullanmayı akıl eden birinin müzik zevkinin kalitesi tartışılmaz kanaatindeyim. Bir
Blues That STÄNG olmasa da, albümün katkı maddesiz tek blues rock bestesi olan
The Jackal, katkı maddeleri 70'ler hard ve psychedelic rock olan
Manifest ve
Rainmaker şarkılarındaki ağırlık hali, genel bir denge oluşturuyor. Böylece grup 8 şarkılık hem kabuğuna sığamayan, hem de molla denecek bir genele ulaşıyor. Solist
Daniel Story Rice'ın önceki iki albümde çok bariz olan ama rahatsızlık yaratmayan
Robert Plant etkilenimli vokali burada biraz daha kendi içine dönmüş sanki. Müzik ise özellikle
Led Zeppelin'e olan hayranlığın kaliteli dönüşümünü devam ettiriyor ki, bu hususta kendilerine nazar değsin istemeyiz. Lakin
Westing gibi çok ama çok iyi albümler çoğalsın isteriz.
1. Y'Wanna
2. Flag
3. The Jackal
4. Saurekönig
5. Damascus
6. Miranda
7. Manifest
8. Rainmaker
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder