30 Eylül 2010 Perşembe

Issız Ada Radyosu Arşivi (Eylül 2010)

Marina Rei - Inaspettatamente
Yıl: 2000 İtalya
Tür: Pop, Pop/Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "La mia felicità"

Badmarsh & Shri - Signs
Yıl: 2001 İngiltere
Tür: Electronic, Trip Hop, Bhangra
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Signs"

The Reason - Fools
Yıl: 2010 Kanada
Tür: Indie Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Longest Highway Home"


Stereoside - So Long
Yıl: 2007 ABD
Tür: Hard Rock, Post-Grunge
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sinner"

The Black Angels - Phosphene Dream
Yıl: 2010 ABD
Tür: Psychedelic Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Haunting At 1300 McKinley"


 

Tricky - Mixed Race
Yıl: 2010 İngiltere
Tür: Trip Hop
"F" Rate: 3/10
I.A.R. tavsiyesi: "Kingston Logic"


Hudson Cadorini - Turbination
Yıl: 2008 Brezilya
Tür: Instrumental Hard Rock, Progressive Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Deep Van Riff"

Falco - Falco 3
Yıl: 1985 Avusturya
Tür: Dance-Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Rock Me Amadeus"

The Detroit Cobras - Tied & True
Yıl: 2007 ABD
Tür: Garage Rock, Soul
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "You'll Never Change"


The High Violets - 44 Down
Yıl: 2002 ABD
Tür: Shoegaze
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Fa"

Erja Lyytinen - Grip of the Blues
Yıl: 2008 Finlandiya
Tür: Electric Blues
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Grip Of The Blues"

Joan Jett & The Blackhearts - Greatest Hits
Yıl: 2010 ABD
Tür: Garage Rock, Pop/Rock, Rock & Roll
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "I Hate Myself for Loving You"

The Brother Kite - Isolation
Yıl: 2010 ABD
Tür: Shoegaze
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Scene is Changing"

Candlebox - Candlebox
Yıl: 1993 ABD
Tür: Alternative Rock, Grunge
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Cover Me"

Kanute - Standing Room Only
Yıl: 2009 İngiltere
Tür: Trip Hop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Too Much"

My Darkest Days - My Darkest Days
Yıl: 2010 Kanada
Tür: Alternative Rock, Post-Grunge
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Set It On Fire"


Anberlin - Dark Is the Way, Light Is a Place
Yıl: 2010 ABD
Tür: Alternative Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "We Owe This to Ourselves"


Nadia Ali - Embers
Yıl: 2009 Libya
Tür: Pop, Electronic
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Triangle"

Jacqueline Govaert - Good Life
Yıl: 2010 Hollanda
Tür: Pop, Indie Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Hard To Disagree"

The New Mastersounds - Ten Years On
Yıl: 2009 İngiltere
Tür: Funk
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "San Frantico"

22 Eylül 2010 Çarşamba

AM - Future Sons & Daughters


Şarkının adı The Other Side... Şimdi nereden nasıl kulağıma çalındı hatırlamıyorum ama o kadar etkilemiş ki, o kadar etkilemiş bir şarkının nereden kulağıma çalındığını hatırlayamayacak kadar. Çok basit ve onu özel yapan da bu basitlik. Bir geceyarısı içtenliği içinde gülümsetebilen, aynı zaman diliminde azıcık da hüzünlendiren ya da başka şeyler hissettiren, ama mutlaka birşeyler hissettiren bir şarkı. Sahibi ise New Orleans'tan singer/songwriter mülayimliğindeki AM... The Other Side'ı duyduktan sonra bir hışımla AM albümlerinin peşine düştüm. Haliyle isimden aramak epey sıkıntılı. Neyse ki detaylı aramalar sonucunda AM - Troubled Times adlı bir albüme rastladım da eziyet sona erdi. Troubled Times, AM'in 2006 tarihli ilk albümü. Bir yıl sonra Soul Variations ve 2009'da da nihayet içinde The Other Side'ın da bulunduğu Future Sons & Daughters çıkıyor. 60'lar ve 70'lerin pop duyarlılığına hâkim, sevimli spaghetti western tınılarına bağlı, bossa nova ve rock flörtünden yaratılmış ve adına "tropicalia" denmiş yan türe sempatisi olan indie pop dersek çorbaların en güzelini pişirmiş oluruz sanırım. Üç albümüyle de eleştirmenlerin övgüsüne boğulmuş AM, bana göre Future Sons & Daughters ile kendi zirvesine ulaşmış, kariyerindeki en iyi albümünü yapmış içten bir müzik adamı.

Çorbaya ilaveler yapacak olursak, muhteviyata çaktırmadan sızmış caz zerrecikleri ve gayet çaktırarak şarkılara karakter kazandırma işlevine de sahip soul katıkları da mevcut. İddiasız, ama tıpkı The Other Side gibi gücünü bundan kazanan ferah bir vokali var. İkide bir The Other Side dediğime bakmayın. Albümde aynı ayarda bir sürü şarkı var ki, buna halk arasında bir taşla 10 kuş vurmak deniyor. AM'in bir başka indie folk/pop şarkıcısı olan Angela Correa ile düet yaptığı It's Been So Long bu kuşlardan biri. (Correa da ayrıca araştırılacak bir müzisyen olabilir. Hem onu bulmak daha kolay!) Şarkı, 60'ların naif, naif olduğu kadar kişilikli düetlerini fazlasıyla andırıyor. Gitarların yarattığı western havasının bu olgun pop refleksiyle bütünleştiğini görmek bir keyif.


Peşinden gelen Darker Days, özellikle synth organizasyonlarıyla 70'ler diskosunda insanların dansetmekten yorgun düşüp oturdukları esnada çalan bir şarkı hissi verdi bana. Bunun yanında yine 70'lerin efsanevi Brezilya'lı müzisyeni Jorge Ben'e ithaf edildiği sadece isminden anlaşılmayan enstrümantal lezzet Jorge Ben, tadına doyulmayan akustik folk Leavenworth, tropikal western A Complete Unknown ve finali yapan Endings Are Beginnings harika besteler. Gitarlı, perküsyonlu, piyanolu, ukuleleli, yani vurmalı, tuşlu, telli, nefesli, hisli bir sürü sahne... AM 2009'un en iyi albümlerinden birini yazmış, söylemiş, bizim yeni haberimiz olmuş. Olsun, onu geç tanımak, hiç tanımamaktan daha iyi.

1. A Complete Unknown
2. The Other Side
3. It's Been So Long (feat. Angela Correa)
4. Darker Days
5. Self Preservation
6. Leavenworth
7. Grand Opinion
8. Fortunate Family Tree
9. When The Dust Settles
10. Jorge Ben
11. Endings Are Beginnings

19 Eylül 2010 Pazar

Erja Lyytinen - Voracious Love


İskandinav ülkelerinden blues müziğe gönül veren müzisyenlere pek rastlanmadığı yönünde bir cümle kuracağım, konu hakkında cehaletim ortaya çıkacak. Nadiren de olsa rastlıyorum. Fakat kendileri biraz fazla gönül verdiklerinden midir, orijinalleri zaten söylenecek herşeyi söylemişken tutup bir de nordik kopyalarını dinlemek eziyetten ibaret oluyor çoğu zaman. Yakın zamanda keşfettiğim Anders Osborne'u çok beğenmiştim. Birkaç isim daha var ancak onlar demek ki fazla iz bırakmamışlar. 1976 Finlandiya doğumlu Erja Lyytinen ise en son keşfim. Blues tarlasında yeni sanılmasın, zira 2003'ten bu yana blues çalıp söyleyen, son albümü Voracious Love ile birlikte 4. albümüne imza atmış bir hatun kişi kendisi. Doğup büyüdüğü Kuopio'nun küçük bir kasabasında, müzikle içli dışlı ailesinin de desteğini alarak küçük çapta tanınmaya başlamış. İlk albümü Wildflower ile ününü yavaş yavaş Finlandiya dışına taşımış. İkinci vuruşu Dreamland Blues'u Amerika'da, Mississippi blues efsanelerinden olan Junior Kimbrough'nun oğullarından olan ve dört kişilik grubunda ritm gitar çalan sadık partneri Davide Floreno'nun katkılarıyla kaydetmiş. 2008'de çıkan 3. albüm Grip Of The Blues ve iki yıllık aranın ardından Voracious Love ile albümleri dörtlemiş.

Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse ilk iki albüm, bildik, tanıdık, dinledik, sıkıldık blues numaralarından ibaret vasat işlerdi kanımca. Grip Of The Blues diğerlerine nazaran daha tahammül edilir geldi bana. Ama Voracious Love, blues'dan öte bir renklilik taşıyor. Sanki bunca zaman delta blues hakikatlarına safça bağlı kalmış olmanın kendini vasatlaştırdığının farkına varıp, daha Lyytinen birşeyler katma gayretiyle bir nevi özür niteliği taşıyor gibi hissettirmekte. Blues tabanına folk, rock, jazz ve pop elementlerini ustalıkla yaymış olması bunun en net ispatı. Bunları değil yaymak, adını bile blues ile yanyana anmayı ayıp sayan buruşuk zihniyetlere ayar sayarım bu albümü. Bu yüzden sadece bence değil, birçoklarınca en iyi Lyytinen albümü Voracious Love...


Etkilendiği isimlere baktığımızda bir sürü blues gurusuna rastlamak mümkün. Benim en fazla ilgimi çekenler ise Bonnie Raitt, Aretha Franklin, Ali Farka Touré, Muddy Waters gibi hayranı olduğum isimler oldu. Voracious Love tam anlamıyla klas ve modern bir blues albümü. İşte böyle albümler sayesinde etkilendiğinizi söylediğiniz onca isim insanların kafasında daha mantıklı biryerlere oturabiliyor. Albüme adını gururla veren Voracious Love, distortion hınzırlığına bulanmış ritm gitarının çizdiği rota eşliğinde ilerleyen "cool" bir çağdaş blues örneği. Hemen ardından gelen Don't Let A Good Woman Down, aynı hınzırlık ve çağdaşlığı bir üst seviyeye taşıyan, funky melodisini yoğun ama nasıl oluyorsa ekonomik biçimde kullandığını hissettiren, harika bir de soloya sahip Lyytinen harikası. Crowes At Your Door ile tempoyu düşürmesine rağmen, western çöllerinin güneşli gerilimini notalarına saklamış olmanın gücüyle bu kez country blues becerisini gösteriyor.

Dördüncü şarkı Bed Of Roses'ın ismini ilk gördüğümde olası bir Bon Jovi coverı endişesi yaşamadım değil. Endişe çünkü Erja Lyytinen söylemiş de olsa çekilmeyeceğini düşündüğüm yapış yapış bir balad duymak istemiyordum. Neyse ki sadece isim benzerliğiymiş. Gerçi o da bir balad. Hem de ilk üç şarkının sağladığı oturmuşluğun devamını getiremeyen sıradanlıkta denebilir. Ama Lyytinen'in Nightwish grubunun vokallerinden Marco Hietala ile düet yapması, üstüne üstlük Apocalyptica çellistlerinden Paavo Lötjönen'in de konuk olup bir de güzel solo atması şarkıyı biraz daha ilginçleştiriyor. Yine de bu heyecan verici Finlandiya dayanışması için seçilen şarkı Bed Of Roses olmalı mıydı, orası tartışılır. Neo psychedelia'ya göz kırpan soul bir altyapıya uyarlanmış I Think Of You, funk bir altyapıya uyarlanmış One Thing I Won't Change, yinelediği "don't you suffer anymore" repliği ile zihinde kazı çalışmaları yapan hüzünlü Gilmore, bir western filminin en gizemli anından alınmış gibi duran bir buçuk dakikalık enstrümantal The Road Leading Home, albümün en dikkat çeken enstantaneleri oldu benim için.

Genel olarak Voracious Love, önceki Erja Lyytinen albümlerini cebinden çıkarıp onları bozuk bozuk harcayacak başkalıkta bir albüm. Her müzik türünün olduğu kadar blues'un da buna benzer ince ayarlara gereksinimi oluyor. Bir dinleyici olarak ben öyle bir gereksinim arıyorum. "Once upon a time", "I got a woman" veya "since you left me" dizeleriyle başlayan, ama bir türlü bitmek bilmeyen blues parçaları da bazı anlar hiç çekilmiyor. Lyytinen'ın hayranı olduğu müzik türüne olan modern yaklaşımına benzer tavırlara ihtiyaç doğuyor haliyle. O zaman Voracious Love gibi albümler bir şekilde keşfedilip, âşık olunası rock kadınlarına hard rock, metal, country veya blues kanadından tanınma fırsatı veriyor.

1. Voracious Love
2. Don't Let A Good Woman Down
3. Crowes At Your Door
4. Bed Of Roses
5. Bird
6. Gilmore
7. I Think of You
8. Oil and Water
9. Can't Fall In Love
10. One Thing I Won't Change
11. Soul Of A Man
12. The Road Leading Home
13. No PLace Like Home

10 Eylül 2010 Cuma

Hurts - Happiness


The High Violets hakkında daha ne yazabilirim diye düşünürken fazla uçmayıp aklıma gelenlerden bir iki paragraf daha kısa kestim ki, fazla şiirsellikle iç kıymayayım. Çünkü o şiirselliği başka albümlere de saklamak lazım. Adam Anderson'ın gitar synthesizer çaldığı, Theo Hutchcraft'ın şarkı söylediği synth pop ikilisi Hurts'ün debut albümü Happiness bunlardan biri. Gerçi The High Violets ile kıyaslanacak ne tür, ne de kalite kulvarı açılacak bir durum yok. Yine de genel klasmanda değerlendirirsek bu yılın en iyi albümlerinden biri olmakla beraber, yıllar sonra gözümde daha bir efsaneleşecek Cinéma'nın altlarında kendine yer bulacaktır nazarımda. Synth pop ikilisi denince, ikisi de erkek olunca herkes söz birliği etmişçesine Pet Shop Boys adını dillere sakız etmiş. Tamam, dış görünüş fena halde o mecraya kaymıyor değil. Lâkin birkaç istisna şarkı dışında pek hoşlanmadığım, ama özellikle 80'li yıllarda pop müzik uğruna yaptığı işlerin hakkını teslim ettiğim Pet Shop Boys olgusunun Hurts üzerindeki etkilerinin derecesini istatistikleyecek değilim. En başta birçok şarkıyı heba ettiğini bile düşündüğüm çocuksu (ve evet, bazılarında gerçekten kötü!) Neil Tennant vokalini Hutchcraft'ta bulmadığımdan ötürü böyle sazansal bir benzerlik kurmak bana ters geldi.

Adam Anderson'ın kaliteli altyapısına sesini veren Theo Hutchcraft'ın bu kıyastan payını başka kaynaklarda ne derece aldığını bilmiyorum. Haksız yere Hurts'ün Pet Shop Boys ile yanyana getirilip kredisinin düşürülmesini de anlamıyorum. Ama kulaklarım Hutchcraft'ın sesinin Tennant'tan daha iyi olduğunu söylüyor. Pet Shop Boys hayranlarının düşünmeden sövebilecekleri bu kıyası yapanın, fanatik bir Pet Shop Boys hayranı olmadığını da bilmeleri gerek. Objektif olamamak kaçınılmaz benim için. Altyapı, beste, güfte olayının kıyasını yapıyor da değilim. Hatta Tennant'ın o çocuksu sesle (bazı) Pet Shop Boys şarkılarına nasıl ruh serptiğini de iyi bilirim. Hurts'te ise genel bir hava hâkim sanki. Sahne şöyle: Arkada insanların dansettiği ya da sadece oldukları yerde vücutlarıyla ritm tutarak gülücükler, kahkahalar, kesişler, süzüşler savurduğu bir partiye arkasını dönüp hüzünlü bir şekilde şarkısını söyleyen bir adam. Wonderful Life'ı anlatmak için daha ikna olduğum bir cümle aklıma gelmedi. Hani anlatılmaz ama en azından gözlerde canlandırılabilir bir atmosfer oluşturmak istedim. Wonderful Life için...

İlk iki single Better Than Love ve Wonderful Life, Hurts'ün pop vizyonları hakkında fikir verecek en iyi örnekler denebilir. Sunday, Illuminated, Stay, Evelyn gibileri ise radyoya veya single pazarına oynamadığını düşündüren daha mütevazi, fakat kesinlikle altında yürümekten hoşlanacağımız gri bir gökyüzünü tepemize koyan besteler. Ne var ki The High Violets albümü Cinéma gibi "full" bir albüm değil Happiness. Bitmesi kendisi için daha hayırlı olan bir iki şarkı var doğrusu. Ama bunun bir debut olduğu düşünüldüğü vakit, tüm bu şahsî fikirlerimi ciddiye almamak bizi bozmaz. Cinéma albümünü yapanların, Cinéma'dan önce de parlak bir geçmişleri vardı. Bu durumda Wonderful Life'ı besteleyen ve seslendiren kişilerin gelecek için ümit saçmalarından daha doğal birşey olamaz bence. Şarkının sözlerinin cana can kattığı pek söylenemez açıkçası. Oysa notalardan, chorus/versus dengesinden, savunmasız bir anda insana darbe üstüne darbe indirebilecek elektronik hüznünden güç alan Wonderful Life'ın bu tasarımı, sözlerin yetmediği yere yetebiliyor.

1. Silver Lining
2. Wonderful Life
3.  Blood, Tears & Gold
4. Sunday
5. Stay
6. Illuminated
7. Evelyn
8. Better Than Love
9. Devotion
10. Unspoken
11. The Water

8 Eylül 2010 Çarşamba

The High Violets - Cinéma


The High Violets bir shoegaze dörtlüsü. Portland'da 1999 yılında kurulmuşlar. Underground piyasada çok sevildikleri söylenen grubun çok olumlu eleştiriler almış üç albümü bulunmakta. 1 Eylül itibariyle Cinéma adlı dördüncü albümleriyle üç yıl aradan sonra tekrar hayranlarıyla buluşuyorlar. Bu kadar klişe cümleyi arka arkaya yığmak da insanı yoruyor. Neyse ki sertliği içinde insanı rahatlatan unsurlar taşımasıyla ünlü shoegaze türünün en çarpıcı isimlerinden biriyle henüz çarpışmam sebebiyle bu yorgunluk yerini keyfe bıraktı. Daha Sad Day For Puppets'ın notaları zihnimde kurumamışken The High Violets'ın yaptığını gâvur yapmaz. Boyu devrilesiceler o kadar güzel bir rock yapıyorlar ki siz deyin iyi şarkı yazıyorlar, ben diyeyim çok güzel çalıyorlar, onlar desin tecrübe ve gençlik bir potada buluşuyor. Amerikalı değil de sanki kalburüstü İskandinav rock grupları gibi elit bir havaya sahipler. Clint Sargent (vokal, gitar), Kaitlyn Ni Donovan (gitar, vokal), Allen Davis (bas), Luke Strahota (davul) dörtlüsü, artık shoegaze denince gürültüden yılmış bir kesime shoegaze öyle değil, böyle yapılır dersi veriyor.

Kaitlyn Ni Donovan'ın içine kapanık ergen misâli saf vokalindeki inceliği kapmak, arkada akan şahane müzikle efkârlı vaziyette kolu bacağı oynatmak, arka arkaya insanı çarpan şarkılara kapılmak mümkün. Zaman zaman Clint Sargent'ın aynı saf ruhla vokale katılmasıyla oluşan düet serinliğinin seksi dalgalar yaydığını da düşündüğüm oldu. Zaten The High Violets'a yakışacak onlarca sıfattan biri de "seksi" olurdu. Başlangıçta "şu şarkı şöyle, öbürü böyle, şuna dikkat" gibi beylik öneriler düşündüm. Ama bunları düşünürken fonda The Believer çalıyordu. O an anladım ki, bu albüm bir kez dönmeye başladı mı kolay kolay durmayacak. Ciné, Vortex, Angela gibi karizmatik isimler koymak yetmiyor şarkılara. Onların özüne, onları şarkı yapan elementlerin derinlerine de sızmak gerekiyor. Shoegaze'in o öze inip insan vücudunu bir gitar gibi algılatması ihtiyacı beliriyor. İşte bunu yapabildiği için The High Violets olağanın üzerinde bir grup. Tıpkı yaklaşık iki hafta önce bir geceyarısı Hurts'ün aniden belirmesi gibi The High Violets da frekansıma çok fena sızdı. Artık bu yıl bitti diyeceğim ama yok, daha gelenler var sanki!

1. Goodbye Goodbye
2. Midnight’s Child
3. Angela
4. Ciné
5. The Orchard
6. The City
7. The Believer
8. Murmur
9. Vortex

2 Eylül 2010 Perşembe

The Runaways (OST)


1975 yılında kurulup 1979’da dağılan, bu süreye biri konser olmak üzere beş albüm sığdıran The Runaways grubunun biyografisi niteliğindeki film, 75-77 yılları arasında grupta şarkı söyleyen Cherie Currie’nin Neon Angel: The Cherie Currie Story kitabından İtalyan kadın yönetmen Floria Sigismondi’nin senaryosunu yazıp yönettiği bir yapım. Zaten film 75-77 yılları arasında geçmekte ve haliyle Cherie Currie odaklı. Bu da onu ziyadesiyle sıkıcı ve kötü bir film yapmakta bana göre. Sigismondi, 70’li yılların ortalarında sırf kızlardan kurulu bir grubun rock & roll arenasında nasıl ayakta durabildiğine yönelik bir müzik biyografisi çekecek iken, Cherie Currie gibi varlığı anlamsız, saçma sapan bir kişiliğin The Runaways’e katılış ve ayrılış hikâyesini, Currie’nin ne kadar objektif olabildiği şüpheli kitabına dayandırarak çekmeyi tercih etmiş.

Filmin adının The Runaways olması da anlamsız. Zira kısa da sürse, grubun Currie’den sonra da bir geçmişi vardı. Hatta pek çok çevrede The Runaways denince ilk elden akla Currie değil Joan Jett gelir. Currie müzisyenden çok, arzu nesnesi bir model olmuştur. The Runaways’den sonra önemsiz üç filmde rol almış, 1978’de Beauty's Only Skin Deep gibi mânidar isme sahip bir solo albüm yapmış, hatta ablası Marie ile Cherie & Marie Currie adında bir grup kurarak 1980’de Messin' With The Boys albümünü çıkarmış. Kısacası The Runaways için yapılabilecek en kötü filmlerden biri çekilmiş ki, bunun da yegâne sebebi bana göre Cherie Currie'nin egosundan izler taşıyan anılarından devşirme bir film olması. Belki de olayları bir de Joan Jett'in ağzından dinlemek gerek. Gerçi kendisi de bu filme onay verdiğine göre ya müzik dışındaki bu işlerden pek anlamıyor, ya da müzik dışındaki bu işleri hiç kafasına takmıyor.


Neyse ki film için hazırlanan soundtrack, filmden daha hallice. Orijinal The Runaways'den 3, orijinal Joan Jett'ten 1, başrollerdeki Dakota Fanning & Kristen Stewart ikilisinden de 4 cover parça olmak üzere 14 şarkılık albümden sadece 8 tane The Runaways yadigârı seçilmesi de ilginç olmuş. Filmde Joan Jett ve Kim Fowley'nin karavanda öylesine çalışırken yetenek özürlü Cherie'ye söyletmeye çalıştıkları Cherry Bomb, grubun en büyük hiti ve filmde bu şarkının öylesine ortaya çıkması, belki de gereğinden fazla öylesine görünmüş ki, aslında hiç de inandırıcı ve vurucu olmamış. Şarkının Dakota Fanning yorumu da orijinaline sadık kalma endişesiyle, tıpkı kendisinin filmdeki performansı gibi ruhsuz geldi bana. Yine de bu kötü filmin en dişe dokunur anları sahne performansları esnasında kendini belli ediyordu denebilir. Ha evet, Sigismondi aslında klip yönetmeniydi değil mi?

Filmde "kızlar elektro gitar çalmazlar" yargısı üzerine oturtulmaya çalışılan MC5'ın uzun ve sıkıcı It's A Man's Man's Man's World konser yorumu, şarkıların bu tip mesajlar üzerine döşeneceği hissi veriyor. Zaten albümün de bana göre en kötü şarkısı o olmuş. Keşke Kick Out The Jams diyerek azıcık sert yapsalarmış. Öte yandan döneme kazık çakmış David Bowie, Suzi Quatro ve Sex Pistols ikonlarının şarkıları gayet yerinde seçimler. Özellikle de Fanning ile Stewart'ın öpüşme ve trip sahnesinde çalan The Stooges klâsiği I Wanna Be Your Dog, seçimlerin en güzeli olmuş. Zaten I Wanna Be Your Dog öyle bir şarkı ki, sahne nasıl olursa olsun atmosferi anında tribal hâle sokabilme gücüne sahip. (Bkz. Lock, Stock and Two Smoking Barrels). Soundtrack daha iyi olabilirdi belki ama film o kadar kötü ki, insan bunu bulduğuna şükrediyor neredeyse. Ziyan edilmiş bu fikri, tekrardan daha dişli senaristlerle, bu kez Joan Jett veya Lita Ford gözüyle izlemek isterdim. Soundtrack içinde I Hate Myself For Loving You ve Kiss Me Deadly falan olurdu. Bu kızlar daha iyisini hak ediyorlardı.

1. Nick Gilder - Roxy Roller
2. Suzi Quatro - The Wild One
3. MC5 - It's a Man's Man's Man's World
4. David Bowie - Rebel Rebel
5. Dakota Fanning - Cherry Bomb
6. The Runaways - Hollywood
7. Dakota Fanning - California Paradise
8. The Runaways - You Drive Me Wild
9. Dakota Fanning & Kristen Stewart - Queens of Noise
10. Dakota Fanning & Kristen Stewart - Dead End Justice
11. The Stooges - I Wanna Be Your Dog
12. The Runaways - I Wanna Be Where the Boys Are (Live)
13. Sex Pistols - Pretty Vacant
14. Joan Jett - Don't Abuse Me